PROF. DR. NUSRET FİŞEK'İN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - III
Eğitim, Tıp Eğitimi, Uzmanlık, Sürekli Eğitim ve Diğer Konulardaki Yazıları

 

Türkiye'de Hekimliğin Müstakbel (Gelecekteki) İnkişafı (Gelişmesi)*

       Üzerinden 25 yıl geçmesine karşın Fakültede öğrenci iken hekimlik hakkında ne düşündüğümü, eğitim esnasında aldığım izlenimlerden ne kanılar edindiğimi gayet açık olarak hatırlıyorum. Anladığıma göre, hekimlik sadece hasta insanın şifaya kavuşması ve onun ıstıraplarının dindirilmesi ile meşgul olan bir ilimdi.

       Bilmiyorum, acaba size bugün dahi aynı fikri mi aşılıyorum... Yirmi beş yıla yakın meslek hayatımda kazandığım deneyim, bana tedavi hekimliğinin, tıbbın sadece sınırlı bir cephesi olduğunu gösterdi. Herbiri başlı başına tedavi hekimliği kadar geniş birer bilgi dalı olan, temel tıp bilimleri ve hasta tedavisinden çok daha şümullü olan halk için sağlık hizmetleri de Tıp Fakültesini bitiren genç hekimin önünde açılan geniş ufuklardır.

       Tıp Fakültelerini sizden önce bitirenlerin hangi yolu seçtiklerini beraberce araştıralım. Bunlar hayatlarını tıp bilimlerine mi, halk için sağlık hizmetlerine mi, yoksa tedavi hekimliğine mi bağladılar? Hiç duraksamadan diyebiliriz ki hemen hepsi tedavi hekimliğini seçtiler. Ancak pek azı kendilerini temel tıp bilimlerine ve halk sağlığı hizmetlerine vakfettiler. Ne için? Bunun temel nedeni hükümetlerin hekimleri istihdam politikasındaki büyük hatasıdır. Hükümetler, hekime bütçe tasarrufu düşüncesiyle -Refik Saydam'ın memleketimizdeki sıtma, frengi ve trahom mücadelelerini kurduğu devre hariç- daima hakkı olan ücretten az maaş vermiş, buna karşın kendisine dışarıda serbest tababet icra ederek kazancını uygun bir düzeye çıkarmak hakkını tanımıştır. Sağlık hizmetlerinin sadece tedavi hekimliğine yönelik olduğu dönemlerde bunun büyük bir zararı olmamıştır. Fakat modern anlamda sağlık hizmetleri birbiri içine girmiş üç halkadan, yani temel tıp bilimleri, halk sağlığı ve tedavi hekimliğinden, oluşur. Bu üç bölüme aynı önemi veremiyen memleketlerde hekimliğin ileri bir düzeye eriştiğinden söz edilemez. Bugünün progresif hekimi mesleğinin esas amacının hastaları tedavi değil, insanların sağlığını koruma ve onların hayatını uzatma olduğunu kabul etmektedir. Hasta tedavisi ise sağlığı korumak için sarfettiği çabalara karşın başarısızlığa uğradığı hallerde insanlara yapacağı son kutsal görevdir. Progresif hekim bütün bu hizmetleri tek başına çalıştığı taktirde mükemmel olarak yapamıyacağını, sağlığı koruma, teşhis ve tedavinin bir ekip meselesi olduğunu da algılamaktadır. Birbirlerini izleyen hükümetlerin yanlış ücret politikası bu ekibin oluşumuna olanak vermediği için yıllardır bütün çabalara karşın memleketimizin sağlık düzeyi batı memleketleri standardına ulaşamamıştır. Hekimler hakları olan ücreti alamadıkları için laboratuvar hizmetlerinde, yani temel tıp bilimlerinde çalışamamışlar ve bunun sonucu olarak bu hizmetler de gerektiği şekilde gelişememiştir. Bu nedenle geniş ölçüde değerli bilimsel araştırmalar yapılmaması bir yana, tedavi hekimliği de batı memleketlerinde bilinen ve faydalanılan birçok imkanlardan yoksun kalmıştır. Aynı şekilde halk sağlığı yani koruyucu hekimlik hizmetlerine de yeter sayıda ve kalifiye hekim katılmamıştır. Bunun sonucu olarak da koruyucu hekimlik hizmetleri istendiği şekilde gelişememiştir. Bu da sağlık hizmetlerinin daha pahalıya malolmasına yol açmış ve zaten sınırlı olan bütçemizle halka yapabileceğimizden de daha az hizmet eder bir duruma düşmüşüzdür. Yanlış ücret politikasının en büyük ıstırabını çekenler ise ne bu politikayı takip edenler ve ne de büyük şehirlerde yaşayanlardır. Bunun ıstırabını ekonomik olarak inkişaf edememiş bölgelerin halkı, sağlık hizmetine kavuşamamakla çekmektedir.

       Memleketimizi her sahada çağdaş memleketler düzeyine çıkarmak isteyen Atatürk çocuklarının sağlık sahasında yeni tıp felsefesinin memleketimizde de benimsenmesini sağlayacak koşulları hazırlaması zamanı gelmiş bulunuyordu. Bir Türk olarak, bir hekim olarak iftihar ve sevinç ile söyleyebiliriz ki Milli Birlik Komitesi 5 Ocak 1961 de kabul ettiği Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun ile tıp sahasında beklenen devrimin temelini atmış ve biz hekimlere memlekete hizmet yolunda yeni ufuklar açmıştır. Bu kanunun koyduğu birçok temel ilkeler arasında en önemli olanı hekimin hükümet hizmetinde adil bir ücretle istihdam edilmesi  ve bu suretle serbest kazanç temini için gayret sarfetmesini ve memleket için gerekli olan enerjisini ve zamanını ziyan etmesini önlemesidir. Ancak bu adil ücret sistemi iledir ki tedavi hekiminin, laboratuvarcının ve halk sağlığı uzmanının eşit koşullarda, elele vererek ekipler halinde çalışması mümkün olacak ve bu sayede bu kutsal topraklar üzerinde daha sağlıklı, daha verimli ve daha mes'ut bir nesil yaşayacaktır.

       Her devrimde olduğu gibi, bu devrimi de içerden ve dışardan baltalamak isteyenler, kavrayamayanlar olacaktır. Buna rağmen, daima devrimcilerin başarılı olduğu Atatürk Türkiyesinde bu devrim de millete malolacaktır.

       Siz de 25 yıl sonra benim bugün yaptığım gibi geçmiş yıllarınıza bakacak olursanız, göğsünüz öğünçle kabaracak ve "Biz bu topraklarda yaşayanlara ağabeylerimizden çok daha iyi hizmet ediyoruz" diyeceksiniz.



* Sağlık  Dergisi, Cilt XXXV, Sayı:3-4, 1961.

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI