1985
Nüfus SayImInIn Düşündürdüklerİ*
1985 nüfus sayımının sonuçları, ülkemiz nüfusunun 51 milyonu aştığını
göstermiştir. Bu duruma göre son beş yılda nüfusumuzun yıllık ortalama artış
hızı binde 29.8'dir. Bu artış hızı, ülkemizde nüfus artış hızının en yüksek
olduğu 1955-1959 yılları arasındaki hızdan da yüksek bir artıştır. Bu durum iki
yönden incelenmeye değer.
Önce, hızlı nüfus artışı istenen bir olgu mudur? Ülkemizde Cumhuriyetin
kuruluşundan bu yana nüfusumuzun artış hızı ve nüfus artış hızını belirleyen
ölüm ve doğum hızları nasıl değişti, sorularının yanıtını aramakta yarar
vardır. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında dünya nüfusunun hızlı artışı, iki
üstün güç arasındaki silah yarışması ve üçüncü dünya devletlerinin yeni
ekonomik düzeni sağlama çabaları gibi üzerinde önemle durulan bir olgu
sayılmaktadır.
Çağlar boyu, nüfusun artışı ülkeler için bir sorun olmamış, tersine
istenen ve beklenen bir olgu olmuştur. Bunun nedeni son yüzyıllara kadar ölümlülük
ve doğurganlığın yüksek ve birbirine yakın bir düzeyde süregelmesidir. 17.
yüzyılda tahmin edilen dünya nüfusu 500 milyon, yani bugünkü Çin nüfusunun
yarısıydı. 17. yüzyılda başlayan ve artan bir hızla süren tarım, ulaşım ve tıp
teknolojisindeki gelişmeler ölümlülük düzeyini etkilemiş, ölümler azalmaya ve
ortalama yaşam süresi uzamaya başlamıştır. Bu nedenle dünya nüfusunun artışı
hızlanmaya başlamıştır (1).
Gelişmiş ülkelerde endüstri çağının sosyal ve ekonomik gelişmelerine
bağımlı olarak doğurganlık ta düşmeye başlamıştır. Bu ülkelerde ölümler ve
doğumlar birbirine koşut olarak azaldığından, aşırı bir nüfus artışı
gözlenmemiştir. Az gelişmiş ülkeler batının tarım, ulaşım ve tıp
teknolojilerini kullanarak ölümlülük düzeylerini -özellikle İkinci Dünya
Savaşından sonra- hızla düşürmüşlerdir. Buna karşın, sosyal ve ekonomik yönden
aynı hızla gelişemediklerinden, bu ülkelerde
doğurganlık düşmemiş ve bu ülkeler "Nüfus Patlaması" denilen olumsuz bir
sosyal ve ekonomik olguyla karşılaşmışlardır. Bir ülkenin, hatta bir ailenin, insan
gücü (bir başka deyimle nüfus gereksinmesi) mal ve hizmet üretimiyle askeri gücü
yönünden değerlendirilir. Endüstri çağı öncesi, neolitik çağda nüfusun
artışı üretimi ve askeri gücü artırdığından istenen bir şeydi. Çağımızda
üretim makineleşmiş, askeri güç insan sayısıyla değil silah gücüyle saptanır
olmuştur. Güçlü olabilmek için, endüstri çağında geliştirilen buhar, petrol,
elektrik ve atom gibi enerji kaynaklarını artan ölçüde kullanmak için nitelikli
insan gücüne sahip olmak gerekmektedir. Bunların sağlanması için de tüketimin
azaltılması ve sermaye birikiminin artması gerekir. Bu nedenle fazla nüfus yararlı
değil sakıncalıdır. Ancak durumu objektif olarak değerlendirmeyen bazı kişiler
neolitik kültürün değer yargılarından kurtulamayarak hâlâ nüfus artışını
olumlu olarak karşılayabilmektedirler. Ne var ki, bu bilimsel gerçeği değiştirmez.
Türkiye'de ölümlülük ve doğurganlık, Şekil:1'de görüldüğü gibi İkinci
Dünya Savaşına kadar yüksek düzeydeydi. Ölümlülük İkinci Dünya Savaşından
sonra hızla azalmaya başlamış, doğurganlık 1950'lerin sonuna kadar yüksek düzeyde
kalmıştır.
Şekil: 1- Türkiye'de Ölümlülük ve Doğurganlık Eğilimi
Ülkemizde nüfus artış hızı, İkinci Dünya Savaşı öncesi Şekil:2'de
görüldüğü gibi yüksek düzeyde değildi. Savaş içinde binde 10'a kadar düşmüş,
savaştan sonra yükselmeye başlamış ve 1955-1960 arası binde 28.5'e ulaşmıştır.
Bu durum ülkemizde pronatalist (doğurganlığı güdüleyici) nüfus politikasının
değiştirilmesi gerektiğini gösteren bir uyarı olmuştur. Birinci Beş Yıllık
Kalkınma Planında antenatalist bir politika kabul edilmiş ve 1965 yılında Türkiye
Büyük Millet Meclisi hükümete doğurganlığı azaltıcı çalışmalar yapma
görevini vermiştir (2).
Şekil:2- Türkiye'de Nüfus Artış Hızları
1963 yılında ve bundan sonra her beş yılda bir yapılan nüfus
araştırmaları, ailelerin büyük çoğunluğunun da doğurganlığı sınırlamak
istediklerini göstermiştir. Türk kadınının istediği ortalama çocuk sayısı
üçtür. Bir yandan sosyal ve ekonomik gelişmemiz ve bir yandan da aile planlaması
çalışmalarına bağımlı olarak Türkiye'de doğurganlık azalmasını
sürdürmüştür. 1973 dolaylarında kaba doğum hızının binde 33'e düştüğü
hesaplanmıştır (3). 1960 ve 1975 yılları arasında kaba doğum hızı yılda ortalama
bir puan düşmüştür. Aynı hız sürüyorsa 1985'te beklenen doğum hızının binde
23 olması gerekir. Kötümser bir tahminle doğum hızının yılda yarım puan
düştüğü kabul edilirse, 1980-1985 arası beklenen kaba doğum hızı binde 30 olur.
Yanıtlanması gereken bir diğer soru "1985 nüfus sayımında saptanan binde
29.8 nüfus artış hızı doğru mu?" sorusudur. Doğum hızının son on yılda
hiç düşmediği kabul edilse -ki bu olanaksızdır- nüfus artış hızının binde 29.8
olabilmesi için ölüm hızının binde 3 olması gerekir. Bu ise olanaksızdır.
Dünyanın hiçbir ülkesinde de gözlenmemiştir. Bu durumda, 1985 sayımında nüfus
artış hızının yüksek oluşunun dört nedeni olabilir:
1.
Ölümlülükte beklenmeyen ölçüde bir düşüş olmuştur,
2. Doğurganlık
yükselmiştir,
3. Dış ülkelerden
içe büyük ölçüde göç olmuştur,
4. 1980 sayımı eksik
yapılmıştır.
Son beş yılda yurt dışından kesin dönüş yapan işçiler vardır. Ancak
bunların sayıları iki milyonluk bir farkı açıklayamaz. Doğurganlığın yükselmesi
ya da azalmaması olası değildir. Doğurganlığın sosyal ve ekonomik
saptayıcılarında (determinant) bu olasılığı haklı gösterecek bir değişiklik
olmamıştır. Dünya literatürü incelenirse, kaba ölüm hızının binde 5-6'nın
altına düştüğü ülke görülmemiştir. Ülkemizde 1970-1975 arası kaba ölüm
hızının binde 11 olduğu tahmin edilmiştir. Bu yıllar arasında kaba ölüm hızı
düşüş ortalaması yılda 0.4 puandır (4). Buna göre 1980-1985 arasında kaba ölüm
hızının binde 7'den aşağı olması da olanaksızdır. Bu durumda son yıllarda nüfus
artış hızında gerçekten önemli bir artışın olduğunu kabul etmek olanaksızdır.
O halde, olasılığı 1980 sayımında bir milyon dolayında bir hata yapıldığını
kabul etmek gerekir. 1955'ten bu yana nüfus sayımlarında saptanan nüfus artış
hızları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. 1980 sayımında gözlenen tutarsız
düşüş, 1980 sayımının eksik oluşu
görüşünü destekler.
Tablo: Son Otuz Yılda Sayımlarda Saptanan Nüfus Artış Hızları
|
|
1955-1960 |
28.5 |
1960-1965 |
24.6 |
1965-1970 |
25.2 |
1970-1975 |
25.0 |
1975-1980 |
20.7 |
1980-1985 |
29.8 |
1980 sayımındaki hata düzeltilerek yapılacak bir hesaplama, 1980-1985 yılları
arasında nüfus artış hızının binde 24 dolaylarında olduğunu gösterir. Bu oran da
yüksek bir orandır. Doğurganlığın yüksek oluşunun nedeni, halka aile planlaması
hizmetlerinin kullanabilecekleri gibi sunulmamasıdır. 1978 yılında yapılan bir nüfus
araştırması, o yıl doğum yapan kadınlardan yüzde 38'inin çocuk sahibi olmak
istemedikleri halde gebe kaldıklarını göstermiştir (5). Bu bulgu, istenmeyen
doğurganlıklar önlenebilse Türkiye'de kaba doğum hızının gelişmiş ülkelerdeki
gibi binde 19 dolaylarına düşebileceğini gösterir. Aile planlaması hizmetleri,
yönlendiren Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının; yürütmede hekim, ebe ve
hemşirelerin görevidir. Biz hekimler, aşırı doğurganlığın ana ve çocuk
sağlığını doğrudan ve toplumun sağlığını besin, konut, çevre ve eğitim gibi
diğer sektörler üzerinden dolaylı olarak etkilediğini göz önüne alıp aile
planlaması hizmetlerine daha çok ağırlık vermemiz gerekmektedir.
Yararlanılan Kaynaklar
1.
Fişek, N.H.: Dünyada ve Türkiye'de Nüfus Sorunu, Hekimler İçin
Aile Planlaması El Kitabı" içinde (editör Prof.Dr.Ayşe Akın) Ankara, 1983
2.
Fişek, N.H.: Türkiye'de Nüfus Politikası (İngilizce) IUSSP Genel
Konferansı, Londra, 1969 ve Kaynak 1, sayfa 13-15'de
3.
Shorter, F.C., Macura, M.: Türkiye'de Nüfus Artışı (1935-1975),
Yurt Yayıncılık A.Ş., Ankara, 1983
4.
Genel Nüfus Sayımı (12.10.1980) Sosyal ve Ekonomik Nitelikler,
Devlet İstatistik Enstitüsü Yayın No.1072, Ankara, 1984
5.
Hacettepe Üniversitesi Nüfus
Etütleri Enstitüsü: Turkish Fertility Survey 1978, Ankara, 1980
* Toplum ve Hekim,
Sayı: 39, Aralık 1985
|