PROF. DR. NUSRET FİŞEK'iN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - I
Sağlık Yönetimi

 

Sağlık Hizmetleri Ve İşçi Sağlığı Ailelerinin Sağlık Sorunları*

1.    Sağlığın Tanımı:

            Dünya Sağlık Örgütü anayasasında sağlık şöyle tanımlanmıştır: “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.” Bu tanımda bedence ve ruhça iyilik hali sağlığın bilinen yönüdür. “Sosyal yönden tam iyilik hali” yeni ve açıklanması gereken bir kavramdır. Bu kavramı açıklayabilmek için sağlığın sadece kişisel bir olgu olmadığını, toplumsal yönünün de bulunduğunu belirtmek gerekir. Kişinin sosyal yönden tam iyilik halinde olmasının ön koşulu sosyal yaşantısının sağlıklı olmasıdır. Çalışma ve yaşam güvenliğinin sağlanamadığı, iş bulma olasılığının bulunmadığı, gelir dağılım dengesizliğinin yarattığı huzursuzluğun giderilemediği toplumlarda kişinin tam iyilik halinde olması olanaksızdır.

            Bu konuda açıklanması gereken bir diğer nokta, hastalık tanımıdır. Hastalık sözcüğünün anlamı hekim ve hekim olmayanlar için birbirinden farklıdır. Hekimler hastalığı şöyle tanımlar: “Doku ve hücrelerde normal dışı yapısal ve işlevsel (fonksiyonel) değişikliklerin doğurduğu haldir.” Hekim olmayanlar için sözcüğün anlamı kişinin kültürüne bağımlıdır. Kişinin sağlık kültür düzeyi yükseldikçe tanım hekimin tanımına yaklaşır. Genellikle kişi hastalık belirtileri çalışmasını önleyecek düzeye çıkarsa kendini hasta sayar. Sosyal bilimciler bunu şöyle belirtir. “Kişi kendisinden beklenen sosyal rolü yapamadığı zaman hasta sayılır.” Örneğin; bir kişi öksürüyorsa, hekime göre o kişi hastadır. Öksürme kişinin çalışmasını önlemiyorsa, kişi kendisini hasta saymaz. Boynunda sert, çevresine yapışık ve ağrısız bir beze olan kişi kendisinin bir sağlık sorunu olduğunu düşünmeyebilir. Buna karşın bu kişi akciğer kanserine yakalanmış ve bir kaç ay içinde ölecek bir hasta olabilir.

2.    İnsan Hakkı Olarak Sağlık :

İnsanlık tarihinde yüzyıllar boyu hastaların hekim hizmetinden yararlanabilmesi için hekim hizmetini satın alabilecek güçte olmaları doğal sayılırdı. Bu gücü olmayanın kaderine razı olması da yadırganmazdı. Bu duruma ilk tepki 19.yüzyıl ortalarında Almanya’da işçilerden geldi. Bu tepki sonucu “Sağlık Sigortası” sistemi doğdu. Almanya’yı diğer sanayi ülkeleri kovaladı. Onlar da sağlık sigorta sistemini kabul etti. Bunun yanında bir kısım ilerici hekim ve düşünürler de herkesin sağlık hizmetinden yararlanması olanağının sağlanmasını ve bunun bir devlet görevi olduğunu savunmaya başladılar. Bu düşün akımı 1948 Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ile amacına erişti. Bu bildirgede “Yaş, cins, ırk, din, siyasal inanç ve sosyo-ekonomik güç ayrıcalığı olmaksızın herkesin mümkün olan en yüksek düzeyde sağlık hizmetine kavuşması doğal hakkıdır” yargısı yer almıştır. Bu bildirgeye Türkiye dahil her ülke katılmış olmasına karşın, hükümetlerin bir çoğu halklarına bu hakkı sağlayamamışlardır.

            Bu düşün akımı sigortacılığı da etkilemiştir. Sigorta kurumları gittikçe önemini yitirmiş ve sağlık hizmetleri büyük ölçüde genel bütçeden finanse edilen bir hizmet haline dönüşmüştür. Az gelişmiş ülkelere gelince, bu ülkelerde sağlık hizmetinin bir devlet hizmeti olması kaçınılmazdır. Liberal düzenin eğitim ve sağlık gibi alanlarda sorunları çözeceğini, her çocuğa eğitimde fırsat eşitliği sağlayacağını, herkese eşit sağlık hizmeti götürülebileceğini düşünmek bile olanaksızdır.

3. Sağlık Hizmetleri Nedir?

           

Pek çok kimse sağlık hizmeti deyince sadece hasta tedavi hizmetini anlar. Sağlık hizmetleri, önem sırasına göre, koruyucu, iyileştirici ve rehabilite edici hizmetlerdir. Koruyucu hekimlik hizmetleri hastalıklardan koruma yanında erken tanı ve tedavi (ikincil koruma) ve hastalığın nüküs ve komplikasyonlarından korumayı (üçüncül koruma) da kapsar.

 

            Birincil koruma, çevremizde sağlığımızı olumsuz olarak etkileyen biyolojik, fizik ve sosyal etkenleri kaldırma, aşılama, dengeli beslenme, kadınlarda aşırı doğurganlığı önleme ve kişilere sağlıklarını nasıl koruyacaklarını öğretmektir. İkincil koruma, erken tanı ve tedavi, hastalık belirtileri ortaya çıkmadan veya önemsemeyecek kadar hafif iken laboratuvar ve röntgen muayeneleriyle hastalığa tanı koymak demektir. Bu, işçi, çocuk ve gebe kadınlar gibi sağlığı sürekli tehlike altında olanlar için çok önemlidir. Hastalığın erken tanı ve tedavisi, kişilere yararlı olması yanında tedavi maliyetini azalttığı için finansman yönünden de -örneğin sigorta kurumları açısından- çok önemlidir. Erken tanı ve tedavi hizmetinin başarıyla yürütülmesi için, sağlığı tehlike de olanların periyodik muayenelerinin aksatılmadan ve dikkatle yapılması zorunludur.

            Rehabilitasyon (kaybedilen işgücünü kazandırma) hizmetleri işçiler yönünden çok önemlidir. Bu hizmet tıbbi ve sosyal rehabilitasyon olarak ikiye ayrılır. İşçilerin ve sendikaların sosyal rehabilitasyon üzerinde önemle durmaları gerekir. Sosyal rehabilitasyon, hastalık ve sakatlık nedeniyle yapmakta olduğu işi yapamayacak hale gelen bir kişiye, bir işçiye, yapabileceği bir iş bulma ve onu bu iş için eğitmektir. Bu konu ülkemizde ihmal edilen bir konudur. Periyodik muayenelerde işçinin sağlık sakıncası çıkması, işinden atılmasına neden olabilmektedir. Bu konuyla sendikalar ve iş yeri hekimleri işbirliği yapmalı ve uygulamaların bilimin gösterdiği yolda yapılması için uğraş vermelidirler.

            Tedavi hizmetlerine gelince; burada belirtilmesi gereken husus örgütlenmeyle ilgilidir. Tedavi hizmetleri üç basamaklı bir örgüt tarafından yürütülür. Bunlardan ilki Birinci Basamak (ayakta ve evde tedavi) hizmetidir. Bu basamakta hekimler, kişilerin yerleşme yerlerine kolayca erişebilecekleri şekilde yayılmış olmalıdır. Gelişmiş ülke istatistikleri hastaların yüzde 95 inin bu basamakta tedavi edildiğini göstermektedir. Bu basamaktaki hekim, hastanede muayene ve tedavi edilmesi gereken hastaları seçerek  ikinci basamağa (hastaneler) gönderir. Bu uygulama hastanelerde hasta yığılmasını önleyerek hastane hizmet standardını yükseltir. Üçüncü basamak kalp cerrahisi, beyin cerrahisi v.b. gibi yüksek teknolojinin gerektiği uygulamaların yapıldığı kurumlardır. Ülkemizde olmayan veya işletilemeyen, -işçiler ve aileleri dahil herkesin daha iyi tedavi olanağına kavuşması için işletilmesi gereken- sistem her üç tedavi basamağının tam olarak kurulması ve işbirliği içinde sağlık hizmetini yürütmesidir.

            Sağlık hizmetleri konusunda belirtilmesi gereken bir nokta da koruyucu hekimliğin önemidir. Hekimliğin amacı insana sağlıklı ve uzun bir yaşam sağlamaktır. Sadece hastaları tedavi değildir. Bu nedenle sağlık hizmetlerinde koruyucu hekimlik öncelik alır. Aynı zamanda koruyucu hekimlik tedavi hizmetlerine kıyasla, hem daha etkin, hem daha insancıl, hem de daha ucuzdur. Örnek olarak işçileri kanser yapan etkenlerden korumayı gösterebiliriz. Bu örnekler tekrarlanması gerekmeyecek kadar çoktur. İnsanları hastalıktan koruma yerine hastaları tedavi, dibi delik bir sandalı batmaktan korumak için önce deliği kapama yerine sadece suyu boşaltmaya benzer.

            Koruyucu hekimliğin bütün üstünlük ve önceliğine karşın bu hizmete gereken önem verilmez. Çünkü insan hasta olmadan sağlığın değerini bilmez. Sadece hasta olunca ve hastalığı süresince sağlığını kazanmak için çaba ve para harcar. Bu nedenle kişilerin sağlığını korumak ve onları bu yolda eğitmek hükümetlerin ve belirli grupların esenliğini sağlama görevi yüklenen kuruluşların -örneğin, işçiler için sendikalarının- görevidir.

Kişilerden istek gelmese hatta kişiler buna karşı gelseler bile, Hükümet ve Sendikaların koruyucu hizmetleri kişilere benimsetme ve yaymaları gerekir. Çünkü kişinin ve işçinin çıkarı bunu gerektirir.

4. Aile Açısından Sağlık:

Hastalık hiçbir zaman sadece hastalanan kişinin sorunu değildir. Bir kişinin hastalığı daima ve en azından tüm aileyi etkiler. Örneğin bir işçi ailesinde bir çocuğun hastalanması herkesi etkiler. Önce anne işçi ise işe gidemez ve işini kaybedebilir. Gece ve gündüz hasta çocuğuna bakma zorunluğu annenin de sağlığını sarsar. Baba işçi gece uyuyamaz ise işe yorgun gider. Hepimiz biliriz ki yorgunluk iş kazası olasılığını arttırır. Kişilerin sağlığı yaşadıkları yerdeki kişilerin hastalıklarına ve koşullarına da bağlıdır. Bu nedenle işçi ve ailelerinin sağlığını tüm ülkenin sağlığından ayrı ele almak doğru olamaz.

5. Aile Planlaması ve Aile Refahı:

İşçi ailelerinin refahı ve kadın işçilerin veya işçi eşlerinin sağlığı bakımından çok önemli olan etkenlerden biri de ailedeki çocuk sayısıdır. Ücret ile çalışanların refah düzeyinin yükselmesinde, ücretlerin arttırılması yanında, ailelerde çocuk sayısının sınırlanmasının da etkisi vardır. Aile büyüklüğünün refahı nasıl etkilediği aşağıdaki tabloda görülmektedir:

 

 

A ailesi

B ailesi

A ailesi

B ailesi

Aylık Gelir TL

10.000

10.000

20.000

20.000

Ailede Kişi sayısı

4

8

4

8

Kişi başına tüketim TL

2.500

1.250

5.000

2.500

Ücret artışından kişi başına sağlanan kazanç


-


-


2.500


1.250

            Aynı geliri olan A ve B ailelerinde, 2 çocuklu A ailesi 6 çocuklu B ailesine kıyasla iki kat fazla mal ve hizmet satın alabilir. Sendikanın çabasıyla aylık ücret yüzde yüz artınca A ailesinin kazancı B ailesine göre kıyasla iki kat fazla olur. Aile planlamasının kadın sağlığı üzerinde olumlu etkisi, kadın işçilerin iş bulma ve işe devamı gibi etkileri bir yana, sadece aile refahı üzerine olan etkisi, sendikaların bu işe önem vermeleri için yeter nedendir. Yirminci yüzyıl başlarında batının sanayileşmiş ülkelerinde sendikalar bu yolda büyük çabalar harcamışlardır.

6.İşçi Ailelerinin Sağlık Sorunları ve Çözüm Yoları:

a-Sosyal Sigortalar Kurumu istatistikleri incelendiği zaman, işçi aileleri (Eş, çocuk ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler) hastalandıklarında sağlık hizmetinden yeteri kadar yararlanamadıkları görülür. Bunun en önemli nedeni işçinin eviyle dispanserler arasındaki uzaklıktır. Dünyanın her yerinde yapılan araştırmalar hastaların sağlık hizmetinden yararlanması için ilk başvurulacak sağlık tesisini kişinin evine yakın yerde yapmak gerektiğini göstermiştir. Batı ülkelerinde işçinin başvuracağı hekim yaşadığı mahallededir. Sağlık yöneticilerinin ilk basamak bakım dedikleri bu tesislere örnek, Sağlık Bakanlığı’nda Sağlık Ocakları ve Sosyal Sigortalar Kurumunda dispanserlerdir. Ülkemizin insan gücü kaynakları yerleşim yerlerinde hem işçiler hem sigortasızlar için örgüt kurmaya yetmez ve aslında gereksizdir. Bu nedenle bu örgütü kurmak için Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu işbirliği yapmalıdır.

b- İkinci sorun hastanelerdeki yığılma ve bunun sonucu bakım standardının düşmesidir. Bunu önlemenin yolu da iyi hizmet veren ilk basamak bakımının kurulmasıdır.

c- Koruyucu hekimlik hizmetlerine, gelince Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun, kuruma yüklediği Koruyucu Hekimlik Hizmetlerinin (124 üncü madde) kurumca benimsenmesi gerekir. Özellikle SSK’nın sağlık tesisleri kadın işçilere ve işçi eşlerine aile planlaması hizmetleri sağlamalı ve sendikalar aile planlaması ve sağlık eğitimine önem vermelidir. SSK, işyerlerindeki sağlık hizmetlerinde işçi sağlığı ve güvenliği örgütüyle işbirliği yapmalı ve bu hizmetleri desteklemelidir. İş yerleri hekimleri de işverenin değil hükümet veya sendikanın görevlisi olmalıdır.     



* Modern Yönetim Semineri, Türk-İş Yayınları No:144, 1982

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI