Genel Sağlık
Sigortası Bir Finansman Kaynağıdır!.. Para Toplamayı Amaçlar*
SORU- Hocam,
sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde gerekli olan finansman sorunu nasıl
çözülebilir? Bu temelde, yeni yasa tasarısını, yeni sağlık sigortası kurumu yasa
tasarısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
FİŞEK- Sağlık hizmetlerinin yürütülmesi için hükümetin
para bulması gerekli. İster sigorta kursun, sigorta şirketi prim toplasın ve hastanın
hekim, ilaç, hastane parasını versin; isterse genel bütçeden versin. Bu bizi
ilgilendirmez... Ama bu parayı bulması ve vermesi gerek. Bunu genel sağlık sigortası
kurarak yapamaz!.. Çünkü halk büyük bir mali sıkıntı içerisinde. Nasıl para
toplayacaksın halktan? Bu hayal, o kadar hayal ki, Bağ-Kur sigorta primlerini
toplayamadığı için Maliye Bakanlığı genelge yayınladı. Bu genelgede, Aralık
ayının 29’una kadar primlerinizi öderseniz, bunu gelir verginizden düşeceksiniz
diyor. O ne demek? Devlet ödüyor sigorta primini.
Sağ-Kur diye bir sigorta kurumu kuruyor. Bununla
sigorta primlerini toplayacak. Fonlar kurarak para toplayacak. Devlet bütçesinden para
alacak. Ve bununla sağlık harcamalarını karşılayacak. Sigorta primlerinin
yarısını orta gelirlilerden, tümünü zenginlerden alacakmış. Yoksullarınkinin tümünü
devlet ödeyecekmiş. Merak ediyorum, varsılla yoksulu kırsal bölgede nasıl ayıracak?
Mümkün değil. Her zaman söylerim. CHP’yi kırsal bölgelerde yol vergisi yıkmıştır.
Genç kuşaklar bunu bilmez. Köylü yol vergisi ödemeye mecbur tutulmuştu o zaman.
Yazın hasat zamanıdır. Yollar da yazın yapılır. Hasat zamanı vergi tahsildarı
jandarmayla birlikte köye gelir, köylüden yol vergisi için para ister. Hasat zamanında
köylünün cebinde parası olur mu? Olmaz!.. Yasa, “yol vergisini ödemeyen kişi bir
ay yolda çalışır” diyor. Köylüyü harman yerinden alır, yolda çalışmaya götürür.
Jandarma onun için oradadır. Bu yol vergisine o zaman büyük bir tepki gösterildi.
Sonunda değiştirmeye mecbur kaldılar ama, itibarlarını da kaybettiler. CHP’yi yol
vergisi yıktı. Hükümeti de, sağlık sigortası primini köylüden toplaması yıkar.
SORU-
Günümüzde, diğer ülkeler sağlık harcamalarını, yatırımlarını hangi
kaynaklardan karşılamaktadırlar?
FİŞEK- İki temel kaynak var. Kaynaklardan biri
bütçe, diğeri de zorunlu sigorta kurumunun topladığı primler. İngiltere’de “sağlık
harcamalarının yüzde 86’sı hükümet tarafından ödeniyor. İngiltere hükümetinin
sağlık bütçesi, genel bütçenin yüzde 20’si, bizde ise yüzde 2,7’si. İsveç’te
hükümet ve sigorta şirketi, sağlık harcamalarının yüzde 80’ini ödüyor. İsveç
hükümetinin sağlık bütçesi, genel bütçenin yüzde 21’i. Fransa’da genel
bütçenin yüzde 25’i. Amerika Birleşik Devletlerinin ise yüzde 7’si. Amerika’da
sağlık harcamalarının yüzde 50’sini kişi doğrudan kendisi öder. Geriye kalan
yüzde 40-43’ünü özel sigorta karşılar. Ve kişi başına sağlık harcaması baz
alındığında, Amerika’da 1677 dolar, Fransa’da 780 dolar, İsveç’te 1090 dolar,
İngiltere’de 522 dolardır. İngiltere’de 522 dolar olmasının temel nedeni, devlet
hizmeti olarak yürütüldüğü içindir. Evet, Türkiye’de sağlık harcaması kişi
başına 63 dolar. Devletin kişi başına ödediği para 12 dolardır.
SORU-
12 dolar mı?
FİŞEK- Evet 12 dolar. Boğaziçi Üniversitesi’nin
yaptığı bir araştırmada ise, ülkemizde bir kişinin sağlık harcaması için ayırdığı
para 50-51 dolardır. Sonunda gördüğünüz gibi Türkiye’nin sorunu, sağlığa
yeterli para ayırmamaktadır. Hükümet, “hayır efendim yanlış hesap ediliyor, yüzde
7-8 ayrılıyor” diyor. Yanlış. Şu yanlışı yapıyorlar: SSK’nın, emekli
sandığının, diğer KİT’lerin (Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin) sağlık
harcamalarını topluyorlar. Bu harcamalar genel bütçeden çıkmıyor ki, kurumların
kendi bütçelerinden çıkıyor. Onlar genel bütçeden çıkmış gibi orantı
yapıyorlar. Neye benziyor bu? Şu çuvalda 100 tane elma var, içinde üç tanesi
çürük. Burada da 15 tane çürük elma var. Demek ki elmaların yüzde 18’i çürük
diyorlar. Oldu mu bu? Onbeş çürük elma bu çuvaldan çıkmadı ki. Onun için Türkiye’deki
hükümet diğer ülke hükümetleriyle kıyaslandığı zaman, sağlığa en az para
ayıran, demek ki en az önem veren hükümettir. Refik Saydam zamanında genel bütçenin
yüzde 2,5-3’ü sağlığa gidiyordu. Ama Refik Saydam zamanında hastanelerin parası
Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinden çıkmazdı. Özel idarelerin bütçesinden çıkardı.
Onun için, Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki hükümetlerin sağlığa önem verdiği
kadar, bugünkü hükümetlerin sağlığa önem verdiği savunulamaz.
SORU- Peki hocam, ülkemizi, diğer bazı
ülkelerle kıyaslamak mümkün değil. Sağlık hizmetlerinin vatandaşa götürülmesinde
devlet ne oranda bütçe ayırmalıdır? Size göre, devletin bu hizmete ayıracak
imkanları var mıdır?
FİŞEK- Devletin bu olanakları vardır. Sağlık
Bakanlığına 300 milyar veren hükümet, diyanet işleri bütçesine 800 milyar veriyor.
Orduya da ne kadar verdiğini biliyorsunuz. Dini bütün olanlar camileri ve imamları
desteklesinler. Hükümet diyanet işlerine verdiği paranın yarısını sağlığa
eklese tüm sorunlar çözülür. Milli Savunma bütçesinden de kısıntı yapılması
herhalde mümkün.
SORU- Hocam,
üç yıldır ciddi olarak tartışılan, 1960’dan bu yana zaman zaman gündeme gelen
genel sağlık sigortası çalışmaları var. Bu genel sağlık sigortasının temel içeriği
nedir?
FİŞEK- Para toplamaktır. Sigorta para toplar.
Sağlık hizmeti için ayrı bir örgüt kurmaz. Şimdi SSK’da sağlık örgütü var.
Buna biz sağlık yönetiminde Latin Amerika modeli deriz. Latin Amerika’da fabrikalar
ve işletmeler, kendi işçilerinin sağlık gereksinimlerini karşılamak için sağlık
örgütü kurmuşlar. Bu örgütler kendi işçilerine hizmet veriyor. Türkiye’de yapılan
da o. İşçilerin sağlık gereksinimlerini karşılamak üzere bir SSK kurulur. Ve
sigorta kendi örgütünü kurar. Bunun nedeni de, Sağlık Bakanlığının örgütünün
yeterli olmamasıdır. Aslında Almanya’daki modeli, Avrupa’daki modeli
aldığınızda sigorta şirketleri para toplar. Hekimleri, sağlık personelini ve mevcut
hastaneleri kullanır. Onların faturalarını öder. Türkiye’de sigorta kurulacak
dendiği zaman, SSK’daki şimdiki gibi bir örgüt kurmak söz konusu değildir. Para
toplayacak örgüt kuruyorlar. Bunun yapılabileceğini sanmıyorum. Yasayı çıkarabilirler,
ama uygulayamazlar.
Yasayı çıkarmak
da zor. Çünkü zorunlu olarak sigorta primi toplamak demek, sağlık vergisi toplamak
demektir. Bütün halktan vergi toplamada, para toplamada en uzman kuruluş vergi
daireleridir. Herkesten sigorta primi toplayacağım dediğin zaman, vergi daireleri gibi
örgüt kurmak gerekir. Niçin ikinci bir örgüt kuruyorsun? İkinci bir masraf kapısı
açıyorsun? Vergi dairelerine söyler, şu parayı da benim için topla dersin toplar.
Mecliste yeni bir yasa tasarısı var. Tasarı, BAĞ-KUR’un primlerini Maliye
Bakanlığının toplamasını öngörüyor. Kendisi toplayamıyor da ondan.
SORU- Her
çeşit sağlık sigortasına karşı olmak gerekli mi? Eğer bütçenin yüzde 10-15’ini
ya da milli gelirin yüzde 5’i sağlık harcamalarına ayırmak mümkün olsa, genel sağlık
sigortasının varlığı koşulunu nasıl değerlendirirsiniz?
FİŞEK- Hayır, hayır. Genel sağlık
sigortasını uygulayamazlar. Onun için “genel sağlık sigortasını kuracağız,
paraları bununla toplayıp sorunları çözeceğiz” demek avutmadır. Olmaz...
Nasrettin Hoca’nın borcu varmış. Hoca evinin kapısında otururken alacaklının
geldiğini görünce, “borcumu ödüyorum” demiş. Alacaklı sevinmiş. “Nasıl
ödeyeceksin?” diye sormuş. Hoca, “Bak, evimin önüne şu çalıları diktim.
Biliyorsun koyunlar ağıla girip çıkarken buradan geçerler. Geçerlerken de yünleri
çalılara takılır. O zaman yünleri toplar, eğirir, satar ve borcumu öderim” demiş.
Şimdi hükümet seni sigortalı yapacağım, bu sorunu çözeceğim diyor. İşletemezler
sigortayı.
SORU- Dünya
Sağlık Örgütü’nün (WHO) 1978 Alma-Ata bildirisini ve “2.000 Yılında Herkese
Sağlık” planını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu hususta toplumsal bir ortam
yaratmak için neleri önerirsiniz?
FİŞEK-
Efendim, Türkiye’de toplumsal ortam vardır. Alma-Ata konferansında temel amaç
birinci basamak sağlık hizmetini kurmaktır. Çünkü, gelişmekte olan ülkelerin
sorunu, herkesin kolayca yararlanacağı birinci basamağın olmayışıdır. Köyde,
kentte, il ve ilçe merkezlerinde hekim var. Bu demek değildir ki, kırsal bölgede
vatandaş hizmetten yararlanıyor. Yapılan yüzlerce araştırma var. Araştırmalar,
uzaklığın sağlık hizmetlerinden yararlanmayı ne denli etkilediğini gösteriyor. Sağlık
hizmetinin verildiği yer, köyden 10 kilometre uzaksa, hastaların ancak yüzde beşi
hizmetten yararlanıyor. Yani sağlık merkezinin bulunduğu yerde yüz kişiden on kişi
başvuruyorsa, uzak yerlerde yüz kişiden biri başvuruyor. Bu ne demek? Onun için sağlık
hizmetlerinden herkesin yararlanacağı gibi bir örgüt kurmak gerek. Köye kadar gitmek
ve herkesin yararlanacağı bir örgüt kurmak gerek. Alma-Ata konferansının temeli
budur.
Türkiye bu
konuda aslında geri. Tabi ki Afrika ülkeleri gibi değiliz. Yahut, yakın doğu
ülkeleri gibi değiliz. İran gibi değiliz. Bu ülkelerden daha ileri durumdayız. Ama
batı ülkeleri gibi de değiliz. Onun için Alma-Ata bildirisinde çok yerinde bir karar
alınmıştır. Yalnız, Alma-Ata bildirisinde bir eksiklik var. Alma-Ata bildirisinde
hastane hizmetlerinden söz edilmiyor. Oysa ki hastane hizmetleriyle desteklenmezse
birinci basamak verimli olmaz. Alma-Ata’da hastane hizmetlerinden söz edilmemesinin
nedeni, bütün hükümetlerin hastane hizmetlerine önem verip, birinci basamak
hizmetlerini unutmaları endişesidir. Bizde olup biten de budur. Sağlık Bakanı ne
yapıyor? Sağlık Bakanı sağlık ocaklarının daha iyi işlemesi için ne yaptı?
Hastanelere daha yüksek teknoloji ithal etmek için Amerika’ya gitti. Tabii o da bir
hizmet ama, en önemli bir hizmet değil. En önemli hizmet, köyde ve kentte sağlık
ocaklarını işler hale getirmektir. Halk tarafından kolayca yararlanılabilecek bir
hale getirmektir.
SORU- Hocam,
bize zaman ayırdığınız için tekrar teşekkür ederim. Sağolun.
FİŞEK-
Rica ederim. Ben teşekkür ederim.
* Bu söyleşi, Sağlık İşkolunda Sendika Dergisi Sayı:2, Haziran 1990 da
yayınlanmıştır.
|