PROF. DR. NUSRET FİŞEK'iN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - I
Sağlık Yönetimi

 

Atatürkçülük ve Sağlık Politikamız*

            Atatürkçü bir sağlık politikası oluşturmak için konuyu Atatürk’ün devletçilik, halkçılık ve devrimcilik ilkeleri açısından ele almak gerekir.

            Atatürk devletçi idi. Ancak, Atatürkçülüğün bu ilkesini farklı yorumlayanlar vardır. Bu yorumcuların birleştiği asgari müşterek “Özel sektörün yapamadığı işleri devletin yapması”dır. Sağlık alanında özel sektör, özel hastaneler ve muayenehane hekimleridir. Herhalde hiç kimse özel hastanelerin ve muayenehane hekimlerinin tüm halkın sağlık sorunlarını çözdüğünü, köyde ve kentte bütün hastalara baktığını söyleyemez. Bu nedenle Atatürkçü bir sağlık politikası tedavi hekimliği alanında devletçi olmak zorundadır. Bir bakıma devlet, değil Cumhuriyetin kurulduğundan bu yana, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de, tedavi hekimliği alanında halka, önemli ölçüde, hizmet sunmuştur. Bugün hastane yataklarının %96’sı kamu sektörüne aittir. Görünüşte hekimlerin %63’ü kamu sektöründe çalışmaktadır. Ancak kamu sektörüne ait hastanelerin büyük bir kısmının muayenehane hekimleri tarafından yönetilmesi ve devlet hizmetinde çalışan hekimlerin aynı zamanda muayenehane hekimi olmaları, bu alanda devletçiliği sulandırmakta ve her hastaya erişme, her hastanın devletin hastane ve hekimlerinden yararlanma olanağını ortadan kaldırmaktadır.

            Halkımıza gereken ölçüde sağlık hizmeti sunulamamasının, ülkemizin sınırlı olanaklarından ileri geldiğini sananlar vardır. Bu doğru değildir. Ülkemizde geçen yıl yapılan bir araştırmada, kişi başına 1.500 lira harcayarak ve 3.000 kişiye bir hekimin hizmet ettiği bir örgüt kurarak tedavi ve koruyucu hekimlik hizmetlerinin herkese eriştirilebileceği gösterilmiştir. Bu sayılara dayanarak yapılacak hesapta tüm ülke için 15.000 hekim çalıştırılması (mevcut hekim sayısının %60’ı) ve devlet bütçesinin %4’ünün harcanması gerektiği ortaya çıkar. Demek oluyor ki, sorun olanaksızlık değil, kaynakların kullanılmaması, kullanılamamasıdır.

            Koşullar elverdiği halde devletin sağlık hizmetini başarı ile yürütmesi için gerekli önlemler alınmazsa, Anayasamızda herkese sağlık hizmeti sunma devletin görevi olduğu yazılı olsa bile, devletçilik ilkesinin uygulandığı kabul edilemez. Sağlık politikamızın Atatürkçü olduğundan söz edilemez.

            Halkçılığa gelince, önce “halk” sözcüğünü tanımlamak gerekir. Burada da çeşitli tanımlamalar vardır. En az ayırıcı olan tanıma göre, devlete yılda, 50 milyon lira vergi veren kişi de, karnını Kızılay aş ocaklarında doyurabilen de halktan biridir. Her ikisinin de aynı ölçüde sağlıklı yaşama hakkını kabul etmeyen bir kişinin “halkçı” sayılması olanaksızdır. Ancak bu hakkı kabul etmek de yetmez. Herkese hakkı olan hizmeti vermek gerekir. Olanaklar elverdiği halde bunu sağlayamayan bir politika ve uygulama halkçı olamaz. Atatürkçü olamaz.

Atatürk döneminde bulaşıcı hastalıklarla savaş tüm halkın yararlanacağı ölçüde yurdumuzda yayılmıştı. Ülkenin kaynakları ise tedavi hizmetini herkese hükümet eliyle sunmaya yetmiyordu. Atatürk bu konuda bir örnek olarak Etimesgut ve çevresindeki köylere koruyucu hizmetle beraber tedavi hizmeti götürecek bir merkez kurulmasını buyurmuştur. 1937 yılında bu sağlık merkezini gezen Atatürk, bu merkezde sağlık hizmetini çağdaş görüşlere göre yürüten Dr.Cemal Or’un başarılı çalışmalarını övmüş ve örnek alınmasını istemiştir. Atatürk bu merkezden başka bir sağlık kuruluşunu da gezememiştir.

            Son olarak Atatürk’ün devrimci politikasına da değinmek gerekir. Devrimcilik, değişen toplumsal koşulların doğurduğu gereksinmeleri karşılamak için, geleneksel uygulamaları bırakarak hizmetlere yeni bir yön vermektir. Osmanlı İmparatorluğu bir yana, bu ülkede 50 yıldır hasta olan herkese sağlık hizmeti götürme amacı gerçekleştirilememiştir. O halde sağlık hizmetlerinin örgütlenmesinde ve sunuluşunda bir hata olduğunu kabul etmek ve bir çözüm bulmak zorunluluğu vardır. Çözüm, Dr.Or’un uyguladığı ve Atatürk’ün övdüğü sistemi yaymaktır. 1946 yılında Sağlık Bakanlığı teknokratları bunu önermişler ise de hazırlanan proje kağıt üzerinde kalmıştır. 1961 yılında kabul edilen Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Kanunu da aynı çizgide yapılan bir atılım, Atatürk’ün izinde bir devrimdir. Devrimdir, çünkü sağlık hizmetinin büyük ölçüde devlet hizmetine dönüşmesini, hekimin bireyciliği bırakmasını ve bir ekip içinde çalışan kamu hizmetlisi olmasını öngörmektedir.



* Cumhuriyet Gazetesi, 2 Nisan 1981

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI