Genel Sağlık
Sigortasına Niçin “Hayır” *
Sağlık
sigortasından söz ederken önce belirlenmesi gereken husus, sağlık sigortası ile
milli cephe hükümetinin Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu kanun tasarısının
ayrı konular olduğudur. Bu nedenle bunların ayrı incelenmeleri gerekir.
Önce genel
olarak sağlık sigortasından söz edelim. İlk belirtilecek nokta sigortanın bir hizmet
kurumu değil bir finansman kurumu olduğudur. Bazı ülkelerde sağlık sigorta
kurumları kendi sağlık örgütlerini kurmuşlardır. Ülkemizde Sosyal Sigortalar
Kurumu ve İsrail’de İşçi Sendikalarının sağlık sigorta örgütü bu biçim
uygulamaların örneklerindendir. Ancak bu uygulamaların kural değil istisna olduğunu
bilmek gerekir.
Türkiye’de sağlık
yardım hizmetinin de İşçi Sigortaları Kurumunun hizmetleri arasına alınması
kararlaştırıldığında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının örgütlerinin
yetersiz olduğu görülmüş ve bu nedenle sigorta kendi örgütlerini kurmaya başlamıştır.
Bu uygulamanın tüm halka sağlık hizmeti götüren örgütlere yapacağı zararı
kestiremeyen hükümet bunu olumlu olarak karşılamıştır, tıpkı şimdi genel
sağlık sigortasını öneren hükümet gibi. Ülkemizde Sosyal Sigortalar Kurumu sağlık
örgütleri, az gelişmiş bölgelerde ve kırsal bölgede yaşayanların aleyhine
gelişmiş ve gelişmektedir. Örneğin, bu gün Doğuda hastanelere uzman hekim
bulamamanın en önemli nedeni, Sosyal Sigortalar Kurumunun batıda yarattığı iş
olanaklarıdır.
1. Hekim Oranı:
1950’lere
kadar sağlık hizmetinden çok sınırlı olarak yararlanabilen işçilerin sigortanın
kurduğu sağlık örgütlerinden geniş ölçüde yararlanması, olayları geniş açıdan
göremeyen bazı kimselerde, herkesi sigortalamakla aynı sonucun alınabileceği
yanılgısını doğurmuştur. Sosyal Sigortalar Kurumu işçilere bu hizmeti Türkiye’de
mevcut hekim hizmetini kendi tarafına çekerek sağlamıştır. Bugün Türkiye’de 2000
kişiye bir hekim düşerken Sosyal Sigortalar Kurumunda 700 kişiye bir hekim düşmektedir.
Buna rağmen sigorta örgütlerinin talebi karşılayamadığı, hastane ve dispanserlerde
yığılma olduğu ve bu nedenle hizmet kalitesinin düştüğü görülmektedir. Bu
beklenen bir sonuçtur. Sigorta talebi arttırır ve 700 kişiye bir hekimle
sigortalılara sağlık hizmeti istenen düzeyde verilemez. Sağlık hizmetini sigorta yönetiminin
değil, hekimlerin yürüttüğünü söylemek, her halde, bilineni söylemek olur. Ama
anlaşıldığına göre bunu bilmeyen veya değerlendiremeyen sorumlular var ülkemizde.
Ülkemizde, halk düzeyinde sağlık sorunu, bir
finansman sorunu olmaktan çok, hekim gücü açığı sorunudur. Sağlık hizmetlerini
geliştirmede, önce hekim gücü sorununu çözümlemek gereker. Bu çözülemeyecekse,
finansman kaynağı yaratmak anlamsız olur. Bu nedenle Türkiye’de bugünkü şartlarda
genel sağlık sigortası kurulamaz. Genel Sağlık Sigortası Kanunu çıkarmak siyasi
reklam materyali hazırlamaktan başka işe yaramaz.
2. 19.Yüz Yıl
Sigortacılığı:
Yirminci yüzyılın
son dörtte birinde, her ülkenin mevcut sigortaları tasfiye ettiği bir çağda, 19.yüzyılın
sigortacılığına sarılmanın anlamı nedir? 20.yüzyılın ikinci yarısında sağlık
hizmetlerinden en yüksek düzeyde yararlanmanın bir insan hakkı olduğu ve bunu
sağlamanın bir devlet görevi olduğu kabul edilmektedir. Sağlık sigortası ise 19.yüzyılda
liberallerin, halkın sağlık hizmet isteğini karşılamak için yarattıkları bir
kurumdur. Liberal düzende ki hekimlikle çağdaş hekimlik arasındaki fark, birincide
hizmet üretimini pazar ekonomisi kurallarının düzenlemesi, diğerinde hizmeti devletin
maaşla çalıştırdığı hekimlere yaptırmasıdır. Pazar ekonomisinin en belirgin
niteliği de hizmetin kazancın fazla olduğu yerde gelişmesidir. O halde liberal bir düzende
hekimlerin aşırı ölçüde uzmanlaşmaya kayması, büyük kentlerde toplanması kaçınılmaz
bir olgudur. Yeter sayıda hekimi olan ülkelerde bu etkinin farkına varılmayabilinir.
Ancak liberal düzen, hekim sayısı yetersiz ve az gelişmiş ülkelerde, her alanda olduğu
gibi güçsüzü ezer.
Yine sözü
ülkemize getirelim. Türkiye’de sağlık düzeni liberal düzendir. Sigorta sağlık
hizmeti pazarını genişleteceğine göre, bu kanun hekimlere her yerde, bu arada büyük
kentlerde de, daha geniş iş sahası açacaktır. Bu durumda hekim, daha rahat yaşama,
çocuğunu daha iyi okulda okutma gibi nedenlerle büyük kentleri tercih edecektir.
Şimde doğu illerine hekim bulunmaz iken, bu kanun yürürlüğe girince orta anadolu ve
hatta batı anadolunun küçük ve az gelişmiş il ve ilçelerinde de hekim bulunmayacaktır.
Ne yazık 20.yüzyılın son dörtte birinde çağdaş kapitalist düzene bile geçemeyen
yöneticiler var.
3. Hükümetin Kanun
Tasarısı:
Şimdi hükümetin
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu kanun tasarısına gelelim. Tasarı o kadar
hatalarla doludur ki, hepsini burada saymaya gerek yok. Sadece önemli bir kaç noktaya değinmek yeter. Bu
kanuna göre, kanun hizmetlerin yapılması olanağı olan yerlerde uygulanmağa
başlayacak ve kademeli olarak yurt içinde yayılacaktır. Bunun anlamı sigortanın büyük
şehirlerden başlamasıdır.
Kanunun bir diğer
hükmü sigortalı kişiye, özel muayenehane hekimleri dahil, istediği hekim ve
hastaneye gitme hakkını tanımaktadır. İlk bakışta çok yerinde gibi görünen bu
hükmün altında yatan, hükümetin ve Sosyal Sigortalar Kurumunun hekimlik hizmetinden
elini çekmesini sağlamaktır. Bu tasarı kanunlaşırsa şöyle işler: Hiçbir hasta
hükümetin sağlık tesislerine gitmez. Gitse bile hekim “ Arkadaş sen hükümetle
ortak mısın? Niye öğleden sonra muayenehaneme gelmiyorsun. Parayı sen verecek
değilsin ya “ diyerek hastaları muayenehanesine çekecektir.
Sosyal
Sigortalar Kurumuna gelince; sigortanın sağlık hizmetinden şikayetçi olan işçiler
de, diğer sigortalılar gibi, hekim seçme hakkı isteyeceklerdir ve kesinkes bu hakkı
alacaklardır. O zaman muayenehanelerde iş ve kazanç o kadar artacaktır ki, Sosyal
Sigortalar Kurumu dahil, tüm kamu kuruluşlarındaki hekimler görevlerinden ayrılarak
muayenehane açacaklardır.
Hekimlerin kamu
hizmetinden ayrılmaları ve çok daha fazla para kazanmalarının ne zararı var? diye
sorulabilir. Aslında köyde ve kasabada herkes hekim hizmetinden yararlanabilse bu durum
önemli sayılmayabilir. Ama durum böyle değildir. Gerçeği açıklamak içn ufak bir
hesap yapalım. Sağlık sigortasının başarıyla uygulandığı ülkelerde 500 kişiye
bir hekim düşmektedir. İhtiyaç bu düzeydedir. Buna göre ülkemizde mevcut 15000
hekim ancak 7,5 milyon kişiye hizmet götürebilir. Geri kalan 33 milyon kişi bugünkü
durumdan da kötü duruma düşer. Genel Sağlık Sigortası Kanununa “Hayır” demenin
bir nedeni budur.
Son günlerde
isimleri büyük olan yüz kadar hekimin, Genel Sağlık Sigortası Kanununu destekleyen
bir bildiri imzaladıkları söyleniyor. Bu hekimler ne için halk yararına olmayan bu
kanunu destekliyor. Kazançları artsın diye mi ? Hayır. Bu hekimler sigorta olmasa da
kazanabilecekleri kadar para kazanmaktadır. İstenen şey, muayenehane hekimliğinde
kazanç olasılığını arttırarak hekimlerin büyük çoğunluğunu muayenehane
hekimliğine bağlamak ve tüm halka eşit hizmet götürmek isteyen hükümetlerin sağlık
hizmetlerini sosyalleştirme çabalarını baltalamaktır. Genel Sağlık Sigortası
Kanununa “hayır” demenin ikinci nedeni budur.
4. Koruyucu Hekimlik:
Sağlık
alanında koruyucu hekimlik hizmetlerinin öncelik aldığında görüş birliği vardır.
Bir diğer gerçek de en liberal ülkelerde bile bu alanda pazar ekonomisinin işlemediğidir.
Koruyucu hizmetler için Hükümetlerin hekimleri maaşla çalıştırmaları zorunluluğu
vardır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı bugünkü hekim kazanç düzeyinde bile
bu hizmetlere hekim bulamamaktadır. Hekim kazancı şimdikinin birkaç katına
fırlayınca nasıl hekim bulur? Sağlık Sigortası Kanununa “ Hayır “ demenin
üçüncü nedeni budur.
Sosyal
Sigortalar Kurumu, işçilerin kazancının yüzde onuna yakın prim almasına ve hekim seçme
hakkı tanımamasına rağmen açık vermektedir. Genel Sağlık Sigortası Kanununda prim
miktarı kazancın yüzde 4’üdür ve sigortalı özel hekime gidecektir. Bu biçim
uygulamada büyük finansman açığı olacağını söylemek için uzak görüşlü olmak
gereksiz. Kanunu hazırlayanlar da bunu gördükleri için açığın genel bütçeden
kapatılacağı hükmünü getirmişler. Sigorta kademeli olarak uygulanacağına göre,
sigortadan yararlanma imtiyazı verilen vatandaşa yapılan hizmetin yükünü bu
hizmetten yararlanmayan fakir, zengin herkes çekecektir. Kimin için? Sadece sigortalılar
için değil, bu kanunun uygulanmasından büyük kazanç payını alacak hekim, ilaç
üreticisi ve satıcıları için. Genel Sağlık Sigortası kanununa “ Hayır “
demenin dördüncü nedeni budur.
Örgütlenme Modeli:
Şimdi
yazımıza başlarken değindiğimiz bir diğer noktaya gelelim. Sağlık sigortası tüm
halka yararlı olacak biçimde geliştirilemez mi? Geliştirilebilir. Bunun için önce
Türkiye’nin olanakları göz önüne alınarak bir örgütlenme modeli geliştirmek
gerekir. Bu yapılmıştır. Geliştirilen model sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirilmesi kanununda ön görülen örgütlenmedir. Bu model, bazılarının söylediğinden
farklı olarak araştırmalara dayanılarak ve ülkemizin şartlarına uyacak biçimde hazırlanmıştır.
Etimesgut bölgesinde 10 yıldır sürdürülen uygulama göstermiştir ki, sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmesi kanununun getirdiği model, ülkenin koşullarına
uygundur ve bu hizmetler kanunun ön gördüğü bütün şartlar yerine getirilerek
uygulanırsa başarı sağlanır. Kanunun uygulandığı diğer illerde
başarısızlığın nedeni yersiz politik müdahale ve baskılar ile yönetimin
yetersizliğidir.
Ülkemizde sağlık
örgütlenmesi sorunu çözümlendikten sonra hükümet genel bütçe kaynaklarıyla
kapatılamayacak bir finansman açığı görür ve bu açığı vergileri arttırarak
kapamayı sakıncalı bulursa, halktan sağlık sigorta primi toplamak için bir kanun çıkarabilir.
Bu yargıdan sonra “ Acaba çıkarmalı mıdır ? “ diye de düşünebiliriz. Böyle
bir kanun çıkarmanın içtenlikle tavsiye edilebileceğini sanmam. Çünkü sigortaya
prim ödemenin kişi üzerinde olumsuz psikolojik etkisi vardır. Kişi para ödedim diye
ihtiyacı olmadan da hizmeti kullanabilir, hekimin zamanını israf edebilir ve ilaçları
gereksiz yere tüketebilir.
Yazımı 1970
yılında XXI.Milli Tıp Kongresine sağlık hizmetlerinin finansmanı konusunda sunduğum
raporun sonuç paragrafını aktararak bitirmek istiyorum. “Yukarıda belirtilen
hususlara dayanılarak denebilir ki, memleketimizde bugünkü şartlarda sigorta
kurulması gerekli değildir. Hükümet vatandaşlar arasında sağlık hizmetinden
yararlanmadaki farklılığı daha da belirgin bir hale getirmemek için sağlık
sigortasından imkan ölçüsünde kaçınmalı; sağlık konusuna gereken önemi vererek
genel bütçeden sağlık hizmetlerine ayrılan payı en az yüzde 6’ya çıkarmayı bir
prensip olarak kabul etmeli; sağlık hizmetlerini bir an önce bir elde toplamalı ve
verilen ödeneklerin en verimli bir şekilde kullanılabileceği sosyalleştirilmiş
sağlık hizmetlerini uygulamaya daha fazla ve disiplinli çaba harcamalıdır. “
* ATOB (Ankara Tabip
Odası Bülteni), Sayı: 4, Ocak 1976,
|