Türkİye’de
Nüfus SorunlarInIn Ele AlInIş TarzI ve Planlar*
1.Giriş:
Türkiye’nin nüfus
politikasını açıklamadan önce, nüfus ve bununla ilgili konuları kısaca gözden
geçirmek yararlı olacaktır. Türkiye nüfus artış oranı bakımından dünyada en ön
sırada bulunan ülkelerden biridir. 1927 nüfus sayımından bu yana nüfus artış
oranları incelenirse (Tablo:1), artışın özellikle son on yılda endişe verici
olduğu görülür. Önümüzdeki yıllarda da aynı eğilim (trend) sürerse 1965’te
artış oranının binde 31’e ulaşacağı tahmin edilebilir.
Tablo:1- Türkiye Nüfusunun
Yıllık Ortalama Artış Oranı
Yıllar |
Oran (binde) |
1927-1935 |
21.3 |
1936-1940 |
19.8 |
1941-1945 |
10.0 |
1946-1950 |
22.0 |
1951-1955 |
28.1 |
1956-1960 |
29.3 |
Durumumuzu iyice
saptayabilmek için, doğum ve ölüm oranlarının bilinmesine gerek vardır. Ne yazık
ki, tüm yurdu kapsayan ve kayıt sistemine dayanan istatistik verilere sahip
olmadığımız için, bu hususta ancak değişik araştırmaların sonuçlarına
dayanarak bir fikir sahibi olunabilir. Bu hususta tüm ülkeyi kapsayan ilk araştırma
1963 yılında Miss K.E.Gales tarafından yapılmıştır(1). Örnekleme yöntemiyle ve
anket tarzın da yapılan bu araştırmada 3.150 kişiyle görüşülmüştür.
Görüşmede, önce son 12 ayda yapılan doğum sayısı ve daha sonra son 24 ayda
yapılan doğum sayısıyla ilgili bilgiler elde edilmiştir. Son 12 ayda yapılan doğum
sayısı sorusuna alınan yanıtlara göre, Türkiye’de ortalama doğum oranı binde
41.3; son 24 ayda yapılan doğum sayısı sorusuna alınan yanıtlara göre ise binde
35’dir. Bunlardan hangisinin gerçeğe yakın olduğunu söylemek olanaksızdır.
1962 yılında Hıfzısıhha
Okulunun tüberküloz tarama ekiplerinin Yozgat köylerinde yaptığı araştırmaya göre
doğum oranı binde 47.2’dir. bu araştırma da örnekleme yöntemiyle yapılmıştır.
Gales’in yaptığı araştırmadan farkı, kayıt yöntemine dayanmasıdır. Ekip, önce
seçilen örneklerde yaşayan herkesi kaydetmiş ve tam bir yıl sonra aynı köye
giderek, daha önce kaydedilen ailelerde bir yıl içinde doğan ve ölenleri, elindeki
listelerle kontrol ederek, saptamıştır.
Hıfzısıhha Okulunun,
Ankara’nın 40 kilometre kuzey-batısındaki Kazan Köy Sağlığı Etüt Merkezi’nin
hizmet alanındaki 8.000 nüfusta, kayda dayanan bilgilere göre hesaplanan doğum oranı
binde 48.9’dur. 1963’te Gales’in yaptığı araştırmada, değişik bölgelerde ve
stratumlarda (toplu gruplarda) doğum oranları hakkında da bilgi vardır (Tablo:2, 3)
Tablo:2- 1963
Araştırmasında Doğum Oranları
|
Doğum Oranı
(binde) |
Toplu Gruplar |
12 aya dayanan
bilgi |
24 aya dayanan
bilgi |
Köyler |
45.2 |
37.6 |
Kasabalar |
36.9±7.0 |
32.2±6.1 |
Kentler |
37.7±4.6 |
33.1±0.5 |
Üç büyük kent |
28.3±3.2 |
25.3±1.5 |
Tüm Türkiye |
41.3 |
35.0 |
Bu araştırma, köylerde ve
özellikle Orta Anadolu köylerinde doğum oranının çok yüksek olduğunu kesin olarak
göstermiştir. Sağlık koşulları düzelir ve tıbbi bakım köylere daha geniş
ölçüde girerse, yüksek olan ölüm oranının düşeceği ve doğumları azaltıcı
önlemler de alınmazsa, gelecek yıllarda nüfus artışının daha da tehlikeli bir hal
alacağı gerçektir.
Tablo:3-1963
Araştırmasında Köylerde Bölgelere Göre Doğum Oranları
|
Kaba Doğum Oranı
(binde) |
Bölgeler |
12 Aylık verilere
göre |
24 aylık verilere
göre |
Ege |
44.2 |
36.6 |
Marmara |
32.9 |
31.1 |
Akdeniz |
49.9 |
40.6 |
Karadeniz |
44.5 |
38.8 |
Orta Anadolu (kuzey) |
53.9 |
46.7 |
Orta Anadolu (doğu) |
48.1 |
43.9 |
Orta Anadolu (güney) |
54.8 |
49.0 |
Kuzey Doğu Anadolu |
52.2 |
45.2 |
Güney Doğu Anadolu |
33.5 |
29.9 |
TÜM TÜRKİYE |
45.2 |
37.6 |
Gales’in yaptığı
araştırmada ortalama kaba ölüm oranı binde 14.7’dir. (Tablo:4).
