|   Dünyada
            ve Türkİye'de Nüfus Sorunu*  
                 
            I. Dünyada Nüfus Artışı: 
                 
            Paleolitik ve neolitik çağlarda dünyada nüfus hem çok az, hem çok yavaş
            artıyordu. Yüz binlerce yıl süren paleolitik çağ nüfusunun 2-20 milyon arasında
            olduğu tahmin edilmektedir. Neolitik çağ ortalarında da tahmin edilen nüfus 100-200
            milyon arasındadır. On yedinci yüzyılda ise nüfus ancak yarım milyara
            ulaşabilmiştir. Nüfus artış hızının 17 ci yüzyıldan sonra hızlandığını
            görüyoruz (Şekil:1). Günümüzde 4.1 milyara ulaşan nüfusun 2000 yılında 6.3
            milyar olacağı hesaplanmaktadır. 
            
             
              
                                   
            Şekil:1- Çağlar Boyu Nüfus Artışı 
                 
             
                 
            2. Nüfus Artışını Etkileyen Öğeler: 
                 
            Dünya ölçüsünde nüfus artışını ya da azalmasını iki öğe -ölümler ve
            doğumlar- etkiler. Ülke ve bölge düzeyinde üçüncü bir öğe olan göçlerin de
            nüfus artış ve azalışında rolü vardır. Paleolitik ve neolitik çağda
            doğurganlık en yüksek düzeyde idi. Ölümlülük de hemen hemen aynı düzeyde olduğu
            için nüfus artmıyordu. Ölümlerin yüksek oluşunun nedenleri de kıtlıklar, salgın
            hastalıklar ve şiddet olayları idi. 
                 
            On sekizinci yüzyılda batı ülkeleri yeni bir çağa, endüstri çağına girdi.
            Bu çağın nüfus bakımından özellikleri kıtlıkların kontrolü, beslenmenin
            düzelmesi, salgın hastalıkların önlenmesi, tıbbın gelişmesi ve üretim için insan
            gücünün yerini büyük ölçüde diğer enerji kaynaklarının almasıdır. Endüstri
            çağında sosyo-ekonomik gelişmişliğe koşut olarak doğurganlık da azalmaya
            başlamıştır. Doğurganlık düzeyi ile sosyo-ekonomik öğeler arasındaki etkileşim
            konusunda, her ülkede pek çok araştırma yapılmıştır. Kentleşme, eğitim
            düzeyinin yükselmesi, üretim için insan gücü gereksinmesinin azalması, sosyal
            güvence ve dayanışmanın gelişmesi, çocuk ve genç yaştaki erişkin ölümlerinin
            azalması ve kadının ev dışında çalışması gibi etkenler ailelerin sahip
            olacakları çocuk sayısı konusunda karar vermelerini belirleyen öğelerdir. Aslında
            bu öğeler iki temel etkene indirgenebilir. Bunlardan biri Liebenstein'in ileri
            sürdüğü gibi çocuğun aile için yarar ve maliyet dengesi, diğeri de kadının aile
            içinde ve toplumdaki statüsüdür. Çocuğun aile için maliyeti artar, yararı azalır,
            kadın ev dışında çalışır ve erkeklerle birlikte sosyal yaşantısı  olursa doğurganlık azalır. 
                 
            Çağlar boyu ölüm ve doğum hızlarındaki değişmeyi Blacker beş aşamalı
            bir süreç olarak tanımlamaktadır (Şekil:2). İlk aşama -paleolitik ve neolitik
            çağda olduğu gibi- ölüm ve doğum hızlarının yüksek düzeyde dengede olduğu
            aşamadır. Bu aşamayı doğurganlığın değişmediği ölümlerin azaldığı aşama
            kovalar. Zamanımızda az gelişmiş ülkeler bu aşamadadır veya üçüncü aşamaya
            geçmiştir. Üçüncü aşamada doğumlar da azalmaya başlar. Dördüncü aşama doğum
            ve ölüm hızlarının alçak düzeyde dengelenmesidir. Sanayileşmiş ülkeler 20 ci
            yüzyıl başından beri bu aşamaya erişmişlerdir. Beşinci aşama düşük
            doğurganlık başka bir deyimle doğum hızının ölüm hızından düşük olduğu-
            aşamadır. Bir kısım endüstrileşmiş ülkeler -örneğin Batı Almanya- son yıllarda
            bu aşamaya erişmiştir. 
                 
            3. Nüfus Sorunları: 
                 
            Neolitik çağın nüfus sorunu nüfusun hızlı artmayışıdır. O çağlarda
            ekonomik, siyasi ve askeri güç nüfusa bağımlı idi. Üretim için insan gücü,
            ordular için asker sayısı kritik öğe idi. Bu nedenle neolitik çağ insanı
            çoğalmak istiyordu. Ancak ölümleri kontrol edemediği için hızla çoğalamıyordu. 
                 
            Endüstri çağında özellikle 20 ci yüzyılın ikinci yarısında nüfus sorunu
            daha karmaşık bir durum almıştır. Bu soruna hem tüm dünya açısından hem de
            ülkeler açısından bakmak gerekmektedir. Nüfus sorunu Dünya açısından ele
            alındığı zaman, en önemli sorunun beslenme sorunu olduğunu görürüz. Şayet nüfus
            artışı bu hızla giderse gelecekte kıtlıklar kaçınılmaz bir sorun olacaktır.
            Bugün bile kendi nüfusunu besleyebilecek kadar besin üretebilen ülkelerin sayısı
            sınırlıdır. Birleşmiş Milletlerin Tarım ve Besin Örgütü (FAO) uzmanlarının
            yaptığı hesaplara göre 1961 yılında dünya tahıl stoku 154 milyon tondu. Bu miktar
            sürekli azalarak 1974 yılında 89 milyon tona düştü ve halen aynı hızla düşmeye
            devam etmektedir. Protein üretim ve tüketiminde durum daha da kötüdür. Dünya
            açısından ikinci önemli sorun, az gelişmiş ülkelerde hızlı nüfus artışının
            sosyo-ekonomik gelişmeyi yavaşlatması ve buna bağımlı olarak gelişmiş ülkelerle
            az gelişmiş ülkelerin refah düzeyleri arasındaki farkın hızla büyümesidir. Bunun
            Dünya ölçüsünde sosyal çalkantılara ve savaşlara neden olması kaçınılmazdır.
            Bu iki sorun yanında nüfusun artışına bağımlı olarak çevrenin daha fazla
            kirlenmesi ve aşırı kentleşme de küçümsenemeyecek birer sorundur. 
              
                       
            Şekil:2- Demografik Dönüşüm Aşamaları 
                 
            Sorun ülkeler açısından ele alındığı zaman, az gelişmiş ülkelerde
            nüfusun hızlı artışı sermaye birikimini olumsuz etkilemekte ve nitelikli insan
            gücü yetiştirmeyi güçleştirmekte, bu nedenle ekonomik gelişme hızı çok
            sınırlı kalmaktadır. Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve konut gibi sosyal
            gereksinmeler de bir yandan ekonomik güce, bir yandan da yapılacak iş hacmine
            bağımlı olduğundan ülkeler bulundukları düzeyi aşamamakta veya çok yavaş
            gelişebilmektedirler. 
                 
            Gelişmiş ülkelerde nüfusun çok yavaş artışı ve hatta azalışı bu
            ülkeler için bir sorun değildir. Bu ülkelerin çoğunun nüfuslarını arttırıcı
            politikaları vardır. Ancak bu politika ailelerin isteklerine ters düştüğü için
            etkisizdir. Aslında gelişmiş bir ülke için nüfusun azalması sosyo-ekonomik yönden
            zararlı değil, yararlıdır. Çünkü ülkenin ikinci endüstri devrimi aşamasına
            -otomasyon çağına- geçmesi kolaylaşır ve yabancı işçi kullanarak daha fazla
            sermaye birikmesi sağlanır. 
                 
            4. Nüfus ve Sağlık: 
                 
            Nüfus ve sağlık konusunu işlemeden önce hızlı nüfus artışı, çok
            çocuklu aile ve aşırı doğurganlık terimlerinin üzerinde durmak gerekir. Aslında bu
            üç terim de aynı olguyu betimlemektedir. Fark, soruna bakış açısıdır. Kadın
            fazla doğurduğu için aile çok çocuklu olmakta ve ülkenin nüfusu hızlı
            artmaktadır. Bu nedenle nüfus sorununa sağlık açısından bakarken aşırı
            doğurganlık terimini kullanmak yerinde olur. 
                 
