|   Çocuk
            Düşürmenİn Sosyal Yönü*  
                  Düşükler, nedenleri
            bakımından üç gruba ayrılabilirler. Düşüklerin bir kısmı kendi kendine olur
            (spontan düşük). Bu tür düşüklerde kadın ya da bir başkası, çocuğun düşmesi
            için hiçbir şey yapmamıştır. Bir kısım düşükler ise, gebelik ya da buna bağlı
            komplikasyonlar anne yaşamını tehlikeye soktuğu için hekimler tarafından yapılır.
            Buna, kürtaj veya medical abortion denilir. Diğer bir kısım düşükler ise istenmeyen
            gebeliklerin bile bile (kasten) sonlandırılması için gebe kadının kendi kendine
            yaptığı veya bir başka kişiye yaptırdığı düşüklerdir. Başka kişi, bu işi
            bilen bir komşu kadın ya da kürtajcılığı gelir kaynağı yapmış uzman bir hekim
            olabilir. Bu tür çocuk düşürmelere, isteyerek düşük, kasten çocuk düşürme
            (criminal abortion, induced abortion) gibi adlar verilir. Bizim konumuz, isteyerek çocuk
            düşürmenin sosyal yönünü incelemektir. 
                  Bir erkekle cinsel ilişkide
            bulunan bir kadının gebe kalma olasılığına karşı davranışı,  durumuna ve yaşadığı kültüre göre
            değişik olur. Kimi toplumlarda evli bir kadının gebe kalmaması ve doğurmaması ayıp
            ve onur kırıcı bir durumdur. Kadının görevi çocuk yetiştirmekten çok çocuk
            doğurmaktır. Bu davranışa köylerimizde ve özellikle doğu illerinde rastlayabiliriz.
            Kimi durumlarda ise kadın gebe kalmak istemez, fakat bunu Tanrının isteği sayar ve
            yazgısına boyun eğer. Daha gelişmiş kültürlerde ise kadın yazgısına
            başkaldırır. Gebeliği önleyici yöntemleri bilmediği ya da kullandığı yöntemin
            etkili olmaması nedeniyle gebe kaldığı taktirde, çocuğu ne bahasına olursa olsun
            düşürmeye girişir, hattâ intihar eder. Bu da olmazsa doğurduğu çocuğu öldürür.
            Yaman Koray'ın "Encek dere" adlı öyküsü bu güdüyü iyi bir şekilde
            belirtmektedir. Ülkemizin doğum ve jinekoloji kliniklerinde, çocuğunu düşürmek
            için kadının yaşamını nasıl hiçe saydığını gösteren örnekler, toplumumuzda
            buna ait öyküler pek çoktur. Kültürün daha da gelişmiş   olduğu toplumlarda, kadın ve erkek gebeliğin
            önlenebileceğini bilirler ve başarıyla uygularlar. 
                  Doğumevleri kayıtlarına
            göre, ülkemizde kadınlar ortalama üç doğuma karşılık bir düşük
            yapmaktadırlar. Her yıl yaklaşık bir buçuk milyon çocuk doğduğuna göre, yıllık
            düşük sayısı beş yüz bin kadardır. Çocuk düşüren bu kadınlar arasında
            ekonomik durumu yerinde olanların tıbbi olanaklardan faydalandıkları kesindir. Ne var
            ki, kürtaj yasal olarak yasaklandığından hem yaptıran kadın ve hem de yapan hekim bu
            durumu saklamaktadır. Çocuk düşürme yüzünden sağlığı ve yaşamı en az
            tehlikeye düşenler hekime kürtaj yaptıranlardır. Buna karşın, bunlarda da ölüm ve
            kısırlıkla sonuçlanan komplikasyonlar görülür. Bu olanağa sahip olmayan kadınlar
            ise, çocuklarını düşürmek için akıl almayacak kadar tehlikeli yollara
            başvurmaktadırlar. Kullanılan halk ilaçlarının bir kısmı ağızdan alınan (acı
            yonca, kınalı kinin ve maydanoz suları gibi), bir kısmı serviksten uterusa itilen
            (laminaria, kalem şeklinde kesilmiş sabun, kibrit çöpü, çıra, ebe gümeci kökü,
            bağ çubuğu, kunduracı çirişi, cam çubuk gibi) mekanik araçlardır. Çocuk
            düşürmede halk folklorunu incelemek isteyenler Dr.Necdet Erenus'un "Çocuk
            Düşürme" yazısından yararlanabilirler. 
                  Ülkemizde köylerde
            yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, her yıl beş bin kadar kadın çocuk
            düşürme nedeniyle ölmektedir. Fakir Baykurt'un 1958 yılında Cumhuriyet gazetesinde
            çıkan "Aşırı Çoğalma" adlı öyküsü bunun acı örneğini verir.
            Dr.Zekai Tahir Burak'ın istatistiklerine göre, Ankara Doğumevine kadın hastalıkları
            yakınmalarıyla başvuranların üçte birinin yakınma nedeni, eskiden yaptıkları
            düşüklerle ilgilidir. Çocuk düşürme bugün sadece ülkemizde değil, gelişmekte
            olan her ülkede -özellikle doğum kontrolünun yasaklandığı Güney Amerika
            ülkelerinde- büyük bir sağlık sorunudur. Yasal engellemelerle istemediği çocuğa
            gebe kalan kadının çocuk düşürmesine engel olunamayacağını anlayan kimi
            hükümetler, örneğin Rusya, her isteyen kadına hastanede kürtaj olma hakkını
            tanımışlardır. 
                  Çocuk düşürmenin niçin
            sosyal bir sorun olduğunu anlayabilmek için çeşitli kültürlerde çocuk düşürme
            hususundaki değer yargılarını bilmek gerekir. Çocuk düşürmeye karşı Sovyetler
            Birliğinin ve Vatikan'ın tutumu iki karşıt ucu simgeler. Lenin, kadınların,
            istemediği çocuğu doğurmaya zorlanamayacağını ve çocuğunu düşürmek için her
            türlü tıbbi yardımı almasının, koruma görmesinin en basit vatandaşlık hakkı
            olduğunu kabul eder. Bu nedenle, 1936 yılına kadar Sovyetler Birliğinde her kadın
            istediği anda ve bir ücret ödemeden istemediği gebeliği hastanede sona erdirmiştir.
            1936 yılında bu uygulamaya son verilmiştir. Bu değişmenin yararı olmadığı,
            kadınların sağlıksız koşullarda düşük yaparak sağlıklarını tehlikeye
            attıkları gerekçesiyle 1955'de yine Lenin zamanındaki uygulamaya dönülmüştür.
            Bugün bütün komünist ülkelerde -Kızıl Çin dahil- kimi uygulama farklarıyla
            kürtaj serbesttir ve bir kadın hakkı olarak tanınmaktadır. 
                  Japonya'da da durum
            aynıdır. Japon geleneklerine göre, 1603-1867 yılları arasında Tokugawa rejimi
            altında  çocuk  düşürme  ve  bebek  öldürme
            (infanticide)  suç  olmadığı  gibi  günah  da  değildi.  1867  yılında çıkarılan bir yasa ile çocuk
            düşürme ve öldürme yasaklanmıştır. Çocuk düşürmeyi yasaklayan yasanın
            zararlarını gören ve nüfus planlaması için kürtajı geleneklerine aykırı bulmayan
            Japonlar, 1950 yılında kürtajı yeniden serbest bırakmışlardır. 
                  Vatikan'a gelince,
            Katolikler, komünist ve kimi uygar ülkelerin aksine, değil kadının isteği üzerine,
            kadının yaşamı tehlikeye girse bile kürtajı günah saymış ve yasaklamışlardır.
            Tüm bu yasaklara ve dinsel baskı ve eğitime karşın, koyu  Katolik olan Latin Amerika ülkelerinde gizli
            çocuk düşürme sosyal bir salgındır ve kadınlar üzerinde büyük yıkım
            yapmaktadır. Kilise, bu ülkelerde düşükle savaş için -inançlarının aksine
            olmasına karşın- kimi yöntemlerle doğum kontrolü yapılmasına göz yummaktadır. 
                  İslam ülkelerine gelince,
            çocuk düşürmek İslam dininde günahtır. Ne var ki, Kuran'ın "Zorunluklar
            sakıncaları ortadan kaldırır" ve "Allah hiçbir şeyi insana zorluk olsun
            diye emretmedi" hükümlerine dayanarak, annenin yaşamı tehlikedeyse çocuk
            düşürmeye izin verilir. Pakistan ve Mısır gibi kimi ülkeler, çocuk düşürme
            hususunda daha liberaldirler. Esas itibarıyla bu ülkeler de çocuk düşürmeyi suç ve
            günah saymaktadırlar. Yalnız, embriyonun çocuk sayılması için el, ayak ve
            başının belli olması, kan dolaşımının başlaması gerektiğini kabul
            etmektedirler. Bu duruma göre, 2-3 aylıktan erken gebeliklerde düşük yapmak, çocuk
            düşürme sayılmamaktadır. 
                  Ülkemize gelince, dinsel
            inançlardan kaynaklanan kurallara ve 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza
            Yasasına göre, çocuk düşürmek ve düşürtmek suçtur. Bir kadının isteği
            olmaksızın çocuğunu düşürten kimseye 7 yıldan 12 yıla, kadının isteğiyle
            düşürtene 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir (Madde 468). Bir kadın kendi
            isteyerek çocuk düşürürse 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası görür (Madde 469). 
                  Bu maddelerde tıbbi
            zorunluklarla yapılan kürtaj, bir ayrı tutma olarak kabul edilmiştir. Yalnız, yukarda
            adı geçen yasanın 49.maddesinin 3. fıkrasına göre, bir kimsenin yaşamını
            kurtarmak için yapılan girişim, yasalara göre suç olsa da bunu yapana ceza verilemez.
            Hekimler 1965 yılına kadar bu olanaktan yararlanarak tıbbi nedenle kürtaj
            yapmaktaydı. 1965 yılında kabul edilen Nüfus Planlaması Hakkındaki Yasa, tıbbi
            zorunluklarda kürtajı kadın için bir hak ve hekim için bir görev yapmıştır. Bu
            yasaya dayanılarak 3 Temmuz 1967 tarihinde 12637 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak
            yürürlüğe konan Tüzük, tıbbi kürtajı gerektiren durumları belirtmiştir. Bu
            tüzük, hekimin kararını sınırlayıcı olmaktan çok, hekimi yersiz iftiralardan
            kurtararak vicdani kanısına göre hareket etmekte serbest bırakmaktadır. 
                  Çocuk düşürmenin dünya
            üzerinde -özellikle gebeliği önleyici yöntemlerin uygulanmasının yaygın
            olmadığı ülkelerde- büyük sorun olduğuna işaret etmiştim. Bu hususta doğruya
            yakın niceliksel bilgi ancak komünist ülkelerle Japonya'da vardır. Aşağıdaki
            Tabloda Japonya'da ve kimi sosyalist ülkelerde çocuk düşürme oranları
            görülmektedir: 
                  Tablo- İsteyerek Çocuk
            Düşürme Oranları (baz bin canlı doğum) 
              
            
              
                Yıllara Göre
                Çocuk Düşürme Oranı  | 
               
              
                Ülkeler  | 
                1954  | 
                1959  | 
                1964_  | 
               
              
                Japonya  | 
                82  | 
                68  | 
                51  | 
               
              
                Bulgaristan  | 
                1  | 
                33  | 
                63(1)  | 
               
              
                Çekoslavakya  | 
                1  | 
                36  | 
                29  | 
               
              
                Macaristan  | 
                7  | 
                101  | 
                140  | 
               
              
                Polonya  | 
                -  | 
                11  | 
                23(2)  | 
               
              
                Yugoslavya  | 
                -  | 
                13  | 
                25(2)  | 
               
              
                Sovyetler Birliği  | 
                   | 
                   | 
                   | 
               
              
                Büyük Kentler  | 
                80  | 
                100  | 
                -  | 
               
              
                Köyler  | 
                -  | 
                30  | 
                -  | 
               
             
                  Açıklamalar: (1) 1963
            yılı, (2) 1962 yılı. 
                  Komünist ülkelerde
            isteyerek çocuk düşürme nedenleri üzerinde de anketler yapılmıştır. Rusya'da
            1958-1959 yıllarında kürtaj yaptıran köylü kadınların yüzde 45'i, kentlilerin ise
            yüzde 38'i belli bir neden göstermemişlerdir. Yeter sayıda çocuğu olduğu için
            kürtaj yaptıranların oranı yüzde 10'dur. Bakım güçlüğü nedeni ise köylülerde
            yüzde 26, kentlilerde yüzde 35'dir. 
                  Batı ülkelerinde tıbbi
            kürtaj çok sınırlı olduğundan gizli kürtaj çoktur. Bu nedenle istatistikleri
            güvenilir değildir. A.B.D.' de gizli olarak yılda 330.000 düşük yapıldığı tahmin
            edilmektedir. A.B.D. ve İngiltere gizli düşükleri önlemek için tıbbi kürtaj
            endikasyonlarını genişletmek çabasındadırlar. Bu husus bu ülkelerde günün
            konusudur. Japonya ve komünist ülkeler de düşükle savaş için gebeliği önleyici
            yöntemleri halk arasında yaymaya çalışmaktadırlar . 
                  Hekimlik yaşamınızda
            "çocuk düşürme" sorunuyla sürekli karşılaşacak ve karar vermede zorluk
            çekeceksiniz. Hangi olguya kürtaj yapılması gerektiği hekimler için zor bir
            deontolojik sorun olarak kalacaktır. Embryo'yu canlı sayarak ve "yaşama son vermek
            deontolojik kural dışıdır" düşüncesiyle kürtaj yapmayan hekimin bu kararı
            annenin intiharına neden olursa ya da çevresinde üzüntü kaynağı olan sakat bir
            çocuk doğarsa kendisini vicdanen rahat hissedebilecek midir? 
            
             
               
              * 1967 yılında
              Hacettepe Tıp Fakültesi Öğrencilerine yaptığı konuşma. 
               
              |