Tablo:4-1963 Araştırmasında Kaba Ölüm
Oranları
Toplu Gruplar |
Son 24 Aylık
Verilere
Göre Ölüm Oranı (binde) |
Köyler |
15.9 |
Kasabalar |
16.2±4.8 |
Kentler |
9.5±2.6 |
Üç
büyük kent |
12.7±1.7 |
Tüm
Türkiye |
14.7 |
Hıfzısıhha Okulunun
Yozgat ve köylerindeki araştırmasında saptanan kaba ölüm oranı binde 19.8 ve Kazan
köylerindeki oran binde 14.5’dir. İstatistik Genel Müdürlüğünün kasaba ve
kentlerde ölüm kayıtlarına dayanarak topladığı verilere göre de ölüm oranı
binde 12.9’dur. Türkiye’de nüfus sorunu üzerinde daha ayrıntılı fikir elde
edebilmek için yaş dağılışının da önemi vardır. (Tablo:5). Nüfusun yüzde
39.3’ünün 15 yaşından küçük yani üretici olmayışı özellikle dikkati
çekmektedir.
Tablo:5- Türkiye Nüfusunun
Yaş Gruplarına Göre Dağılışı (1955 Sayımı)
Yaş Grupları |
Sayı |
Yüzde |
0-4 |
3.858.713 |
16.0 |
5-9 |
3.233.882 |
13.4 |
10-14 |
2.382.625 |
9.9 |
15-44 |
10.436.332 |
43.4 |
45-64 |
3.292.901 |
13.7 |
65+ |
822.408 |
3.4 |
Bilinmeyen
|
37.902 |
0.2 |
TOPLAM |
24.064.763 |
100.0 |
Türkiye’de nüfus
artışıyla ilgili bilgileri gözden geçirdikten sonra, Türkiye’nin milli gelirinin
nüfus başına yılda 1.845 lira ve Beş Yıllık Kalkınma Planına göre beklenen milli
gelir artışının yüzde 7 olmasına karşın, 1963 yılında bu artışın yüzde 6.4
olduğu da hatırlanırsa, Türkiye gibi hızla kalkınmaya muhtaç bir ülkede nüfus
sorununun ne kadar büyük önem taşıdığı ortaya çıkar.
Türkiye’de doğum
kontrolünun gerekli olup olmadığını düşünürken yalnız ekonomik hususları göz
önüne almak yeterli değildir. Ana ve çocuk sağlığı da önemli bir etmendir.
Besleyemeyeceği çocuğu doğurmak istemeyen kadınların sayısı yüz binlerin
üzerindedir. Hıfzısıhha Okulunun 1959 yılında köylerde yaptığı bir araştırma,
bin gebeden 2.8’inin çocuk düşürme nedeniyle ölmekte olduğunu ortaya koymuştur.
Bu, her yıl on bin ana ölümü demektir. Kadın hastalıkları kliniklerinin kronik
hastaları, düşük nedeniyle sakatlanan kadınlardır. Dr. Burak’ın Ankara
Doğumevinde 5.000 kadın üzerinde yaptığı bir incelemede, hastaneye gelen
kadınların yüzde 12’si düşükle doğum kontrolü yapmıştır. Hastaların yüzde
27’si düşük nedeniyle kısır kalmıştır. Yüz düşük olgusunda ölüm oranı
yüzde 5.7’dir. Gebeliklerin yüzde 30’u düşükle sona erdirilmektedir. Tabiatıyla
Doğumevine gelen hastalar seçilmiş bir nüfus grubu olduğundan bu oranlar tüm ülkeye
yaygınlaştırılamaz. Ekonomik gelişmenin nüfus artışıyla denklenememesinin sosyal
sonuçları da üzerinde ciddiyetle durulacak bir sorundur. Korunmaya muhtaç çocuk
sayısı hızla artmakta ve hükümet için büyük bir sorun olmaktadır. Bugün
bunların sayısı hakkında da kesin bir sayı vermek olanak dışı olmakla birlikte,
devlete ait bakım kuruluşlarında 12.813 çocuğun bulunduğu bilinen bir husustur.
Diğer bir nokta da işsizliktir. Bugün bile işsizlik ve gizli işsizlik bir sorundur.
Nüfus aynı hızla artarsa, ileride bu daha da tehlikeli bir duruma yol açacaktır.
Türkiye’nin bu nüfus için işyeri ve iş alanı bulması imkansız olacaktır.
2.Türkiye’de Nüfus Politikasının Tarihçesi:
Son yıllara kadar
Türkiye’de doğum kontrolü yasal olarak yasaktır. Bu uygulama kırk yıldan beri de
devam etmekte ve halk, nüfusumuzun hızla artması için teşvik edilmekteydi. Ne için?
Bu soruya yanıt verebilmek için Kurtuluş Savaşı ve onu izleyen yıllara bir göz
atmak gerekir. Türkiye Birinci Dünya Savaşından çıkmış, büyük topraklar ve
bununla birlikte büyük nüfus kaybetmiştir. Savaşlar ve hastalıklar ülkeyi harap
etmiştir. Tahmin edilen nüfus on milyon dolaylarındadır. Türkiye hızla kalkınmak
zorundadır. Bu da ancak tarım üretimini artırmakla mümkündür. O zamanlar tarım,
değil Türkiye’de, tüm dünyada bugünkü anlamda makineleşmemişti. Tarımsal
kalkınma için insan gücüne gereksinme vardı. Üretici olan nüfus savaşlarda büyük
ölçüde kaybedilmiş olduğundan, nüfus artmadan tarımsal kalkınma imkansızdı.
Diğer bir nokta, Türkiye’nin kendisine dost olmayan ülkelerle komşu olmasıydı.
Bağımsızlığını korumak için güçlü bir orduya muhtaçtı. O yıllarda askeri
güç, silah gücü kadar insan gücüne de dayanmaktaydı. 1920 yıllarında
Türkiye’yi hızla artan bir nüfus politikası gütmeye zorlayan temel nedenler
bunlardı. Atatürk, 1920 yılında söylediği bir nutukta, “Ulusumuzun sağlığının
korunması ve daha iyiye götürülmesi, ölümlerin azaltılması, doğumların
artırılması, böylece ülke insanının dinç ve çalışacak nitelikte yetiştirilmesi
gerekir” sözleriyle Cumhuriyetin ilk döneminin nüfus politikasını ortaya
koymuştur. Hiç kuşku yok ki o gün için doğru politika “nüfusun artması, hızla
artması” idi.
3.Türk Yasalarında Doğum Kontrolunu Önleyici
Hükümler ve Kaynaklar:
Türk Ceza Yasası’nda ve
Umumi Hıfzısıhha Yasası’nda doğum kontrolunu yasaklayıcı hükümler vardır. 576
sayılı Türk Ceza Yasası, 1889 yılında yayınlanan İtalyan Ceza Yasasından
kaynaklanır. Bu yasada yalnız çocuk düşürme ve düşürtme yasak edilmiştir. 1930
yılında İtalyan Faşist Hükümeti, nüfus artışını özendirmek için bu yasayı
değiştirmiş, doğum kontroluna ait bilgilerin öğretilmesini ve bu hususta propaganda
yapılmasını da yasaklamıştır. Bu, bizim o zaman ki politikamıza da uygun
olduğundan ceza yasamızda da aynı değişiklik yapılmıştır (madde:47) Türkiye’de
Umumi Hıfzısıhha Yasasıyla doğum kontroluna yarayacak malzeme ve ilaçların imal,
ithal ve kullanılması yasak edilmiştir. Bu yasa, Fransız Hıfzısıhha Yasasından
uyarlanmış ve yasamıza aynen aktarılmıştır (madde:152)
4.İslamiyet ve Doğum Kontrolü:
Bazı çevrelerde
İslamiyet'te nüfus kontrolünun yasak olduğu ve Türkiye’de bu nedenle doğum
kontroluna izin verilmediği kanısı vardır. Yukarda belirtildiği gibi Türkiye’deki
yasaklar Katolik ülkelerin yasalarındaki hükümler, Cumhuriyetin kuruluş
yıllarındaki Türk görüşüne uygun olduğu için benimsenmiştir. Bu hususta
görüşü istenilen Diyanet İşleri Bakanlığı, doğum kontrolünun İslamiyet'te
yasak edilmediğini bildirmiş ve şu fetvayı vermiştir: “Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı Sağlık İşleri Genel Müdürlüğünün döllenmeye engel olucu önlemler
almanın İslamiyet açısından uygun olup olmadığı hakkındaki 13.12.1960 gün ve
10.456 sayılı yazısı Yüksek Bakanlıktan 16.12.1960 gün ve 35.739 sayılı yazıyla
Kurulumuza gönderilmekle durum incelendi. Döllenmeyi engelleme önlemi diye ifade
edilebilecek olan azil, Ashaptan bazılarınca ve onlara tabi olan bazı alimlerce uygun
görülmemiş olmasına karşın, içlerinde Hazreti Ali, Sa’ad İbni Vakkas, Zeyd İbni
Sabit, Ebu Eyyübül Ensari, Cabir, İbni Abbas, Hazreti Hasan Habbab, İbni Erett, Ebu
Said’l Hudri, Abdullah İbni Mesud gibi zevatın da dahil bulunduğu Ulemayı Ashab ve
onlara ittiba eden Cumhuru Ulema tarafından caiz görüldüğünün, ve şu kadar ki,
döllenmeyi engelletici önlem almakta kadının rızası gerekli olup zaman icabı
çocuğun kötü yetişmesi, savaş ya da sefer içinde bulunmak ve benzeri nedenlerle bu
şartın da gereksiz olacağının sözü geçen Bakanlığa cevaben bildirilmesi uygun
olacağının Yüksek Bakanlığa arzına karar verildi. 19.12.1960”
Mısır’da Cami-ül
Ezher’in aynı içerikte bir fetvası vardır. Pakistan, Mısır, Tunus gibi Müslüman
ülkelerde hükümetlerin yürüttüğü doğum kontrol kampanyaları mevcuttur. Türk din
adamlarından biri (Bay Köksal), tıbbi nedenler dolayısıyla kürtajın dahi caiz
olduğunu söylemiştir. Görüşüne dayanak olarak ta “Elzaruratı tubi halli
mahzırat” ayetini almaktadır. Bunun anlamı, “zorunluklar sakıncaları ortadan
kaldırır”dır.
5.Türkiye’de Nüfus Politikasının
Değiştirilmesi Üzerinde Çalışmalar:
Türkiye’de doğum
kontrolünun önleyici yasakların kaldırılması ve doğum önleyici önlemlerin halka
duyurulması konusunda ilk hareket kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarından
gelmiştir. Bu hususta Dr.Zekai Tahir Burak ve Prof.Dr.Naşit Erez’in çabalarını
belirtmek gerekir. Zaman zaman basında da düşüklerle ilgili acı haberler
yayınlanmaktaydı. Bunlardan en ilginci Fakir Baykurt’un ölen üç genç gelinle
ilgili hikayesidir. Sağlık Bakanlığının bu sorun üzerinde önlem aramak hususunda
ilk çabası 1958 yılında olmuştur. Bakanlık, üniversite profesörlerinden ve
tanınmış uzmanlardan oluşan bir bilimsel kurula konuyu inceletmiş ve bu kurul,
yasalarımızdan doğum kontrolunu yasaklayan hükümlerin kaldırılmasını, bununla
birlikte tıbbi zorunluklar dışında kürtaja izin verilmemesini oy birliğiyle
önermiştir(2). Sağlık Bakanlığı bu değişikliklerin yapılması için Adalet
Bakanlığı’nın görüşünü istemiş, fakat olumlu bir sonuç alamamıştır.
27 Mayıs Devrimini izleyen
aylarda, Milli Birlik Komitesi Devlet Planlama Teşkilatını kurmuştur. Sağlık
Bakanlığında ana ve çocuk sağlığı bakımından büyük önemi olan doğum
kontrolü sorununun çözümünü daha ciddiyetle ele almıştır. Sağlık Bakanlığı
ve Devlet Planlama Teşkilatı mensupları arasında 1960 yılı Kasım ayında yüksek
düzeyde yapılan ilk toplantıda, sorunun ekonomik önemi de belirtilmiş ve aile
planlaması konusunun Beş Yıllık Kalkınma Planına alınması için anlaşmaya
varılmıştır. Aynı zamanda kırk yıldan beri aydınların ve halkın “nüfus
artması, hızla artması zorunluluğu” görüşüyle koşullandırılmalarından
doğacak psikolojik engelleri kırabilmek için sistemli bir çalışmaya derhal
başlanması gerekli görülmüştür. 1960 yılı Aralık ayında Ankara’da
Hıfzısıhha Okulu’nda doğum kontrolü konusunda yapılan açık oturum, bu
toplantıda alınan kararların ilk uygulamasıdır(3). Toplantıya katılan tanınmış
hekim, din adamı, sosyolog ve demograflar, aile planlamasını kendi cephelerinden ele
almış ve gereğini şiddetle savunmuşlardır. Bu açık oturum basında çok geniş
yankılar yapmıştır. Konuyla ilgili yayınlar, makaleler, röportajlar basını aylarca
meşgul etmiştir. Memnunlukla görülen durum, doğum kontrolü aleyhinde olanların
azınlıkta olmalarıydı. Elde edilen kazanç ta bu büyük davanın kamuoyuna mal
edilmesi oldu. Seminer ve basındaki yankılar Sağlık Bakanlığı tarafından
toplanmış ve bir kitap halinde yayınlanmıştır(4). Bunu izleyen aylarda her
fırsattan yararlanılarak sorun basına ve radyoya aktarılmış, halkın ilgisi canlı
tutulmuştur. Konunun işlenmesinde Ankara Jinekoloji Derneği’nin de büyük
yardımına işaret etmek yerinde olur. Bu dernek tarafından her yıl yapılan
seminerlerde doğum kontrolünun değişik yönleri ele alınmış ve bu seminerler de
basın tarafından izlenmiştir.
Devlet Planlama Teşkilatı,
Beş Yıllık Kalkınma Planı tasarısında, hükümete, aile planlaması uygulanmasını
sağlayacak aşağıdaki esasları önermiştir(5):
a-Gebeliği önleyici
bilgilerin yayılmasını ve gebeliği önlemekte kullanılan araç ve ilaçların ithal
ve satışını yasaklayan yasal hükümler kaldırılacaktır.
b-Sağlık hizmetlerinde
çalışan personele (hekim, hemşire, ebe, hemşire yardımcısı, sağlık memuru) aile
planlamasıyla ilgili olarak gereken bilgiler verilecektir. Bu, hem ilgili okul ve
kurslarda bu konuda yeni dersler konularak, hem de normal okul ve kurs aşamasını
geçirmiş personeli yeniden kurslara çağırarak yapılacaktır.
c-Bu kimseler gerekli
bilgiyi ve -parasız dağıtım söz konusu olduğu hallerde- malzemeyi isteyenlere
vermekle görevli olacaklardır.
d-Mevcut olanaklardan
yararlanılarak aile planlaması eğitimi yapılacaktır.
e-Gerekli araç ve
ilaçların ucuza ithali, yurt içinde üretimi ve muhtaç olanlara parasız
dağıtılması olanakları araştırılacaktır.
Hükümet bu esasları, aile
planlaması terimini “nüfus planlaması” olarak değiştirip kabul etmiş ve Büyük
Millet Meclisine göndermiştir. Planın Senota’daki görüşmeleri esnasında Isparta
Senatörü Dr.Suat Seren, nüfus planlamasının plandan çıkarılması için bir
değişiklik önerisi vermiş ve ilk oylamada çoğunluğu sağlayacak kadar taraftar
kazanmıştır(6). Başbakan yardımcısı Turhan Feyzioğlu ve Sağlık Bakanı Dr.Yusuf
Azizoğlu’nun yerinde girişimleriyle ikinci oylamada Suat Seren’in önerisi
reddedilmiştir. Planın Millet Meclisinde görüşülmesinde, nüfus planlaması
aleyhinde olan grup daha az etki gösterebilmiş ve İstanbul milletvekili Muhittin
Güven’in değişiklik önerisi birinci oylamada büyük bir çoğunlukla
reddedilmiştir.
Devlet Planlama
Teşkilatının, aile planlamasını Beş Yıllık Kalkınma Planına yerleştirme
konusundaki çabalarına koşut olarak Sağlık Bakanlığı da aile planlamasının
Büyük Millet Meclisinde kabul edilmemesi olasılığını düşünerek, Anayasaya
aykırı yasaları inceleyen komisyona Umumi Hıfzısıhha Yasasıyla Türk Ceza
Yasasında doğum kontrolünü yasaklayan hükümlerin gereksiz yere kişi
özgürlüğünü kısıtlayıcı olduğu gerekçesiyle, Anayasaya aykırı yasalar
arasına alınmasını önermiştir. Bu komisyon, bir kimsenin istediği sayıda ve
istediği zaman çocuk sahibi olmasının bir özgürlük sorunu olduğu ve
vatandaşların bu haktan yararlanmasının yasaklanmasını insan haklarına aykırı
bularak, hükümete bu yasalardaki doğum kontroluyla ilgili hükümlerin
değiştirilmesini önermiştir. Hükümet, bu maddeleri değiştiren tasarıları Meclise
göndermiştir. Nüfus Planlaması Yasası’nın Meclise gönderilmesi ve komisyonlar
tarafından kabul edilmesi üzerine bu tasarı geri alınmıştır. Millet Meclisinde
Sağlık, Adalet, Planlama ve Bütçe Komisyonları tarafından kabul edilen bu yasa,
halen Millet Meclisinin gündemindedir. Yasanın operatif maddeleri şunlardır:
“Madde:1- Nüfus
planlaması, bireylerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olmaları
demektir. Bu husus gebeliği önleyici önlemlerle sağlanır. Tıbbi zorunluluklar
dışında gebelik sona erdirilemez veya sterilizasyon veya kastrasyon ameliyesi
yapılamaz.
Madde:2- Nüfus planlaması
zorunluğunun halka duyurulması ve bu hususlarla ilgili eğitim, öğretim ve uygulama,
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın saptayacağı esaslara göre yürütülür.
Bu maksatla Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı özel örgüt kurmaya ve gebeliği
önleyici ilaç ve araçları muhtaç olanlara parasız dağıtmaya yetkilidir.”
6.Nüfus Planlamasını Benimseyen ve Karşıt Olan
Görüşler:
a-Nüfus Planlamasının
karşıtı olarak öne sürülen fikirler dört nokta üzerinde toplanmaktadır:
(1) Türkiye’nin
besleyebileceği optimum nüfus saptanmadan nüfus politikası değiştirilemez,
(2) Türkiye’nin
politik ve askeri gücünün artması, ancak nüfusunun artmasıyla mümkündür. Bu ne
kadar erken olursa Türkiye için o kadar iyidir.
(3) Nüfus planlaması
programları pahalı ve sonuç vermeyen programlardır.
(4) Aile planlaması,
hükümetin, ailelerin özel yaşamına karışmasıdır. Buna hakkı yoktur.
b-Nüfus planlamasını
benimseyenler, görüşlerini aşağıdaki esaslara dayanarak savunmaktadırlar:
(1) Ana ve çocuk
sağlığı standardını yükseltmek için doğum kontroluna izin verilmesi gerekir.
Türkiye’de bebek ölüm oranı binde 165’dir. Köylerde ölümlerin yüzde 12’si
beş yaştan aşağı çocuklarda görülmektedir. Bunun esas nedeni, ailelerin
besleyemeyeceği, bakamayacağı sayıda çocuk sahibi olmalarıdır. Kadınlar fazla
çocuk sahibi olmak istememekte ve birçokları çaresizlik içinde kendi kendilerine
ilkel yöntemlerle çocuk düşürmeye kalktıklarından sakat kalmakta veya
ölmektedirler. İstatistikler bunu göstermektedir. Hali vakti yerinde olanlarla
kentlerde yaşayan aydın tabaka esasen doğum kontrolü yapmaktadır. Doğum kontrolunu
yasaklamak, sadece yoksul ve çocuğunu iyi yetiştiremeyecek olanlara yüklenen gereksiz
bir külfettir.
(2) Korunmaya muhtaç
çocuk sayısı gün geçtikçe hızla artmakta ve hükümet için çözümü güç, mali
yükü ağır, sosyal bir sorun haline gelmektedir. Tıpta temel kural olan “koruma
tedaviden ucuzdur” ilkesi burada da geçerlidir. Doğum kontrolü, korunmaya muhtaç
çocuk sayısını olanaklar elverdiğince az tutmak için başvurulacak en etkin yoldur.
Aynı zamanda, nüfus artışı ekonomik gelişmeyle dengelenmezse ileride işsizlik,
çözümü olanaksız bir hal alacak ve işsizler, rejimi sarsacak sosyal kargaşalıklara
neden olacaklardır.
(3) Optimum nüfus bugün
için değerini kaybetmiş bir kavramdır. Değişmeyen bir optimum nüfus olamaz. Bir
ülke sanayileşirse, bir ülkede yeni doğal kaynaklar keşfedilirse, tarım yöntemleri
geliştirilerek üretim artırılırsa, o ülkede refah içinde yaşayacak nüfus sayısı
da değişir. Önemli olan ekonomik gelişme hızıdır. Bir ülkeye önemli miktarda ve
sürekli olarak dış sermaye akmazsa, ülkenin kendi olanaklarıyla sermaye birikimi ve
milli gelir artış hızı belirli bir sınırda kalır. Önemli olan, bu hızla nüfus
artış hızının ayarlanmasıdır. Ancak bu yapılırsa gelişmekte olan ülkeler, en
kısa zamanda gelişmiş ülkeler düzeyine erişebilir ve ülke güçlü bir ekonomik
yapıya sahip olabilir.
(4) Bugün Türkiye’de
15 yaşın altındaki nüfus yüzde 40’a yakın olduğuna göre, bir kişi çalışıyor
ve ikinci bir kişi kazanmadan yiyor demektir. İleri ülkelerde ise dört kişi
çalışmakta buna karşın bir kişi kazanmadan yemektedir. Bu oranı düzeltmenin ve
üretici olmayan nüfusu azaltmanın tek yolu da doğum kontroludur.
(5) Bugün bir ülkenin
askeri ve politik gücü ekonomik gücüne bağlıdır. Ekonomik olarak zayıf ve nüfusu
çok olan ülkeler, nüfusu az ve ekonomik gücü üstün ülkelere boyun eğmektedir.
Bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur.
(6) Nüfus planlaması
zannedildiği kadar pahalı değildir. Yeni keşfedilen rahim içi araç, hormon
tabletleri gibi yöntemlerle başarılı bir program uygulamak olanağı vardır.
Başarıda en önemli etmen halkın kültür düzeyidir. Türkiye’de kentlerde
erkeklerin yüzde 75’i ve kadınların yüzde 50’si; köylerde ise erkeklerin yüzde
44’ü ve kadınların yüzde 16’sı okur-yazardır. Bu, nüfus planlaması uygulayan
diğer gelişmekte olan ülkelerin henüz erişemediği bir düzeydir. Bu bakımdan
Türkiye’de nüfus planlamasının başarı şansı yüksektir.
(7) Doğum kontrolunu
yasaklayan hükümler, insanların istedikleri zaman ve istedikleri sayıda çocuk sahibi
olma özgürlüklerini kısıtlayan ve insan haklarına aykırı olan bir önlemlerdir.
(8) Doğum kontrolü
programıyla ailelerin özel yaşamına karışıldığı, temeli olmayan bir savdır.
Hükümetin bu konuda kimseye zor kullanması söz konusu değildir. Bir hastanın tedavi
için hekime gitmesiyle, çocuk sahibi olmamak için yardım istemek üzere hekime gitmesi
arasında fark yoktur. Aksine, bir kimseye bu hakkı vermemek onun özel yaşamına
karışmaktır.
7.Yeni Nüfus Politikasının Uygulanması İçin
Çalışmalar:
a-Türkiye’de aile
planlamasının uygulamaya konması için bilinmesi ve çözümü gereken sorunlar
şunlardır:
(1) Halkın aile
planlaması konusundaki bilgi, inanç ve davranışını bilmek gerekir,
(2) Doğum ve ölüm
oranları hakkında doğru bilgi sahibi olmak gerekir. Bu, özellikle çalışmaların
değerlendirilmesi için önemli bir koşuldur,
(3) Hekim ve diğer
sağlık personeline modern kontraseptif yöntemler öğretilmelidir,
(4) Halka sürekli
eğitim yapmaya ve onların aile planlamasıyla ilgisini canlı tutan çalışmalara gerek
vardır,
(5) Türkiye’nin döviz
sıkıntısı vardır. Döviz harcanmasını gerektiren uzman, burs, taşıt, malzeme ve
ilaç gibi hususların zamanında ve tam olarak sağlanması olanaklar elverdiğince
yerine getirilmelidir,
(6) Türkiye’de serbest
piyasada, bazı özel yasalı kurumlarda ve kamu sektöründe çalışan kimselerin
kazançları arasında kamu sektörü aleyhine büyük bir dengesizlik vardır. Kamu
sektörü için, uzmanları ve üstün vasıflı kimseleri tam süre çalıştırma
olanağı -ülke hizmeti için özveride bulunanlar dışında- yoktur. Hükümetin bu
sorunu yakın bir zamanda çözümlemesi de olanak dışıdır.,
(7) Ulusal bütçeye bu
iş için yeterli ödenek konması ve personel bulunması gerekir.
b-Bu sorunların çözümü
için çalışmalara 1963 yılının Şubat ayında başlanmıştır. İlk temas
“Population Council” ile yapılmıştır. Önce bu konseyin başkanı Dr.Notestein
Türkiye’ye gelmiş ve bundan sonra Nisan ayında, Dr.Corsa başkanlığında gelen bir
heyet Türkiye’de incelemeler yaparak Türk Hükümeti’ne bir rapor vermiştir(7). Bu
raporda yukarda belirtilen sorunlara değinilmiştir. Şimdiye kadar bu hususta yapılan
işler şunlardır:
(1) Halkın aile
planlaması konusundaki bilgi, inanış ve davranışa ait bir araştırma, geçen yaz
aylarında Hıfzısıhha Okulu ve Population Council tarafından desteklenmek suretiyle
yapılmıştır. Bu araştırmanın sonuçlarına ait ilk bilgiler bir seminerde Dr.
Berelson tarafından sunulmuş bulunmaktadır. Bunu izleyecek raporların hazırlanmasına
da çalışılıyor.
(2) Geçen yıl
davranış araştırmasıyla birlikte örnekleme yöntemiyle demografik bir araştırma da
yapılmıştır. Miss Gales tarafından hazırlanan rapor Hıfzısıhha Okulu tarafından
yayınlanacaktır. Bölgeler için de değer taşıyan demografik veriler toplamak üzere
bir örgüt kurulması için AID (Uluslararası Gelişmeye Yardım) kuruluşuyla
anlaşmaya varılmıştır. Türk Hükümeti demografik araştırmalarda kullanılmak ve
41’i görüşmeci olmak üzere 52 personelin kadrolarını ve personel masrafları dahil
tüm harcamalar için 1.250.000 lirayı 1964 bütçesine koymuştur. AID, personele ek
ödenek ve sair harcamalara karşılık olmak üzere 500.000 TL.’ yi Sağlık
Bakanlığı emrine tahsis etmiştir. Ayrıca bir uzman ve 7 motorlu araç sağlamayı da
kabul etmiştir. Bu araştırmada kullanılacak yöntem, Hıfzısıhha Okulu tarafından
Yozgat’ta uygulanan yöntemdir. Örnekleme suretiyle belirli gruplar seçilerek,
buralarda ilk yıl, bir önceki yıla ait bilgiler sağlayacak bir anket uygulanacak ve
nüfus, aile fişlerine kaydedilecektir. İzleyen yıllarda nüfus bu listelerden kontrol
edilerek doğum, ölüm, gebelik ve göç gibi demografik veriler toplanacaktır.
(3) Türk Hükümeti 1964
yılı bütçesine nüfus planlamasında kullanılmak üzere 168 personel kadrosu ve
personel ücretleri dahil her çeşit giderler için 3.940.000 lira koymuş ve bu husus
Büyük Millet Meclisi tarafından da kabul edilerek yasalaşmıştır.
(4) Sağlık Bakanlığı
nüfus planlaması çalışmalarında önerilerde bulunmak üzere bir Danışma Kurulu
oluşturmuştur. Düzenli olarak toplantılar yapan bu kurulun önerileri hizmetin
başlatılması için gereken hazırlıklara büyük destek olmaktadır. Nüfus
Planlaması Yasası Büyük Millet Meclisi’nden geçer geçmez sağlık personelinin
eğitimine başlanacaktır. İlk uygulamaya doğumevleri poliklinikleri, ana-çocuk
sağlığı merkezleri ve hastanelerin kadın hastalıkları poliklinikleri
katılacaktır. Büyük kentlerde gerekirse özel merkezler de açılacaktır. Bundan
başka belirli bölgelerde, geniş ölçüde halk eğitimiyle birlikte mevcut kurumlar ve
gezici ekiplerden yararlanılarak ön uygulamalar yapılacaktır.
(5) Türkiye’de nüfus
planlamasıyla ilgilenen tanınmış kimseler, Hükümetin nüfus planlaması
faaliyetlerini desteklemek üzere bir dernek kurmuşlardır. Örgütlenme aşamasında
olan dernek, yasa yürürlüğe girince faaliyetini halka da yansıtacaktır.
(6) Sağlık
Bakanlığı, nüfus planlaması programlarını destekleyen ve hükümete ait olan
çeşitli kurumlarla da temasa geçmiş ve bunların birçoğuyla olumlu sonuca
varılmıştır. Nüfus Planlama Konseyi, demografik araştırmaya yaptığı yardımdan
sonra 140.000 dolarlık bir yardımın yapılmasını kabul etmiş ve programın
gelişmesine göre yeni yardım olanakları üzerinde de durmayı vaat etmiştir. IPPF,
Türkiye Nüfus Planlaması Derneği’nin gelişmesiyle yakından ilgilenmektedir ve bu
derneğe on bin İngiliz lirası bir bağışta bulunmuştur. Ford Fondasyonu yetkilileri,
Türkiye’nin nüfus planlaması programıyla ilgilendiklerini ve mümkün olan yardımı
yapabileceklerini bildirmişlerdir. Henüz uygulama planları hazırlanmadığından,
yardım şekli ve miktarı üzerinde görüşmeler yapılmamıştır. Amerikan Yardım
Heyeti de nüfus planlaması sorunuyla ilgilenebileceğini ve olumlu önerileri
Hükümetlerine götürebileceklerini belirtmiş ve ilk proje olarak demografik
araştırmanın yürütülmesi için anlaşmaya varılmıştır. İsveç Hükümeti de
resmen yardım önerisinde bulunmuş ve bu konuda görüşmelerde bulunmak üzere bir
uzman göndermiştir. Görüşmeler sürmektedir. İngiltere Hükümeti de nüfus
planlaması konusunda uzman gönderebileceğini ve burs verebileceğini resmen
bildirmiştir.
8.Nüfus Planlaması
Programının Başarı Şansı ve Nüfus Üzerine Etkisi:
Davranış araştırması
sonuçları, Türkiye’de halkın kültür düzeyinin oldukça yüksek olması, sağlık
kuruluşlarının ve personelinin yeter sayıda bulunması ve ülke içinde yaygın
olmasının programın başarıyla yürütülmesi için ümit verici etmenler olduğunu
göstermektedir. Halkın nüfus sorununa verdiği önemin ne kadar köklü olduğunun bir
kanıtı da Türklerin “üçü karar, dördü zarar” atasözüdür. Davranış
araştırmasında da istenen çocuk sayısının 3-4 arası olması, bunun kitle
tarafından benimsenmiş gerçek bir atasözü olduğunu gösterir. Doğum kontrolü
yöntemlerindeki son gelişmeler ve özellikle rahim içi araç yöntemi, uygulamayı çok
kolaylaştıracaktır. Türkiye’de nüfus artış oranı binde 29 olduğuna ve kentlerde
kayıtlara dayanan ölüm istatistiklerine göre kaba ölüm oranı binde 13 dolaylarında
bulunduğuna göre, doğum oranının binde 42’den aşağı olması beklenemez. Bu
nedenle Hıfzısıhha Okulunun bulduğu binde 47 dolayında doğum oranını, gerçeğe en
yakın oran olarak kabul etmemek için bir neden yoktur. Bu duruma göre de tahmin
edilecek ölüm oranı binde 18’dir. Türkiye’de 15-44 yaş grubundaki kadın sayısı
beş milyon dolayındadır. Bir hekim günde kırk rahim içi araç yerleştirse, yılda
on bin araç uygulanır ki, yüz hekim çalıştıracak bir ekibin uygulanabileceği rahim
içi araç sayısı yılda bir milyona ulaşır. 15-44 yaşındaki kadınlarının
tümünün evli ve doğurgan olduğu kabul edilirse, bu uygulama bir yılda doğum
oranının yüzde 20 azalmasına neden olacak ve sonuç olarak doğum oranı binde 38’e
düşecektir. Ölüm oranına kısa sürede etki mümkün olmadığına göre, bir
yıllık başarılı bir kampanya sonunda artış oranı binde 29’dan binde 20’ye
indirilmiş olacaktır. Planda başarılı uygulama olarak düşünülen, her yıl artış
oranında yüzde 10 azalma, yani ilk yıl yüzde 3 bir düşüş, üç katıyla
gerçekleştirilmiş olacaktır. Doğum kontrolünun ilk görülecek olan en belirgin
etkisi de ana sağlığı üzerinde olacaktır. Cinai ve provoke düşükler fevkalade
azalacak ve bunun sonucu ana ölümleri ve sakatlıklarıyla ilgili oranlar kısa sürede
düşecektir. Çocuk doğurmamak için yaşamını tehlikeye atanların, gebelikten
korunmalarını sağlayacak imkanlar yüzlerce kilometre uzakta olsa bile, oraya istekle
başvuracakları doğaldır.
Yararlanılan
Kaynaklar
1- Miss
K.E.Gales, İngiltere Hükümeti tarafından CENTO Yardım Programı çerçevesinde
Hıfzısıhha Okulu’na ( Ankara ) sağlık konusunda örnekleme araştırması için
gönderilmiş uzmandır.
2- Bu
bilimsel kurul Zekai Tahir Burak’ın başkanlığında Muzaffer Esat Güçhan, Naşit
Erez, İzzet Birand, Ahmet Esendal, Necati Bicioğlu ve Kamil Öner’den oluşmuştur.
3- Bu
açık oturum tartışma grubu, Nusret H.Fişek başkanlığında Zekai Tahir Burak,
Mahmut Çürük, Necdet Erenus, Muslih Fer, Asım Köksal, Erol Tümertekin, Orhan
Turkap’dan oluşmuştur.
4- Sağlık
Bakanlığı yayınlarından No: 264 “ Türkiye’de Doğum Kontrolünun Uygulaması
Üzerinde İncelemeler. “
5- Nüfus
Planlama programının plana alınmasında, Planlama Teşkilatı eski müsteşarlarından
Şinasi Orel, Osman Torun ile daire başkanları Necat Erder ve Attila
Karaosmanoğlu’nun büyük çabaları olmuştur.
6- Dr.Suat
Seren 1962 Kasımı ile 1963 Mayısı arasında Sağlık Bakanlığı yapmıştır.
7- Nüfus
Konseyinin Türkiye’de Nüfus Planlamasına Dair Raporu, Sağlık ve Sosyal yardım
Bakanlığı neşriyatı No: 295.
* Sağlık Dergisi,
Cilt:38, Sayı:3-4, 1964
|