Halk Sağlığında 50
Yıl*
1.Giriş:
Avrupanın
karanlık çağlarındaki ölçüler çerçevesinde, o günün Osmanlı İmparatorluğu’ndaki
diğer sosyal kurumlar gibi sağlık da en ileri bir düzeyde idi. Sonraları, ülkemizi
yönetme ve geliştirmede, batının bilimsel, sosyal ve ekonomik gelişmelerine ayak
uyduramadığı için, her alanda ve bu arada sağlık hizmetlerinde de bir gerileme
başlamıştır. XIX. yüzyılda sağlık hizmetlerinde ilerleme çabalarının
başladığını görmekteyiz. Örneğin, 1827’de çağdaş tıbbi öğreten bir okul açılmış,
1861’de “Tababet-i Belediye Nizamnamesi” ile belediye sağlık örgütü ve 1870 de
“İdare-i Umumiye-i Tıbbiye” ile memleket hekimlikleri kurulmuştur.(1)
23 Nisan 1920 de
Ankara’da kurulan Büyük Millet Meclisi Hükümetinin, sağlık örgütünü İç
İşleri Bakanlığından ayırarak 3 Mayıs 1920’de Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığını kurmuş olması(2), Atatürk’ün sağlık hizmetlerine verdiği önemin
kanıtlarından biridir. 1923’de Cumhuriyetin ilanından sonra, Refik Saydam’ın
olumlu çabalarıyla, genel yönetimin dar kuralları bir yana itilerek sağlık
hizmetleri hızla geliştirilmiştir. Bugün, sağlık hizmetleri Cumhuriyetin kuruluş
yılları ile kıyaslanamayacak bir düzeye ulaşmıştır. Ancak, şunu da belirtmek
gerekir ki erişilen düzey, eldeki olanaklarla erişilebilecek olanın altında
kalmıştır.
Bu yazıda
sağlık alanında 50 yıllık gelişmelerin kısa bir tarihçesini ve yarının yöneticilerine
ışık tutmak amacı ile bugünün eleştirmesini bulacaksınız. Kişisel ve toplumsal
sağlık üzerinde çok önemli etkileri olan çevre sağlığı ve beslenme durumundaki
gelişmelerin incelenmesine bu yazıda yer verilmemiştir. Çünkü bunlar sağlık
örgütlerinden çok, diğer kurumların sorumlu olduğu konulardır.
2.Sağlık
Hizmetlerinde Örgütlenme:
Tarih boyunca
koruyucu hekimlik ve tedavi hekimliği birbirinden ayrı olarak gelişmiştir. Birinci Dünya
Savaşı’nı izleyen yıllarda, bu hizmetlerin birbirinden ayrı olarak ele alınması
ilkesi çok yaygındı. Cumhuriyet Hükümetinin ilk sağlık bakanı Dr. Refik Saydam da
sağlık hizmetlerini örgütlerken bu ilkeyi benimsemiştir. Bu dönemde Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığı’nın (SSYB) esas görevinin koruyucu hekimlik olduğu kabul
edilmiş ve hasta tedavisi hizmetlerinin yürütülmesi ve geliştirilmesi -bazı özel
durumlar dışında- özel idare ve belediyelerin sorumluluğuna bırakılmıştır.(3)
Genel olarak evde ve ayakta hasta tedavisini hekimlerin muayenehanelerinde yürütmesi
ilkesi benimsenmiş, ancak fakir hastaların hükümet hekimleriyle belediye ve özel
idareler tarafından ücretsiz muayene ve tedavisi bir sosyal yardım hizmeti olarak kabul
edilmiştir.
Koruyucu
hekimlik hizmetlerinin örgütlenmesinde iki yaklaşım yolu vardır. Bir ülkenin sağlık
personeli ve mali olanakları yeterli ise, dar bir bölgede koruyucu hekimlik
hizmetlerinin tümünü yürüten sağlık örgütleri kurmak doğru olan yaklaşımdır.
Hizmetlerin tümünü birden ele almaya yetecek personel ve olanaklardan yoksun olan
ülkeler ise önemli sağlık sorunlarının çözümü için geniş bölgelerde hizmet
eden özel örgütler kurmak zorundadırlar. Sağlık ve sosyal Yardım Bakanlığı, o günün
şartlarına uygun olarak ikinci yolu seçmiş ve sıtma, trahom, frengiyle savaş için
ayrı örgütler kurmuştur. Diğer bulaşıcı hastalıklarla genel sağlık
hizmetlerinin yürütülmesi görevi de hükümet hekimliklerine verilmiştir. Cumhuriyet
döneminde sağlık hizmetlerinin en seçkin önderi olan Dr.Refik Saydam’ın temelini
attığı bu sağlık örgütü bazı değişikliklerle günümüze kadar devam etmiştir.
İkinci Dünya
Savaşından sonra, hasta tedavisi hizmetleri ile koruyucu hekimlik hizmetlerinin
birbirinden ayrılamayacağı ve bir arada örgütlenmesinin gerektiği görüşü kuvvet
kazanmıştır.(4) Bu görüş ülkemizi de etkilemiş ve 1946 yılında Dr.Behçet Uz’un
Sağlık Bakanlığı döneminde köy ve kasabalarda hasta tedavisi ve koruyucu hizmetleri
bir arada yürütecek sağlık merkezlerinin kurulması planlanmıştır.(5) Ancak, daha
sonra gelen bakanlar -1954 yılında ikinci kez bakan olan Dr.Behçet Uz dahil- bu planı
yürütmemişlerdir. Planda öngörülen sağlık merkezlerinin yapımına devam edilmiş
ise de bunlar verimsiz küçük birer hastane gibi çalışmışlardır.
1961 yılına
kadar sağlık hizmetlerinin örgütlenmesinde görülen en önemli gelişmeler, 1952
yılından başlayarak İşçi Sigortaları Kurumunun hastane ve dispanserler açıp
tedavi hizmetlerinde yer alması ve 1953 yılında Demokrat Parti İktidarı tarafından
özel idare hastanelerinin devletleştirilmesidir.
1961 Anayasası
ile, Ulusumuz, tüm sağlık hizmetlerinin bir devlet görevi olduğu ilkesini kabul
etmiştir. Bu ilkenin uygulanması, sağlık idaresinde bir düzen değişikliği yapmakla
mümkün olabilirdi. Bu amaçla, Milli Birlik Komitesi tarafından “Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun” kabul edilmiş ve yürürlüğe
konmuştur.(6) 1961 den bu yana iktidara gelen bütün partiler, bu düzen değişikliğini
kabul etmiş ve kanunu yürütmek için çaba harcamışlardır. 1972 yılı sonuna kadar
25 ilde sağlık hizmetleri bu kanuna göre örgütlenmiş ve Üçüncü Beş Yıllık
Kalkınma Planında 20 ilin daha bu hizmet kapsamına alınması öngörülmüştür.(7,8,9)
Bu kanuna göre, temel hizmet ünitesi sağlık ocağı olan bu yeni örgütlenme
şeklinde, hekim, hemşire, sağlık memuru ve köy ebelerinden kurulan bir ekip, sağlık
ocaklarında, evde ve ayakta tedaviyle her çeşit koruyucu hekimlik hizmetlerini yürütecektir.
Hastaneler ve özel amaçlı koruyucu hekimlik üniteleri sağlık hizmetlerini
destekleyecek ve tamamlayacaklardır.
3.Sağlık
İnsan Gücü:
1927, 1960 ve 1972 yıllarında ülkemizde
bulunan sağlık personeli sayıları Tablo:1 de gösterilmiştir. (10, 11, 12)
Tablo:I- Türkiye’de Sağlık İnsangücü ve Örgütlerinde
Gelişme 1927-1972
|
1927 |
1960 |
1972 |
|
Sayı |
Oran |
Sayı |
Oran |
Sayı |
Oran |
Hekim |
1.059 |
12.842 |
9.826 |
3.829 |
17.579 |
2.133 |
Hemşire ve
Yardımcı Hemşire |
139 |
97.842 |
2.420 |
11.488 |
10.767 |
3.482 |
Ebe ve köy
Ebesi |
347 |
39.193 |
3.126 |
8.892 |
12.028 |
3.118 |
Sağlık
Memuru |
1.036 |
13.127 |
3.890 |
7.146 |
10.130 |
3.702 |
Hastaneler |
42 |
323.810 |
566 |
49.117 |
768 |
48.828 |
Hastane
Yatakları |
3.615 |
3.762 |
45.807 |
607 |
93.603 |
401 |
Tbc
Dispanserleri |
- |
- |
106 |
262.260 |
229 |
163.755 |
Sağlık
Ocakları Sayı |
- |
- |
- |
- |
872 |
11.480 |
Kapsanan Nüfus |
- |
- |
- |
- |
10milyon |
- |
Tıp Fakülteleri |
1 |
13milyon |
3 |
9.3milyon |
7 |
5,4milyon |
Sağlık
kolejleri |
1 |
13milyon |
9 |
3,1milyon |
31 |
1,2milyon |
Ebeve Köy
Ebe Okulları |
1 |
13milyon |
14 |
2,0milyon |
37 |
1,0milyon |
Oranlar ülke nüfusunu, sağlık personeli veya örgüt sayısına
bölerek hesaplanmıştır.
Bu tabloda
görüldüğü gibi cumhuriyet kurulduğu yıllarda sağlık insangücü çok yetersizdi.
Personel durumunun bu kadar sınırlı olmasına karşılık sağlık personeli
yetiştirilmesi yönünden, Dr.Refik Saydam’ın hekim sayısını artırmak amacıyla açtığı
tıp öğrenci yurdu dışında, ciddi bir çaba harcanmamıştır. Uzun yıllar, bir tıp
fakültesi, Kızılay’ın açtığı bir hemşire okulu ve İstanbul Tıp Fakültesine
bağlı bir ebe okuluyla SSYB’na bağlı üç sağlık memurları okulundan başka
sağlık personeli yetiştiren okul yoktu. Bu dönemde personel yetiştirmeye önem
verilmemesi, Dr.Refik Saydam ve onu izleyen sağlık bakanlarının en büyük hatasıdır.
Sağlık
personeli yetiştirilmesi hususunda ilk önemli adım, 4459 sayılı kanunla 1943
yılından itibaren köy Enstitülerinde köy ebesi ve köy sağlık memurlarının
yetiştirilmesidir. Ne yazık ki, bu yolla sağlık personeli yetiştirilmesinden 1949
yılında vazgeçilmiştir. 1952 yılından itibaren hekim, hemşire ve köy ebesi yetiştirilmesine
önem verilmeye başlandığı görülmektedir. 1960 yılında Tıp Fakültesi sayısı 3,
hemşire ve sağlık memuru okulları sayısı 9 ve ebe okulu sayısı 14’e yükselmiştir.
1960 yılından
sonra, hükümetler personel yetiştirilmesine daha büyük önem vermişlerdir. Tablo:1
de görüldüğü gibi, on iki yılda hekim sayısında yüzde 79, hemşire ve yardımcı
hemşire sayısında yüzde 344, ebe ve köy ebesi sayısında yüzde 285 ve sağlık
memuru sayısında yüzde 160 artış sağlanmıştır. Bu gelişme cumhuriyet hükümetlerinin
büyük başarılarından biridir. Ancak, yetiştirilen personelden tüm halkımızın
yararlanması konusunda aynı başarının gösterilemediğini de belirtmek gerekir.
Yetiştirilen personel, özellikle hekimler, ekonomik yönden gelişmiş kentlerde
toplanmıştır (Tablo:2). 1971 yılında hekimlerin yüzde 69’u, Türkiye nüfusunun
yüzde 11’nin yaşadığı Ankara, İstanbul ve İzmir İllerinde çalışmaktaydı(14).
Yardımcı sağlık personelinin dağılımında da dengesizlik vardır. 1971 yılında
hemşire ve hemşire yardımcılarının yüzde 44’ü, sağlık memurlarının yüzde 40’ı
ve ebelerin yüzde 24’ü, Ankara, İstanbul ve İzmir illerinde bulunmaktaydı.(15)
Sağlık personeli yetiştirilmesinde çözümlenemeyen bir sorun da okulu bitirenlerin
toplumda yararlı bir çalışma yapacak şekilde yetiştirilmemeleri ve hizmet içi eğitime
önem verilmemesidir.
Tablo: 2- Türkiye’de Hekim Dağılımı (24 Ekim 1965)
Yerleşme
Yerinin Nüfusu
|
Yerleşme Yeri Sayısı
|
Toplam Nüfus
|
Hekim Sayısı
|
Bir Hekime Düşen
Kişi Sayısı |
0-10.000 |
30.059 |
22.048.415 |
956 |
23.063 |
10.001-25.000 |
122 |
1.879.265 |
725 |
2.592 |
25.001-100.000 |
63 |
2.755.065 |
1.495 |
1.843 |
100.001+ |
14 |
4.708.676 |
7.335 |
642 |
TOPLAM |
36.258 |
31.391.421 |
10.511 |
2.986 |
Kaynak:
13
Ülkemizin sağlık
personeli durumunu değerlendirebilmek için, diğer ülkelerin durumuyla kıyaslamak ve
hekim taslaklarının (mutatabbib) yaygınlığı üzerinde durmak yararlı olacaktır.
Tablo:3’de, komşu ülkelerle diğer bazı ülkelerdeki sağlık personeli durumu gösterilmiştir(16).
Tablo:3- Türkiye’de ve Bazı Ülkelerde Sağlık Personeli
Sayıları (1969)
ÜLKE
|
Nüfus
|
Hekim
|
Hemşire ve
Hemşire Yrd. |
Ebe
|
|
x1000 |
Sayı |
Oran |
Sayı |
Oran |
Sayı |
Oran |
İsveç |
7.970 |
10.380 |
767 |
38.059 |
209 |
1.960 |
4.066 |
A.B.D. |
203.210 |
320.966 |
633 |
1.025.000 |
198 |
? |
- |
Bulgaristan |
8.430 |
15.406 |
547 |
24.174 |
348 |
5.603 |
1.504 |
Yunanistan |
8.830 |
13.711 |
644 |
7.755 |
1.138 |
3.300 |
2.676 |
Filipinler |
37.160 |
3.635 |
10.223 |
4.750 |
7.823 |
2.539 |
14.635 |
Kolombiya |
20.460 |
9.468 |
2.160 |
19.748 |
1.036 |
8.663 |
2.362 |
Mısır |
32.500 |
16.219 |
2.003 |
9.040 |
3.595 |
11.054 |
2.941 |
Türkiye |
34.380 |
15.203 |
2.261 |
8.110 |
4.239 |
10.251 |
3.354 |
Oranlar, hekim, hemşire veya ebe başına düşen kişi
sayısını göstermektedir.
Gelişmekte olan
ülkelere kıyasla sağlık personeli durumumuz oldukça tatminkar bir seviyeye ulaşmış
olmakla beraber komşu ülkelerle kıyaslandığı zaman sağlık personeli açığımızın
büyüklüğü göze çarpmaktadır.
Hekim taslaklarına
gelince, 1964 yılında yapılan bir araştırmada, Türkiye’de köysel bölgelerde
39.731 diplomasız ebe, 30275 iğneci-sıhhiye, 1454 sünnetçi, 11.532 kırık-çıkıkçı
ve 2.651 sınıflandırılmayan mutatabbib tesbit edilmiştir.(17) Bu bulgu, ülkemizde,
sağlık personeli sayısının henüz halkın tümünün yararlanabileceği düzeye ulaşmamış
olduğunun bir kanıtıdır.
4.Sağlık
Tesisleri:
1923 yılında
ülkemizde 4.595 hasta yatağı ve 78 hastane vardı(18). 1972 yılı sonunda hasta
yatağı 93.603’e ve hastane sayısı 768’e ulaşmıştır (Tablo:1). Bu da 50
yıllık cumhuriyet hükümetlerinin sağlık alanındaki başarılarından biridir.
Ancak, personel dağılımında olduğu gibi, hastanelerin yurt içi dağılımında da büyük
dengesizlik vardır. Tüm hastane yataklarının yüzde 45’i, Ankara, İstanbul ve
İzmir illerinde bulunmaktadır.(19) Bu illerde bir hastane yatağına düşen nüfus sayısı
97’dir. Oysa ki Türkiye genel ortalaması 401’dir. 1971 yılında hastanelerin sektörler
arası dağılımı Tablo:4’de gösterilmiştir.(20)
Tablo: 4- Türkiye’de Mevcut Hasta Yataklarının Kuruluşlara
Göre Dağılımı
Kuruluşlar |
Yatak Sayısı |
Yüzde Dağılım |
Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığı |
47.885 |
52.1 |
Sosyal Sigortalar Kurumu |
12.285 |
13.4 |
Diğer Kamu Kuruluşları |
26.931 |
29.3 |
Özel Sektör ve Gönüllü Kur. |
4.750 |
5.2 |
TOPLAM |
91.851 |
100.0 |
Mevcut hasta
yataklarından kimin yararlandığı da önemli bir sorundur. Tablo:4’de görüldüğü
gibi hastane yataklarının çok büyük bir kısmı yurttaşların ödediği vergilerle
yapılmış ve işletilmektedir. Ne var ki, hatalı finansman ve yönetim nedeniyle, bu
hastanelerden yararlananların büyük çoğunluğu, muayenehanesi olan hastane
hekimlerine ya da döner sermayeye ücret ödeyebilen bir azınlıkla, nüfuzlu kişilerin
aracılığını sağlayabilenlerdir.(14)
Yataklı
sağlık kuruluşlarında, hemşire yetersizliği nedeniyle hasta bakımı ve laboratuvar
hizmetlerinin gelişmemesi yüzünden teşhis ve tedavi hizmetleri istenilen düzeye erişememiş
önemli bir sorun olarak çözüm beklemektedir. Laboratuvar hizmetlerinin geliştirilememiş
olması, sadece hastane hizmetlerini değil, koruyucu hekimlik hizmetlerini de
engellemektedir.
Son yirmi yıl içinde,
sağlık hizmetlerini en hızlı bir şekilde geliştirilen kurum, Sosyal Sigortalar
Kurumu’dur (Tablo:5)(21). 1971 yılında, bu Kurumda bir hasta yatağına 194 ve bir
hekime 939 sigortalı düşmekte idi. Ancak bu gelişmenin, sigortasız yurttaşların
aleyhine olduğu ve SSYB’da personel sıkıntısına sebep olduğunu belirtmek gerekir.
Sosyal Sigortalar Kurumundaki bu hızlı gelişmeye bakarak, bu sistemi kısa bir sürede
ülkenin tümüne yaymak olanaksızdır. Çünkü, tüm yurttaşların aynı ölçüde
sigorta kapsamına alınabilmesi için 39.000 hekime ihtiyaç vardır ve yıllık sağlık
harcamaları için 16 milyar TL gerekecektir.
Tablo:5- Sosyal Sigortalar Kurumunun Sağlık Tesisleri ve
Hizmetleri
|
YILLAR |
|
1952 |
1962 |
1971 |
Sigortalı Sayısı |
477.900 |
680.125 |
2.285.516* |
Hekim Sayısı |
152 |
599 |
2.453 |
Bir hekime düşen sigortalı sayısı |
2.947 |
1.135 |
939 |
Hastane Yatak Sayısı |
1.065 |
3.416 |
11.780 |
Yatak başına düşen sigortalı sayısı |
421 |
199 |
194 |
Sağlık harcaması (milyon TL) |
13.2 |
158.6 |
1.007.5 |
Sağlık yatırımı (milyon TL) |
9.2 |
84.0 |
252.9 |
Kişi başına harcama (lira) |
38.7 |
233.1 |
440.8 |
Kişi başına yatırım (lira) |
20.5 |
123.5 |
110.6 |
Hastaneye yatan kişi sayısı |
16.973 |
96.000 |
296.000 |
Muayene edilen hasta sayısı |
626.500 |
3.940.000 |
11.909.000 |
Hastaneye yatma oranı (yüzde) |
3.8 |
14.1 |
12.9 |
Muayene olma oranı (yüzde) |
36.3 |
57.9 |
52.1 |
*Bu
sayının içine sigortalı işçilerin aile fertleri (880.700 kişi) dahildir.
5.Sağlık
Harcamaları:
1923 yılında
SSYB bütçesi 3 milyon TL idi. 1973 yılında yatırım ve transfer harcamalarıyla
birlikte SSYB bütçesi 2.2 milyar TL ye ulaşarak 738 kat bir artış göstermiştir.
Ancak para değerinin düşmesi göz önüne alınırsa gerçek artışın 38 kat olduğu
görülür.(22) SSYB bütçelerinde son 50 yıl içinde önemli artış görülmekle
beraber hükümetin sağlık hizmetine ayırdığı para diğer ülkelerle kıyaslanırsa
gereken önemin verilmediği ortaya çıkar. Planlı döneme girilen 1963 yılından beri
genel bütçeden SSYB’na ayrılan kısım yüzde 4-5 oranındadır.(23) Dünya Sağlık
Örgütünün, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sağlık harcamalarıyla ilişkin
bir araştırmasının sonuçlarına göre(24), bu ülkelerin hükümetlerinin sağlık
harcamaları yüzde 6.6 ile yüzde 20.4 arasında değişmektedir. Bütün sosyal ve
ekonomik faaliyetlerin amacı kişinin mutluluğu ve mutluluğun temel şartlarından biri
de sağlık olduğuna göre, ülkemizde sağlıkla ilgili yatırım ve harcamaların
artırılması gereklidir.
6.Önemli
Projeler:
a- Sıtma
: Cumhuriyet Hükümetleri, kuruluşlarından itibaren sıtma savaşına büyük önem
vermiştir. Çağlar boyunca Anadolu’da en sık görülen ve en fazla işgücü kaybına
yol açan bu hastalıkla savaş, kısa bir hazırlık döneminden sonra 1925 yılında
başlamıştır. Dr. Aksu, “Sıtma” isimli kitabında durumu şöyle anlatır: “Hastalık
1924’de köylüleri tarlada ve yolda yerlere sererek harmanları yüzüstü bıraktırdı.
Kasaba ve kentlerde fakir, zengin bütün halkı perişan etti. Hatta bazı yerlerde
okulları hastane gibi kullanmak zorunluluğu doğdu.”(25) 1925 yılında muayene edilen
25.418 kişiden 1.343 de (binde 56.4) ve 1932 yılında muayene edilen 1.677.908 kişiden
72.500 de (binde 4.3) sıtma paraziti bulunmuştur(25).
İkinci Dünya Savaşı sırasında
yeniden büyük salgınlar yapan sıtma ile savaş için hükümet, 4871 sayılı kanunla
olağanüstü yetkiler almıştır. Çok etkili bir savaştan sonra, 1957 yılında artık
sıtmanın kökünü kazımayı öngören tedbirlere sıra gelmiştir. 1958 de sıtma
eradikasyon hizmetinin yürütüldüğü sıtmalı bölgelerde sıtma morbidite oranı
binde 11.3 iken, 1970 yılında binde 0.04 e düşmüştür. Son yıllarda sıtmalı
sayısında hafif bir artış görülmüş ve toplam vaka sayısı 1970 yılında 1.263’den
1972 yılında 2.892’ye yükselmiştir.(27) Ülkemizde sıtmanın kökünün kazınamamasının
en önemli nedeni, Irak sınırındaki illerimizde sıtma bulaşmasının
önlenememesidir. Sıtma ile savaşta SSYB’nın başarısı halkımızn sağlığına ve
toplumumuzun ekonomik kalkınmasına sağlık personelinin yaptığı en büyük
hizmettir.
b-Trahom :
Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda özellikle Güney ve Doğu Anadoluda çok yaygın
bir durumda olan trahomla savaş için 1925 yılında özel bir örgüt kurulmuştur.
Trahom savaşının başladığı yıllarda trahomlu sayısı 3 milyon olarak tahmin
ediliyordu. Yine o yıllarda hastalığın hiperendemik olduğu Güney-Doğu illerinde
trahom prevalansının yüzde 40-90 arasında değiştiği saptanmıştı(28)
Trahomun antibiyotiklerde tedavisine
başladıktan sonra, hastalık hızı büyük ölçüde düşmüştür. 1972 yılında
tedavi altındaki hasta sayısı 158.384 ve hastalık hızı yüzde 2-3 arasında idi.(28)
Son yıllarda trahoma bağlı körlük vakalarına da rastlanmamaktadır. Bütün
çabalara rağmen hastalığın kökünün kazınamamasının en önemli nedenleri, bozuk
çevre şartları ve kişisel hijyen kurallarına uyulmamasıdır.
c- Frengi:
Osmanlı Hükümeti zamanında, frenginin endemik olduğu Kastamonu ve Bolu
çevresinde 1910 yılından itibaren “Kastamonu Vilayetinde Teşkil Olunacak Memleket
Hastaneleri ve Seyyar Heyeti Tıbbiye Hakkında Nizamname” hükümlerine uygun olarak
frengi savaşı başlamıştır.(2) Cumhuriyet döneminde, 1925 yılından itibaren frengi
savaşına büyük önem verilmiş ve özel bir örgüt kurularak, endemik bölgelerde
tarama ve tedavi hizmetleri geliştirilmiştir.
Frengi ile savaş hizmetleri sonucu
olarak yeni vaka sayıları azalmaya başlamış ve 1930 larda 20.000 civarında olan yeni
vaka sayısı 1969 da 538’e düşmüştür. Bu yıldan sonra diğer ülkelerde olduğu
gibi, vaka sayılarında bir artma görülmüştür.(27) Frengi ile savaşta elde edilen
sonuç ileri ülkelerin başarısından üstündür.
d-
Tüberküloz: Meşrutiyet döneminden beri ülkemiz için önemli bir sağlık sorunu
olduğu bilinen tüberküloz konusuna, SSYB, 1948 yılına kadar gereken önemi vermemiştir.
Cumhuriyet döneminde bu savaşın öncüleri Dr.Tevfik Sağlam ve arkadaşları
olmuştur. 15 Nisan 1949 tarihinde 5368 sayılı Verem Savaşı Hakkında Kanunun kabulünde
Verem Savaş Derneklerinin baskısı rol oynamıştır. SSYB’nın tüberküloz savaşındaki
ilk ve en önemli hareketi, 1953 yılında başlatılan ve halen büyük bir başarı ile
yürütülen BCG kampanyasıdır. Günümüze kadar, beş kez ülke çapında tarama
yapılmış 63 milyon kişiye tüberkülin testi, 29 milyondan fazla kişiye BCG aşısı
uygulanmıştır(30)
1960 yılından sonra, tüberküloz
savaşında dispanserlerin geliştirilmesine ve toplum taramalarına önem verilmiştir.1972
yılında SSYB’na ve Verem Savaş Derneklerine bağlı dispanser sayısı 229’a ve
mifrofilm ile donatılmış gezici verem tarama ekibi sayısı 39’a yükselmiştir. Bu
ekipler köysel bölgelerde 2.5 milyondan fazla kişiyi taramıştır. Tüberküloz savaşına
önem verilmeye başlanmasından beri tüberküloz ölümleri hızla azalmıştır. 1945
yılında il ve ilçe merkezlerinde tüberküloz ölüm hızı yüzbinde 262 olduğu
halde, 1970’de yüzbinde 20’ye düşmüştür.(20) 1955 yılında 0-3 yaşındaki
çocuklarda enfeksiyon hızı yüzde 12 iken, 1968 de yüzde 2’ye inmiştir. 1960-62
yıllarında binde 25-30 olan tüberküloz prevalans hızı 1972’de binde 4
bulunmuştur.(30) Tüberküloz savaşı gibi güç ve karmaşık bir hizmette bütün az
gelişmiş ülkelere örnek olacak bir başarı sağlanması öğünülecek bir sonuçtur.
e- Ana ve
Çocuk Sağlığı Hizmetleri: Ülkemizin
en önemli sağlık sorunu, ana ve çocuk ölümlerinin çok yüksek olmasıdır. Ankara
Hıfzıssıhha Okulunca 1966-1967 yıllarında yürütülen ve Türkiye’nin tümünü
kapsayan örnekleme bir araştırmanın bulgularına göre, ölen her 100 kişiden 51’i
beş yaşından küçük çocuktur ve bebek ölüm hızı binde 153 dür.(31) Devlet
İstatistik Enstitüsü yayınlarına göre, 1970 yılında, il ve ilçe merkezlerinde ana
ölüm oranı onbinde 15 idi.(32) Ülkemizde ana ve çocuk sağlığı konusunda
hizmet,1925 yılında Ankara ve Konya Doğum ve Çocuk Bakımevleri’nin açılması ile
başlamıştır.(18) Sonraki yıllarda bu sayı artmakla beraber, ana ve çocuk sağlığı
yönünden yapılan çalışmalar daima yetersiz kalmıştır. 1972 yılında, SSYB’ye
bağlı toplam 2.905 yataklı 23 doğum ve çocuk bakımevi ile toplam 920 yatağı
bulunan 3 çocuk hastanesi vardı.(19)
1952 yılında Ankara’da açılan
Ana Çocuk Sağlığı (AÇS) Eğitim Merkezi, bu konuda yeni bir dönemin başlangıcıdır.
1971 yılı sonunda, sosyalleştirme bölgeleri dışında 33 ilde 50 AÇS Merkezi, 57
ilçede AÇS şubesi ve 962 köyde AÇS köy istasyonu vardı.(33) Bu örgütlerin ana ve
çocuk sağlığı düzeyini ne dereceye yükselttiğine dair elimizde güvenilir veriler
yoktur. Ancak, yapılan hizmete bakarak, bu
çabaların toplumsal ölçüde fazla etkili olacağını düşünmek olanaksızdır.
Ülkemizde AÇS hizmetlerinin gerektiği şekilde gelişmemesinin üç temel nedeni vardır.
Bunlardan birincisi, örgütlenme hatasıdır. Ana ve çocuk sağlığı, aile ve
çevrenin ayrılmaz bir parçasıdır. Ailenin ve çevrenin sağlık durumu düzeltilmedikçe
ana ve çocuğun sağlığı olumlu yönde gelişemez. Bu nedenle, AÇS hizmetlerini, tüm
sağlık hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası olarak ve bu hizmete öncelik vererek ele
almak zorunluğu vardır. İkincisi, periodik muayenelerin hekim tarafından
yapılmasının öngörülmesidir. Ülkemizdeki hekim sayısı gözönüne alınırsa, bütün
gebelerin ve çocukların periodik muayenesinin hekimlerce yapılamayacağı açıktır.
Üçüncü neden, halkın çoğunluğunun özellikle çok çocuklu ailelerin, küçük
çocukların sağlığına pek önem vermemesidir. Çocuklarını, değil sağlam iken,
hasta olduğu zaman bile hekime götürmeyen, normal gebelik hallerinde periodik
muayenenin gereğini duymayan toplumlarda önce AÇS hizmetinin benimsetilmesi gerekir.
Bunun için, başlangıçta çocuk ve gebeleri evlerde çok sıkı izlemek ve ancak halk
alıştıktan sonra, onların AÇS merkezlerine gelmelerini beklemek uygun olur.
f- Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi: Sağlık hizmetlerinde bir devrim niteliği
taşıyan sosyalleştirmenin, planlandığı şekilde uygulanması, 1961 den bu yana, bütün
hükümetlerce kabul edilmiş ve kalkınma planlarında tüm ülkenin bu sağlık
sistemine göre örgütleneceği belirtilmiştir.(7,8,9) 1963 yılından beri kademeli
olarak yurda yayılan bu sistemin Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı dönemi
sonunda 45 ilde uygulanması beklenmektedir. Sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin
uygulanabilir bir sistem olup olmadığı ve başarısı üzerinde tartışmalar süregelmektedir.
Tablo:6 ve 7 de görüldüğü gibi bu sistemin uygulandığı illerde, sağlık
hizmetlerinde önemli gelişmeler olmuştur.(34,35) Ancak, bu gelişme beklenen düzeyde
değildir ve
özellikle hastane hizmetleri gelişememiştir. Bunun nedenleri
üzerinde durmadan önce, sistemin teorik yönden geçerliliği üzerinde durmak isteriz.
Tablo:6- Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalleştirildiği Bölgelerde Doğum Ve Ana-Çocuk Sağlığı Hizmetleri
|
Etimesgut Bölgesi
|
Sağlık Hizmetlerinin
sosyalleştirildiği iller Sosyalleştirmeden önce |
1972
|
Nüfus |
63.907 |
8.2 milyon (1965) |
10 milyon |
Bildirilen
Doğum Sayısı |
1972 |
? |
234.557 |
Beklenen
Doğum Sayısı |
1974 |
454.245 |
517.000 |
Hastane veya
sağlık personeli yardımı ile yapılan doğum sayısı |
68 |
6 |
25 |
Bir doğum
başına düşen doğum öncesi gebe muayene sayısı |
4.0 |
0 |
1.0(2.4) |
Bir bebek başına
düşen ortalama sağlam çocuk muayenesi |
11.3 |
0 |
3.8 |
1-6 yaşlarında
bir çocuk başına düşen sağlam çocuk muayenesi |
2.4 |
0 |
0.1 |
Son kolonda parantez içerisindeki sayı, bildirilen doğum
sayısına göre hesaplanan gebe muayene sayısıdır.
Tablo:7- Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalleştirildiği Bölgelerde Hasta Bakımı
|
Etimesgut bölgesi
1972
|
Sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirildiği illerde Sosyalleştirilmeden önce |
1972
|
Muayene edilen hasta
sayısı |
Sayı |
Bin kişide |
Sayı |
Bin kişide |
Sayı |
Bin kişide |
Sağlık
ocaklarında |
48.885 |
765 |
0 |
0 |
1.4m. |
140 |
Polikliniklerde |
7.989 |
125 |
887.672 |
110 |
912.390 |
91 |
Dispanserlerde |
- |
- |
1.1m. |
138 |
4.4m. |
442 |
Hastaneye
yatırılan hasta sayısı |
2.373 |
48 |
151.886 |
18 |
162.901 |
17 |
Hastane
yatak sayısı |
50 |
0.8 |
7.360 |
0.9 |
11.883 |
1.2 |
Günümüzde, sağlık
hizmetlerinin örgütlenmesi hususunda benimsenen ilkeler şunlardır.(4,36) :
(1) Tedavi ve Koruyucu hekimlik hizmetlerini birlikte yürütecek
örgütler kurulması,
(2) Hizmetin yürütülmesinde, ekip çalışmasının esas olarak
ele alınması,
(3) Hasta veya sağlıklı olduğuna bakılmaksızın, doğumundan
ölümüne kadar, tüm insanlara kendi çevreleri içinde devamlı bir hizmet sunulması,
(4) Personelin hizmet içi denetim ve eğitiminin sürekli olması,
(5) Halkın sağlık yönünden eğitimine önem verilmesi,
(6) Herkesin sağlık hizmetinden en iyi şekilde yararlanmasının
sağlanması.
Sosyalleştirilmiş
sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi bu yönden incelenirse, teorik açıdan dünya
ülkelerindeki sistemlerden daha tatmin edici olduğu görülecektir. Bu konuyu aydınlatmak
için, 1966 yılından beri sistemin iyi bir şekilde uygulandığı Etimesgut bölgesinde
elde edilen sonuçları değerlendirmek uygun olacaktır. Tablo:6 ve 7 de görüldüğü
gibi bu bölgede tedavi ve koruyucu hekimlik hizmetleri, sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirildiği diğer illerden çok daha iyidir. Kişi başına hastane yatak
sayısı diğer illerden az olduğu halde, hastane hizmetinden yararlanma 3 kat fazladır.
Demografik veriler, Etimesgut bölgesinde sağlık düzeyinin önemli derecede geliştiğini
göstermektedir.(Tablo:8) (35)
Tablo:8- Etimesgut
Sağlık Bölgesinde Doğum Ve Ölüm Hızları 1966-1972
Oranlar |
|
1967 |
1968 |
1969 |
1970 |
1971 |
1972 |
Kaba doğum hızı |
(binde) |
35.1 |
34.7 |
35.4 |
32.9 |
31.9 |
29.5 |
Genel doğurganlık hızı |
(binde) |
169 |
168 |
167 |
152 |
145 |
135 |
Kaba ölüm hızı |
(binde) |
10.3 |
9.6 |
8.8 |
8.2 |
7.1 |
8.2 |
Bebek ölüm hızı |
(binde) |
142 |
121 |
111 |
103 |
88 |
112 |
Neonatal ölüm hızı |
(binde) |
36.0 |
39.3 |
28.5 |
25.7 |
32.5 |
20.2 |
5 yaştan aşağı çocuk ölümü |
(yüzde) |
59.0 |
51.5 |
52.9 |
49.3 |
45.1 |
46.8 |
50 yaştan yukarı ölüm |
(yüzde) |
29.9 |
35.3 |
31.8 |
37.3 |
39.1 |
36.6 |
Ana ölüm Hızı |
(onbinde) |
- |
- |
- |
- |
- |
6.1* |
* 1967-1972
yılları arasında 7 ana ölümü olmuştur. Verilen hız 6 yıl ortalamasıdır.
Etimesgut
bölgesindeki uygulama ile sağlık hizmetlerinin sosyalleştirildiği diğer illerdeki
uygulamalar arasında bazı ayrıcalıklar vardır. Bu ayrıcalıklar şunlardır:
(1) Etimesgut bölgesinde, her ocakta, sistemin öngördüğü sayıda
hekim, hemşire, sağlık memuru ve ebe vardır.
(2) Bu bölgede çalışan personel, hekiminden tıbbi sekreterine
kadar, hizmeti nasıl yürütecekleri hususunda göreve başlamadan ve hizmet süresince eğitilirler.
(3) Bu bölgedeki sağlık personelinin çalışmaları, genel idare
amirlerinin ve nüfuzlu kişilerin gereksiz ve kırıcı müdahalelerinden korunmaktır.
(4) Bu bölgede, sağlık ocaklarıyla hastaneler arasında sıkı
bir işbirliği vardır.
(5) Ocak personeli hizmeti yürütmek için muhtaç oldukları
bilimsel, maddi ve manevi desteği her zaman bulmaktadır.
Bu hususlar sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirildiği diğer illerde de sağlanırsa, aynı başarılı sonuç
alınacaktır. Bu hususları sağlamak imkansız değildir. Çünkü, Etimesgut
bölgesinde hastane hekimleri de dahil, 4.916 kişiye bir hekim düşmektedir. Türkiye’de
hekim başına 2.133 kişi düştüğüne göre hekim sıkıntısı söz konusu değildir.
Türkiye’de gerek sağlık ocaklarında ve gerekse az gelişmiş kent ve kasabalarda
yeterince pratisyen ve uzman hekim bulunmayışının nedeni hekim azlığı değil,
hekimlerin gerektiği şekilde istihdam edilmemesidir. Yardımcı sağlık personeli açığı
ise, son yıllarda çok sayıda personel yetiştiğinden kısa bir sürede ortadan
kalkacaktır.
Finansman
sorununa gelince, Etimesgut bölgesinde kişi başına yıllık harcama, sağlık
ocaklarında 43 TL ve hastanede 45 TL olmak üzere toplam 88 TL dir. SSYB, 1973 yılında
kişi başına yılda 57 TL harcadığına ve Sosyal Sigortalar Kurumunun sigortalı
başına yıllık sağlık harcaması 717 TL olduğuna göre, finansmanın çok önemli
bir sorun olmadığı açıktır. Yukarıda değindiğimiz ayrıcalıklar ise, gerekli yönetim
tedbirlerini almak, uygun eğitim planları hazırlamak ve bunları iyi bir şekilde
uygulamakla giderilebilecek hususlardır.
Bu eleştirmeden
çıkacak sonuç şudur: Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi, ülkemizin olanaklarıyla
uygulanabilecek ideal bir örgütlenme sistemidir. Başarısızlığın temel nedeni yönetim
yetersizliğidir.(37,38)
7.Demografik
Değişiklikler:
Sağlık
hizmetlerinin amacı, ölümleri azaltmak ve hayat süresini uzatmak olduğuna göre, bu
hizmetleri en iyi değerlendirecek ölçüt ölüm hızlarındaki değişmelerdir. Nüfus
sayımlarına dayanılarak hesaplanan ölüm hızlarıyla 1968 yılında Hacettepe Nüfus
Etütleri Enstitüsünün topladığı verilerden hesaplanan bebek ölüm hızları
Tablo:9 da görülmektedir.(39) Bu veriler, 50 yıllık cumhuriyet döneminde genel sağlık
düzeyimizde önemli bir ölçüde iyiye gidiş olduğunun kesin kanıtlarıdır. Ancak bu
gelişmeden herkesin aynı derecede yararlanamadığını da belirtmek gerekir. 1966-1967
Türkiye Nüfus Araştırması sonuçlarına göre(32) Orta Anadolu köylerinde kaba
ölüm hızı binde 22 olduğu halde, büyük kentlerde binde 10 civarındadır. Köysel
bölgelerde bebek ölüm hızı binde 168, kentsel bölgelerde binde 113 dür(31).
Türkiye’de 1966-1967 yıllarında yeni doğanlar için beklenen ortalama hayat süresi
54.9 yıl olup köysel bölgelerde 53, şehirsel bölgelerde 59 yıl idi.(31)
Tablo:9- Türkiye’de Doğum, Ölüm Ve Bebek Ölümlerinde Son
35 Yılda
Görülen Değişmeler
Yıllar
|
Kaba Doğum Hızı
(binde) |
Kaba ölüm hızı
(binde) |
Bebek ölüm oranı
(binde) |
1935-1939 |
51.0 |
34.6 |
? |
1940-1944 |
50.2 |
39.6 |
? |
1945-1949 |
47.8 |
28.1 |
? |
1950-1954 |
46.7 |
20.7 |
257 |
1955-1959 |
45.0 |
17.8 |
221 |
1960-1964 |
41.2 |
14.7 |
185 |
1965-1969 |
38.4 |
12.7 |
149 |
Tablo:10 da
ülkemizle farklı gelişmişlik düzeyinde olan sekiz ülkenin bebek ölüm hızları,
orantılı çocuk ölüm hızları, beklenen hayat süreleri ve bulaşıcı hastalık
ölüm oranları görülmektedir.
(31,40,41,42,43) Bu veriler, ülkemizde sağlık hizmetlerini değil ileri ülkeler, komşu
ülkeler düzeyine çıkarmak için bile yoğun çabalar harcanması gerektiğini göstermektedir.
Tablo:10- Türkiye’nin Sağlık Düzeyinin Ve Olanaklarının
Diğer Ülkeler
İle Kıyaslanması
|
Bebek ölüm hızı (1969)
|
0-4 yaşlarda
ölenlerin tüm ölümlere oranı (1969) |
Beklenen hayat süresi (yıl)
|
Bulaşıcı hastalık ölüm hızı (1969)
|
Ülkeler |
(binde) |
(binde) |
Kadın |
Erkek |
(binde) |
İsveç |
11.7 |
1.8 |
76.54 |
71.85 |
9.2 |
Kanada |
19.3 |
5.5 |
74.17 |
68.35 |
8.2 |
Bulgaristan |
21.2 |
6.2 |
72.67 |
68.81 |
19.9 |
Yunanistan |
31.8 |
7.6 |
70.70 |
67.46 |
30.6 |
Filipinler |
71.0 |
41.8 |
53.36 |
48.81 |
171.8 |
Meksika |
68.4 |
44.2 |
60.32 |
57.61 |
219.2 |
Şili |
91.6 |
29.1 |
59.9 |
54.4 |
10.3 |
Tayland |
26.2 |
24.3 |
58.7 |
53.6 |
108.1 |
Türkiye |
153.0 |
50.9 |
56.27 |
52.51 |
37.9 |
İl ve ilçe merkezlerinde
8.Son Söz:
Cumhuriyetin ilk
50 yılında sağlık hizmetlerinde büyük gelişmeler olmuş ve yurttaşlarımız bu
hizmetlerden yararlanmıştır. Bu başarıda, Dr.Refik Saydam’dan başlayarak, sağlık
hizmetlerinin çeşitli kademelerinde görev alan hekimlerden hasta ilaçlayıcılarına
kadar bütün sağlık personelinin büyük katkıları olmuştur.
Elli yılda
önemli başarılar elde edilmekle beraber, halkımıza, çağdaş uygarlık düzeyinde
bir sağlık hizmeti götürebilmek için yapılacak çok ve güç işler vardır. Bu
hizmetleri genç kuşakların yapacağına inanıyoruz. Son on yıldaki hizmet
uygulamaları, tüm halka eşit sağlık hizmeti götürme çabalarının karşısına çıkanlar
olduğunu göstermiştir. Bunlar, geçmiş yıllarda, hekime yeterince ücret ödeyerek
iyi bir hizmeti öncelikle elde etmeye alışmış olan mali olanakları iyi kişiler,
kent ve kasabaların ileri gelenleri ve kamu kuruluşlarında çalıştığı halde
muayenehanesi yoluyla elde ettiği fazla kazancı kaybetmek istemeyen bazı hekimlerden
ibarettir. Sağlık hizmetlerinde büyük hamle ancak, hizmetin yürütülmesi sorumluluğunu
yüklenen yöneticilerin, bu grupların baskılarına karşı koyarak tüm halka hizmet
götürecek genç kuşakları bilgi, cesaret ve inançla desteklemeleri ile mümkündür.
Yararlanılan
Kaynaklar
1- Dilevurgun, H.: Sağlık Memurları İçin Halk Sağlığı
Bilgisi, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Yayınları, No.122, İstanbul, 1946,
s.10
2- Dirican, M.R.: Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin
Örgütlenmesinin Kısa Tarihçesi, Atatürk Üniversitesi Tıp Bülteni, 2:7, 184, 1970
3- T.C.Büyük Millet Meclisi: Sıhhat ve İçtimai Muavenet
Vekaleti Teşkilat ve Memurin Kanunu, 28 Haziran 1936 gün ve 3017 sayılı kanun madde:1
4- WHO Regional Office for Europe: Health Services in Europe,
Euro-119, Copenhagen, 1965, s.99
5- Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı: Türkiye’nin On Yıllık
Sağlık Planı, Sağlık Dergisi, XXI:5, 134, 1947
6- T.C.Büyük Millet
Meclisi: Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun, 12 Ocak 1961 gün ve
224 sayılı kanun
7- Devlet Planlama Teşkilatı: Kalkınma Planı, Birinci Beş
Yıllık 1963-1967, Başbakanlık Devlet Matbaası, Ankara, Ocak 1963, s.414-416
8- Devlet Planlama Teşkilatı: Kalkınma Planı, İkinci Beş Yıl
1968-1972, Başbakanlık Devlet Matbaası, Ankara, Kasım 1967, s.215-225
9- Devlet Planlama Teşkilatı: Kalkınma Planı Üçüncü Beş
Yıl, 1973-1977, Başbakanlık Devlet Matbaası, Yayın No.DPT 1972,, s 127, 174, 282,
1748, 1789, 1790, 1792, 1798, 1799, 1802, 1803
10- Tunca, Y.: Sağlık Çalışmalarında Kırk Yıl, Sağlık ve
Sosyal Yardım Bakanlığı Yayınları, No 303, Ankara, 1964, s.92
11- TBMM Bütçe Komisyonu: Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı
1973 Mali Yılı Bütçe Raporu, s.46
12- Devlet İstatistik Enstitüsü: Genel Nüfus Sayımı, İdari Bölünmüş
25.10.1970, Yayın No. 672, Sahife: XIII
13- Devlet İstatistik Enstitüsü: (Yayınlanmamış Tablolardan)
14- Şahinoğlu, K et al: Devlete, Sosyal Sigortalar Kurumuna ve
Diğer Kamu Kuruluşlarına Bağlı Hastanelerle Diğer Sağlık Kuruluşlarının Çalışma
Şekli, Vatandaşa ve Bilhassa Fakir Vatandaşa Faydalı olmak için Sağlık
Kuruluşları Meclis Araştırma Raporu, 23/03/1973, s.29
15- Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı:31/12/1970de Sağlık
Personel Durum Raporu (Yayınlanmamış Raporlardan)
16- WHO: Word Health Statistics Annual, 1969, Volume III, 1973
17- Taylor, C.E., Dirican, M.R., Deuschle, K.W.: Health Manpower
Planning in Turkey, Johns Hopkins Press, Baltimore, 1968 p.186
18- Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı: Mecmuası Fevkalade Nüshası, Vekaletin 10 Yıllık
Mesaisi, 1933, s.81
19- Kaynak 14, s.15
20- Kaynak 14, s.75
21- Sosyal Sigortalar Kurumu: Çalışma Raporları 1965-1971,
İstatistik Yıllıkları, 1965-1971 Ve Personel Müdürlüğü Arşiv Kayıtları
22- Sağlık Bütçeleri 10 Sayılı Kaynak ve Bütçe Kanunlarından
Alınmıştır. Bütçe Tahsislerini Sabit Fiyatlara Çevirmek İçin Devlet İstatistik
Enstitüsünün Hazırladığı 1948-1972 Milli Gelir Tablolarındaki Zımni Fiyat Deflatörleri,
1927-1948 Yıllıkları için İstanbul Ticaret Borsası Fiyat İndeksleri Kullanmış ve
1923 ile 1927 arasında Para Değerinin Değişmediği Varsayılmıştır.
23- Kaynak 14, s.50
24- Abel-Smith, B,: Paying For Health Services, World Health
Organization Public Health Papers No: 17, Geneve 1963, p.60
25- Aksu, L: Malarya ( Sıtma ), Ankara Ulusal Matbaa, 1943, s.26
26- Kaynak 18, s.55
27- Kaynak 11, s.9 ve Sıtma Eradikasyon Genel müdürlüğü Arşivi
28- Kaynak 11, s.16
29- Kaynak 10 ve Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü Arşivi
30- Kaynak 11, s.11-13
31- Heperkan Y ve Arkadaşları: Türkiye Nüfus Araştırmasından
Elde Edilen Hayati İstatistikler 1966-67, Hıfzıssıhha Okulu, Ankara 1970
32- Devlet İstatistik Enstitüsü: Hayati İstatistikler, İl ve
İlçe Merkezlerinde Ölümler, 1970, Yayın No 642
33- Devlet Planlama Teşkilatı: Kalkınma Planı Üçüncü Beş
Yıl, DPT Yayın No. 1272,1973, s 818
34- Kaynak 11, s 1-8
35- Hacettepe Üniversitesi Toplum Hekimliği Enstitüsü: Etimesgut
Sağlık Bölgesi Faaliyet Raporu 1970-1972 (basılmakta)
36- Fişek, Nusret H.: Sağlık İdaresinde Modern Eğilimler, XX.Türk Tıp Kongresi, İstanbul, Eylül 1968
37- Fişek N.H.: Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Gelişmesini
Engelleyen Faktörler, Türk Tabipler Birliği Yıılığı, 1970 s.7
38- Dirican, M.R.: Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin
Örgütlenmesine Genel Bir Bakış, Atatürk Üniversitesi Tıp Bülteni, 3:25, 1970
39- Bu hızlar F.C.Shorter ve M Macura tarafından Nüfus Sayımları
ve Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsünün 1968 Nüfus Sorunları araştırmasında
Toplanan Verilere Dayanılarak Hesaplanmış, Henüz Başka Yerde Yayınlanmamıştır.
40- United Nations: Demographic Year Book 1969, p 640-659
41- Devlet İstatistik Enstitüsü: Hayati İstatistikler, İl ve
İlçe Merkezlerinde Ölümler 1969,Yayın No. 622, s.34
42- World Health Statistics Annual, Volume I, 1969, s.9-12, 26, 98,
110, 134, 206, 242, 338, 358, 578-597
43- Devlet İstatistik Enstitüsü: Türkiye Hayat Tabloları
1966-67, Yayın No.623, s.8
* Türkiye Bilimsel
ve Teknik Araştırma Kurumu’nun IV.Bilim Kongresine (Ankara 5-8 Kasım 1973) sunulan bu
tebliğ, Prof.Dr.M.Rahmi Dirican’la birlikte hazırlanmıştır.
|