            Sağlık ile aşırı doğurganlık arasındaki ilişkiye gelince; aşırı
            doğurganlık sağlığı hem doğrudan ve hem de dolaylı olarak etkilemektedir. Ailede
            çocuk sayısı ve doğumlar arası sürenin çocuk sağlığı üzerine etkisini
            gösteren çok sayıda araştırma vardır. Bunlardan bazılarının sonuçları
            Tablo:1'de özetlenmiştir. Bu tablodaki verilerin gösterdiği gibi ailede çocuk
            sayısı arttıkça çocuk ölümleri artmakta, çocukların hastalanma oranı
            yükselmekte, beslenme durumu bozulmakta, çocukların zekâ gelişmeleri gerilemektedir. 
                  Tablo:1- Aşırı Doğurganlığın Çocuk Sağlığına Etkisi 
              
            
              
                Ailede Yaşayan Çocuk Sayısı 
                 | 
                 | 
                Beslenme Yetersizliği Olan Çocuk Yüzdesi 
                 | 
                Kişi Başına Yılda Gastro-Enterit 
                 | 
                 | 
               
              
                1  | 
                172  | 
                32.0  | 
                -  | 
                106.4  | 
               
              
                2  | 
                117  | 
                34.1  | 
                -  | 
                109.6  | 
               
              
                3  | 
                145  | 
                41.0  | 
                0.97  | 
                106.8  | 
               
              
                4  | 
                124  | 
                40.7  | 
                1.18  | 
                109.0  | 
               
              
                5  | 
                172  | 
                41.9  | 
                1.53  | 
                105.7  | 
               
              
                6  | 
                164  | 
                46.7  | 
                1.89  | 
                  99.2  | 
               
              
                7  | 
                206(1)  | 
                40.3  | 
                1.89  | 
                  93.0  | 
               
              
                8  | 
                -  | 
                46.2(2)  | 
                2.11  | 
                  83.8  | 
               
              
                9  | 
                -  | 
                -  | 
                -  | 
                  89.9  | 
               
              
                10  | 
                -  | 
                -  | 
                -  | 
                  62.0  | 
               
             
                  (1)
            7 ve daha fazla 
                  (2) 8 ve daha fazla 
                 
            Aşırı doğurganlığın, özellikle sosyo-ekonomik koşulların iyi olmadığı
            durumlarda ana sağlığını olumsuz etkilediğine dair çok yayın vardır. Bunlardan
            biri Tablo:2'de görülmektedir. Dört  ve
            daha fazla çocuğu olan kadınlarda jinekolojik şikayet ve hastalıklar dörtten az
            çocuklu kadınlara kıyasla önemli ölçüde fazladır. 
                  Tablo:2- Ergazi Sağlık Ocağı Bölgesinde Evli Kadınlarda
            Doğurganlık ve Jinekolojik Hastalık ve Şikayetler Arasında İlişki 
              
            
              
                 | 
                 | 
                Jinekolojik
                yakınması veya hastalığı olan kadınlar 
                 | 
               
              
                4 veya daha az  | 
                126  | 
                  66                  
                52  | 
               
              
                5 veya daha çok  | 
                253  | 
                184                  
                72  | 
               
              
                Toplam  | 
                379  | 
                250                  
                60  | 
               
             
                 
            Chi Kare 18.32      p
            <0.001 
                 
            Nüfusun hızlı artışının ekonomik gelişme üzerine olan olumsuz etkisinin
            sağlık üzerine de yansıması doğaldır. Gerçekten sağlık ile ekonomik güç
            arasında genel bir ilişki vardır. Ancak çeşitli nedenlerle ortalamadan sapmanın çok
            belirgin örnekleri de vardır. Suudi Arabistan'da kişi başına gelir 7690 dolar,
            doğuşta beklenen yaşam süresi 53 yıldır. Buna karşın Srilanka'da kişi başına
            gelir 190 dolar, doğuşta beklenen yaşam süresi 69 yıldır. Dünya Bankasının
            yıllık gelişme raporunda Srilanka'nın durumu şöyle açıklanmaktadır:
            "Srilanka'da beklenen yaşam süresi, eğitim düzeyi ve düşük doğurganlık,
            diğer fakir ülkeler ile kıyaslanırsa bir rekor olduğu görülür. Hükümet bunu son
            yirmi yılda milli gelirin yüzde onunu eğitim, sağlık ve beslenme programları için
            harcayarak sağlamıştır. Bu uygulama, bir bakımdan ekonomik büyümeyi
            yavaşlatmıştır. Milli geliri düşük olan diğer ülkelerde, milli gelir daha hızlı
            artmıştır. Ancak diğer düşük gelirli ülkelerde kişi başına düşen gelirin
            yüzde 1.4 artmasına karşın, Srilanka'da nüfus hızlı artmadığı için kişi
            başına gelirin yıllık artış hızı yüzde 2 olmuştur." 
                 
            Nüfusun sağlık üzerinde dolaylı etkisine gelince, bilimsel araştırmalar
            göstermiştir ki, beslenme, konut durumu, eğitim ve çevre koşulları gibi faktörlerin
            kişinin sağlık düzeyi üzerine etkisi vardır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi  aşırı nüfus artışının da bu faktörler
            üzerinde olumsuz etkisi vardır. Bu nedenle de aşırı nüfus artışı, makro düzeyde
            bir yönüyle sağlık sorunu da olmaktadır. Nüfus artışının sağlık hizmetlerine
            yaptığı etki üzerinde de durmak gerekir. Bir toplumda sağlık hizmetleri düzeyi
            sağlık insan gücü ve tesislere bağımlıdır. Sağlık hizmetini geliştirmek için
            kişi başına düşen sağlık personeli ve tesis sayılarını arttırmak esastır.
            Aşırı nüfus artışı az gelişmiş ülkelerde bu oranların halk yararına
            değişmesi için yapılan çabaların verimini büyük ölçüde düşürmektedir. Dünya
            Sağlık Örgütünün incelemelerine göre son 20 yılda az gelişmiş ülkelerde hekim
            sayısı iki katına çıkmıştır. Buna karşılık, 10.000 kişiye düşen hekim
            sayısı 5.5 den 7.9 a çıkabilmiştir. Bu ülkelerde nüfus artış hızı Avrupa
            ülkeleri düzeyinde olsa idi hekim oranı, aynı çaba sonunda 10.000 de 11olurdu. 
                 
            Bir örnek de kendi ülkemizden verebiliriz. Ülkemizde 1927 yılında 3615 hasta
            yatağı vardı ve 3762 kişiye bir hasta yatağı düşüyordu. Bu oran 1980 yılında
            yatak başına 400 kişi oldu. 1927 ve 1945 yılları arasında nüfusumuzun ortalama
            artış hızı binde 18 idi. Bu oran 1980 yılına kadar değişmese ve hastane yapımı
            aynı hızda sürdürülse idi, nüfusumuz 35 milyon ve yatak başına kişi sayısı 311
            olurdu. 
                 
            Nüfusun sağlık üzerine etkisi, aile büyüklüğünün aile refahı üzerine
            olan etkisiyle de gösterilebilir. Bir ailenin refahı gelirine, paranın satın alma
            değerine ve ailedeki tüketici sayısına bağlıdır. Bu üç değişkenden ilk ikisinin
            değişmediğini ve ailede çocuk sayısının değiştiğini varsayalım. Örneğin
            aylık geliri 16000 lira olan iki işçi ailesini ele alalım. Birinin 2 çocuğu
            diğerinin 8 çocuğu olsun. Birinci ailede kişi başına gelir 4000 lira ikinci ailede
            1600 lira olacaktır. İkinci ailenin refah düzeyi ayda 6400 lira kazanan 2 çocuklu aile
            düzeyinde olacaktır. Bu nedenle az çocuklu ailelerin, kendi düzeylerinde olan çok
            çocuklu ailelere kıyasla, daha sağlıklı yaşama olanakları olacaktır. 
                 
            5. Çocuk Düşürme: Tıbbi ve Sosyal Bir
            Sorun: 
                 
            Çocuk düşürme olgusu din adamlarını, düşünürleri, hekimleri ve devlet
            adamlarını ilgilendiren bir konudur. Bu ilginin nedenlerinden biri, çocuk düşürmenin
            bir canlının öldürülmesi sayılıp sayılamayacağıdır. Yirminci yüzyıla kadar
            benimsenen görüş, çocuk düşürmenin bir cinayet olduğu idi. Bu görüşün en
            kuvvetli temsilcisi Hipokrattır. Hipokratın görüşü, gebeliğin döllenmeyle
            başladığı ve çocuk düşürmenin tıp ahlakına aykırı olduğu idi. Buna karşın
            Aristo embriyoya ruhun 40'cı günde girdiği, Eflatun çocuk hayatının doğumlu
            başladığı, Bergamalı Büyük Hekim Galen gebeliğin 28 ci haftasından önce fetusun
            insan sayılamayacağı görüşünde idiler. Roma kanunlarına göre de çocuk düşürme
            gebeliğin 40 cı gününden önce cinayet sayılmamakta idi. 
                 
            Din adamlarının görüşlerine gelince; Bu konuda fark, dinlerden çok aynı
            dinden olan din adamları arasında görülmektedir. İslam din adamları 1971 yılında
            Rabat'ta toplanarak aile planlaması ve çocuk düşürme olgusunu tartışmışlardır.
            Bir grup din adamı Kuranı Kerimin Müminin suresinin 12-14 ayetine dayanarak gebeliğin
            ilk döneminde çocuk düşürmenin günah sayılamayacağını ileri sürmüşlerdir. Bu
            ayetin anlamı şöyledir: "Seni önce kan pıhtısı olarak yarattım. Sonra senin
            kemik ve etlerini yarattım ve ondan sonra sana can verdim." Bugünkü tıp
            bilgilerimize göre yukarıda da belirtildiği gibi fetusta adalelerinin teşekkül
            ettiğinin ilk belirtileri gebeliğin 8'nci haftasında başlar. Bu duruma göre 8-10 uncu
            haftadan önce çocuk sayılacak canlı söz konusu değildir. Bir diğer grup İslam
            bilgini ise, çocuk hayatının yumurtanın döllenmesi ve uterus içi zara yerleşmesi
            ile başladığı ve ananın hayatının tehlikede olması gibi zorunlu durumlar
            dışında çocuk düşürmenin günah olacağı görüşündedirler. 
                 
            Musevi din adamları arasında da görüş birliği yoktur. Hıristiyan din
            adamları arasında da durum aynıdır. Protestan kiliselerinde ancak ana sağlığı
            yönünden gerekliyse çocuk düşürülebilir görüşünde olanlar yanında, bu konuda
            karar yetkisinin kadın ve ameliyatı yapacak hekime ait olduğu ve konunun dinsel yönü
            olmadığı görüşünde olanlar da vardır. Katolik kilisesine gelince, Katolikler,
            insan hayatının döllenmeyle başladığı ve bu nedenle çocuk düşürmenin bir
            günahsızı (masum) öldürme sayılacağı görüşündedirler. Katolik kilisesi bu
            konuda çok katıdır. Ananın hayatı tehlikede olsa da çocuğun düşürülemeyeceği
            görüşünü savunmaktadır. Bununla beraber Katolik din adamları arasında da ana
            hayatı tehlikede ise çocuk düşürülebileceğini kabul edenler vardır. 
                 
            Hekimlerin bu konudaki düşüncelerine gelince, bir kısmı çocuğun hayatının
            yumurtanın döllenmesi ile, gebeliğin ise döllenmiş yumurtanın uterus içi zara
            yerleşmesi ile başladığı görüşündedirler. Buna karşın bir kısım hekimler
            uterus dışında yaşama yeteneği olmayan fetusun anadan ayrı bir varlık
            sayılamayacağı görüşündedirler. Bu görüşte olan hekimlere göre, ananın
            rızası ile çocuk aldırma bir hastalık nedeniyle bir organın çıkarılmasından,
            sağlıklı kadınların güzelleşme nedeniyle yaptırdıkları plastik ameliyatlardan
            veya vücuttan bazı kısımların çıkarılmasını gerektiren diğer ameliyatlardan
            farksızdır. "Çocuk istemeyen gebe bir kadın sağlıklı mıdır?" sorusunun
            yanıtını da aramak gerekir. Dünya Sağlık Örgütü anayasasında kabul edilen
            tanımlamaya göre, "Sağlık, sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil
            bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam iyilik halidir." Bu tanıma göre gebe kalan ve
            psiko-sosyal nedenlerle bunalım içinde olan ve bu gebeliği istemeyen bir kadına
            sağlıklı demek olasılığı yoktur. 
                 
            Görülüyor ki Feylesoflar, din adamları ve hekimler arasındaki görüşler
            oldukça çelişkilidir. Konuyu tartışanlar, genellikle, bilimsel gerçeklerden çok
            inanç ve ön yargılarını savunmaktadır. Bu yargıyı destelemek üzere bir abartma
            yapılabilir: "İnsan hayatı, insanın yaratılışından bu yana aralıksız  süregelmektedir. Bu süreçte hayat sürekli
            olarak, insan -yumurta ve sperm-embriyo-fetus-insan dönemlerinden geçmektedir. Bir
            embriyo ve fetusun öldürülmesi ne kadar suç ise, cinsi münasebette bulunmayıp
            çocuğa dönüşme potansiyeli taşıyan bir yumurtanın ölmesine ve ölü hücre olarak
            uterustan atılmasına neden olmak da o kadar suçtur." 
                 
            Çocuk düşürme konusunda olumlu veya olumsuz bir yargıya varmadan önce, çocuk
            düşürmenin yasalar ile veya din baskısı ile önlenip önlemeyeceğini de düşünmek
            gerekir. Bir kadın çocuk düşürmek istiyorsa ölümü göze alır. Gebe kalan bir
            kadın doğurmak istemiyorsa -kendince geçerli saydığı nedenlerle- yasalar, din
            adamları, hekimler ve yakınları ne derse desin istemediği bu gebeliği düşük ile
            sonuçlandırır. Bu gerçeği gören ülkeler, isteyerek ve sosyal nedenlerle çocuk
            düşürmeyi serbest bırakmışlar ve hekimler de bu görevi benimsemişlerdir. Bu
            ülkeler arasında Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya,
            Sovyetler Birliği gibi gelişmiş ülkeler ile Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Tunus
            gibi az gelişmiş ülkeler vardır. 
                 
            Türkiye'deki duruma gelince, ananın sağlığı tehlikede veya doğacak çocuğun
            sakat doğma olasılığı fazla ise yetkili hekimler uterusu boşaltabilir. Bu konudaki
            hangi koşullarda uterusun boşaltılabileceği "Tıbbi zaruret halinde gebeliğin
            sona erdirilmesi ve sterilizasyon yapılması hakkında Tüzük" de belirtilmiştir.
            Kürtajın yasal olduğu koşullar arasında birinci trimesterde teratojenik ilaç alma ve
            röntgen çektirme de vardır. 
                 
            Çocuk düşürmenin yaygınlığına gelince, uzmanların tahminine göre dünyada
            her yıl isteyerek çocuk düşüren kadın sayısı 55 milyon dolayındadır. Tablo:3'de
            örnek olarak seçilen bazı ülkelerdeki  çocuk
            düşürme hızları görülmektedir. Sovyetler Birliği ve Japonya gibi doğurganlığı
            düşük ülkelerde çocuk düşürmenin yüksek oluşunun nedeni, etkin gebeliği
            önleyici yöntemlerin kullanılmasının yaygın olmamasıdır. Buna karşın
            doğurganlığı ve çocuk düşürme hızı düşük ülkelerde -örneğin İngiltere,
            Fransa, İsveç vb.- gebeliği önleyici etkin yöntemler yaygın olarak
            kullanılmaktadır. Türkiye, çocuk düşürmenin oldukça yaygın olduğu ülkeler
            arasındadır. Yapılan araştırma sonuçlarına dayanan hesaplara göre her yıl 200.000
            dolaylarında kadın isteyerek çocuk düşürmektedir. Bunun nedeni, doğu Avrupa
            ülkelerinde olduğu gibi istenmeyen gebeliklerin etkin yöntemlerle önlenememesidir. 
                 
            İsteyerek yapılan düşükler en iyi koşullarda bile olsa anne için belli bir
            risk taşır. Ayrıca, bu düşüklerdeki komplikasyon hızı, düşüğün o ülkedeki
            yasal durumuna, gebelik süresine, sonlandırma yöntemine ve sonlandıran kişinin bilgi
            ve becerisine göre de önemli ölçüde artar veya azalır. 
                  Tablo:3- Çeşitli Ülkelerde Çocuk Düşürme Sıklığı 
              
            
              
                Ülkeler(4)  | 
                İs.
                Düşük Hızı Binde (1)  | 
                İs.
                Düşük Oranı Binde (2)  | 
                Kaba
                Doğum Hızı Binde (3)  | 
               
              
                İngiltere(1979)  | 
                  12  | 
                156  | 
                12  | 
               
              
                Fransa (1979)  | 
                  14  | 
                170  | 
                14  | 
               
              
                İtalya (1979)  | 
                  16  | 
                224  | 
                13  | 
               
              
                Tunus (1978)  | 
                  17  | 
                  93  | 
                32  | 
               
              
                İsveç (1979)  | 
                  21  | 
                264  | 
                12  | 
               
              
                Türkiye (1973)  | 
                  29  | 
                138  | 
                32  | 
               
              
                ABD (1978)  | 
                  30  | 
                303  | 
                15  | 
               
              
                Macaristan (1979)  | 
                  36  | 
                344  | 
                16  | 
               
              
                Bulgaristan (1978)  | 
                  68  | 
                484  | 
                16  | 
               
              
                Japonya (1979)  | 
                  84  | 
                547  | 
                15  | 
               
              
                Romanya (1979)  | 
                  88  | 
                498  | 
                19  | 
               
              
                Sovyetler Birliği (1970)  | 
                180  | 
                700  | 
                18  | 
               
             
            Açıklamalar: (1) Doğurganlık çağındaki 1000 kadının bir
            yılda yaptığı isteyerek çocuk düşürme ve aldırma,  
            (2) Ölü doğum ve kendiliğinden düşük hariç 1000 gebelikten isteyerek düşükle
            sonuçlananlar, 
            (3) Bir yılda bin kişiye düşen canlı doğum sayısı,  
            (4) Parantez içindeki sayılar düşük istatistiğinin yılıdır. Kaba doğum hızları
            1978 yılına aittir. 
                 
            Çocuk düşürme bir aile planlaması yöntemi olarak kullanılabilir mi? konusuna
            gelince Japonya, Çin Halk Cumhuriyeti, Tunus gibi bazı ülkeler çocuk düşürmeyi bu
            amaçla kullanmakta ve kolaylaştırıcı önlemler almaktadırlar. Ana sağlığı
            yönünden bu doğru değildir. Aile planlaması, gebeliği önleyici ilaç ve araçlar ve
            sterilizasyon ameliyatıyla yapılmalıdır. Zamanımızda yaygın olarak kabul edilen
            uygulama, tıbbi veya sosyal nedenlerle çocuk sahibi olmak istemeyen gebe kadınların
            tıbbi olanaklardan yararlandırılarak gebeliklerinin sona erdirilmesidir. 1983 yılında
            ülkemizde de bu doğrultudaki yasa kabul edilmiştir. 
                 
            6. Türkiye'de Nüfus Yapısı: 
                 
            Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait olarak 
            nüfus konusunda iki bilgi vardır. Bunlardan biri 1520-1530 yıllarında Kanuni
            Sultan Süleyman döneminde yapılan ev sayımına dayanarak Ömer Lütfi Başkan'ın
            yaptığı tahmindir. Bu tahmine göre İmparatorluğun nüfusu -Hıristiyan tebaa dahil-
            11 milyondu. İkinci bilgi 1831 yılında yapılan sayım sonuçlarıdır. Bu sayımda
            yalnız erkek nüfus sayılmıştır. Kadın-erkek nüfusu hemen hemen eş olacağına
            göre 19 cu yüzyıl başlarında İmparatorluğun nüfusu 7.5 milyon dolayındadır. 
                 
            Türkiye Cumhuriyeti hükümeti kuruluşundan bu yana nüfus sayımlarına büyük
            önem vermiştir. İlk sayım 1927 yılında yapılmış ve Türkiye'nin nüfusu 13.6
            milyon olarak saptanmıştır. 1935 yılında yapılan sayım, 1927 yılında gerçek
            nüfusun biraz daha fazla olması gerektiğini göstermektedir. 1980 yılına kadar her
            beş yılda bir yapılan nüfus sayımlarının sonuçları ve nüfus artış hızları
            Tablo:4'de görülmektedir. 1980 yılında Türkiye dünyanın 19.cu ve Avrupa'nın 6.cı
            en kalabalık ülkesidir. 2000 yılında nüfusumuzun 73 milyon olacağı
            hesaplanmıştır. O zaman Dünyanın 15.ci  ve
            Avrupa'nın 2.ci en kalabalık ülkesi olacağız. Nüfus artış hızına gelince
            Tablo:4'de görüldüğü gibi İkinci Dünya Savaşından önce nüfus artış hızı
            binde 19 iken, İkinci Dünya Savaşı süresinde binde 10.6 ya düşmüş, savaştan
            sonra hızla artarak 1955-1960 döneminde binde 28.5'e yükselmiştir. Ölüm ve doğum
            oranlarına gelince, bu hususta araştırmalar 1960 larda başlamıştır. Yapılan
            araştırmalar 1980 yılında derlenmiş ve değerlendirilmiştir. Bu  bulgular Tablo:5 de sunulmuştur. Bu tabloda ve
            Şekil:3'de görüldüğü gibi İkinci Dünya Savaşından sonra ölüm hızı doğum
            hızına kıyasla çok hızlı düşmüş ve nüfusumuzun çok hızlı artmasına neden
            olmuştur. 
                  Tablo:4- Türkiye Nüfusu (1927 - 1980) 
             
             
            
              
                Yıllar  | 
                Nüfus  | 
                Sayımlar
                Arası Artış  | 
                Yıllık
                Artış Hızı (Binde)  | 
               
              
                1927  | 
                13.648.000  | 
                      
                -  | 
                   
                -  | 
               
              
                1935  | 
                16.158.000  | 
                2.510.000  | 
                21.10  | 
               
              
                1940  | 
                17.821.000  | 
                1.663.000  | 
                17.02  | 
               
              
                1945  | 
                18.790.000  | 
                   969.000  | 
                10.59  | 
               
              
                1950  | 
                20.947.000  | 
                2.157.000  | 
                21.73  | 
               
              
                1955  | 
                24.065.000  | 
                3.118.000  | 
                27.75  | 
               
              
                1960  | 
                27.755.000  | 
                3.690.000  | 
                28.53  | 
               
              
                1965  | 
                31.391.000  | 
                3.636.000  | 
                24.62  | 
               
              
                1970  | 
                35.605.000  | 
                4.214.000  | 
                25.19  | 
               
              
                1975  | 
                40.348.000  | 
                4.743.000  | 
                25.00  | 
               
              
                1980  | 
                44.737.000  | 
                4.389.000  | 
                20.65  | 
               
             
              
             
             
                  Tablo:5- Türkiye'de
            Ölüm ve Doğum Hızları ve Beklenen Yaşam Süresi 
             
             
            
              
                Hızlar  | 
                1945-50  | 
                1950-55  | 
                1955-60  | 
                1960-65  | 
                1965-70  | 
                1970-75  | 
               
              
                Kaba ölüm (binde)  | 
                33.9  | 
                16.4  | 
                13.5  | 
                14.6  | 
                11.6  | 
                10.0  | 
               
              
                Bebek ölüm 
                (binde)  | 
                  
                270.0  | 
                  
                178.0  | 
                  
                156.0  | 
                  
                153.0  | 
                  
                134.0  | 
                  
                112.0  | 
               
              
                eoErkek(yıl)  | 
                  36.7  | 
                  42.0  | 
                  46.5  | 
                  50.5  | 
                  53.9  | 
                  57.1  | 
               
              
                eoKadın(yıl)  | 
                  39.6  | 
                  45.2  | 
                  49.7  | 
                  53.7  | 
                  57.4  | 
                  60.7  | 
               
              
                eoErkekve Kadın(yıl)  | 
                  
                  38.1  | 
                  
                  43.6  | 
                  
                  48.1  | 
                  
                  52.1  | 
                  
                  55.6  | 
                  
                  58.9  | 
               
              
                e5 Erkek(yıl)  | 
                  53.1  | 
                  62.3  | 
                  63.5  | 
                  61.7  | 
                  64.3  | 
                  65.0  | 
               
              
                e5 Kadın(yıl)  | 
                  54.0  | 
                  63.8  | 
                  65.5  | 
                  64.7  | 
                  66.6  | 
                  67.3  | 
               
              
                Kaba Doğum  | 
                   | 
                   | 
                   | 
                   | 
                   | 
                   | 
               
              
                (binde)  | 
                  45.9  | 
                  43.0  | 
                  39.0  | 
                  39.6  | 
                  34.0  | 
                  30.0  | 
               
              
                Toplam 
                Doğurganlık  | 
                  
                   6.85  | 
                  
                   6.10  | 
                  
                   5.63  | 
                  
                   5.30  | 
                  
                   5.05  | 
                  
                   4.66  | 
               
             
            Zamanımızdaki sosyal ve ekonomik
            sorunlar, büyük ölçüde bu hızlı artış ve yanlış ekonomik politikadan
            kaynaklanmıştır. 
             
                   
            Şekil:3- Türkiye'de Doğurganlık ve Ölüm 
                 
            Türkiye nüfusunun yaş yapısında 1935 yılı ile 1980 yılı arasında önemli
            bir fark yoktur. 15 yaş altındaki nüfus tüm nüfusun yüzde 40'ı ve bağımlılık
            oranı (üretken olmayan nüfus / 15-59 yaşında üretken nüfus) 0.90'dır. Cinsiyet
            oranlarına gelince 1927 de oran (E/K) 0.93 iken 1975 te 1.03 olmuştur. 
                 
            7. Türkiye'de Nüfus Politikaları: 
                 
            Osmanlı İmparatorluğu zamanında nüfus sorunu bugün anladığımız anlamda
            üzerinde durulan bir konu olmamıştır. Bu dönemde, İmparatorluk topraklarının
            genişletilmesi veya korunmasına bağlı olarak bilhassa askeri güçle ilgili fazla
            nüfus isteği ve aynı zamanda tarihin derinliklerinden gelen geleneksel bir inançla
            büyük ve kalabalık aile sahibi olma arzusu vardı. Türkiye'de nüfus sorununu ulusal
            bir politika olarak ele alan ve üzerinde duran Atatürk'tür. Atatürk, 1920 yılında
            yaptığı bir konuşmada, "Milletimizin sıhhatinin muhafaza ve takviyesi,
            ölümlerin azaltılması, nüfusun artırılması, bu suretle efradı milletin dinç,
            çalışkan ve kabiliyetli bir halde yetiştirilmesi lazımdır." demiştir. Şunu
            hemen belirtmek gerekir ki, her fikir ve söz bulunduğu koşullar içinde
            değerlendirilmelidir. Atatürk, nüfus arttırma politikasını desteklediği yıllarda
            Türkiye, Balkan Savaşı, Trablusgarp Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal
            Savaşı gibi dört büyük savaştan çıkmış, geniş arazi ve nüfus kaybetmişti;
            tifüs ve sıtma gibi hastalıklar halkı kasıp kavurmaktaydı. Türkiye hızla
            kalkınmak zorundaydı. Bu da ancak tarımsal üretimi arttırmakla mümkündü. Tarım
            değil Türkiye'de, bütün dünyada bugünkü anlamda makineleşmemişti; Tarımsal
            kalkınma için insan gücüne gerek vardı. Bir diğer nokta da, Türkiye'nin kendisine
            dost olmayan memleketler karşısında bağımsızlığını koruması için kuvvetli bir
            orduya muhtaç olmasıydı. O yıllarda askeri güç, silah kuvveti kadar asker sayısına
            da dayanıyordu. Bu koşullarda, yüzölçümü 700.000 kilometre kareyi aşan, tabii
            kaynakları zengin, 10-15 milyon nüfuslu bir ülkede nüfusun hızla artmasını istemek
            ve bunu sağlayacak önlemlere başvurmak, kuşkusuz doğru bir politikaydı. Bu politika,
            sağlık hizmetlerini olabildiği kadar geliştirmekle beraber, düşük ve gebeliği
            önleyici ilaç ve araçların satılması, kullanılması ve bu konuda eğitim ve
            propaganda yapılmasının yasaklanması, altı çocuktan fazla çocuklu annelere ikramiye
            ve madalya verilmesi, çok çocuklu ailelerin yol vergisinden muaf olması gibi
            önlemlerin kanunlarda yer alması biçiminde yürütülmüştür. 
                 
            Bu politikanın sonucu ne olmuştur ? 1927-1945 yılları arasında bütün
            çabalara rağmen nüfus artış hızı ortalama olarak ancak binde 18'e varmıştır. Bu
            hız gelişmiş ülkeler arasında rast gelinebilen en yüksek hızdır. Türkiye gibi
            ulusal kaynakları oldukça zengin olan bir ülke için de normal sayılabilir. Beş
            yılda bir yapılan nüfus sayımları, nüfus artışının anormal bir eğilim
            gösterdiği işaretini ilk defa 1950 de verdi; nüfus artış hızı binde 22'ye
            çıkmıştı. 1955 sayımı sonucu ise durumun tehlikeli bir hal aldığının
            kanıtını veriyordu. Üzülerek belirtmek gerekir ki, ülkemizi yönetmekten sorumlu
            olanlar, bu önemli gözlemi değerlendirememiş ve zamanında önleyici önlemleri
            almamışlardır. 
                 
            Ülkemizde nüfus sorunu, aşırı doğurganlığın, çocuk düşürmelerin
            artması ve ana ölümlerine neden olması biçiminde ortaya çıkmıştır. 1958
            yılında Ankara Doğum Evi Baş Hekimi Dr.Zekai Burak, Sağlık ve Sosyal Yardım
            Bakanlığına bu durumu bildirmiş ve ülkemizde gebeliği önleyici araç, gereç ve
            ilaçların satış ve kullanılmasının serbest bırakılmasını önermiştir.
            Bakanlık konuyu incelemek üzere bir bilim kurulu kurmuştur. Bu kurul da Dr. Burak'ın
            önerilerini desteklemiştir. Ancak, bu önemli adım bürokratik mekanizmanın çarkları
            arasında takılıp kalmıştır. 
                 
            1960 yılında, 27 Mayıs devrimini kovalayan aylarda Sağlık ve Sosyal Yardım
            Bakanlığı ana ve çocuk sağlığı bakımından büyük bir önemi olan doğum
            kontrolü sorununun çözümünü önemle ele almış ve nüfus politikasını
            değiştirme amacıyla Devlet Planlama Teşkilatıyla ilişki kurmuştur. Bakanlık ve
            Devlet Planlama Teşkilatı yöneticileri 1960 yılı kasım ayında yaptıkları bir
            toplantıda nüfus politikasının nüfus artış hızını azaltıcı yönde
            değiştirilmesi için birlikte çalışmaya karar vermişlerdir. Bu çalışmalar verimli
            sonuç vermiş ve 1962 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, Birinci Beş Yıllık
            Sosyal ve Ekonomik Kalkınma Planında Hükümetlerin nüfus artışını azaltıcı
            önlemler almasını kabul etmiştir. 
                 
            Bu antinatalist Politika 1980 yılına kadar hiç bir hükümet tarafından
            değiştirilmemiş olmakla beraber ele alış biçiminde değişiklikler olmuştur.
            Birinci Beş Yıllık Sosyal ve Ekonomik Planda nüfus planlaması sorunu ekonomik bir
            sorun olarak ele alınmıştır. İkinci Planda nüfus planlaması terimi yerine Aile
            Planlaması terimi kullanılmış ve gerekçe olarak Aile Planlaması programıyla
            ana-çocuk sağlığı düzeyinin yükseltileceği ve ekonomik kalkınmanın
            kolaylaşacağı belirtilmiştir. Üçüncü ve Dördüncü Planlarda ise Aile Planlaması
            sadece sağlık için gerekli bir önlem olarak görülmüştür. 
                 
            1962 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde antinatalist politikanın kabulü
            büyük bir tepkiyle karşılanmış ve hükümet, görüşünü kabul ettirmekte zorluk
            çekmiştir. Bu politikanın uygulamaya geçmesi için gerekli kanunun kabulü de 1965
            yılında mümkün olmuştur. Bu kanunda Nüfus Planlaması, bir kadının istediği zaman
            ve istediği sayıda çocuk sahibi olması olarak tanımlanmış, çocuk düşürme ve
            sterilizasyonun nüfus planlaması yöntemi olarak kullanılması yasaklanmış ve
            Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına, diğer kamu kuruluşlarıyla işbirliği
            yaparak, ailelere eğitim yapma ve hizmet sunma görevi verilmiştir. Bu kanunun eksik
            tarafı sterilizasyon ameliyatını ve sosyal nedenlerle kürtajı yasaklamış
            olmasıdır. 
                 
            Kabul edilmiş olan antinatalist politikanın uygulamasına gelince, gebeliği
            önleyici araç, ilaç ve gereçlerin yapımı, satışı ve kullanılması serbest
            bırakılmış, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Aile Planlaması uygulamaları
            için klinikler açmış ve eğitim konusunda da çalışmalar yapılmıştır. Ancak
            isteyerek çocuk düşürmenin yüksek bir düzeyde oluşu ve artmaya devam etmesi
            yapılan hizmetin ailelerin istemini karşılamaktan uzak olduğunu göstermektedir. SSYB
            Nüfus Planlaması Müdürlüğünün 1979 yılı raporu da bunu göstermektedir. Bu
            rapora göre 1979 yılında 10.000 doğurganlık çağındaki evli kadından 149 una
            uterus içi araç takılmış, 140 ına bir yıllık hap ve bir yıllık kaput
            verilmiştir. 
                 
            8. Türkiye'de Ailelerin Aile Planlaması
            Konusunda Bilgi, Tutum ve Uygulamaları: 
                 
            Ülkemizde aile planlaması konusunda halkın bilgi, tutum ve uygulamasını
            araştırmak üzere ilk araştırma, Türkiye'yi temsil eden bir örnek üzerinde, 1963
            yılında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından yaptırılmıştır. Bu
            araştırmadan sonra her beş yılda bir -1968, 1973, 1978'de- Hacettepe Nüfus Etütleri
            Enstitüsü, Aile Planlaması bilgi, tutum ve uygulama durumunu saptayacak araştırmalar
            yapmıştır. 
                 
            Bu araştırmaların sonuçlarına göre kadınlar için ideal çocuk sayısı
            1963'den 1978 yılına kadar 15 yılda önemli ölçüde değişmemiştir. 1978
            araştırması ortalama çocuk sayısının 3.03 çocuk olduğunu göstermiştir. Bu
            ortalama, bir çocuğu olan kadınlarda 2.7, dokuz veya daha fazla çocuğu olanlarda 3.5
            tir. Bu araştırmalar da aile normunu saptamak için kadınlara kaç çocukları olduğu
            ve başka çocuk isteyip istemedikleri de sorulmuştur. Tablo:6'da görüldüğü üzere 3
            çocuğu olan kadınların yüzde 73.4'ü başka çocuk istememektedir. Bu oran kentler
            için yüzde 80.5, köyler için 64.5 tir. Ülkemizde çeşitli tabakalar arasında
            batının kentleri ve doğunun köyleri, aile normu bakımından iki uçtur. Batı
            kentlerinde toplumsal normun 2 ve doğu köylerinde 4 olduğunu görüyoruz. 
                  Tablo:6- Yaşayan Çocuklardan Başka Çocuk istemeyen Kadınların
            Yüzdeleri 
              
            
              
                   | 
                 | 
                       1  | 
                 | 
                 | 
                 | 
                 | 
                 | 
                 | 
               
              
                Türkiye  | 
                    
                0.8  | 
                    
                10.0  | 
                    
                51.5  | 
                   73.4  | 
                   82.6  | 
                   
                84.9  | 
                   
                86.4  | 
                   
                57.1  | 
               
              
                Kentsel  | 
                    
                1.4  | 
                    
                11.5  | 
                    
                58.7  | 
                   80.5  | 
                   89.5  | 
                   
                91.0  | 
                   
                84.3  | 
                   
                58.0  | 
               
              
                Kırsal  | 
                    
                0.0  | 
                     
                8.0  | 
                    
                39.9  | 
                   64.5  | 
                   76.4  | 
                   
                81.1  | 
                   
                87.6  | 
                   
                56.1  | 
               
              
                Batı Kentsel 
                Doğu Kırsal  | 
                    
                0.0 
                    
                0.0  | 
                   
                10.0 
                     
                7.8  | 
                    
                65.1 
                    
                21.2  | 
                   85.7 
                   35.4  | 
                   92.6 
                   58.5  | 
                   
                93.1 
                   
                68.1  | 
                  100.0 
                   
                85.4  | 
                   
                57.5 
                   
                48.2  | 
               
             
                 
            Ülkemizde kadınların gebeliği önleyici yöntemler konusunda bilgilerinin de
            oldukça fazla olduğu görülmektedir. 1978 yılında kadınların çeşitli yöntemler
            konusunda bilgi düzeyleri Tablo:7'de görülmektedir. Bilgi, en az bir yöntem bilen
            kadın olarak değerlendirilirse, kadınların yüzde 91'inin en az bir yöntem bildiği
            görülür. 
                  Tablo:7- Kadınların Bildikleri Gebeliği Önleyici Yöntemler
            (yüzde) 
            
              
                 | 
                 | 
                 | 
                 | 
               
              
                Uterus içi araç  | 
                24  | 
                44  | 
                68  | 
               
              
                Hap  | 
                51  | 
                30  | 
                81  | 
               
              
                Kaput  | 
                12  | 
                40  | 
                52  | 
               
              
                Geri Çekme  | 
                20  | 
                45  | 
                65  | 
               
              
                Lavaj  | 
                  5  | 
                45  | 
                50  | 
               
              
                Sterilizasyon    Erkek  | 
                  0  | 
                  9  | 
                  9  | 
               
              
                Kadın  | 
                  1  | 
                38  | 
                39  | 
               
             
                 
            Açıklamalar: (1) "Bildiğin yöntemleri say" sorusunu yanıtlayanlar,
            (2) "Bu yöntemi duydun mu?" sorusunu yanıtlayanlar. 
                 
            Gebeliği önleyici yöntem kullanmaya gelince, Tablo:8'de Türkiye'de 1963-1978
            yılları arasında gebeliği önleyici yöntem kullananların oranları görülmektedir.
            Bu sürede gebeliği önleyici yöntemleri kullananların oranı yüzde 22 den yüzde 44'e
            yükselmekle beraber geleneksel ve koruma oranı düşük olan yöntemler, hâlâ en
            yaygın olan yöntemlerdir. Bu gözlem de, bundan önceki bölümde değinildiği gibi,
            halka sunulan hizmetin yetersizliğinin bir kanıtıdır. 1978 araştırmasında gebeliği
            önleyici yöntem kullananların oranı risk altında olan kadınlar üzerinden
            verilmiştir. Bu araştırma sonuçlarına göre doğurganlık çağındaki evli
            kadınların yüzde 12.5 inin, kısırlık ve halen gebe olma gibi nedenlerle, korunması
            gerekmemektedir. Bu kadınlar hesap dışı bırakılırsa, gebelik riski altında olan
            kadınların yüzde 50.4 ünün korunmakta olduğu görülür. Bu veriler gösteriyor ki
            ülkemizde doğurganlığın yüksek oluşu ailelerin fazla çocuk istemelerinden değil
            etkin yöntem kullanmamalarındandır. 1978 araştırmasında aile planlaması hizmet
            açığını saptama amacıyla kadınlara "Son gebeliğinizde çocuğunuz olsun
            istediğiniz için mi gebe kaldınız?" sorusu da sorulmuştur. Doğurganlık
            çağındaki evli kadınların yüzde 38'i çocuk istemedikleri halde gebe kaldıkları
            yanıtını vermiştir. 
                 
            Ülkemizde yılda 1.4 milyon doğum olduğu varsayılırsa her yıl 366.000
            istenmeyen çocuk doğduğu ortaya çıkar. Eğer, bu gebelikler önlense Türkiye'de kaba
            doğum hızı binde 30 yerine binde 19 olurdu ve Türkiye'de hızlı nüfus artışı bir
            sorun olmaktan çıkardı. 
                  Tablo:8- Türkiye'de Doğurganlık Çağında Evli Kadınlarda
            Gebeliği Önleyici Yöntem Kullananlar (1963-1978)- (Yüzde) 
            
              
                Yöntemler  | 
                1963 
                (1)   | 
                1968 
                (1)  | 
                1973 
                (1)  | 
                1978 
                 (1)           
                (2)  | 
               
              
                Uterus içi araç  | 
                    
                0  | 
                  1.6  | 
                  2.3  | 
                  3.5          4.0  | 
               
              
                Hap  | 
                  1.0  | 
                  2.2  | 
                  4.8  | 
                  4.9          5.6  | 
               
              
                Kaput  | 
                  4.3  | 
                  4.4  | 
                  4.7  | 
                  3.6          8.1  | 
               
              
                Geri Çekme  | 
                10.4  | 
                18.0  | 
                23.6  | 
                19.4       
                22.2  | 
               
              
                Diğer  | 
                12.0  | 
                12.9  | 
                10.1  | 
                12.7        14.5  | 
               
              
                Toplam Korunan 
                Korunmayanlar  | 
                22.0 
                78.0  | 
                32.0 
                68.0  | 
                38.0 
                62.0  | 
                44.1       
                50.4 
                55.9       
                49.6  | 
               
             
            Açıklamalar:(1) Baz:Doğurganlık Çağında ve Evli Tüm
            Kadınlar (Yüzde).  
            (2) Baz: Doğurganlık Çağında, evli ve Gebelik Riski Altında Olan Kadınlar (Yüzde). 
            NOT:1963, 1968 ve 1973 araştırmalarında yöntem yüzdeleri kullanılan toplam yöntem
            bazına göre hesaplanmıştır. 
                 
            9. Dünyada ve Türkiye'de Nüfus
            Planlaması Hareketleri: 
                 
            Batıda endüstri çağına giren ülkelerde nüfus planlaması, daha yerinde bir
            deyimle aşırı doğurganlığın kontrolü, bir halk hareketi olarak 19 cu yüzyılda
            başlamıştır. Halka gebeliği önleme yöntemlerinin öğretilmesini ilk savunan kişi
            bir İngiliz papazı olan Jeremy Bentham'dır. Bentham'ın etkisi ile Francis Place doğum
            kontrolü konusunda bir kampanya açmış ve Richard Carlyle da doğum kontrolü
            yöntemlerini öğreten bir kitap yayınlamıştır. İngiltere'den sonra halk önderleri
            diğer Avrupa ülkelerinde de bu konuda eğitime başlamışlardır. Dünyada ilk aile
            planlaması kliniği de 1882 yılında Hollanda'da kurulmuştur. 
                 
            Amerika Birleşik Devletlerinde  doğum
            kontrolü hareketinin gelişmesi kolay olmamıştır. A.B.D.' de bu hareketin öncüsü
            Charles Knowlton adlı bir hekimdir. 19 cu yüzyılda yaşamış olan Knowlton, halk için
            gebeliğin önlenmesi konusunda yazdığı kitaptan ötürü, ahlaka aykırı yayın
            yaptığı gerekçesi ile, hapse mahkum olmuştur. 1916 yılında Margaret Sanger de aile
            planlaması kliniği açtığı için hapse mahkum olmuştur. 
                 
            Hükümet düzeyinde nüfus planlaması hareketini ilk başlatan ülke
            Japonya'dır. Japonya 1948 yılında kürtajı serbest bırakmış ve ailelerden 2-3
            çocuktan fazla çocuk sahibi olmamalarını istemiştir. Japonya on yıl içinde kaba
            doğum hızını binde 30'dan batı ülkeleri düzeyine- binde 18'e -düşürmüştür. 
                 
            Nüfus planlaması programını başlatan ikinci ülke Hindistan'dır. Aslında
            İngiltere 1928 yılında Hindistan'da doğum kontrolü hareketini başlatmıştı. Ancak
            bu Hintlilerce kabul edilmemiştir. 1947 yılında, Hindistan bağımsızlığını
            kazanınca, Nehru Hindistan'ın nüfus sorunu olmadığını, fakirliğin nedeninin
            İngiltere'nin sömürüsü olduğunu söylemişti. Bununla beraber Nehru gerçeği kısa
            zamanda görmüş ve 1955 yılında kalkınma planı hazırlanırken "Nüfus
            Artışı Azaltılmadan Hindistan Kalkınamaz" demiştir. 
                 
            1960 yılından sonra az gelişmiş ülkelerin pek çoğu nüfus artışının
            önemli bir sorun olduğunu kabul etmiş ve nüfus artış hızını azaltma veya
            Ana-çocuk sağlığı düzeyini yükseltme gerekçesiyle aile planlaması programları
            başlatmışlar veya halka aile planlaması hizmeti sunmuşlardır. Bu hareket Afrika'da
            Batının yeni bir sömürgecilik önlemi olduğu düşüncesiyle ve Latin Amerika
            ülkelerinde Katolik kilisesinin etkisiyle çok yavaş gelişmiştir. 1979 yılında
            -Tablo:9'da görüldüğü gibi- 132 az gelişmiş ülkeden 35'inin antinatalist
            politikası vardır, 31 ülke ana-çocuk sağlığı düzeyini yükseltmek için aile
            planlaması hizmetlerini desteklemektedir. Bu 66 ülkenin nüfusu, az gelişmiş
            ülkelerin toplam nüfusunun yüzde 91' idir. Aile planlamasına karşı veya ilgisiz olan
            65 ülkede 238 milyon kişi yaşadığı için bu ülkelerin tutumu dünya için bir sorun
            teşkil etmemektedir. 
                  Tablo:9- Az Gelişmiş Ülkelerde Nüfus Politikası 
            
              
                   | 
                Kuzey
                Afrika  | 
                Siyah
                Afrika  | 
                Batı Asya  | 
                Doğu Asya
                ve Okyanusya  | 
                Güney
                Asya  | 
                Latin  Amerika  | 
                Toplam  | 
               
              
                Antinatalist Politika  | 
                3  | 
                5  | 
                2  | 
                11  | 
                5  | 
                9  | 
                35  | 
               
              
                Sağlık Nedeniyle Aile 
                Planlamasını Destekleme  | 
                  
                2  | 
                  
                15  | 
                  
                2  | 
                  
                1  | 
                  
                0  | 
                  
                11  | 
                  
                31  | 
               
              
                Politikası Bilinmeyen  | 
                -  | 
                -  | 
                -  | 
                1  | 
                -  | 
                -  | 
                1  | 
               
              
                Aile Planlamasını 
                Desteklemeyenler  | 
                  
                1  | 
                  
                26  | 
                  
                12  | 
                  
                12  | 
                  
                1  | 
                  
                13  | 
                  
                65  | 
               
              
                TOPLAM  | 
                6  | 
                46  | 
                16  | 
                25  | 
                6  | 
                33  | 
                132  | 
               
             
                 
            Birleşmiş Milletler ve bağlı kurumlar da nüfus planlaması konusu üzerinde
            önemle durmakta, nüfus artış hızı yüksek olan üye ülkelere bu hızı azaltıcı
            önlemler almalarını önermekte ve yardım isteyen ülkelere teknik ve mali yardım
            yapmaktadırlar. Bir kısım gelişmiş ülkelerde -özellikle ABD ve İsveç- ikili
            anlaşmalarla az gelişmiş ülkelere aile planlaması hizmetlerini geliştirmeleri için
            yardım etmektedirler. Nüfus planlaması konusunda sosyalist blok ülkelerinin görüşü
            batı bloğundan farklıdır. Bu ülkeler, nüfus planlamasına karşı olmamakla beraber,
            önceliğin ve uluslararası yardımların nüfus sorununa değil sosyo-ekonomik
            kalkınmaya verilmesini savunmaktadırlar. 
                 
            Hükümetlerin nüfus planlamasına önem vermeleri ve uluslararası düzeyde
            yardımlaşmaya rağmen bu programlar birkaç ülke dışında -örneğin Çin Halk
            Cumhuriyeti, Güney Kore Cumhuriyeti gibi- beklenen hedefe ulaşamamakta, başarı düzeyi
            düşük olmaktadır. Kolay başarı elde edilememesinin başlıca nedeni ailelerin çocuk
            sayısını sınırlama konusunda isteksiz olması ve ülkelerin halka kullanabilecekleri
            biçimde hizmet sunamayışıdır. Tablo:10'da, örnek olarak alınan bir kısım
            ülkelerde kaba doğum hızlarındaki düşüşler gösterilmiştir. 
                 
            Türkiye'deki duruma gelince, ülkemizde nüfus planlaması programının
            uygulanmasına 1965 yılında başlanmış ve her kaynaktan oldukça önemli ölçüde
            dış yardım alınmıştır. Buna karşın planın öngördüğü hedeflere
            ulaşılamamıştır. Ülkemizde nüfus planlaması konusunda başarının sınırlı
            oluşunun nedeni diğer az gelişmiş ülkelerden farklıdır. O ülkelerde küçük aile
            toplumsal norm değildir. Bu durum programların uygulanmasını olumsuz etkileyen ve
            giderilmesi güç bir engeldir. Türkiye'nin sorunu, herkese kullanabileceği biçimde
            aile planlaması hizmeti sunulamamasıdır. Türkiye gibi, küçük ailenin norm olduğu
            ve istenmeyen gebeliklerin önlenemediği ülkelerde nüfus planlaması programlarını  sadece sosyo-ekonomik gelişmeyi
            kolaylaştırıcı bir program olarak düşünmek doğru değildir. Bu ülkelerde
            istenmeyen gebelikler önlenmediği ölçüde- ana sağlığı için büyük bir tehlike
            olan -çocuk düşürme olayları artmaktadır. Çocuk düşürmeleri önlemenin tek yolu
            başarılı bir aile planlaması programı uygulamaktır. 
                  Tablo:10- Çeşitli
            Ülkelerde Doğurganlık Düzeyindeki Değişmeler Kaba Doğum Hızı (Binde) 
            
              
                Ülkeler  | 
                1960  | 
                1978  | 
                Fark  | 
               
              
                Kanada  | 
                27  | 
                16  | 
                 11  | 
               
              
                A.B.D  | 
                24  | 
                15  | 
                 
                9  | 
               
              
                Batı Almanya  | 
                17  | 
                 
                9  | 
                 
                8  | 
               
              
                Sovyetler Birliği  | 
                24  | 
                18  | 
                 
                6  | 
               
              
                İtalya  | 
                18  | 
                13  | 
                 
                5  | 
               
              
                İngiltere  | 
                17  | 
                12  | 
                 
                5  | 
               
              
                Japonya  | 
                18  | 
                15  | 
                 
                3  | 
               
              
                Güney Kore  | 
                41  | 
                21  | 
                20  | 
               
              
                Çin Halk Cumhuriyeti  | 
                36  | 
                18  | 
                18  | 
               
              
                Tayvan  | 
                39  | 
                21  | 
                18  | 
               
              
                Tunus  | 
                49  | 
                32  | 
                17  | 
               
              
                Türkiye  | 
                44  | 
                32  | 
                12  | 
               
              
                Indonesia  | 
                47  | 
                37  | 
                10  | 
               
              
                Hindistan  | 
                43  | 
                35  | 
                 
                8  | 
               
              
                Mısır  | 
                45  | 
                37  | 
                 
                8  | 
               
              
                Bangladeş  | 
                51  | 
                46  | 
                 
                5  | 
               
              
                Pakistan  | 
                48  | 
                45  | 
                 
                3  | 
               
              
                Suriye  | 
                47  | 
                45  | 
                 
                2  | 
               
              
                Nijerya  | 
                52  | 
                50  | 
                 
                2  | 
               
              
                Zambia  | 
                51  | 
                49  | 
                 
                2  | 
               
              
                Gana  | 
                49  | 
                48  | 
                 
                1  | 
               
              
                Kamerun  | 
                43  | 
                42  | 
                 
                1  | 
               
              
                Suudi Arabistan  | 
                51  | 
                51  | 
                 
                0  | 
               
             
                  10.
            Aile Planlamasında Hekim ve Diğer Sağlık Personelinin Görev ve Sorumlulukları: 
                 
            Hekimlerin ve diğer sağlık personelinin aile planlaması hizmetlerindeki görev
            ve sorumlulukları iki temel nedenden kaynaklanmaktadır. Bunlardan birincisi aile
            planlamasının, her şeyden önce, bireylerin ve ailelerin sağlığını geliştirmenin
            bir aracı olmasıdır. İkinci nokta ise "ahlaki" sorumluluktur. Hekim ve
            diğer sağlık personelinin hastalıkları denetim altına alıp insan ömrünü uzatmada
            gösterdikleri başarı, tarım toplumlarında ölümle doğum arasındaki doğal dengeyi
            bozmuş ve bu yoldan nüfus patlamasına yol açmıştır. Beliren dengesizliği gidermede
            tek yol doğurganlığın denetim altına alınması olduğuna göre, doğurganlık
            denetim programlarının başarıya ulaştırılması görevi de -ölümlerin kontrolunda
            olduğu gibi- hekim ve sağlık personeline düşer. Bu konuya da hastaları tedaviye  verdikleri önem kadar önem vermek
            zorundadırlar. Ne yazık ki hekimlerin bu görevlerini benimsedikleri ve önderlik
            ettikleri ve sağlık personelinden oluşan ekibi bu yolda etkili bir biçimde
            kullandıkları söylenemez. 
                 
            Hekimlerin aile planlaması konusunda "tutucu" tutumlarını irdeleyen
            Guttmacher, 1967 yılında bu tür tutumun şekillenmesinde altı ana etkenin rol
            aldığını yazmıştır. Bu etkenlerden  ikisi,
            "Kimseye Zarar Vermeyin" ve "Hayatın Korunması" deyimlerinde
            özetlenebilir. Guttmacher şöyle devam ediyor: "Hekimin parolası " Kimseye
            Zarar Vermeyin' dir. Bu, aynı zamanda tıp felsefesinin temel taşlarından biridir.
            Gebeliği önleyici yöntemlere karşı hekimlerce benimsenen olumsuz tutum, görünüşe
            göre, bir ölçüde bu anlayıştan kaynaklanmaktadır". Bu tutum, haklı
            gösterilemeyecek bir sorumluluktan kaçıştır. Bir şeyler yaparak insanlara zarar
            vermekle, yapılması gerekeni yapmaktan kaçınarak insanlara zarar vermek arasında
            hiçbir fark yoktur. 
                 
            Guttmacher anlatımını sürdürüyor: "Hekimin eğitimi, insanın yaşamı
            ne kadar çarpık, ne kadar acılı, ne kadar berbat olursa olsun, mutlaka korunması
            gerektiği üstüne kurulmuştur." Bu açıdan bakıldığında, doğurganlık
            denetiminin, hekimlik mesleğinin en temel ilkesine ters düştüğü izlenimi uyanabilir.
            Hippocrates'ten bu yana, hekimlik felsefesi, hayatın kısıtlanması değil, varoluşun  sürdürülmesi üstüne kurulmuştur. Ancak
            doğum kontrolü, yaşamı kısıtlayıcı bir eylem değil, aksine doğanların ve
            doğacakların daha iyi ve sağlıklı yaşam sürdürmelerinin bir aracı, bir
            güvencesidir. Yaşam salt biyolojik bir olgu değildir. Böyle görülemez. İnsanın
            toplumsal esenlik ve refah içinde yaşaması en az bedensel sağlık içinde bulunması
            kadar önemlidir. Dünya Sağlık Örgütünün kuruluş belgesindeki "sağlık"
            tanımını bir an için bile olsa hatırdan çıkarmamak gerekir. "Sağlık, sadece
            hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bireylerin bedensel ruhsal ve toplumsal
            yönden tam iyilik halidir." 
                 
            Hekim ve Sağlık Personelinin aile planlamasındaki görevleri şunlardır: 
                 
            a- Ailelerin yetiştirebilecekleri kadar -besleyebilecekleri kadar sayıda- çocuk
            sahibi olma konusunda eğitilmeleri, 
                 
            b- Gebelikler arasında en az iki yıl aralık olabilmesi için lohusalık
            döneminden sonra etkin bir yöntemle korunma zorunluğu konusunda eğitim, 
                 
            c- Etkin çağdaş yöntemleri kabul etmeleri için eğitim, 
                 
            d- Uterus içi araç, oral ve zerk edilen kontraseptifler ve sterilizasyon
            yöntemleri ile korunmada klinik hizmet, 
                 
            e- İstenmeyen gebelikleri sona erdirme. 
                 
            Kadın ve erkeğin, aile planlaması eğitiminde en etkin eğiticiler hekim ve ebe
            gibi halka sağlık hizmeti sunan kişilerdir. Yukarıda belirtilen klinik hizmetlerden
            sterilizasyon ameliyatı ve sosyal nedenlerle uterusun boşaltılması birçok ülkede
            olduğu gibi 1983 yılında ülkemizde de serbest bırakılmıştır. Ülkemizde oral
            kontraseptifler reçete ile satılabilecek ilaçlardandır, bununla beraber eczanelerde
            serbestçe satılmaktadır. Bu ilaçlar birçok ülkede hekim olmayan sağlık personeli
            tarafından kadınlara  dağıtılır.
            İngiltere'de yapılan bir araştırmada hekimlerin, kadınların üçte ikisine onları
            muayene etmeden oral kontraseptif reçetesi yazdıkları saptanmıştır. Bu nedenle bu
            hizmet hekimlerin önderlik ettiği ve denetlediği bir ekipte ebe ve hemşireler
            tarafından yürütülebilir. Uterus içi aracın eğitim görmüş ebe ve hemşireler
            tarafından başarıyla uygulanabileceğini gösteren pek çok araştırma vardır. Az
            gelişmiş ülkelerde hekim azlığı, kadınların erkek hekimin hizmetini kabul
            etmemeleri ve hizmetin kendi yerleşme yerlerinde sunulmasını istemeleri nedeniyle bu
            hizmetin de hekimin gözetim ve yönetiminde çalışan bir ekipte ebe ve hemşireler
            tarafından yürütülmesi zorunluğu vardır. 
              
                       
            Az gelişmiş ülkelerde oral kontraseptifler ve uterus içi araç en yaygın
            olarak kullanılan yöntemlerdir. Hekim yetersizliği nedeniyle bu yöntemleri uygulama
            görevinin ebe ve hemşirelere devri hekimleri bu hizmet dışında bırakmaz. Hekimlerin
            görevi, ebe ve hemşireleri eğitmek ve hizmet başında sürekli olarak denetleyerek
            bilgi ve beceri düzeylerini korumaktır. Sterilizasyon ameliyatı ve uterusun
            boşaltılmasına gelince, bu müdahaleler, büyük ölçüde, bu konularda eğitim
            görmüş hekimlerin görevidir.  
            
             
               
              * "Hekimler
              İçin Aile Planlaması El Kitabı" içinde, Prof. Dr. Ayşe Akın, Ankara, 1983 
               
              |