Sağlık Yönetiminde Modern Eğilimler*
1.Giriş:
İkinci Dünya Savaşını izleyen yılları, uygarlık tarihinde dünyanın
büyük büyük bir hızla değiştiği bir dönem olarak tanımlamak yerinde olur. Bu
arada sağlık yönetiminde de büyük gelişme ve değişmeler olmaktadır. Sağlık
yönetimindeki değişmelerin başlıca nedenleri; özellikle İkinci Dünya Savaşını
izleyen dönemde hekimlik felsefesinin değişmesi, hükümetlerin hasta tedavisi
sorunuyla daha fazla ilgilenmeleri, koruyucu hekimlik hizmetleriyle tedavi hizmetlerinin
birlikte yürütülme zorunluğunun anlaşılması ve evde hasta tedavisinin
örgütlenmesine önem verilmesidir.
2.Değişen Hekimlik Felsefesi:
Hekimlik, bir yeri ağrıyan ya da yaralanan ilk insanın kendisine yardım edecek
birini aramasıyla başlamış ve çağlar boyunca gelişerek bugünkü düzeyine
erişmiştir. Hekimliğin bu tür uygulamasına bakarak, amacının hastaların
acılarının dindirilmesi, hastalıkların tedavisi ve yaraların iyi edilmesi olduğu
ileri sürülebilir.
Diğer yandan insanlar, ilk çağlardan beri hastalıklardan korunmak için de
çare aramışlardır. Ancak 19.yüzyılın ilk yarısından sonra, hastalık nedenleri
anlaşılmaya başlayınca hastalıklardan korunma olanakları geliştirilmiş ve
özellikle Birinci Dünya Savaşından sonra koruyucu hekimliğin insan sağlığı
yönünden “tedavi” den üstün olduğu ve önce gelmesi gerektiği
anlaşılmıştır.(1)
İnsan sağlığının sosyal sorunlar ve çevreyle
ilişkisi üzerinde 19.yüzyıldan beri durulmaktadır. 19.yüzyılda Neuman
“Tıp sosyal bir bilimdir” diyecek kadar sorunu önemli bulmuştur.(2) Almanya’da
Pettenkofer ve Grotjahn gibi hekimler, sosyal tıbbın kurucularıdır. Bununla birlikte
sosyal tıp, özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra İngiltere’de gelişmiş ve
önem kazanmıştır. Oxford Üniversitesi Sosyal Tıp Profesörü Dr.John A.Ryle sosyal
tıp için şöyle demektedir: “Yaşamımın otuz yılını klinik hekimliğinde
öğrenci ve öğretim üyesi olarak geçirdim. Bu 30 yıl süresince hastane
servislerinde hastalıkların daha geniş açıdan olmasa bile, daima daha ayrıntılı
olarak daha karışık ve daha mekanik yöntemlerle incelendiğini gözledim. Bu dönem
süresince klinik hocaları ve hastanelerde çalışan araştırıcılar; insanın, bir
ailenin ve daha büyük bir sosyal grubun bireyi olduğu, insanın sağlığının ve
hastalığının evinde, çalıştığı maden, fabrika, dükkan, deniz ya da karadaki iş
yerinin koşullarına ve ekonomik olanaklarına bağlı olduğu hususlarına yeteri kadar
önem vermediler. Fakültelerde tıp eğitimi, hasta yatağı başında patoloji ve
tedaviye yönelik teknik bir eğitim niteliğini aldı. Hastanelerdeki eğitim materyali
de -acil olgular bir yana bırakılırsa -genellikle uzun süre hastanede kalmalarına
karşın tedaviden az yararlanan son dönemdeki olgulardı. Ne kadar gariptir ki, hekim ve
cerrahların çoğu hastalıkların nedenleri ve hastalıklardan korunma hususlarıyla pek
az ilgilenmişlerdir. Oysa ki hastalıkların nedenlerini iyice bilmedikçe onlardan
korunmak olanaksızdır. Bu hekimler bugün bile hastalıkların nedenlerini ve onlardan
korunmayı incelemek olanaklarına sahip değildir ve bunun nasıl yapılacağını da
öğrenmemişlerdir. Bu hekimlerin üzerinde çalıştıkları materyalin seçiminde,
hastalığın çok tehlikeli oluşu, tanısı zor ya da seyrek görülen bir olgu oluşu,
başka nedenlerle hastaneye alınmasının uygun oluşu gibi hususlar önem
taşımaktadır. Sık görülen hastalıklar, öldürücü olmayan hastalıklar,
hastalığın başlangıç dönemindeki olgular ise, “eğitime elverişsiz” denilerek
bir yana itilmektedirler. Bu hekimler, toplumdaki sağlık ve hastalık durumlarının
sosyal yaşam ve iş koşullarıyla ilgisini kendi konuları dışında
saymaktadırlar.”(3)
Amerika Birleşik Devletleri’nde (A.B.D.) de aynı gelişmeler olmaktadır. (4,5)
Ancak, Amerikalılar “sosyal” sözcüğünden hoşlanmadıkları için olacak, hemen
hemen aynı görüşü “Comprehensive Medicine” (6) ya da “Community Medicine”
olarak belirtmiş ve geliştirmişlerdir. Bu kavramı Türkçede “Toplum Hekimliği”
deyimiyle tanımlıyoruz. Toplum hekimliği felsefesi açısından hekimliğin amacı,
insanın sağlığının sürdürülmesi (tedavi ve koruma) ve iş veriminin
artırılması olarak tanımlanır. Bu amaca ulaşabilmek için de, insanları sağlam ve
hasta diye ayırt etmeksizin sürekli hekim gözetimi altında tutmak, insanların
sağlığının korunmasına öncelik vermek ve uygulamada insanı çevresiyle bir bütün
olarak ele almak gerekir.
Bu görüş en kısa şekilde “Hasta yok, insan var” diye de tanımlanabilir,
yani hekimliğin konusu sadece hastalar değil, sağlığı yönünden insanlar
olmalıdır. Genişleyen sorumluluk, hizmetin yalnız hekimler tarafından değil, geniş
bir ekip tarafından yürütülmesini gerektirir. Böyle bir ekibin yürüteceği işler
ve bu işlerin geliştirilmesi için çözümlenmesi gereken sorunlar Şekil:1’de
görülmektedir.
Şekil:1- Sağlık Hizmetleri ve Çözümlenmesi Gerekli Sorunlar
3.Hükümetlerin Hasta Tedavi Hizmetiyle İlgilenmesi:
Hükümetlerin hasta tedavisiyle daha fazla ilgilenmesinin nedenleri herkesin en
yüksek düzeyde tedavi standardına ulaşmasının bir insan hakkı sayılması, insanın
ekonomik değerinin anlaşılması ve sosyo-ekonomik kalkınmada tıbbın katkısına
değer verilmesidir.
a- Sağlık Hizmetlerinin İnsan Hakkı Oluşu:
Geçmişte hekimlerden ve hastanelerden yararlananlar genellikle, hali vakti yerinde olan
kimselerdi. Yoksullar, vakıf ve kilise gibi
hayır kurumlarının aracılığı ile ya da onların açtığı hastane ve
dispanserlerde tıbbi hizmete kavuşurlar ya da halk hekimliği olanaklarından
yararlanırlardı. Hükümetler ise hasta tedavisi ile ilgilenmez ya da bunu bir sosyal
yardım işi olarak ele alırlardı.(7) Nitekim, ülkemizde de hükümetler hasta tedavisi
işini önceleri bir sosyal yardım sorunu olarak kabul etmişlerdir. Osmanlı Hükümeti
1871 yılında memleket tabipliklerini kurmuş ve bu göreve atadığı hekimleri yoksul
hastalara bakmakla görevlendirmiştir.(8) Cumhuriyetin kuruluş döneminde bu tutum
değişmemiş ve hastaneler Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı (S.S.Y.B.), Sosyal
Yardım Müdürlüğüne bağlanmıştır.(9)
Batı ülkelerinde sağlık
sigortaları, hasta oldukları zaman hekim ve hastane ücretini kolaylıkla ödeyecek
kadar yüksek gelirli olmayan ve hayır kurumlarından da yararlanamayan kimselerin
sağlık harcamalarını karşılamak üzere kurulmuş ve geliştirilmiştir. Özel
sağlık sigortaları hiçbir ülkede tüm halkı kapsayamamış ve finansman yönünden
de kişinin her türlü sağlık harcamasını karşılayamamıştır. Bu nedenle
sigortalar, birçok ülkede önemini kaybetmiş ya da hükümet kurumu haline
gelmiştir.(10)
Yüzonbir ülkenin imzalamış
bulunduğu Dünya Sağlık Örgütü (D.S.Ö.)Anayasasının başlangıcında “Irk, din,
politik inanç, ekonomik ve sosyal durum ayırımı yapılmaksızın her insanın mümkün
olan en yüksek düzeyde sağlık standardından yararlanması temel haklardan biridir.”
denmektedir.(11) Her türlü sağlık hizmetine kavuşmak bir insan hakkı olarak
öngörülünce bu hizmetin yapılması ya da en azından finanse edilmesi ve denetimi de
bir hükümet görevi olmuştur. Hükümetlerin tedavi hizmetlerini bir görev olarak ele
almaları gerektiği yeni bir düşünce değildir. Bununla birlikte bu görüş ancak
İkinci Dünya Savaşından sonra geniş ölçüde kabul görmüştür. D.S.Ö. Avrupa
ülkelerinde sağlık yönetimiyle ilgili olarak yaptığı bir incelemede Avrupa
hükümetlerinin, tıbbi bakımın yürütülmesinde gittikçe daha fazla sorumluluk
yüklendikleri sonucuna varmıştır.(12)
Hükümetler arasında tüm halka
hizmet edecek şekilde tedavi örgütleri kuran ilk ülke Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri
Birliği’dir. Bunu Avrupa’da İsveç, İngiltere ve diğer ülkeler izlemiştir.
1963-1965 yıllarında A.B.D. dar gelirli halkın hastalanınca tedavi hizmetlerinden
yararlandırılmasını hükümetlerin sorumluluğuna verecek bir yasa çıkarırken
yapılan tartışmalarda, A.B.D. halkının beşte birinin sağlık hizmetinden yoksun
olduğu ve sigortalama yoluyla bunlara gerekli hizmetin sunulamayacağı
anlaşılmıştır.(13) Amerikalı sağlık yöneticilerinin çoğunun kanısı, bir gün
A.B.D.’de sağlık hizmetlerinin şu ya da bu şekilde genel vergiyle destekleneceği ve
tümüyle hükümet sorumluluğu içine gireceği merkezindedir.(14)
b- İnsanın Ekonomik Değeri: 17.yüzyılda Sir
William Petty “Wealth of Nations -Ulusların Zenginliği” adlı eserinde, insanın
ekonomik değeri üzerinde durmuştur. 19.yüzyılda koruyucu hekimliğin bilimsel
temellerini atan Peter Frank “Sağlık Polis Hizmetleri” adlı eserinde, “Kralın en
büyük hazinesi halk olduğundan onların yaşamlarının ve sağlıklarının korunması
gereklidir.” demesine karşın, hükümetler uzun süre sağlık hizmetlerinin
geliştirilmesine gereken önemi vermemişlerdir. Bugün ekonomistler, insanın en pahalı
yatırım olduğunu kabul etmekte ve bir insanın kendisinden beklenen geliri sağlamadan
ölmesini sermaye kaybı saymaktadırlar. Bu nedenle sağlık harcamaları bir fabrika ya
da makinenin bakım harcamasına benzetilmektedir. Bilimsel gerçeklere önem veren
hükümetler, bu nedenle de sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine çalışmaktadırlar.
Dublin, Lotka ve Spiegelman, insanın maliyeti ve milli gelire katkısı üzerindeki
araştırmalarında, A.B.D.’de bir insanın ortalama 92.270 dolara mal olduğu ve milli
gelire 110.000 dolar katkıda bulunduğunu hesaplamışlardır.(15)
c- Sosyo-ekonomik Kalkınma ve Tıp: Tıp
hizmetlerinin, gelişmekte olan ülkelerde sosyal ve ekonomik kalkınma için halkı
harekete geçirdiği kabul edilmektedir. Buna örnek olarak batılı hekimlerin frambözi
(yaws) hastalığını tedavi etmelerinin Batı Afrikalıları etkilediği, bu etkileme
sonucu batı teknik ve yöntemlerinin kullanılmaya başlandığı ve böylece sosyo
-ekonomik kalkınmanın hareketlenip geliştiği gösterilmektedir. Barbara Ward bir
konferansında: “Siz hekimler, insanların bilmedikleri ve ummadıkları fakat çok
istedikleri işleri yaparak onların düşünüş ve davranışlarında o kadar büyük
değişikliklere neden oluyorsunuz ki bundan sonra onların her hususta daha iyiyi elde
etmek isteklerini durdurmak ya da geriye döndürmek artık olanaksızlaşıyor.”(16)
demiştir.
Sağlık hizmetlerinin geliştirilmesinin,
halkının çoğunluğu müslüman olan ülkelerde kaderciliği yenecek en güçlü
silahlardan biri olduğuna da işaret etmek gerekir. Bilindiği gibi bu ülkelerde
çalışmayı önleyen etmenlerden biri, olaylar karşısında bir avunma yolu olan
kaderciliğin, yanlış anlaşılma sonucu çalışma ve başarı için çaba harcamayı
önleyen ve gereksiz bırakan bir felsefe haline getirilmesidir. Bu yanlış anlayışta
olanlar arasında “Allah ne kadar ömür verdiyse insan o kadar yaşar” inancı çok
yaygındır. Sağlık hizmetleri başarılı oldukça, halk, gerekli önlemleri alarak ve
çağdaş uygarlığın getirdiği olanaklardan yararlanarak zamansız ölümlerden
korunulabileceğini görecek ve kabul edecektir. Bu, insanın ne zaman öleceğinin
değişmez bir alın yazısı olduğunu kabul eden bir toplumda, kadere rıza felsefesinin
sarsılmasına neden olacak ve insanlara çalışma ve her alanda çağdaş teknolojik
olanaklardan yararlanma yolunu açacaktır.
Sosyo-ekonomik kalkınmada tıbbın katkısı sadece halkı harekete geçirmekle
kalmamaktadır. Sağlık hizmetleri, bulaşıcı hastalıkların (örneğin sıtmanın)
denetim altına alınması sonucu üretimin artırılmasını; erken ölümleri önleyerek
çalışan ve değer yaratan herkesin üretimi çoğaltmasını ve iş yerlerinde iş
veriminin artmasını da sağlar.
Sosyo-ekonomik kalkınmanın, bir başka deyimle milli gelir artış hızının,
yükselmesini etkileyen en önemli etmenlerden biri, milli gelirden ekonomik yatırımlara
ayrılan payın, ancak tüketimin okul, sağlık, konut gibi sosyal yatırımların
azaltılmasıyla sağlanabileceği gerçeğidir. Sosyal yatırımlar, ekonomik gelişmeyi
olanaklı kılacak insan gücünün daha iyi yetiştirilmesi ve verimin artırılması
için zorunlu olduğuna göre, bunları kısmak da olanaksızdır. Milli geliri düşük
ülkelerde tüketimin azaltılması da yerinde bir önlem olamaz. Sosyal yatırım ve
tüketim nüfus sayısı ile doğru orantılı olduğuna göre, nüfusun artış hızını
azaltmak suretiyle ekonomik yatırımlar artırılabilir.(17,18) Doğumların azaltılma
yollarını halka öğretecek ve uygulanmasına yardım edecek olanlar hekim ve diğer
sağlık personeli olduğu için de ekonomistler sağlık kuruluşlarının gelişmesine
önem vermektedirler.
Bugün tıbbın, sosyo-ekonomik kalkınma planlarının ayrılmaz bir parçası
olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir.(19) Bu sadece tıbbın sosyo-ekonomik
kalkınmaya yaptığı katkılardan dolayı değildir, aynı zamanda her alanda olduğu
gibi sağlık alanında da -ülkenin sınırlı olan olanaklarının savurganlığından
kaçınılarak- olanakların elverdiği en yüksek düzeyde hizmet sağlamak
zorunluğundan ileri gelmektedir. (20)
4.Koruyucu Hekimlik Hizmetinde Yeni Gelişmeler:
Koruyucu hekimlik hizmetleri kazanç getirmediğinden -hükümetler, belediyeler ve
bilginler dışında- hemen hemen kimseyi ilgilendirmemiştir. Bu nedenle koruyucu
hekimlik hizmetlerinin bir hükümet görevi olduğunda daima görüş birliği olmuştur.
Bulaşıcı hastalıkların sık görüldüğü ve yaşam süresinin kısa olduğu
dönemlerde koruyucu hekimlik hizmetleri sadece bulaşıcı hastalıklarla savaşa
yönelmiştir. Bulaşıcı hastalıklarla savaş, fizik çevre etmenlerinin olumlu duruma
getirilmesi ve kişilerin bağışıklanması gibi- tedavi hizmetlerinden ayrı olarak ele
alınabilecek- hizmetlerle yürütülür. Bu nedenle hükümetler, tedavi hizmetleriyle
ilgilenmeden, koruyucu hekimlik hizmetlerini başarıyla yürütebilmişlerdir.
Bulaşıcı hastalıkların denetim altına alınması ve yaşam süresinin
uzaması toplumda kanser, kalp ve damar hastalıkları, romatizma, diyabet ve glokom gibi
süreğen (kronik) ve dejeneratif hastalıkların artmasına ve önem kazanmasına neden
olmuştur. Bu hastalıklarla savaş için yapılacak başlıca işler erken tanı ve
tedavi ve bunu sağlamak için halkın sağlık eğitimidir. Bu nedenle, bulaşıcı
hastalıkların denetim altına alındığı ülkelerde koruyucu hekimlik hizmetlerini
tedavi hizmetlerinden ayırmak olanaksız duruma gelmiştir. (21) Bulaşıcı olmayan
korunulabilir hastalıklarla savaşın yürütülebilmesi için hükümetler hastanelerden
yararlanmak zorunda kalmışlar, hekimler de hastanelerin ve muayenehanelerin dört
duvarı arasından çıkıp toplum içinde periyodik muayene ve tarama gibi koruyucu
hizmetlerde çalışmak zorunluğunu duymuşlardır. Joslin’in toplum içinde diyabetin
erken tanı ve tedavisi hizmetlerini geliştirdiği sıralarda; “Hekimlik yaşamımın
uzun bir bölümünü toplumdan uzak ve tedaviden az yararlanan ilerlemiş olgularla
geçirdiğim için üzgünüm” sözü dikkat çekicidir.
5.Evde Tedavi:
Eskiden hastalar evde tedavi edilemiyecek kadar ağırsa ya da cerrahi girişim
gerekliyse hastaneye yatırılırdı. Hasta tedavisinin bir ekip hizmeti olmaya
başlaması, sağlık sigortalarının genellikle evde ve ayakta tedaviyi kapsaması ve
hastanede hastanın sürekli gözlem altında olmasının sağladığı üstünlükler
nedeniyle hasta tedavisinde hastaneler önem kazanmıştır. Bununla birlikte genel
pratisyenlerin evde ve ayakta hasta tedavisi her ülkede tedavi hizmetlerinin ağırlık
merkezini oluşturmuştur. Bugün A.B.D.’de en büyük kentlerden köylük bölgelere
kadar her yerde homojen olarak ortalama 2.000 kişiye bir genel pratisyen düşmesi bunun
kanıtıdır. (22) Son yıllarda ekonomik ve psikolojik nedenlerle evde tedavi yine önem
kazanmaya başlamış ve bunu örgütleme çabalarına hız verilmiştir.(23)
Evde tedavinin maliyeti, hastane tedavisine oranla -hastane yapım, alet ve malzeme
yatırımlarıyla işletme harcamasının önemli kısmına gerek olmadığından- çok
düşüktür. Yapılan uygulamalara göre 2.000-2.500 kişiye bir gezici hemşire ve
4.000-5.000 kişiye bir hekim vererek bir mahallede hem evde tedavi ve hem de koruyucu
hekimlik hizmetlerini yürütmek olanağı vardır. Bu hizmet zorunlu olguların hastaneye
yatırılması olanağıyla eşgüdümlü olarak sağlanırsa, tıbbi yönden alınan
sonuç doyurucu olmakta ve maliyet çok düşmektedir.
Psikolojik nedenlere gelince, günümüzde ortalama yaşam süresi uzadığından
süreğen ve dejeneratif hastalıklar önem kazanmaktadır. Bu hastalıklara
yakalananları uzun süre hastanede tutmak ruhsal bozukluklara neden olduğu için, bu
hastaların kısa süre, örneğin akut dönemlerde ya da kontrol için, hastaneye
alınması ve aradaki dönemlerde tedavilerinin evde izlenmesi -gelişmiş ülkelerde
bile- yeğlenmektedir. Ev tedavisinin örgütlenmesinin gerekli oluşunda süreğen
hastalar kadar, hatta daha fazla, çocuk hastalar önemlidir. Çocuk hastaların evlerinde
tedavisi, psikolojik yönden daima yeğlenen bir yoldur.(24)
Yabancı ülkelerde, evde tedavi programlarına örnek olarak A.B.D.’de İkinci
Dünya Savaşından sonra Bluestone’un öncülüğüyle başlayan ve New York Hükümeti
Erie ili (country) hastanelerinin 1966’dan bu yana yürüttüğü programlar, (25)
İngiltere’de “genel pratisyenler” örgütünün ve İsveç’te yerel sağlık
ünitelerinin hizmetleri gösterilebilir. Evde tedavi hizmetleri önümüzdeki yıllarda
daha da gelişecektir. Çünkü, hastane hizmetleri gerek yatırım ve gerekse harcama
olarak sağlık hizmetleri arasında en pahalı olanıdır. Sağlık hizmetiyle ilgilenen
hükümetler maliyeti düşürmek için evde tedaviyi özendirmek ve örgütlemek
zorundadırlar. Hastane yatak sayısının yeterli olmadığı ülkelerde ise, evde
tedaviyi özendirmek ve örgütlemekten başka çıkar yol yoktur.
6.Kamu Yönetimi ve Sağlık Hizmetleri:
Yönetimin bir bilim olduğu bugünün tartışılmaz gerçeklerindendir. Yönetim
en geniş anlamıyla ele alındığında, “Ortak amaçları gerçekleştirmek için
oluşan ve işbirliği yapan grupların faaliyetleridir” diye tanımlanabilir. Yönetim
biliminin konusu, bir amaca yönelen gruplarda evrensel kuralların geliştirilmesidir.
Toplumsal yapının gittikçe karmaşıklaşması, çağdaş yönetimin de karmaşık bir
duruma gelmesine neden olmaktadır. Bu nedenle
kamu sektöründe yönetimin bilimselleşmesi zorunluluğu doğmaktadır.
Bir örgütün yöneticileri, yerel koşullar ne olursa olsun, kendine özel ve
objektif kuralları olan planlama, örgütlenme, personel işleri, yürütme, eşgüdüm,
denetleme ve bütçeleme tekniklerinden yararlanmak ve yönetim biliminin kurallarına
uymak zorundadırlar.(26) Eğer yönetici her aklına geleni ya da doğru zannettiğini
uygulamak isterse hizmetler, gelişmek bir yana, felce uğrar. A.B.D.’de bir fabrikada
yapılan deney, ustabaşının başarılı olmayan bir işçiyi başarılı ilan edip
ücretini yükseltmesinin, diğer işçilerin iş veriminin azalmasına neden olduğunu
göstermiştir. Bu bulgu, yönetimin ne kadar nazik bir sorun olduğunun güzel ve sık
rastlanan bir örneğidir.
Bugün birçok ülkede sağlık işlerinin yönetiminde karşılaşılan büyük
güçlük sağlık idarecilerinin, yönetimin bir bilim olduğunu bilmemeleri ve kimi kez
kabul etmek istememeleridir. Hekimler yönetimin bir bilim olduğunu kabul etmezlerse ve
sağlık yönetiminde görev alanlar yönetim bilimini öğrenmez, yönetim uzmanlarının
önerilerini dinlemez ve yönetim kurallarını uygulamazlarsa, hizmetlerini
geliştiremezler. Bu sorun sadece sağlık yönetimine değil, politik karar makamlarına
kadar, yönetimin her kademesinde ve özellikle az gelişmiş ülkelerde önemlidir.
7.Sağlık
Yönetiminde Gelişmeler ve Türkiye:
a- Ülkemizde sağlık yönetimine yön
verenlerin başında Refik Saydam gelir. Refik Saydam sağlık hizmetlerinin koruyucu
hekimlik yönüne her zaman büyük önem vermiş, hasta tedavi hizmetini hiçbir zaman
geniş ölçüde hükümetin görevi olarak ele almamıştır. Bu konuda, daha çok özel
idarelere ve belediyelere yol gösterici olmayı yeğlemiştir. Refik Saydam’ın bu
politikası Birinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda dünya ölçüsünde ilerici ve
bilimsel bir görüştü. Refik Saydam, köylerde hasta tedavi hizmetini geniş anlamda
örgütlemek için belirli bir çaba harcamamakla birlikte sıtma, trahom, frengi ve
salgın yapan bulaşıcı hastalıklarla savaşı en uzak köylere götürmek için
elinden geleni yapmıştır.
İkinci Dünya Savaşını izleyen
yıllarda Toplum Hekimliği felsefesinin gelişmesi nedeniyle tedavi ve koruyucu
hizmetlerin entegre edilmesi görüşü ülkemizi de etkilemiştir. Dr.Behçet Uz
zamanında hazırlanan sağlık planında* , kırk köyü kapsayan ve tedavi hizmetiyle koruyucu hizmeti
birlikte yürüten sağlık merkezleri kurulması öngörülmüştür. Bu program, sonra
gelen bakanlar tarafından amacından saptırılmış ve çok farklı bir şekilde
uygulanmıştır.
1946 yılında İşçi Sigortaları
Kurumu’nun kurulması ve 1954 yılında Ekrem Hayri Üstündağ zamanında özel idare
ve kimi belediye hastanelerinin devletleştirilmesi, devletin tedavi hizmetlerinde daha
geniş sorumluluklar alması yolunda atılan önemli bir adımdır.
b- 1960 devrimi, ülkemizin sosyal yapısındaki
değişmeleri ve bu değişmelerle birlikte sağlık hizmetlerinde gelişmeleri de geniş
ölçüde hızlandıran bir harekettir. Sağlık hizmetleri alanında köklü yenilikler,
sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi ve tüm sosyo-ekonomik kalkınma planı
çerçevesinde sağlık hizmetlerinin geliştirilmesidir.(27) Sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirilmesi yasası ve yönetmelikleriyle Beş Yıllık Kalkınma Planları
incelenirse, bunların dünyada sağlık yönetimini etkileyen etmenler, olanaklarımız
ve gereksinmeler gözönüne alınarak hazırlanmış olduğu görülür. Bu etkileri üç
noktada toplayabiliriz.
(1) Sağlık hizmetlerinin tümünün yürütülmesinden
hükümetlerin sorumlu olduğu ve uygulamanın 15 yılda kademeli olarak tüm yurdu
kapsaması kabul edilmiştir.
(2) Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi yasası ile sağlık
örgütümüzde oluşturulan “sağlık ocakları” nda çalışan hekim ve
yardımcıları:
(a) Bölgelerinde yaşayan halkın evde ve ayakta tedavisini yapmak
ve izlemek,
(b) Eğitim, çevreyi olumlu duruma getirmek, peryodik muayene,
tarama ve hastalıkların erken tanı ve
tedavisi gibi hizmetler yaparak halkı hastalıklardan korumak,
(c) Halkı, sosyo-ekonomik düzeyini yükseltmeye yönlendirmek ile
görevlidirler.
(3) Evde ve ayakta tedavi hizmetlerinin başarılı olarak
yürütülmesi, ancak hastanelerin sağlık ocaklarıyla birlikte çalışması ve onları
desteklemesiyle olanaklıdır. Bu nedenle sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinde
sağlık örgütü il içinde bir bütün olarak kabul edilmiştir.
c- Beş yıllık kalkınma planı, Türkiye’de
sağlık hizmetlerine -geçmiş yıllarla kıyaslanamayacak kadar- geniş olanaklar
getirmiştir. 1960 yılından önce sağlık bütçesi artışı, sabit para değeriyle,
yılda %3 dolayında iken 1960’dan sonra yıllık artış ortalama %14’e
çıkmıştır.(28) Bu, dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi, Türkiye’de de halka
sağlık hizmeti götürmenin sosyo-ekonomik kalkınmayı hızlandıracağının kabul
edildiği anlamına gelir. Türkiye’nin kalkınması öncelikle köysel bölgelerin
kalkınmasına bağlı olduğuna göre, hekimin köyde halkla birlikte yaşaması Barbara
Ward’ın da dediği gibi sosyo-ekonomik kalkınma ve değişmeleri başlatacak ve
hızlandıracaktır.
d- Birinci ve ikinci beş yıllık kalkınma
planının çizdiği sağlık politikası bilimsel görüşün gösterdiği yoldur.
Bununla birlikte uygulamada görülen aksaklıklar düşündürücüdür. Bunun en önemli
nedenleri, yönetimdeki iki tutucu grubun, bilimin gösterdiği yolda, başarılı bir
uğraş verememesidir. Bu gruplardan biri, parası ya da etkin kişiliğiyle hekimlerden
ve devletin sağlık kuruluşlarından kolaylıkla ve en yüksek derecede yararlanmaya
alışmış olanlardır. Paraları olduğu ve saygın kimse sayıldıkları halde muayene
olmak ya da hastaneye yatmak için diğer kimseler gibi sıra beklemek bu grubun
anlayamadığı ve içine sindiremediği bir tutumdur. Kimsesiz halka devlet kapılarında
aracılık yaparak saygınlık kazananlar, sağlık kapısının kapandığını görmenin
ve bunu diğerlerinin izleyeceği endişesi taşımanın telaşı içindedirler. Bu
nedenle, devlet olanaklarından herkesin eşit şekilde yararlanacağı sistemi işlemez
duruma getirmek, küçük düşürmek için uğraş vermektedirler.
İkinci grupta, işbirliği ve halka hizmet görüşü gelişmemiş kimi hastane
uzmanları vardır. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirildiği bölgelerde bunları
tedirgin eden en önemli husus, sağlık ocağı hekimleriyle birlikte çalışmak,
onların gönderdikleri hastaların tanı ve tedavisi hakkında açıklama yapmak ve
onları inandırmak zorunda kalmaktır. Yıllarca, hemen hiçbir mesleki denetimden
geçmemeye alışmış bir hekimin bu işbirliği sonucu sürekli bir denetlemeye girmesi
-özellikle kendi bilgisine güveni olmayanlar için- güç bir durum yaratmaktadır. Bu
nedenle, birçok yerlerde hastane uzmanları sağlık ocakları hekimleriyle işbirliği
yapmaktan kaçınmakta ve onları ayrı tutmak istemektedirler. Bu durum, hastane
uzmanlarının sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmiş olduğu bölgelerde görev
almamalarının nedenlerinden ancak biridir. Bu tutumu etkileyen, batı illerinde aynı
gelirle iş bulabilmek, muayenehanenin verdiği güveni sürdürmek, hastaneyi muayenehane
hastaları için kullanma alışkanlığı gibi etmenler de vardır.
8.Sonuç ve Özet:
Sağlık hizmetleri, insanların -özellikle hasta olunca- en çok aradığı ve
onsuz yapamayacağı bir gereksinmedir. Sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi ve
sosyalleştirilmesinin birinci ve ikinci beş yıllık kalkınma planlarına alınması,
hükümetlerin bu duruma değer verdiğinin ve konuyu önemsediğinin kanıtıdır. Türk
toplumunda, ülkemizi daima ileriye götürme yolunda öncülük yapan hekimlerin tüm
dünya ülkelerinin halk için hak saydığı sağlık hizmetini,
a- Evde tedaviyi örgütleme ve hastanelerle eşgüdüm içinde
çalışmasını sağlamak,
b- Koruyucu hekimlik hizmetleriyle hasta tedavi hizmetlerini
birarada yürütmek,
c- Hastane ve muayenehanelerin dört duvarı arasından kurtularak
toplum içinde yer almak,
d- İnsanları sağlam ve hasta diye ayırt etmeksizin sürekli
gözetimi altında tutmak,
e- İnsanları hastalıklardan ve kazalardan koruma hizmetlerine
öncelik vermek,
f- İnsanı çevresiyle bir bütün olarak ele almak,
g- Tek başına çalışmak yerine diğer hekim ve sağlık
personeliyle işbirliği yaparak büyük ekip içinde kendine düşen görevi
gerektirdiği şekilde yerine getirmek,
gibi sağlık yönetiminin modern eğilimlerini göz önüne
alarak -Türkiye’nin en uzak köşesine götürmek için- çabalarını bilinçli ve
sistemli olarak hızlandırmaları bir zorunluktur.
Tarih, halkın hakkını eninde sonunda şu ya da bu şekilde aldığını
göstermektedir. Halkın haklarını almasında, tarihsel gelişmenin önüne çıkmak
yerine onun yanında olmak, gelişme aşamalarının sağlıklı ve sarsıntısız
atlatılması için daha doğru bir yoldur.
Yararlanılan
Kaynaklar
1- Gordon, J.E.: Tıp felsefesinde son gelişmeler, Çocuk
Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 4:40, 1961
2- Hanlon, J.J.: Principles of Public Health Administration,
C.V.Mosby Co., 1964, p.22
3- Ryle, J.A.: Changing Disciplines, Oxford Üniversty Press, 1948,
p.19
4- Schottstaedt, W.W.: Comprehensive medicine in relation to public
health, A.J.Publ. Health, 44:1340, 1954
5- Steiger, W.A.:Causality and comprehensive approach,
J.M.E.33:538, 1958
6- Hanlon, J.J.: A.g.e., p.131
7- Garrison, F.H.: History of Medicine, W.B.Saunders Co., 1963
8- Dilevurgun, H.: Özel konuşma
9- Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti Teşkilat ve Memurin
Kanunu No.3017, III tertip Düstur 17.Cilt, sayfa 1217
10- Abel-Smith, B.: An International Study of Health Expenditure,
World Health Organization, 1967
11- Basic Documents: Constitution, World Health Organization, kabul
tarihi 22 haziran 1946
12- Health Services in Europe, World Health Organization Regional
Office for Europe, 1965
13- Keen, M.C.: Physician services received in our urban community
in relation to health insurance coverage, Am.J.Publ.Health, 55:1699, 1965
14- Hanlon, J.J.: A.g.e., p.665
15- Hanlon, J.J.: A.g.e., p.83
16- Ward, B.: Development: The irreversible revolution-Manpower for
the World health, J.M.E., 41:5, 1966
17- Ohlin, G.: Population Control and Economic Development, OECD,
1957
18- Gürtan, K.: Türkiye’de nüfus problemi ve aile planlaması,
XIX.Milli Türk Tıp Kongresi, İzmir 1966
19- .... Medical education; Factor in socio-economic development,
J.M.E., 43 (No.2 special issue) 1968
20- .... Health Planning - Pan American Health Organization, 1965
21- ...: Health Services in Europe - World Health Organization,
Regional Office for Europe, 1965
22- Hanlon, J.J.: A.g.e., p.650
23- U.S.Dept.HEW.: Public Health Service - Survey of Coordinated
Home Care Programs, 1964
24- Bergman, A.B.: A pediatric home care program in London,
Pediatrics, 36:314, 1965
25- Mitchell, E.R., Ehringer, R.F., Mosher, E.E.: The Value of
coordinated and comprehensive home care, Am.J.Publ.Health, 57:1841, 1967
26- Seckler-Hudson, C.: Nazari ve Tatbiki Teşkilat ve İdare, Orta
Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Tercüme Servisi (çeviren C.Gönenç) No.8, 1960
27- Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi ve Beş Yıllık
Kalkınma Planları ile ilgili Mevzuat, Rapor ve Yayınlar:
a-Üner, R., Fişek, N.: Sağlık Hizmetlerinin
Sosyalleştirilmesi ve Uygulama Planı Üzerinde Çalışmalar, S.S.Y.B. yayın No:256,
1961
b-Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirildiği
Bölgelerde Hizmetin Yürütülmesi Hakkında Yönetmelik, S.S.Y.B.yayını, 1964
c-Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı,
1963-1967
d-İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı,
1968-1972
e-D.P.T.: İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı
Sağlık Sektörü Özel Komisyon Raporu, 1965
f-D.P.T.: 1963-1967 Plan Hazırlık
Çalışmaları Sektör Programları, Sağlık Hizmetleri, 1962
g-S.S.Y.B.Bütçe Raporları, 1964-1968
h-Goodman, N.M.:Turkey’s experiment in the
socialization of Medicine, Lancet, 1:36, 1964
i-Fişek, N.H.: Türkiye’de sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmesi üzerinde çalışmalar, Sağlık Dergisi, Mart 1963,
s.3
j-S.S.Y.B.Koruyucu hekimlik çalışmaları,
S.S.Y.B.Planlama Başkanlığı, 1966
k-Fişek, N.H., Köksoy, R: Sağlık
Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesinin Gerektirdiği Harcamalar ve Programın Finansmanı,
Hıfzıssıhha Okulu Yayın No.14, 1964
l-Fişek, N.H.: Health Planning in Turkey as an
example for developing countries, İnternational Colloguium on Health Planning, Institute
of Tropical Medicine, Antwerp 1967
Bütçe Kanunları 1950-1968
* 20.Milli Türk Tıp
Kongresi Zabıtları, İstanbul 1968
* Plan, bugün anladığımız anlamda bir plan değil, sadece bir
çalışma programıdır.
|