Sağlık Hizmetleri
Ve İşçi Sağlığı Ailelerinin Sağlık Sorunları*
1. Sağlığın Tanımı:
Dünya Sağlık
Örgütü anayasasında sağlık şöyle tanımlanmıştır: “Sağlık sadece hastalık
ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.”
Bu tanımda bedence ve ruhça iyilik hali sağlığın bilinen yönüdür. “Sosyal
yönden tam iyilik hali” yeni ve açıklanması gereken bir kavramdır. Bu kavramı açıklayabilmek
için sağlığın sadece kişisel bir olgu olmadığını, toplumsal yönünün de
bulunduğunu belirtmek gerekir. Kişinin sosyal yönden tam iyilik halinde olmasının ön
koşulu sosyal yaşantısının sağlıklı olmasıdır. Çalışma ve yaşam güvenliğinin
sağlanamadığı, iş bulma olasılığının bulunmadığı, gelir dağılım
dengesizliğinin yarattığı huzursuzluğun giderilemediği toplumlarda kişinin tam
iyilik halinde olması olanaksızdır.
Bu konuda açıklanması
gereken bir diğer nokta, hastalık tanımıdır. Hastalık sözcüğünün anlamı hekim
ve hekim olmayanlar için birbirinden farklıdır. Hekimler hastalığı şöyle tanımlar:
“Doku ve hücrelerde normal dışı yapısal ve işlevsel (fonksiyonel)
değişikliklerin doğurduğu haldir.” Hekim olmayanlar için sözcüğün anlamı
kişinin kültürüne bağımlıdır. Kişinin sağlık kültür düzeyi yükseldikçe tanım
hekimin tanımına yaklaşır. Genellikle kişi hastalık belirtileri çalışmasını
önleyecek düzeye çıkarsa kendini hasta sayar. Sosyal bilimciler bunu şöyle belirtir.
“Kişi kendisinden beklenen sosyal rolü yapamadığı zaman hasta sayılır.” Örneğin;
bir kişi öksürüyorsa, hekime göre o kişi hastadır. Öksürme kişinin çalışmasını
önlemiyorsa, kişi kendisini hasta saymaz. Boynunda sert, çevresine yapışık ve
ağrısız bir beze olan kişi kendisinin bir sağlık sorunu olduğunu düşünmeyebilir.
Buna karşın bu kişi akciğer kanserine yakalanmış ve bir kaç ay içinde ölecek bir
hasta olabilir.
2. İnsan Hakkı Olarak
Sağlık :
İnsanlık tarihinde yüzyıllar boyu hastaların
hekim hizmetinden yararlanabilmesi için hekim hizmetini satın alabilecek güçte olmaları
doğal sayılırdı. Bu gücü olmayanın kaderine razı olması da yadırganmazdı. Bu
duruma ilk tepki 19.yüzyıl ortalarında Almanya’da işçilerden geldi. Bu tepki sonucu
“Sağlık Sigortası” sistemi doğdu. Almanya’yı diğer sanayi ülkeleri kovaladı.
Onlar da sağlık sigorta sistemini kabul etti. Bunun yanında bir kısım ilerici hekim
ve düşünürler de herkesin sağlık hizmetinden yararlanması olanağının
sağlanmasını ve bunun bir devlet görevi olduğunu savunmaya başladılar. Bu düşün
akımı 1948 Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ile amacına erişti. Bu bildirgede “Yaş,
cins, ırk, din, siyasal inanç ve sosyo-ekonomik güç ayrıcalığı olmaksızın
herkesin mümkün olan en yüksek düzeyde sağlık hizmetine kavuşması doğal
hakkıdır” yargısı yer almıştır. Bu bildirgeye Türkiye dahil her ülke katılmış
olmasına karşın, hükümetlerin bir çoğu halklarına bu hakkı
sağlayamamışlardır.
Bu düşün akımı
sigortacılığı da etkilemiştir. Sigorta kurumları gittikçe önemini yitirmiş ve
sağlık hizmetleri büyük ölçüde genel bütçeden finanse edilen bir hizmet haline
dönüşmüştür. Az gelişmiş ülkelere gelince, bu ülkelerde sağlık hizmetinin bir
devlet hizmeti olması kaçınılmazdır. Liberal düzenin eğitim ve sağlık gibi
alanlarda sorunları çözeceğini, her çocuğa eğitimde fırsat eşitliği
sağlayacağını, herkese eşit sağlık hizmeti götürülebileceğini düşünmek bile
olanaksızdır.
3.
Sağlık Hizmetleri Nedir?
Pek çok kimse sağlık hizmeti deyince sadece
hasta tedavi hizmetini anlar. Sağlık hizmetleri, önem sırasına göre, koruyucu, iyileştirici
ve rehabilite edici hizmetlerdir. Koruyucu hekimlik hizmetleri hastalıklardan koruma
yanında erken tanı ve tedavi (ikincil koruma) ve hastalığın nüküs ve
komplikasyonlarından korumayı (üçüncül koruma) da kapsar.
Birincil koruma,
çevremizde sağlığımızı olumsuz olarak etkileyen biyolojik, fizik ve sosyal
etkenleri kaldırma, aşılama, dengeli beslenme, kadınlarda aşırı doğurganlığı
önleme ve kişilere sağlıklarını nasıl koruyacaklarını öğretmektir. İkincil
koruma, erken tanı ve tedavi, hastalık belirtileri ortaya çıkmadan veya önemsemeyecek
kadar hafif iken laboratuvar ve röntgen muayeneleriyle hastalığa tanı koymak demektir.
Bu, işçi, çocuk ve gebe kadınlar gibi sağlığı sürekli tehlike altında olanlar için
çok önemlidir. Hastalığın erken tanı ve tedavisi, kişilere yararlı olması
yanında tedavi maliyetini azalttığı için finansman yönünden de -örneğin sigorta
kurumları açısından- çok önemlidir. Erken tanı ve tedavi hizmetinin başarıyla yürütülmesi
için, sağlığı tehlike de olanların periyodik muayenelerinin aksatılmadan ve
dikkatle yapılması zorunludur.
Rehabilitasyon
(kaybedilen işgücünü kazandırma) hizmetleri işçiler yönünden çok önemlidir. Bu
hizmet tıbbi ve sosyal rehabilitasyon olarak ikiye ayrılır. İşçilerin ve sendikaların
sosyal rehabilitasyon üzerinde önemle durmaları gerekir. Sosyal rehabilitasyon,
hastalık ve sakatlık nedeniyle yapmakta olduğu işi yapamayacak hale gelen bir kişiye,
bir işçiye, yapabileceği bir iş bulma ve onu bu iş için eğitmektir. Bu konu
ülkemizde ihmal edilen bir konudur. Periyodik muayenelerde işçinin sağlık sakıncası
çıkması, işinden atılmasına neden olabilmektedir. Bu konuyla sendikalar ve iş yeri
hekimleri işbirliği yapmalı ve uygulamaların bilimin gösterdiği yolda yapılması için
uğraş vermelidirler.
Tedavi
hizmetlerine gelince; burada belirtilmesi gereken husus örgütlenmeyle ilgilidir. Tedavi
hizmetleri üç basamaklı bir örgüt tarafından yürütülür. Bunlardan ilki Birinci
Basamak (ayakta ve evde tedavi) hizmetidir. Bu basamakta hekimler, kişilerin yerleşme
yerlerine kolayca erişebilecekleri şekilde yayılmış olmalıdır. Gelişmiş ülke
istatistikleri hastaların yüzde 95 inin bu basamakta tedavi edildiğini göstermektedir.
Bu basamaktaki hekim, hastanede muayene ve tedavi edilmesi gereken hastaları seçerek ikinci basamağa (hastaneler) gönderir. Bu
uygulama hastanelerde hasta yığılmasını önleyerek hastane hizmet standardını yükseltir.
Üçüncü basamak kalp cerrahisi, beyin cerrahisi v.b. gibi yüksek teknolojinin gerektiği
uygulamaların yapıldığı kurumlardır. Ülkemizde olmayan veya işletilemeyen, -işçiler
ve aileleri dahil herkesin daha iyi tedavi olanağına kavuşması için işletilmesi
gereken- sistem her üç tedavi basamağının tam olarak kurulması ve işbirliği içinde
sağlık hizmetini yürütmesidir.
Sağlık
hizmetleri konusunda belirtilmesi gereken bir nokta da koruyucu hekimliğin önemidir.
Hekimliğin amacı insana sağlıklı ve uzun bir yaşam sağlamaktır. Sadece hastaları
tedavi değildir. Bu nedenle sağlık hizmetlerinde koruyucu hekimlik öncelik alır.
Aynı zamanda koruyucu hekimlik tedavi hizmetlerine kıyasla, hem daha etkin, hem daha
insancıl, hem de daha ucuzdur. Örnek olarak işçileri kanser yapan etkenlerden korumayı
gösterebiliriz. Bu örnekler tekrarlanması gerekmeyecek kadar çoktur. İnsanları
hastalıktan koruma yerine hastaları tedavi, dibi delik bir sandalı batmaktan korumak için
önce deliği kapama yerine sadece suyu boşaltmaya benzer.
Koruyucu hekimliğin
bütün üstünlük ve önceliğine karşın bu hizmete gereken önem verilmez. Çünkü
insan hasta olmadan sağlığın değerini bilmez. Sadece hasta olunca ve hastalığı süresince
sağlığını kazanmak için çaba ve para harcar. Bu nedenle kişilerin sağlığını
korumak ve onları bu yolda eğitmek hükümetlerin ve belirli grupların esenliğini
sağlama görevi yüklenen kuruluşların -örneğin, işçiler için sendikalarının- görevidir.
Kişilerden istek gelmese hatta kişiler buna karşı gelseler
bile, Hükümet ve Sendikaların koruyucu hizmetleri kişilere benimsetme ve yaymaları
gerekir. Çünkü kişinin ve işçinin çıkarı bunu gerektirir.
4. Aile Açısından
Sağlık:
Hastalık hiçbir zaman sadece hastalanan kişinin
sorunu değildir. Bir kişinin hastalığı daima ve en azından tüm aileyi etkiler.
Örneğin bir işçi ailesinde bir çocuğun hastalanması herkesi etkiler. Önce anne işçi
ise işe gidemez ve işini kaybedebilir. Gece ve gündüz hasta çocuğuna bakma
zorunluğu annenin de sağlığını sarsar. Baba işçi gece uyuyamaz ise işe yorgun
gider. Hepimiz biliriz ki yorgunluk iş kazası olasılığını arttırır. Kişilerin
sağlığı yaşadıkları yerdeki kişilerin hastalıklarına ve koşullarına da
bağlıdır. Bu nedenle işçi ve ailelerinin sağlığını tüm ülkenin sağlığından
ayrı ele almak doğru olamaz.
5. Aile
Planlaması ve Aile Refahı:
İşçi ailelerinin refahı ve kadın işçilerin
veya işçi eşlerinin sağlığı bakımından çok önemli olan etkenlerden biri de
ailedeki çocuk sayısıdır. Ücret ile çalışanların refah düzeyinin yükselmesinde,
ücretlerin arttırılması yanında, ailelerde çocuk sayısının sınırlanmasının da
etkisi vardır. Aile büyüklüğünün refahı nasıl etkilediği aşağıdaki tabloda görülmektedir:
|
A ailesi |
B ailesi |
A ailesi |
B ailesi |
Aylık Gelir TL |
10.000 |
10.000 |
20.000 |
20.000 |
Ailede Kişi sayısı |
4 |
8 |
4 |
8 |
Kişi başına tüketim TL |
2.500 |
1.250 |
5.000 |
2.500 |
Ücret artışından
kişi başına sağlanan kazanç |
-
|
-
|
2.500
|
1.250
|
Aynı geliri
olan A ve B ailelerinde, 2 çocuklu A ailesi 6 çocuklu B ailesine kıyasla iki kat fazla
mal ve hizmet satın alabilir. Sendikanın çabasıyla aylık ücret yüzde yüz artınca
A ailesinin kazancı B ailesine göre kıyasla iki kat fazla olur. Aile planlamasının
kadın sağlığı üzerinde olumlu etkisi, kadın işçilerin iş bulma ve işe devamı
gibi etkileri bir yana, sadece aile refahı üzerine olan etkisi, sendikaların bu işe
önem vermeleri için yeter nedendir. Yirminci yüzyıl başlarında batının
sanayileşmiş ülkelerinde sendikalar bu yolda büyük çabalar harcamışlardır.
6.İşçi Ailelerinin Sağlık Sorunları ve Çözüm Yoları:
a-Sosyal Sigortalar Kurumu istatistikleri
incelendiği zaman, işçi aileleri (Eş, çocuk ve bakmakla yükümlü olduğu kişiler)
hastalandıklarında sağlık hizmetinden yeteri kadar yararlanamadıkları görülür.
Bunun en önemli nedeni işçinin eviyle dispanserler arasındaki uzaklıktır. Dünyanın
her yerinde yapılan araştırmalar hastaların sağlık hizmetinden yararlanması için
ilk başvurulacak sağlık tesisini kişinin evine yakın yerde yapmak gerektiğini göstermiştir.
Batı ülkelerinde işçinin başvuracağı hekim yaşadığı mahallededir. Sağlık yöneticilerinin
ilk basamak bakım dedikleri bu tesislere örnek, Sağlık Bakanlığı’nda Sağlık
Ocakları ve Sosyal Sigortalar Kurumunda dispanserlerdir. Ülkemizin insan gücü
kaynakları yerleşim yerlerinde hem işçiler hem sigortasızlar için örgüt kurmaya
yetmez ve aslında gereksizdir. Bu nedenle bu örgütü kurmak için Sağlık Bakanlığı
ve Sosyal Sigortalar Kurumu işbirliği yapmalıdır.
b- İkinci sorun hastanelerdeki yığılma ve
bunun sonucu bakım standardının düşmesidir. Bunu önlemenin yolu da iyi hizmet veren
ilk basamak bakımının kurulmasıdır.
c- Koruyucu hekimlik hizmetlerine, gelince Sosyal
Sigortalar Kurumu Kanununun, kuruma yüklediği Koruyucu Hekimlik Hizmetlerinin (124
üncü madde) kurumca benimsenmesi gerekir. Özellikle SSK’nın sağlık tesisleri
kadın işçilere ve işçi eşlerine aile planlaması hizmetleri sağlamalı ve
sendikalar aile planlaması ve sağlık eğitimine önem vermelidir. SSK, işyerlerindeki
sağlık hizmetlerinde işçi sağlığı ve güvenliği örgütüyle işbirliği yapmalı
ve bu hizmetleri desteklemelidir. İş yerleri hekimleri de işverenin değil hükümet
veya sendikanın görevlisi olmalıdır.
* Modern Yönetim
Semineri, Türk-İş Yayınları No:144, 1982
|