PROF. DR. NUSRET FİŞEK'iN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - I
Sağlık Yönetimi

 

Daha Mutlu Yarınlar İçin Bir Çağrı

            Herkes -sözde kalsa bile-toplumumuzun çağdaş uygarlık düzeyine erişmesini istiyor. Bu amaca ulaşabilmek için önce çağdaş uygarlık kavramında görüş birliğine varmak gerekir. Zengin bir ülke olursak çağdaş uygarlık düzeyine erişmiş sayılabilir miyiz? Petrol zengini ülkeler çağdaş bir toplum sayılmadığına göre milli gelirimizin yükselmesi çağdaşlık için geçerli bir ölçüt olamaz. Çağdaşlık kavramı ekonomik olmaktan çok sosyal ve kültürel etmenlerin belirlediği dinamik bir kavramdır. Bugünün en uygar bir ülkesini bulunduğu düzeyde tutmak olasılığı olsa, o ülke 21.yüzyılda çağdışı kalır. O halde 20.yüzyılın ikinci yarısında çağdaş uygarlık nedir? Bu çağın uygarlığını simgeleyen Birleşmiş Milletlerin “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” dir. Bir ülke bu bildirgenin koşullarına uyum sağlayabildiği ölçüde uygardır. Bu bildirgenin saptadığı uygarlık koşullarından biri “Herkesin mümkün olan en yüksek düzeyde sağlık hizmetine kavuşmasıdır”. Bir yerde hastaların en yüksek tıp teknolojisinden yararlandığı, bir başka yerde çoğu hastanın yarasını saracak hekim, ağrısını dindirecek bir analjezik bulamadığı bir ülke çağdaşlaşmış sayılmaz.

            Ne için çağdaşlaşamıyoruz? Bunun nedenini davranışlarımıza yön veren kültürümüzde aramamız gerekir. Biz, bireyci bir toplumun çocuklarıyız. Ata sözleri kültürün aynası sayılabileceğine göre; “Her koyun kendi bacağından asılır”, “Gemisini kurtaran kaptan” diyen bir ulusun, her toplumsal sorun karşısında, bir araya gelerek bir güç oluşturması kolay değildir; belki de olanaksızdır. Güçlü olamayanların da ezilmesi ve sömürülmesi doğaldır.

            Hekimlerin güç birliği yapmaları, sorumluluklarının bilincini birey düzeyinden toplum düzeyine çıkarmaları, ülkemizin sağlık alanında beklenen atılımı yapmasının yolunu açacaktır. Demokratik ülkelerde sosyal ve ekonomik sorunlar, toplumun yararına olarak hükümetlerin, kamu kuruluşu niteliğindeki birlikler, sendikalar ve derneklerle özgür ve eşit koşullar içinde etkileşmeleriyle çözümlenir. Bu kurumlar, toplumsal sorun saydıkları konularda görüşlerini halka duyurmalı ve hükümetlere baskı yapabilmelidir. Demokrasi böyle bir etkileşim olursa iyi ve üstün bir rejimdir. Osmanlı saltanatı tarihe karışalı 63 yıl oldu. Ne yazık ki, Cumhuriyet Hükümetleri ve yöneticiler, Osmanlı Hükümetleri ve yöneticilerinden miras kalan antidemokratik gelenek ve alışkanlıkları sürdürmektedirler.

            Yazımı bir çağrı ile bitiriyorum. İnsanlık yolunda verdiğimiz hekimlik andının eksiksiz yerine gelmesi için Türk Tabipleri Birliği çatısı altında hizmetlerimize daha çok önem verelim ve hükümetlerin, Anayasamızın ikinci maddesine -demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma ilkesine- saygılı olmalarını sağlamak için uğraşlarımızı arttırarak sürdürelim. Türk Tabipleri Birliği üye ve yöneticilerinin, meslekleri ve halkın sağlığıyla ilgili işleri yürüten ahenkli bir ekip olarak bütünleşmesi, Türk Toplumunun gerçek anlamıyla demokrasiye ulaşacağının müjdecisi olacaktır.

            1908 devrimine katkıda bulunan Tıbbiyeli ağabeylerimizin ve “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” diyen Atatürk’ün ruhları şad olsun.*



* T.T.B.Haber Bülteni, Sayı : 12, Mart 1987

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI