PROF. DR. NUSRET FİŞEK'iN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - I
Sağlık Yönetimi

 

Hekim İstihdam Politikası*

            Ülkemizde sağlık yönetiminin önemli sorunlarından biri, kamu sektöründe çalışan hekimlere serbest meslek icra hakkının tanınıp tanınmayacağı konusudur. Geçen yılın son günü, Milli Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği kanunun geçici oluşu, şimdilik Konseyin bu konuda kesin bir karara varmadığını düşündürmektedir. Bu nedenle sorun güncelliğini korumaktadır.

            Kamu personel rejiminin temel kurallarından biri, hiçbir memurun serbest olarak mesleğini icra edemeyeceği ve ticaret yapamayacağıdır. Bu kuralın uygulamasında, hekimler dışında, önemli bir aksaklık görülmemektedir. Hekimlere gelince; kamu kesiminde çalışan hekimlere serbest meslek icra hakkı tanınmayınca, bunlar özel sektöre kaymakta, kamu sağlık hizmetleri aksamakta ve hatta durmaktadır. Bu nedenle hekimlere bir ayrıcalık tanıma zorunluğu doğmaktadır. Sağlanabilecek ayrıcalık ya hekimleri hem memur hem de serbest meslek mensubu saymak, ya da hekimlere kabul edebilecekleri bir yaşam standardı sağlayacak ölçüde ücret ödeyerek personel rejiminin temel ilkesini korumaktır.   

            Birinci çözüm hekimler için kârlı olanıdır. Çünkü bu sistem hekime bir yandan memurluk haklarından ve güvencesinden yararlanma olanağı vermekte, öbür yandan da gücünün yettiği kadar para kazanma özgürlüğü sağlamaktadır. Şayet hekimin değer hükümleri elveriyorsa kamu sektörü tesislerini de kendi çıkarı için kullanarak daha fazla kazanç sağlayabilmektedir. Bu çözüm, hekime ücret ödeyecek güçte olanları da memnun etmektedir. Çünkü, onlar hem daha çok sayıda hekim arasından seçim yapabilme, hem de hasta oldukları zaman kendilerini kamu kesimi hastanelerine yatırıp -özel hastanelere kıyasla daha ucuza ve daha iyi koşullarda- tedavi olanağı sağlayacak hekimi kolayca bulabilmektedir. Amaç kimilerini memnun etmekse bu çözümü kabul etmemek için neden yoktur. Ancak bu sistemin kamu yararına olmadığı da gözden uzak tutulmamalıdır.

            Bu sistem kamu yararına değildir. Çünkü bu sistem hekimi, kamu kuruluşlarındaki hizmetini ikinci plana itmeye zorlar. Hekim, gücünü ve zamanını çoğunlukla özel kazancı için harcama durumuna düşer. Bu doğaldır. Serbest kazancın söz konusu olduğu durumlarda davranışlara hukuk ve ahlak kurallarından çok, pazar ekonomisi kuralları yön verir. “Kârı azamiye çıkarmak” pazar ekonomisi kurallarından biridir. Ancak bu demek değildir ki her hekim bu biçimde hareket eder. Doğal olarak her kuralın kuraldışı olanları da vardır.

            Bu sistemin bir başka sakıncası da koruyucu hekimlik hizmetlerinin gerektiği ölçüde geliştirilmesini engellemesidir. Koruyucu hekimlik hizmetleri kişiler tarafından gereksinme duyulan bir hizmet değildir. Bu hizmetler parasız olarak sunulsa bile kabul edilmeyebilir. Kişilerin, sağlığı koruyucu önlemlere uymaları, onları uygulamaları için sürekli eğitilmeleri gerekir. Bu nedenle hiçbir ülkede koruyucu hekimlik hizmeti satılan bir hizmet olmamıştır. Herkesin para kazanma yarışında her yola başvurduğu bir toplumda, hekimlerin muayenehane açma haklarını kullanarak kendilerine gönençli (müreffeh) yaşam sağlamaktan vazgeçmeleri, koruyucu hekimlik ve sağlık yönetimi alanında uzmanlaşmaları beklenemez. Halbuki sağlık hizmetlerinde öncelikle ele alınacak hizmet, koruyucu hekimlik hizmetleridir. Her alanda Atatürk’ten esinlenmenin canlandığı bir dönem yaşıyoruz. Atatürk’ün Büyük Millet Meclisini açış söylevlerinde sağlık kısımlarına bakınız. Tedavi hizmetlerinin değil, koruyucu hizmetlerin geliştirilmesini vurguladığını göreceksiniz.

            Dünya Bankasının “1980 Dünya Gelişme Raporu”na göre, Türkiye sanayileşmemiş 90 ülke arasında baştan yirmincidir. Sağlık düzeyinde ise otuzuncu sıradayız. Sağlık durumu bizden daha iyi olanlar arasında kişi başına milli geliri bizim beşte birimiz kadar olan Sri Lanka (Seylan) da vardır. Bunun nedenlerinden biri, ülkemizde İkinci Dünya Savaşından bu yana hekimlere tedavi hekimliği alanına kaymayı zorlayan bir düzenin uygulanması nedeniyle koruyucu hekimlik hizmetlerinin yeterince gelişmemesidir.

            Üçüncü sakınca da bu sistemle “Herkese eşit sağlık hizmeti” amacının sağlanmasının gerçekleşmemesidir. Muayenehane açma hekimlere bir hak olarak tanınınca, hekimleri herkese hizmet edecek biçimde yurt içinde yaymak olanaksızdır. Hekimler kazancın yüksek olduğu yörelerde ve uzmanlık dallarında yığılır. Nitekim, 50-60 yıldır sürdürülen bu uygulama sonucu, hekimlerin %70’i üç büyük il sınırları içinde toplanmıştır. Uzmanlaşan hekim oranı Amerika Birleşik Devletlerinden daha fazladır.

            Hekimlerin dengeli dağılımını sağlamak için zorunlu hizmet düşünülebilir. Ancak zorunlu hizmet muayenehane hekimliğiyle adil bir biçimde bağdaştırılamaz. Zorunlu hizmetlerini yapan hekimlerin gelir düzeyleri arasında büyük farklar doğar. Bu durum haklı bir tepki doğurur ve hizmeti olumsuz etkiler.

            İkinci çözüm yolu, hekimlere kabul edebilecekleri bir yaşam standardı   sağlayacak ölçüde ücret ödeme ve tam süre çalıştırmaktadır. Hükümetler 1960’tan bu yana bu sistemi geliştirme çabasındaydı. Türk hekimi, hakkı verildiği zaman fazlasını aramaz ve halkına hizmetten kaçmaz. Örneğin, 1963 ve 1964 yıllarında memur maaşı üzerine verilen brüt 1.600-2.700 lira aylık tazminat ile yüzlerce hekim muayenehanesini kapatmış ve doğu illerine gitmiştir. Bu yıllarda Muş, Bitlis, Van, Ağrı ve Kars hastanelerinde 8-10 uzman, Bulanık ve Erciş hastanelerinde ikişer uzman vardı. Köy sağlık ocakları dahil hemen tümünün hekim ve sağlık personeli kadroları doluydu. 1965 yılından sonra gelen hükümetlerin hekim istihdam (bir görevde kullanma) politikasında yaptığı bir sürü hata, hekimin hükümetlere güvenini sarsmış ve kadrolar boşalmıştır.

            Amaç tüm halka eşit sağlık hizmeti vermek olduğuna göre, Osmanlı İmparatorluğu dönemi bir yana, 50-60 yıllık Cumhuriyet döneminde uygulanan ve tüm halka sağlık hizmeti götürmede başarısız olduğu görülen “Hekimin hem memur ve hem hizmetini hastalara para ile satan kişi” olması sisteminin bundan sonra başarılı olabilmesi de olanaksızdır. 



* Cumhuriyet Gazetesi, 30 Nisan 1981

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI