Türkiye Cumhuriyeti
Hükümetlerinde Sağlık Politikaları *
Sağlık çok
etmenli bir sistem olduğundan kişilerin yaşamlarını sağlıklı olarak sürdürmelerini
sağlamak için yapılacak hizmetler ve verilecek politik kararlar çok yönlü olmak
zorundadır. Yalnız hastaların tedavisi ve kişiye yönelik geliştirmeyi öngören
programlar beklenen sonucu veremez. Sağlığa zarar vermeyen bir çevrenin oluşturulması
ve korunması, dengeli beslenmenin, sağlığı destekleyen konut, çalışma ve dinlenme
koşullarının sağlanması bir sağlık planı hazırlanırken gözönüne alınması
gereken konulardır. Ülkemizde 1962 yılına kadar konu bu biçimde ele alınmamıştır.
1962 yılında bu yana kabul edilen Beş Yıllık Kalkınma Planları sağlık ile ilgili
politika kararları yönünden geniş kapsamlı yapıtlardır.
Ben bu yazıda Türk
Cumhuriyeti Hükümetlerinin sağlık hizmetlerini doğrudan etkileyen örgütlenme, sağlık
insan gücü, yönetim ve işletme politikalarından sözedeceğim. Sağlık
politikalarımızdaki değişme ve gelişmeler altı aşamada toplanabilir: 1.Refik Saydam
ve ondan sonraki CHP Hükümetleri (1923-1945) dönemi, 2.Behçet Uz’un CHP
Hükümetinde bakan iken önerdiği plan, 3.Demokrat Parti Dönemi (1950-1960), 4.Milli
Birlik Komitesi Hükümeti (1960-1961), 5.1962-1980 yıllarında uygulamalar, 6.MGK ve
ANAP dönemi.
1.Refik
Saydam Dönemi:
Cumhuriyet’in
kuruluş yıllarında sağlık alanında en büyük sorun bulaşıcı hastalık
salgınlarının önlenebilmesi idi. Bu yıllarda harplerin sebep olduğu sosyo-ekonomik
yıpranma -her sorun gibi- sağlık sorununun da çözümünü zorlaştırıyordu.
Sağlık insangücü yetersizliği de ayrı bir sorundu. 1927 yılında ülkemizde 1059
hekim, 139 hemşire ve 347 ebe vardı. Bu koşullar altında alınan ve başarı ile
uygulanan politika kararları şöyle özetlenebilir:
a- Hükümet koruyucu hekimlik hizmetlerini,
özellikle salgın hastalıklar ile savaş için kurduğu örgütleri genel bütçeden
finanse etmiştir. Bu amaçla yurt çapında sıtma savaş teşkilatı, trahom ve
frenginin yaygın olduğu bölgelerde trahom savaş ve frengi savaş örgütleri kuruldu.
Hükümet tabiplerinin temel görevi de tifüs, çiçek, tifo, dizanteri gibi hastalıklarla
savaş idi. Bu hastalıkların yaptığı salgınlar Hükümet tabiplikleri tarafından
önlenemediği takdirde Ankara’da Bakanlığa bağlı olarak kurulan ve hekimler ile
sağlık memurlarından oluşan ekipler, salgın çıkan bölgelere gönderilerek, bu
bölgelerde yerel sağlık örgütü ile birlikte savaş hizmetlerini yürüttüler. Ayrıca
Ankara’da Hıfzıssıhha Enstitüsü kurularak bulaşıcı hastalıklar ile mücadele
için laboratuvar hizmetleri, aşı ve serum üretilmesi sağlandı. Bu yıllarda verem
savaşı ve ana çocuk sağlığı hizmetlerine gereken önemin verildiği söylenemez.
Heybeliada Sanatoryumu ile bazı illerdeki doğum ve çocuk bakım evleri gibi kuruluşlar
bu dönemde yapılan işlerin bir örneğidir.
b- Hastane hizmetlerinin yürütülmesi yerel
idarelere bırakılmıştır. Sağlık Bakanlığı -yol gösterme amacı ile- beş Numune
Hastanesi kurmuştur.
c- Bu dönemde birinci basamak sağlık hizmeti
örgütlenmemiştir. Bu hizmet hekim muayenehanelerinde, hastane polikliniklerinde ve
dispanserlerde sürdürülmüştür. Bir ülkenin sağlık düzeyini birinci basamak sağlık
hizmetlerinin niteliği ve yeterliliği saptar. Bu nedenle bu dönemde sağlık alanında
çok şey yapılmakla beraber herkes için sağlıklı yaşam amacına
ulaşılamamıştır.
d- Hekim gereksinimlerini karşılamak için
hükümet tıp öğrencilerinin yeme, içme, giyinme ve barınma gereksinimlerini
sağlamak amacı ile tıp öğrenci yurtları kurmuştur. Öğrenciler bu yurtlara para
ödememekte, mezun olduktan sonra dört yıl Sağlık Bakanlığı Teşkilatında zorunlu
hizmet yapmakta idiler.
e- Hemşire, ebe gibi sağlık personeli
yetiştirilmesi konusunda Sağlık Bakanlığı çaba harcamamıştır. Bu konuda
Kızılay’ın hemşire okulu ve İstanbul Tıp Fakültesi’nin ebe okulundan başka
eğitim kurumu yoktur. Milli Eğitim Bakanlığı köy enstitüleri programı içinde köy
ebesi ve köy sağlık memuru yetiştirmiştir. Köy Enstitüleri kapatılınca bu kaynak
da ortadan kalkmıştır.
f- Sağlık Bakanlığı koruyucu hekimlik
hizmetlerini hekimler için çekici duruma getirmek amacıyla devletin memurlara verdiği
maaştan çok yüksek bir ücret sistemi kabul etmiştir. Bir sıtma savaşı hekiminin
ücreti validen fazla, trahom savaş teşkilatı başkanının ücreti milletvekili maaşının
3 katı idi. Hükümetin hekimlere verdiği bu ayrıcalıklı statü, sağlık
hizmetlerine verilen önemin kanıtıdır.
g- İl ve İlçelerde sağlık teşkilatı genel
idarenin parçasıdır. Vali ve kaymakam sağlık personelinin amiridir.
h- Sağlık yönetiminin çağdaş bir düzeye çıkarmak
için 1935 yılında Hıfzıssıhha Okulu kurulmuştur. Ancak bu okul hekimlere ve diğer
sağlık personeline kısa süreli kurslar veren bir kurum olmaktan daha ileri gidememiştir.
2.Behçet
Uz Planı:
1946 yılında
Sağlık Bakanı olan Behçet Uz, yeni bir sağlık planı hazırlattı. Bu planın en
önemli özelliği kırsal bölgede 20 köye birinci basamak koruyucu ve tedavi edici sağlık
hizmeti veren sağlık merkezlerinin kurulması idi. Bu örgütlenme modelini geliştirmede
Dr.Cemal Or’un Etimesgut çevresindeki köylere sağlık hizmeti vermek için geliştirdiği
kırsal bölge sağlık merkezinden esinlenilmiştir. Bu gerçekten başarılı bir
uygulama idi. Atatürk bu sağlık merkezini gezmiş ve takdir duygularını ziyaretçiler
defterine yazmıştır. Ne yazık ki bu planın uygulanması ilçe merkezlerine sağlık
merkezi adı ile 10-25 yataklı tedavi kurumları kurarak sürdürülmüştür.
3.Demokrat
Parti Dönemi:
Demokrat Parti
Hükümetleri zamanında sağlık politikasında önemli değişiklikler olmuştur.
a- Yerel İdarelere bağlı olan hastaneler
Sağlık Bakanlığına devredilmiş ve genel bütçeden finanse edilmesi ilkesi kabul
edilmiştir.
b- Genel Sağlık Sigortası kurulması için
çalışmalar başlatılmıştır. Uzun çalışmalar sonunda bunun ülke düzeyinde
uygulanmasının mümkün olmayacağına, ücret karşılığı çalışan işçiler için
bir sağlık sigortası geliştirilebileceğine karar verilmiştir. Bu amaçla İşçi
Sigorta Kurumuna işçilere sağlık sigortası hizmeti sunması görevi verilmiştir. Bu
sigorta sisteminin kurulmasında Avrupa’daki sigorta örgütlerinin uygulamasından
farklı olarak, sigorta kurumunun kendi sağlık örgütünü kurması esası kabul
edilmiştir.
c- Bu dönemde uluslararası kuruluşlar ile ve
özellikle Dünya Sağlık Teşkilatı ve UNİCEF ile işbirliğine ve bu kurumlardan
yardım sağlanmasına önem verilmiştir. Ana ve çocuk sağlığı, tüberküloz savaşı
gibi koruyucu hekimlik hizmetlerinin geliştirilmesi için büyük ölçüde destek sağlanmıştır.
Öncelikle ele alınan bir diğer hizmet de, hemşire ve ebe noksanını kapatacak
önlemler alınmasıdır. Ancak bu anlamda önemli bir ilerleme yapılamamıştır. 1960
yılında hekim sayısı 9826’ya, hemşire ve yardımcı hemşire sayısı 2420’ye,
ebe ve köy ebesi sayısı 3126’ya yükselebilmiştir.
d- Bu dönemde Türkiye’de sağlık
hizmetlerinin geliştirilmesi için Sağlık Bakanlığına önemli önerilerde bulunmak
üzere çağrılan yabancı uzmanlar tarafından çeşitli öneriler yapılmıştır.
Bunlar arasında en önemlisi Dr. Olle’nin raporudur. Bu raporda söz edilen birinci
basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine gereken önem verilmemiştir.
4.Sağlık
Hizmetlerinde Reform (1961):
Milli Birlik
Komitesi -diğer bir çok konularda olduğu gibi- sağlık konusunda da bir devrim yapma
kararında idi. Bu amaçla Sağlık Bakanlığı’nca hazırlanan yasa tasarısı komite
tarafından 5 Ocak 1961 tarihinde kabul edilmiştir. Sağlık Hizmetlerinin
Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun adı verilen bu yasanın hazırlanmasında
aşağıdaki politika kararları ilke olarak kabul edilmiştir.
a- Sağlık hizmetinden herkes eşit şekilde
yararlanacaktır.
b- Hastalar devlet bütçesinden ayrılan ödenek
karşılığı sağlık hizmetinden ücretsiz veya kendisine yapılan masrafın bir
kısmına iştirak ederek yararlanacaklardır.
c- Hastalar -ücretini ödeme koşulu ile- tedavi
için istedikleri hekimi veya sağlık kurumunu seçmekte özgürdürler.
d- Hekimler kamu hizmetinde veya serbest olarak
mesleklerini uygulamada özgürdürler. Ancak kamuda hizmet alan bir hekim, özel olarak
hekimlik yapamaz.
e- Hekimler ve diğer sağlık personeli kamu
kesiminde sözleşmeli olarak çalışacaktır. Sözleşme süresi 3 yıldır. Bu sürede
hekim atandığı görevde çalışır; sözleşmeli personelin emeklilik, kıdem ve terfi
hakları saklıdır.
f- Sözleşme ile çalışan sağlık personeline
ödenecek ücret, bu meslek mensuplarından serbest çalışanların kazançları düzeyinde
olacaktır.
g- Köy ve kentlerde birinci basamak sağlık
hizmeti veren sağlık ocakları kurulacak ve bu ocaklar hastaneler ile işbirliği
yaparak hasta tedavi hizmetlerini yürüteceklerdir.
h- Kamu sağlık kuruluşları tek elden idare
edilecektir.
i- Sağlık teşkilatı il içinde bir
bütündür. Teşkilatın amiri sağlık müdürüdür. Sağlık müdürü valiye karşı
sorumlu olarak Sağlık Bakanlığı’nın saptadığı yasalara göre hizmet yürütür.
j- Bir bölgede sağlık hizmetinin iyi bir
şekilde yürütülmesi için gerekli tesisler lojmanlar, malzeme, araç ve personel temin
edilmeden o bölgede sosyalleştirme planı tatbik edilemez.
k- Personel ve finansman sıkıntısı nedeni ile
yasanın tüm ülkede uygulanması, aşamalı olarak 15 yılda tamamlanacaktır.
l- Sağlık teşkilatı ile halk arasındaki
ilişkilerin geliştirilmesi için teşkilatın her kademesinde, halkın da katılacağı
kurullar kurulacaktır.
5.1962-1980
Yıllarında Uygulamalar:
a- 1962 yılında kabul edilen Birinci Beş
Yıllık Kalkınma Planı’nda sağlık alanında, sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirilmesi hakkındaki yasanın ilkeleri esas kabul edilmiş ve 1963 yılında
yasa Muş ilinde uygulanmaya başlanmıştır. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda
da hemşire ve ebe eğitimi ve sayılarının artırılması planlanmıştır.
b- 1965 yılında TBMM’de kabul edilen Devlet
Personel Kanunu ile hekimlerin ve diğer sağlık personelinin sözleşme ile çalıştırılması
ilkesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bunun sonucu olarak da tam süre çalışma
ilkesi uygulanamamıştır. Bu, yasanın başarı ile uygulanamamasının ilk önemli
nedenidir.
c- 1965’ten bu yıllara kadar hükümetler sağlık
hizmetinde birinci basamağın önemini anlamamışlar ve sağlık ocakları, hastane ve
sağlık merkezlerinin yanında niteliksiz hizmet veren kurumlar olarak kalmışlardır.
Uzun yıllar ocakların çoğuna hekim atanmamıştır. Devlet hizmet yükümlülüğü
yasası bu açığı kapatmak üzere kabul edilmiştir. Ocaklarda hekim açığı
kapatılmış, ancak yasa gereği ilaç, araç, gereç, lojman, bina gibi gereksinimler
ile ocak-hastane işbirliği sağlanmadığından beklenen sonuç alınamamıştır.
d- Sağlık teşkilatının il içinde bir
bütün olarak yönetileceği ilkesine önem verilmemiş, genel yönetim içinde
görülmüştür. Sonunda da ilçelerde sağlık personeli kaymakamın emrine
verilmiştir.
e- Hekim dışı sağlık personelinin
yetiştirilmesine Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’ndan sonra gereken önem
verilememiştir.
f- Halkın hizmete katkısını sağlama amacı
ile öngörülen kurullar kurulamamıştır.
g- Güçlü bir sağlık yönetici kadrosu
kurulamamıştır. Fakültelerden yeni mezun olmuş hekimler sağlık müdürü veya
vekili olarak atanmışlardır.
h- Genel bütçeden sağlık alanına yeterli
mali kaynak sağlanmasına öncelik verilmemiştir.
6.Milli
Güvenlik Konseyi ve ANAP Dönemi
a- Ulusu Hükümeti, programında genel sağlık
sigortası kurulacağını kabul etmiştir. Prim toplamanın olanaksızlığı nedeni ile
bu politikadan vazgeçilmiştir. ANAP Hükümeti de aynı politikayı benimsemiştir. Yedi
yıldır uygulamaya geçemediğine göre yapılan, kamuoyuna umut verme oyalamasıdır.
b- ANAP başkanı sağlık hizmetlerinin hastalar
tarafından satın alınan hizmet olması gereğini savunmuştur. Sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirilmesi yasasını yürürlükten kaldırmamakla beraber onun yerine geçecek
olan sağlık hizmetleri temel yasasını kabul etmişlerdir. Bu yasaya göre sağlık
teşkilatı kendi kendini finanse eden kuruluşlar olacaktır. Bu yasa da 4 yıldır
uygulamaya konmamıştır.
c- Bu yasada hekimlerin sözleşmeli olarak tam süre
çalıştırılacakları öngörülmüştür. Bu hüküm de uygulamaya konmamıştır. Bu
yasada öngörülen sözleşme ile istihdam sağlık hizmetlerini sosyalleştirme
yasasında öngörülen sistemdeki güvenceleri getiremediğinden hekimler tarafından
geniş ölçüde kabul göreceği şüphelidir.
d- 1965-1980 arası sağlık idaresinde gözlenen
eksiklikler süre gelmiştir.
7.Sonuç:
Ülkemizde
politikacılar ve hükümetler sağlık hizmetlerinin genel bütçeden finansmanını,
birinci basamak sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine öncelik verilmesini ve nitelikli
sağlık yöneticileri kadrosu oluşturulmasını kabul etmeden ve inançla uygulamadan sağlık
hizmetlerinde beklenen ve gereken gelişme sağlanamaz.
* Bu yazı, 1990
Nisan’ında yazılmış olup ilk kez Toplum ve Hekim, Sayı:48, Aralık 1991’de
yayınlanmıştır.
|