PROF. DR. NUSRET FİŞEK'İN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - II
Ana-Çocuk Sağlığı, Nüfus Sorunları ve Aile Planlaması

 

Türkiye'de Nüfus PlanlamasI ÇalIşmalarI*

      Uzun yıllardan beri ülkemizde güdülen nüfus politikası, nüfusumuzun mümkün olan en yüksek hızla artmasının sağlanmasıydı. Balkan Savaşı, Trablusgarp Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı gibi dört büyük savaştan çıkmış ve geniş topraklar kaybetmiş, sıtma, tifüs vb. gibi birçok hastalıkların kasıp kavurduğu bir ulus için bu en doğru bir politikaydı. Atatürk döneminde yasal reformlar yapılırken, yasalarımıza doğumu önleyici maddelerin kullanılmasını ve hattâ nüfus artışı aleyhinde propaganda yapılmasını yasaklayan hükümler konmasının, çok çocuklu ailelere yardım ve ödül vaat edilmesinin nedeni budur. Tüm bu çabalara karşın, o günlerde nüfus artışımız bugünkü hıza ulaşmamıştır. Artış hızı 1930-1935 yılları arasında binde 19.8 idi. İkinci Dünya Savaşı sırasında bu oran binde 10.7'ye kadar düşmüştür.

      1925 yılında ulaşılması istenilen artış hızına ancak 1955-1960 yıllarında erişildi. Kanımca bunun en önemli nedeni sıtmanın kontrol altına alınmasıdır. Sıtma savaşındaki başarımız, bir yandan köylünün işini gücünü artırarak tarımsal üretimin artmasını sağlarken, bir yandan da ekonomik gelişmeyle bağdaşamayacak bir hızla nüfusun artmasına neden oldu. Doğada sürekli bir dengeler düzeni vardır. Bir önlemin bozduğu bir denge, karşı bir hareketle yeniden dengelenir. Alınması gereken karşı önlem nüfus politikasının değiştirilmesi ve nüfus artış hızının azaltılması için doğum kontrolünü özendirmektir.

      Nüfus politikasının değişmesini gerektiren ekonomik nedenler yanında, ana ve çocuk sağlığı ve korunmaya gereksinimi olan çocuklar gibi sorunlar da vardır. Hıfzısıhha Okulu'nun yaptığı bir incelemeye göre, köylerde her yıl bin gebe kadından 15'i çocuk düşürmek yüzünden ölmektedir. Bunun nedeni, kadınların besleyemeyeceği çocuğu doğurmak istememeleri ve yaşamları pahasına da olsa düşürmeye uğraşmalarıdır. Son yıllarda kadınlara gebe kalmayı önleyecek yöntemleri öğretmemek, araç ve ilaçların satışını yasak etmek yüzünden binlerce kadın ölmüş, on binlerce kadın sakat kalmıştır.

      Türkiye'de köylerde bebek ölüm oranı binde 165'dir. Her yaştaki ölümlerin yüzde 70-80'i beş yaşından küçük çocuk ölümleridir. Ne için? Çünkü aileler bakamayacağı, besleyemeyeceği kadar çocuğa sahiptir. Bunun bir diğer sonucu da büyüyen, sevecenlik ve ilgi görmeyen, karnı doymayan çocuğun evini terk etmesi ve serseri olmasıdır. Eski politikanın yeni koşullara uymaması nedeniyle korunmaya gereksinimi olan çocuk sayısı hızla artmaktadır.

      Nüfus politikamızın değişmesi için yapılan çalışmaların tarihçesinden de kısaca söz etmek yerinde olacaktır. Doğumu önleyici ilaç ve araçların satılması ve bu hususta kadın ve erkeklere bilgi verilmesi için ilk çaba harcayanlar Dr.Zekai Tahir Burak, Prof.Naşit Erez gibi geniş ve ileri görüşlü kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarıdır. Sağlık Bakanlığı ilk olarak 1958 yılında bu konuyu inceletmek için bir komisyon toplamıştır. Bu komisyon, Bakanlığa, gebeliği önleyici araç ve ilaçların satışının serbest bırakılması için yasaların değiştirilmesini önermiştir. Bundan sonra yapılan girişim, Adalet Bakanlığıyla Sağlık Bakanlığı arasında yazışmaların başlamasıdır.

      1960 yılında bu rapor ve Hıfzısıhha Okulu'nun araştırmalarının ışığı altında sorunun Sağlık Bakanlığınca yeniden ele alındığı görülmektedir. Devlet Planlama Örgütüyle yapılan temaslarda onların da nüfus artış hızı bakımından kaygılı oldukları, fakat büyük küçük herkesin kırk yıldır "nüfusun hızla artışı" parolasıyla koşullandırıldıklarını göz önüne alarak bu psikolojik engeli nasıl aşabileceklerini düşündükleri görülmüştür. Bunun üzerine, birlikte çalışılmasına karar verilmiş ve ortamı hazırlamak üzere Sağlık Bakanlığının harekete geçmesi kararlaştırılmıştır.

      Bu amaçla ilk olarak 16 Aralık 1960 tarihinde Hıfzısıhha Okulunda bir açık oturum yapılmıştır. Bu açık oturum nüfus politikamız bakımından tarihsel bir önem taşır. Panel üyeleri oybirliğiyle doğum kontrolünun gereğini savunmuşlardır. Açık oturumun basında yankısı geniş olmuş ve uzun sürmüştür. Basındaki yankılar destekleyici yönde olup karşıt görüşler çok cılız kalmıştı. Bunu izleyen iki yıl içinde her fırsattan yararlanılarak bu konuda propaganda sürdürülmüştür. Bu çabalarda Ankara Jinekoloji Derneği'nin büyük yardımları olmuştur. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda nüfus planlamasının yer almasında büyük hizmetleri geçen ve şimdi görevlerinden ayrılmış olan eski Devlet Planlama Örgütü Müsteşarlarından Albay Şinasi Orel ve Dr.Osman Torun ile eski Daire Başkanları Dr.Necat Erder, Dr.Atilla Karaosmanoğlu ve Ayhan Çilingiroğlu'nun hizmetlerini gönül borcuyla anmak gerekir.

      Nüfus planlaması birinci ve ikinci koalisyon hükümetleri tarafından kabul edilmiş olduğu için, plan Büyük Millet Meclisinde görüşülürken karşı görüşte olanların sayısı fazla olmamıştır. Planın kabulünden sonra hükümet bir yasa tasarısıyla yeni nüfus politikasının nasıl yürütüleceğini saptamıştır. Buna göre, Türkiye'de nüfus planlaması gebeliği önleme yoluya yapılacak, tıbbi zorunluluklar dışında kürtaj ve kısırlaştırma yasaklanacaktır. Bu yasa tasarısı Sağlık, Bütçe ve Plan Komisyonlarınca kabul edilmiş ve genel kurul gündemine alınmıştır.

      Hükümet, yasa kabul edilir edilmez harekete geçebilmek için çalışmalara bu yıl başlamıştır. Bu arada A.B.D. Nüfus Konseyi ve İsveç Hükümetiyle temasa geçilmiş ve bunlardan yardım sözü alınmıştır. Nüfus Konseyi yardıma başlamış bulunmaktadır. Bu yıl nüfus hareketleri ve halkın nüfus sorunlarına yönelik davranışını öğrenmek amacıyla bir inceleme yapılmıştır. Sağlık Bakanlığı, nüfus planlaması için 1964 yılı bütçesine yeterince ödenek konulmasını önermiş bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığı, doğum kontrolünun en iyi bir şekilde yürütülmesi için girişilen her tür bilimsel faaliyeti de desteklemektedir. Ankara Jinekoloji Derneğinin hazırladığı bu semineri, bu bakımdan çok değerli buluyoruz. Dernek Başkanı Dr. Necdet Erenus ve arkadaşları bu hizmetlerinden ötürü kutlanmayı hak etmişlerdir.

 

            Önümüzdeki yılda nüfus artış oranı yüzde 3'ten yüzde 2'ye indirilebilirse, Türkiye yirmi yıl sonra 60 milyon nüfuslu fakir bir ülke değil, daha zengin, daha gönençli 55 milyonluk bir ülke olacaktır. Aileleri, besleyemeyeceği, bakamayacağı çocuklara sahip olmaya zorlayarak onların en doğal haklarına karışmamış olacağız. Amacımız budur. Bu tehlikeyi hepimiz sezer, birbirimize duyurur ve hep birlikte çalışırsak başarılı olmamamız için bir neden yoktur. Sağlık Bakanlığı engelleri kaldırmakla görevinin önemli kısmını yapmıştır. Şimdi görev sırası hekimlerin, aydınların ve ulus olarak hepimizindir.



* III. Uluslararası Jinekoloji Seminerinde (Ankara, Ekim 1963) yaptığı konuşma.

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI