Türkiye’nin Sağlık
Sorunları Ve Çözüm Yolları*
1.Giriş:
Sağlık denince akla ilk gelen hastalıklardır. Sağlık
ve hastalık kavramını daima beraber düşünmeye alışmışızdır. Bu biçim düşünmeye
o kadar alışılmıştır ki, çoğu kez sağlık sadece hastalığın olmayışı diye
tanımlanır. Bu alışkanlık sonucu, sağlık sorunları denince de akla önemli veya
önemsiz bir sürü hastalık adı gelir. Bu bir bakıma anlamlıdır da. Çünkü, iş
verimi sorunu bir yana bırakılırsa, bizi sağlıkla ilgilendiren neden, hastalıklarla
hastalıkların ve travmaların sonucudur.
Hastalıklardan
hangisinin daha önemli olduğuna gelince, bu sorunun cevabı bakış açısına göre değişir.
Bir hasta için kendi hastalığı gerçekte önemsiz de olsa, en önemli hastalıktır.
Çalıştığı hastanenin dört duvarı dışında ne olduğunu düşünmeye alışamamış
hekim için, en önemli hastalık teşhis ve tedavisi güç olan veya nadir görülen
vakalardır. Ülke veya bir başka deyimle toplum için en önemli hastalığın ne
olduğuna gelince; sosyal tıbbın büyük kuramcısı Alfred Grotjahn ( 1869-1931 )
hastalıkların önem sırasını saptamak için şu kuralı koymuştur:
“En çok öldüren, en çok sakat bırakan ve en
sık görülen hastalıklar toplum için en önemli hastalıklardır.”(1)
2.Hastalıklar Açısından
Önemli Sorunlar:
Toplumumuz için
hastalıkların önem sırasını Grotjahn’ın koyduğu kural açısından
değerlendirelim. Tüm Türkiye’de ölüm oranlarını gösteren en son istatistik
bilgiler 1966-67 yılına aittir(2). Kırsal bölgede ölüm nedenleri için tek kaynak
Etimesgut sağlık bölgesinin istatistikleri, İl ve İlçe merkezleri için de Devlet
İstatistik Enstitüsü’nün yıllık yayınlarıdır(3,4). Bu üç kaynak da (Tablo:1)
gösteriyor ki ülkemiz için en önemli sorun çocuk ölümleridir. İsveç’te 0-4 yaş
grubunda ölenlerin tüm ölenlere oranının yüzde 1,4 olduğu gözönüne alınırsa
bizdeki yüzde 51 oranının ne kadar büyük olduğu daha iyi belli olur. Bebek ölüm
oranlarını diğer ülkeler ile kıyaslarsak çocuk ölümleri arasında bebek
ölümlerinin en önemli sorun olduğunu görürüz (Tablo:1).
Ölüm nedenlerine gelince gerek Etimesgut bölgesi istatistikleri, gerekse Devlet
İstatistik Enstitüsünün topladığı veriler (Tablo:2) bir aylıktan büyük
çocuklarda en önemli nedenin pnömoni, ikinci önemli nedenin enterit olduğunu göstermektedir.
Tablo:1-Türkiye’de Çocuk Ölümleri ve Diğer Ülkelerle Kayıslama
Ülke Adı
|
0-4 Yaş Grubunda
Ölüm Yüzdesi* |
Bebek Ölümü Bin
Canlı Doğumda |
Türkiye |
|
|
Kırsal |
54.9 |
168 |
Kentsel |
38.8 |
113 |
Toplam |
50.9 |
153 |
İsveç |
1.4 |
12 |
Kanada |
5.5 |
19 |
Bulgaristan |
6.2 |
21 |
Yunanistan |
7.6 |
32 |
Filipinler |
41.8 |
71 |
Meksika |
44.2 |
68 |
Tayland |
24.3 |
26 |
Şili |
29.1 |
91 |
* Baz
her yaşta ölenlerin toplamı, Kaynak: 2 ve 5 .
Diğer yaş
gruplarına gelince; 5-44 yaşlar arası ölüm oranları, her ülkede olduğu gibi, bizde
de çok düşüktür. (Tablo:3). Ülkemizde 5 yaşından yukarı nüfusta ölüm oranlarında
köy ve kentler arası, köyler aleyhine, büyük fark vardır. Kentlerde ise durum,
gelişmiş ülkelere çok yakındır. Ölüm nedenlerine gelince, iki istisna dışında
en önemli on ölüm nedeni diğer ülkelerden farksızdır. (Tablo:4). İki istisna
infeksiyon hastalıkları ve adam öldürmedir. İnfeksiyon hastalıkları arasında da,
su ve besinle bulaşan hastalıklar başta gelmektedir. Belirtilmesi gereken bir diğer
nokta da, ülkemizde 15-34 yaş grubunda en çok öldüren hastalıklar listesinde dördüncü
sıradaki hastalığın tüberküloz oluşudur.
Tablo:2- Türkiye’de
1970 Yılında İl ve İlçe Merkezlerinde 0-4 Yaş Grubu
Çocuklarda Ölüm
Nedenleri
Dönemler |
Ölenler |
Bu Dönemde Ölüm |
Ölenler |
|
Sayı |
Yüzde |
Nedenleri |
Sayı |
Yüzde |
Erken
Neonatal |
7.715 |
21.8 |
Doğum
Travmaları |
789 |
6.7 |
Geç
Neonatal |
4.118 |
11.6 |
Enfeksiyonlar |
4.697 |
39.7 |
|
|
|
Diğer |
6.347 |
53.6 |
ARA TOPLAM |
11.833 |
33.4 |
|
11.833 |
100.0 |
Post
Neonatal |
17.322 |
48.9 |
Pnömoni |
12.052 |
51.2 |
1-4 yaş
grubu |
6.231 |
17.7 |
Enterit |
6.371 |
27.0 |
|
|
|
Kazalar |
686 |
2.9 |
|
|
|
Beslenme
Yetersizliği |
241 |
1.0 |
|
|
|
Diğer |
4.203 |
17.9 |
ARA TOPLAM |
23.553 |
66.6 |
|
23.553 |
100.0 |
ARA TOPLAMLAR TOPLAMI |
35.386
|
100.0
|
|
35.386
|
100.0
|
Kaynak:4
Tablo:3- Türkiye ve
Seçilmiş Dört Ülkede Yaşa Özel Ölüm Oranları ( Binde )
Yaş Grupları
|
Türkiye Köysel
(1966-67) |
Türkiye Kentsel
(1970) |
İsveç
(1971)
|
Batı
Almanya
(1971) |
İtalya
(1971)
|
ABD
(1971)
|
0 |
180,7 |
93,4 |
11,7 |
23,4 |
30,0 |
19,6 |
1-4 |
17,6 |
4,9 |
0,4 |
1,0 |
1,0 |
0,4 |
5-14 |
2,1 |
0,8 |
0,3 |
0,5 |
0,4 |
0,4 |
15-29 |
2,8 |
1,2 |
0,8 |
1,2 |
0,8 |
1,4 |
30-44 |
4,8 |
2,6 |
1,6 |
2,0 |
1,7 |
2,,6 |
45-59 |
12,9 |
8,9 |
5,6 |
7,3 |
9,9 |
8,9 |
60-74 |
42,8 |
34,1 |
23,3 |
30,4 |
27,2 |
29,2 |
75 + |
115,2 |
113,1 |
101,6 |
117,0 |
121,1 |
99,0 |
TOPLAM |
14,8 |
7,6 |
10,2 |
11,9 |
9,7 |
9,5 |
Kaynaklar:
2,3,4 ve 5.
Tablo:4- Türkiye’de
İl ve İlçe Merkezlerinde 5 Yaşından Yukarı Nüfusta Ölüm Nedenleri
Hastalıklar |
Sayı |
Yüzde |
Kalp Hastalıkları |
27,251 |
39,4 |
Neoplazmlar |
7.205 |
10,4 |
M.S.S.damar lezyonları |
5.710 |
8,3 |
Kazalar |
4.225 |
6,1 |
İnfeksiyon hastalıkları |
3.739 |
5,4 |
Pnömoni |
1.435 |
2,1 |
Siroz |
777 |
1,1 |
Adam Öldürme |
777 |
1,1 |
Nefrit ve nefroz |
688 |
1,0 |
Diyabet |
685 |
1,0 |
Diğer |
16.683 |
24,1 |
TOPLAM |
69.175 |
100,0 |
Kaynak: 4
3.Ne İçin
Korunulabilen Hastalık Ve Ölümler Türkiye’de Çok
Görülüyor?
Bir hastanın
tedavisi için, hastalığın nedenini bulmak tedavi hekimliğinin temel kuralıdır.
Aynı kural Toplum Hekimliği için de geçerlidir.Toplumda en çok öldüren, en çok
sakat bırakan, en sık görülen hastalıkları kontrol edebilmek için de, ne için sık
görüldüğü veya öldürdüğünü bilmek gerekir. Ülkemizde en önemli sorunun,
çocuk ölümleri olduğuna ve özellikle pnömoninin en çok öldüren hastalık
olduğuna değinmiştik.
Ne için bizde
pnömoni ölümleri yüksek de İsveç’te değil? Ne için infeksiyon hastalıkları,
örneğin su ve besinle bulaşan hastalıklar bizde bir sorun da, Kuzey Avrupa ve Kuzey
Amerike ülkelerinde değil? Neye yaşlılarda beklenen hayat süresi bizde sosyalist
ülkelere göre daha kısa? Bu soruları kısaca yanıtlamak istersek deriz ki: Çocuklar
ve özellikle kırsal bölgede yaşayan çocuklar ölüyor, çünkü hastalandıkları
zaman tedavi edilme olanağından yoksundurlar. Karda, kışta öksüren, ateşli bir
çocuk saatlerce kucakta veya açık bir arabada veya traktör römorkunda kente
getirilebilir mi?
Su ve besinle
bulaşan hastalıklar yaygın; çünkü yerleşme yerlerinin çoğunda yeterli ve dışkı
ile karışmamış su yok, apteshane ve lağım sorunu çözülmemiş, besin kontrol
hizmetleri başarısız. Yaşlılarda beklenen hayat süresi diğer ülkelere oranla kısa.
Çünkü halkımız gelişmiş ülkeler halkları düzeyinde tıbbi bakımından
yararlanamıyor.
O halde temel nedene doğru bir adım atar ve
dikkatimizi hastalıklardan verilen hizmete çevirebiliz. Gerçekten sağlık sorunlarına
çözüm yolu bulabilmek için doğru yol, onları birbirinden ayrı hastalık sorunları
olarak ele alarak çözümleme değil, sağlık hizmetlerini bir tüm olarak geliştirmeyi
sorun olarak ele alarak çözümlemedir. Ülkemizde şimdiye kadar yapılan ve yapılmakta
olan uygulama-sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi programı hariç-sıtmayı,
veremi, çocuk sağlığını, kanseri sorun olarak ele alıp çözümlemeğe
uğraşmaktır.
Sorunu, hizmet açısından ele almak için sağlık
hizmetlerini tanımlamak ve bu hizmetlerin ülkemizde ne kadar geliştiğini
değerlendirmek gerekir. Sağlık hizmetlerinin neler olduğu Şekil 1’de görülmektedir.
Şimdi bu hizmetlerin ülkemizde ne kadar geliştiğine bakalım. Batı ülkelerinde ve
sosyalist ülkelerde ilk basamak hasta bakımı* her hastanın kolaylıkla yararlanacağı biçimde
toplum içinde örgütlenmiştir. Bir hastanın bu basmakta hizmet gören hekim tarafından
görülmeden, ikinci basmağa ( hastanede tedavi ) gitmesi olanaksızdır. Hastaneciliğin
ve uzmanlaşmanın en yaygın olduğu Amerika Birleşik Devletlerinde bile, en büyük
şehirlerden en seyrek nüfuslu kırsal bölgelere kadar 2000 kişiye bir genel pratisyen
düşer! Çok görülen ve çok öldüren hastalıkları kontrol için, ilk basamak tıbbi
bakımı geliştirme zorunluluğu vardır. Ülkemizde ise, ilk basamak hasta bakımı
sadece kentlerde vardır ve halkın bu hizmetten yararlanması sınırlıdır. Bu
basamakla ikinci basamak arasında iş birliği ise çok zayıftır.
Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi
programında sağlık ocaklarının kurulması, hastaların hastaneye ocak hekimi
tarafından sevki ilk basamak hasta bakımı hizmetini halkımızın, köyde ve kentte,
kolayca kullanabilmesi için atılan adımdır. Hastane hizmetlerine gelince; Türkiye
yatak sayısı bakımından az gelişmiş ülkelerin sınırının çok ilerisindedir.
Ancak laboratuvar ve hemşirelik hizmetleri, hastane hekimlerinin tutumu gibi nedenlerle,
bu hizmetin kalitesi düşüktür. Çevreye yönelik sağlık hizmetlerine gelince, su,
lağım, çöp, karasinek ve konut gibi sorunların çözümlendiği yerler varsa da, bu
sorunlar önemini korumaktadır.
Kişiye yönelik
koruyucu hizmetlerden beslenme durumu, diğer gelişmekte olan ülkelerden çok iyi olmasına
karşın, özellikle çocuklar için hâlâ büyük sorundur. BCG ve çiçek aşısı
uygulamasında büyük başarı sağlanmasına karşın, polio, difteri, boğmaca gibi
hastalıkların önemli sayıda görülmesi, sık sık kızamık salgınları çıkması
bu hizmetteki yetersizliğin bir kanıtıdır. Aşırı doğurganlık, mutlu azınlık için
sorun olmaktan çıkmıştır. Ancak, işçi, çiftçi gibi çoğu kez az gelirli aileler
için, olumsuz etkisini sürdürmektedir. Tüberküloz hariç erken teşhis hizmetleri
etkili olacak şekilde örgütlenmemiştir. Halka etkili biçimde sağlık eğitimi
yapılamamaktadır.
Özet olarak
diyebiliriz ki, halka çeşitli sağlık hizmetleri götürülmektedir. Son 50 yılda bu
hizmetler sürekli olarak gelişerek daha yaygın ve daha nitelikli biçimde sunulmaktadır(6).
Bununla beraber birer sorun olarak görülen ve kontrol edilmesi mümkün hastalıkları
ve ölümleri önleyecek düzeye erişilememiştir. Bu durumda kendimize bir soru daha
sorabiliriz. “ Ne için Türkiye’de sağlık hizmetleri istenen düzeye erişememiştir
?”
4.Sağlık
Hizmetlerinin Gelişememesi Ve Kullanılamamasının
Nedenleri:
Bir ülkede sağlık
hizmetlerinin gelişmemesi nedenleri incelenince, genel olarak şu 3 temel nedenin söz
konusu olduğu görülür: Yeter sayı ve nitelikte sağlık personeli olmayışı,
örgütlenme hataları ve ülkenin mali gücünün yetersizliği. Mali güç yetersizliği,
tesis noksanı, araç ve gereç noksanı, işletme harcamaları için ödenek yetersizliği
şeklinde kendini gösterir. Acaba Türkiye’de insangücü örgütlenme hatası ve mali
güç yetersizliği nedeniyle mi sağlık hizmeti gelişmemiştir?
Sosyalleştirilmiş
sağlık hizmetleri tüm ülkeye yayıldığı zaman, kırsal bölgede 2000-3000 hekimin
çalışması gerekecektir. Halen Türkiye’de 20.000 hekim çalışmakta ve Tıp Fakültelerinden
yılda binden fazla hekim mezun olmaktadır. Halen kırsal bölge de, yeter sayıda köy
ebesi ve sağlık memuru vardır. O halde sorun sayısal yetersizlik değildir. Hekimden
yararlanmada sorun, hekimlerin büyük merkezlerde yığılması (Tablo:5),
uzmanlaşmaları ve yanlış eğitim sonucu hastanelerde çalışmaya
şartlandırılmalıdır. Koruyucu hekimlik hizmetlerinin en önemli görevlisi olan köy
ebeleri yönünden sorun, okul eğitimlerinin, görevlerini iyi yapacak şekilde yürütülmemesi
ve en önemlisi, hizmet yerinde hekimlerin destekleyici denetiminden yoksun olmalarıdır.
Demek oluyor ki, köy ebelerinin görevlerini iyi yapamamalarının önemli nedeni, yine
hekim dağılım ve hizmetindeki aksaklığın sonucudur.
Tablo:5- Türkiye’de
Kent, Kasaba ve Köylerde Hekim Dağılımı ( 1965 )
Yerleşme Yerinin Nüfusu |
Yerleşme Yeri
Sayısı |
Nüfus
(Milyon) |
Hekim
Sayısı |
Hekim Başına
Nüfus |
0-10.000 |
36059 |
22,1 |
956 |
23,063 |
10.001-25.000 |
122 |
1,9 |
725 |
2,592 |
25.001-100.000 |
63 |
2,8 |
1495 |
1.843 |
100.001 veya fazla |
14 |
4,7 |
7335 |
642 |
TOPLAM |
36258 |
34,5 |
10.511 |
2.968 |
Kaynak: Devlet İstatistik Enstitüsü, Özel Bilgi
Ülkemizde sağlık
hizmetlerinin örgütlenmesi sorununa ayrıntılı olarak başka yazılarda deyinilmişti
(7,8,9). Sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirilmesindeki örgütlenme modeli, çağdaş örgütlenme eğilimlerine uyan,
ülkemizin gereksinme ve olanaklarıyla bağdaşan bir modeldir. Türkiye’de tesis
yetersizliği de söz konusu değildir. Etimesgut bölgesinde, 10.000 kişiye 10 hasta
yatağı ile yeterli bir hizmet yapılmaktadır. Türkiye’de 10.000 kişiye 25 yatak
vardır. Bu konuda da sorun, tesislerin iyi dağılmış olmaması ve verimli
işletilememeleridir. Finansman sorununu hükümetin mali gücü yönünden incelersek,
hükümetlerin mali gücünün çok daha iyi bir hizmet için yeterli olduğunu görürüz.
1974 yılında Etimesgut bölgesinde sağlık ocağı hizmetlerinin kişi başına
maliyeti 44 lira idi. Buna göre, koruyucu hekimlik hizmetleri ile evde - ayakta tedavi
hizmetlerini, tüm ülkede aynı düzeyde yapmak için, gereken harcama yaklaşık olarak
1,5 milyar civarındadır. Bu miktar genel bütçenin yüzde 1’idir.
Bir ülkede sağlık
düzeyinin yükselmesi için, hizmetin var oluşu yeterli değildir(10). Halkın onu
kullanabilmesi için gerekli koşulların da, oluşması gerekir. Halkın var olan
hizmetten yararlanması, şu üç etkenin etkisi altındadır: Bunlar, halkın ekonomik gücü,
kültürü ve sağlık tesisinin kişinin oturduğu yere uzaklığıdır. Türkiye gibi
geliri düşük ve gelir dağılımı aşırı ölçüde dengesiz olan bir ülkede tüm
halk, kendine yapılan hizmete para ödeyerek, hizmetten yararlanamaz. Hizmetten ancak
parası olan bir azınlık yararlanır. Kültüre gelince, Taylor kültürü şöyle tanımlar:
“Kültür, insan tarafından, içinde yaşadığı toplumun bir üyesi olarak, toplumdan
elde ettiği bilgi, inanç,sanat, ahlak, kanun kuralları, alışkanlık ve geleneklerin
meydana getirdiği karmaşık tümdür.” Halk, genellikle köyde yaşayanlar, kendileri
ve özellikle çocukları için hekimden gerektiği ölçüde yararlanmaya alışmamışlardır.
Bu kendi kusurları değildir. Çağlar boyu
çevrelerinde hizmetinden kolaylıkla yararlanacakları hekim bulunmayan bir toplumda bu
alışkanlığın doğması elbette beklenemez. Kültürle ilgili ikinci nokta, halkın
sağlıkla ilgili konularda, bilgi, tutum ve uygulamalarındaki hatalarıdır. Çevresinde sağlık konusunda kendilerini
eğitecek hekim ve sağlık personeli bulunmayan kimselerin, hatalı davranışlarını
doğal karşılamak gerekir.
Ülkemizde sağlık hizmetlerinin gelişmemesi nedenlerini,
öncelikle çözümlenmesi gerekli sorunun ne olduğunu saptama amacıyla tekrar gözden
geçirirsek, en önemli iki nedenden birinin hekimlerimizin halk hizmetinde gerektiği
şekilde çalışamamaları olduğunu görürüz. İkinci neden de, hükümetlerin sağlık
hizmetine önem verdiklerini iddia etmelerine rağmen, bunun gerçek olmayışıdır. Hükümetler
her alanda olduğu gibi, hizmetin gerektiğini yapma yerine, baskı gruplarını tatmin
etmeyi yeğ tutmaktadırlar. Burada sözü edilen baskı gruplarından biri, muayenehane
hekimliğinde çok para kazanan hekimler, diğeri para ve nüfuzları ile hekim ve
devletin tesislerinden kolayca ve geniş ölçüde yararlanmaya alışan azınlıktır(7).
5.Sonuç:
Sağlık
sorunlarımızın doğuşunun ve çözümlenememesinin temel nedenlerinden en önemlisi,
hekimlerin istihdamı sorunu olduğuna göre hekimlerin, hizmetin gerektirdiği biçimde,
yurt içinde dağılmaları için ne yapmak gerekeceği sorusunun yanıtını bulmak
gerekir. Ne için hekimler büyük şehirlerde toplanıyorlar? Uzmanlaşmayı yeğ
tutuyorlar? Koruyucu hekimlik hizmetinde çalışmak istemiyorlar?
Bunun tek nedeni
hizmet-üretim ilişkileridir. Hekimlik hizmetinin üretilmesinde pazar ekonomisi kuralları
hakim olunca, bunun doğal sonucu, hekimin, kazancın çok olduğu yere ve alana
kaymasıdır. Bu bir ekonomi kanunudur. Yasama organlarının koyduğu kanunlarla,
insancıl hisleri harekete geçirmekle sonuç değiştirilemez. Zorunlu hizmet kanunları
da bu nedenle işlemez.
O halde ülkemizde sağlık hizmetlerinin
gelişmesi için yapılacak ilk iş, hekimlik hizmetini -bazı istisnalar dışında-
hekimlerin belirli ve sabit bir ücret karşılığı yaptıkları, bir kamu hizmeti
haline getirmektir. 1961 yılında sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi kanununda,
kamu sektöründe çalışan hekimlerin muayenehane kapama zorunluğu ve mukavele ile
istihdam edilmeleri ilkesinin kabulünün nedeni bu düşüncedir. Kanunun bu hükmü 1963
ve 1964 yıllarında uygulanmış, 1965’den sonra hükümetler bir yığın ödünler
vererek işi, kanunun bu maddesini uygulamamaya kadar getirmişlerdir.
Sağlık hizmetleri, satılan bir hizmet olmaktan
çıkarılıp verilen bir hak haline getirilince, hizmetten yararlanmayı önleyen, halkın
ekonomik gücünün yetersizliği de olumsuz bir etken olmaktan çıkacaktır. Hizmet-üretim
ilişkilerinin değiştirilmesi yanında sağlık personelinin eğitimleri üzerinde de
durmak gerekir. Hekimler, hemşireler ve ebeler, eğitimleri süresince tıp merkezlerinde
veya en azından bir hastanede çalışmak için şartlandırılmaktadır. Örneğin,
altı yıl fakülte hastanelerinde hasta bakımından başka bir şey görmeyen bir tıp
öğrencisinden, bir sağlık ocağının basit olanakları içinde, mesleki yönden
tatmin olması nasıl beklenebilir? Bu çeşit öğretim gören hekimler, pnömoni ve
enterit tedavi ederek, yüzlerce kişinin hayatını kurtarmanın da şerefli bir hizmet
olduğunu kabul edememektedirler.
Bir İngiliz hekimi olan Leeson’un, az
gelişmiş ülkelerde tıp hizmet ve eğitimini değerlendirişi bizi uyarmalıdır(10). Leeson diyor ki: “ Az gelişmiş ülkelerde tıp
eğitimi neo-kolonialism’in örneklerindendir. Az gelişmiş ülkeler, tıp merkezleri
kurmaya ve batı standartında hekim yetiştirmeye özendirilmektedirler. Tıp merkezleri,
gelişmiş ülkelerin tıp araç, gereç ve ilaç sanayiine iyi bir pazar olmakta, burada
yetişen hekimler de gelişmiş ülkeler için ucuz hekim gücü kaynağı teşkil
etmektedir.“
Tıp fakültelerinde öğrencilere, hekimlerin
ilk görevinin kişileri hastalık ve sakatlıktan korumak olduğunu, bundan sonra toplum
içinde çalışarak sık görülen ve çok öldüren hastalıkları evde ve ayakta tedavi
etmenin geldiğini, teşhis ve tedavisi güç hastalıkların hastanede tedavisinin
üçüncü sırayı aldığını, görerek ve yaşayarak anlayacakları bir ortam
yaratılmalıdır.
Bu tedbirleri almadan, hekimlerin yurt içinde
dengeli bir biçimde dağılmalarını; köyde ve kentlerde tüm hastaların hekim
hizmetinden gerektiği şekilde yararlanmalarını; ilk basamak hasta bakımı
hizmetleriyle hastanede bakımın ahenkli bir şekilde birlikte çalıştırılmasını; köy
ebelerinin hekimlerin denetimi altında ana çocuk sağlığı, aile planlaması, sağlık
eğitimi gibi koruyucu hizmetleri geliştirmelerini; sağlık memurlarının hekimlerin
yakın denetimi altında, çevre sağlığı ve sağlık eğitimi hizmetlerini yürütmeleri
beklenemez. Kısa bir deyimle ekip ruhu yaratılamaz. Ekip çalışması sağlanamaz.
Yukarıda sayılan tedbirler, her şeyi birden düzeltecek
sihirli değnek değildir. Hükümetler uzun yıllar bu ve hizmetle ilgili diğer
örgütlenme, insangücü, finansman ve işletme tedbirlerini bilimsel bir görüşle
çelişkisiz ve disiplinli bir şekilde uygularlarsa, sağlık sorunlarımız az
gelişmiş ülkeler düzeyinden kurtarılabilir ve gelişmiş ülkeler düzeyine
yükseltilebilir.
KAYNAKLAR
1- Hanlon,J.J.-
The Principles of Public Health Administration, 5 th edition C.V. Mosby Co., 1969
2- Heperkan, Y.
Ve arkadaşları- Türkiye Nüfus Araştırmalarından elde Edilen Hayati İstatistikler.
Hıfzıssıhha Okulu, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı (1970)
3- Etimegut Sağlık
Bölgesinin 1970-1974 Faaliyet Raporu, Toplum Hekimliği Enstitüsü, Hacettepe
Üniversitesi (1975)
4- Hayati
İstatistikler - İl ve İlçe Merkezlerinde Ölümler 1970, Devlet İstatistik Enstitüsü,
Yayın No. 642 (1972)
5- Demographic
Year Book, 1972. United Nations, New York.
6- Fişek,
N.H.ve Dirican,R.- Halk Sağlığında 50 Yıl, IV.Bilim Kongresi, 5-8 Kasım 1973, Ankara
7- Fişek,
N.H.- Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Geliştirilmesini Engelleyen Faktör, 1970,
Türk Tabipler Birliği Yıllığı. (Sahife 7-15)
8- Fişek, N.
H.- Türkiye’de Sağlık Hizmetlerinin Finansman Sorunları XXI.Milli Türk Tıp
Kongresi, 20-26 Eylül 1970, Bursa
9- Fişek,
N.H.- Koruyucu ve Tedavi Edici Hekimlik Hizmetlerinin Planlanmasında Örgütlenme
Modelleri XXIII.Milli Türk Tıp Kongresi, 24-28 Eylül 1974, İzmir
10- Leeson, J.- Social Science and
Health Policy in Preindustrial Society. İnternational
Journal of Health Services, 4 (3) , 437 (1974)
* ATOB, Sayı:11-12, Ağustos-Eylül 1976,
|