Nüfus
PlanlamasInda Hükümetlerİn Sorumluluğu*
Hükümetlerin nüfus
planlamasında rolü olmalı mıdır? Bu sorunun yanıtı, doğal olarak, ülkeden ülkeye
değişecektir. Çünkü, ülkelerin nüfus artış hızı, ekonomik gelişmesi, halkın
kültür düzeyi birbirinden farklıdır. Sorunu inceleyerek bir sonuca varmak için
ülkeleri üç gruba ayırmak uygun olacaktır. Bu gruplamada ele alınacak ölçüt, söz
konusu ülkelerdeki doğum ve ölüm oranları olacaktır.
Birinci grup, doğum ve
ölüm oranları düşük olan gelişmiş ülkelerden oluşur. Avrupa ülkeleri, Kanada,
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) bu gruba giren ülkelerdir. İkinci grup, doğum
oranının yüksek, ölüm oranının hızla düştüğü gelişmekte olan ülkelerdir.
Kore, Formoza, Güney ve Orta Amerika ülkeleri, Güney-Doğu Asya ülkeleri ve Türkiye
bu gruba girmektedir. Üçüncü grup ise, doğum ve ölüm oranlarının yüksek olduğu
geri kalmış ülkelerdir. Afrika'daki ülkelerin çoğu bu gruba girmektedir. Şimdi her
gruptaki ülkelerin aile planlaması ya da doğum kontrolundaki rollerini ve
sorumluluklarını ayrı ayrı inceleyelim.
Birinci gruba giren
gelişmiş ülkelerde halkın büyük çoğunluğu doğum kontrolü hakkında bilgi
sahibidir ve doğum kontrolü yapmaktadır. Doğum oranlarının düşük olmasının
nedeni de budur. Bu ülkelerde doğum kontrolü alanında yapılacak iş, küçük bir
azınlığı oluşturan yoksul ve bilgisiz kimseleri eğiterek bunlara yol göstermek,
bakamayacakları çocukları doğurmamalarını sağlamak ya da doğum aralıklarını
uzatmak, istenmeyen zamanda çocuk sahibi olmamak için ne yapacaklarını bilmeyen genç
evlilere yol göstermektir. Bu ülkelerde doğum kontrolü yapmayanların fazla çocuk
sahibi olmaları, genel yaşam standardında ya da ulusal ekonomide belirgin bir zararlı
etki göstermemektedir. Bu nedenle gebeliği önleyici yöntemlerin yasaklanmadığı bu
ülkelerde hükümetler nüfus planlamasında sorumluluk yüklenmeyi ve bunu çalışma
programları içine almayı düşünmemişlerdir. Üstelik, bu ülkelerde gönüllü
kuruluşların kurduğu dernekler, bilgilendirilmeye ve yol gösterilmeye gereksinimi
olanlara gerekli yardımı yapmaktadırlar. Bu ülkelerde halkın kendi kendine yaptığı
ya da derneklerin yardımıyla yapılan doğum kontrolünun ne kadar başarılı
olduğunun kanıtı, halkı doğum kontrolü yapmayan ülkelerde doğum oranı binde 30-50
arasında olmasına karşın, bu ülkelerde oranın çok düşük olmasıdır. Örneğin,
Kanada'da doğum oranı binde 24.8, ABD'de binde 22.4, Japonya'da binde 17, Yunanistan'da
binde 18.1, İtalya'da binde 18.7, Almanya'da binde 18.1 ve İsveç'te binde 12.4'dür.
Bu gruptaki ülkelerden,
Katolik ülkeler dışında, hiçbirinde gebeliği önleyici yöntemler
yasaklanmamıştır. Hattâ sterilizasyon ameliyatlarına da izin verilmiştir. Örnek
olarak ABD. gösterilebilir. İstatistikler, bu ülkede her yıl yaklaşık 600.000
kadının sadece gebe kalmamak amacıyla kendilerini ameliyat ettirdiklerini
göstermektedir. Son yıllarda gelişmiş ülkelerde bile hükümetler, işsizlik ve
çocuk suçları gibi sosyal sorunlarla uğraşmak için nüfus planlamasına önem
vermeye başlamışlardır. Örneğin Amerikan kongresi, Waşington kenti bütçesine bu
amaçla para koymaktadır. Geçen Eylül ayında New York'ta toplanan Amerika Halk
Sağlığı Derneği Kongresinde üyelere hitap eden Harward Halk Sağlığı Fakültesi
Dekanı, 1977 yılında Amerika'da hükümet hekimlerinin önemli görevleri arasına
nüfus planlaması hizmetlerinin gireceği düşüncesini ileri sürmüştür. Amerikan
Halk Sağlığı Derneği, hükümetlerin nüfus planlaması çalışmalarına önem
vermelerini öneren bir kararı kabul etmiştir.
İkinci grup ülkelerde
doğum oranı yüksek ve ölüm oranı düşüktür. Bu ülkelerde nüfus planlaması,
gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sadece istenmeyen gebelikleri önlemek ya da gebelikler
arasını uzatmaya yönelik değildir. Bu ülkelerde nüfus planlaması, ekonomik
gelişmeyle nüfus artışını dengelemek, ana-çocuk sağlığını iyileştirmek,
korunmaya gereksinimi olan çocuk sayısını azaltmak için değerli bir araç olarak
algılanmaktadır. Bu gruba giren ülkeler, genel olarak gelişmekte olan ülkeler
arasında en önde olanlardır. Bu ülkelerde nüfus başına düşen ulusal gelirin en
kısa zamanda olanakların elverdiği kadar yükseltilmesi yaşamsal önem
taşımaktadır. Ana ve çocuk sağlığı sorunlarını, çocuk sayısını azaltmadan
çözümleme olanağı yoktur. Bunun nedeni belirgindir. Bakamayacakları,
besleyemeyecekleri sayıda çocuğu olan ailelerdeki çocuklar, doğal olarak bakımlı
çocuklara oranla daha çok öleceklerdir. Sık sık doğuran kadınlar daha çabuk
ihtiyarlayacak ve sağlıkları daha büyük tehlikeler altında olacaktır. Bu nedenle,
bu gruptaki hükümetler aile planlamasına büyük önem vermekte ve bu konuda büyük
projeleri uygulamaya koymaktadırlar. Çünkü, sorun gelişmiş ülkelerdeki gibi
Gönüllü kuruluşların çabalarıyla çözümlenebilecek ölçüden daha büyüktür.
Aynı zamanda halkın büyük bir kısmı da gebeliğin nasıl önlenebileceğini
bilmemektedir.
Üçüncü grupta doğum ve
ölüm oranları yüksek olan Afrika ülkeleri bulunmaktadır. Bu ülkelerde nüfus
artışı yüksek olmadığından,
hükümetler genellikle nüfus sorununa önem
vermemekte,
sınırlı olan kaynaklarını diğer ekonomik ve sosyal sorunların çözümüne
ayırmaktadırlar. Bu ülkelerde doğum kontrolü yasak olmadığından, hekimler ana ve
çocuk sağlığı bakımından halka doğum kontrolünü öğretmektedirler. Çünkü,
doğum kontrolü yapılmadan ana ve çocuk sağlığı hizmetlerinin düzeyini yükseltmek
hemen hemen olanaksızdır.
Bu gruplamadan ayrı olarak
değişik ülkeleri, gebeliği önleyici önlemlerin yasak olduğu; serbest
bırakıldığı ve kürtajın bile serbest olduğu ülkeler olarak üç gruba ayırmak
olanağı da vardır. Gebeliği önleyici önlemlerin yasak olduğu ülkeler genel olarak
Katolik kilisesinin etkisi altında olanlardır. Katoliklerin çoğunlukta bulunmadığı
ülkelerden doğum kontrolünun yasak olduğu tek ülke Türkiye'dir. Kürtajın bile
serbest olduğu ülkeler ise, Rusya dahil tüm komünist ülkeler ve Japonya'dır. Doğumu
önleyici önlemlerin yasak edilmesinin sonucu ne olmaktadır? İstatistikler, gelişmiş
ülkelerde bunun büyük bir etkisi olmadığını göstermektedir. Belçika'da doğum
oranı binde 16.8, Çekoslovakya'da 15.7, Macaristan'da 12.8, İtalya'da 18.7, Fransa'da
17.7 dir. Buna karşın gelişmekte olan ülkelerde doğum oranı binde 30-50
arasındadır.
Halkın büyük bir
bölümü gebeliği önleyici önlemleri bilecek ve uygulayacak kültür düzeyinde
olmamakla birlikte çok çocuğun ekonomik etkisi altında kalmakta ve fazla çocuk
doğurmak istemeyen kadın gebe kalırsa çocuk düşürmekte ve bu nedenle çocuk
düşürenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Bu durumlar Güney Amerika'da
Katolik kilisesini tazyik altında bırakmaktadır. Son yıllarda Katolikler bu tür
yasakları hafifletmeyi düşünmektedir. Toplantılarına devam eden Papalık Konseyi bu
sorunu tartışmakta, Papa, ilk kez ağızdan alınan haplar hakkında hoşgörülü
sayılabilecek bir dil kullanmaktadır. Şili, halkının çoğunluğu Katolik olan bir
ülkedir. Ama hükümet doğumu önleyici önlemleri serbest bırakmış ve doğum kontrol
klinikleri açmıştır. Gerekçe olarak ta cinai düşüklerle savaştığını ileri
sürmüştür. Kilise bile, bir cinayeti önleme gerekçesiyle bu uğraşlara karşı
gelmemektedir. Bir insanın çocuk sahibi olmak istemesi ya da istememesi doğal
hakkıdır. Bu hususta hükümetlerin bireyleri zorlamaya hakkı yoktur. Bu, insan
haklarına aykırıdır.
Demokrasinin temel
ilkelerinden biri, kendi yaptığını diğerlerinin yapmasına izin vermektir.
Günümüzde özgürlük düzeninin geçerli olduğu Katolik ülkelerde aydın kişiler
doğum kontrolü yapmaktadırlar. Buna karşın, yoksul ve geri kalmış halkı yasal
yollardan zorlayarak doğum kontrolü yapmamalarını istemektedirler. İnsanlar kendi
yaptıklarını başkalarının yapmasına izin vermeye ya da azınlıkta da olsalar
diğerlerinin suç olmayan isteklerini göz
önüne almaya mecburdurlar.
Şimdi de çeşitli
ülkelerin nüfus planlaması sorununu nasıl ele aldıklarını gözden geçirelim.
Nüfus sorununu bir hükümet sorunu olarak ele alan ilk ülke Hindistan'dır. Hindistan
hükümetinin ilk aldığı önlem, doğum kontrol klinikleri kurmak olmuştur. Böylece
8.000 kadar klinik kurulmuştur. Sadece klinik açmanın programın yürütülmesi için
yeterli olmadığı kısa bir sürede anlaşılmış, halkın kliniklere gelmesini
beklemek yerine hizmeti halka götürmeye ve halkın eğitilmesine önem verilmeye
başlanmıştır. Bu girişimler sonuç vermiş ve ilk yıl içinde doğum kontrol araç
ve ilaçlarının kullanılışı yüzde 40 bir artış göstermiştir. Hindistan
hükümeti 1958-1962 yılları arasında nüfus planlaması için yılda 5.4 milyon dolar
harcamıştır. Bu, nüfus başına 13 kuruşluk bir harcamadır. Üçüncü Beş Yıllık
Planda bu harcamayı kişi başına 26 kuruşa çıkarmaya karar veren hükümet, bu
miktarın bir kat daha arttırılması gerektiğine inanmakla birlikte, nüfusun çokluğu
ve ulusal kaynakların sınırlı oluşu nedeniyle daha fazla para ayıramamıştır.
Nüfus planlaması için gereken ulusal harcamayı, zamanında sağlayabilmek amacıyla,
üçüncü plan döneminde kontraseptif üreten ve satanları da teşvik ederek, onların
da halkın eğitimine ve kontraseptiflerin halk tarafından satın alınması
kampanyasına katılmalarını sağlamayı öngörmektedir.
Nüfus planlamasını ulusal
bir dava olarak ele alan hükümetler arasında Pakistan da vardır. Pakistan
Cumhurbaşkanı Eyüp Han, 1960 yılından beri nüfus planlaması çalışmalarını
başlatmış ve sağlık bütçesinin yüzde 8'ini bu hizmete ayırmıştır. Bu ülkede
hizmet, sağlık merkezleri tarafından yürütülmekte ve Sağlık Bakanlığında üçüncü beş yıllık plan döneminde nüfus
planlaması için 12 milyon dolar harcamaya karar verilerek ayrı bir müsteşarlık
kurulmuş bulunmaktadır. Milliyetçi Çin (Taiwan) hükümeti nüfus planlaması
hizmetlerini ulusal bir dava olarak ele alan diğer bir devlettir. Okuma-yazma durumu ve
ekonomisi bakımından gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında bir yeri
olan bu ülke, Pakistan ve Hindistan'da olduğu gibi tüm ülkeye yaygın bir programla
işe başlama yerine, hizmeti önce nüfusun yüzde onunu içine alan pilot bir bölgede
başlatmıştır. Uygulama çok başarılı olduğundan, program kısa sürede tüm
ülkeyi kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Bu ülkede nüfus planlaması için kişi
başına harcama 59 kuruştur. Asya'nın gelişmiş ülkelerinden biri de Güney Kore'dir.
Güney Kore hükümeti nüfus planlaması çalışmalarına 1962 yılında
başlamıştır. Çalışmalar hızla gelişmiş ve şu anda 850 sağlık merkezinde 2.500
kişi sadece nüfus planlaması eğitim ve uygulamasıyla görevlendirilmiştir.
Nüfus planlaması programı
uygulayan ya da uygulamaya başlamak üzere olan diğer ülkeler, Komünist Çin,
Singapur, Malezya, Tunus, Mısır, Seylan (Sri Lanka) ve Porto Rico'dur. Bunlar arasında
özellikle Porto Rico'nun üzerinde durmaya değer. Nüfusunun çoğunluğu Katolik
olduğu halde nüfus planlaması uygulayan ilk gelişmekte olan ülke bu ülkedir.
Uygulamaya 1959 yılında başlanmış ve hükümet halka ücretsiz olarak hormonal hap
dağıtmaya başlamıştır. Kimi çevrelerde bu hapların sağlığı zararlı olduğu
ileri sürülmektedir. Porto Rico uygulaması bu savın bugün için doğru olmadığını
göstermektedir. Ağızdan alınan hormonal haplar kimi Katolik ülkeler dışında tüm
uygar ülkelerde satılmakta ve kullanılmaktadır. Örnek olarak ABD. verilebilir. Bu
ülkede 1964 yılında 3.5 milyon kadının bu haplarla doğum kontrolü yapmakta olduğu
saptanmıştır. ABD'nin İlaç Dairesi, uzun incelemelerden sonra, ağızdan alınan
hormonal hapların güvenle
kullanılabileceğini ilan etmiştir.
Gelişmekte olan tüm
ülkelerde nüfus planlama projelerinin ele alındığı görülmektedir. Şimdi de
gelişmiş ülkeleri inceleyelim. Bunlar arasında Birinci Dünya Savaşından sonra
nüfus planlamasını proje olarak ele alan gelişmiş ülke Japonya'dır. Japonya doğum
oranını binde 30'dan binde 17'ye düşürmeyi başaran tek ülkedir. Diğer gelişmiş
ülkelerde de halkın kendi kendine doğum kontrolü yaptıklarını ve bu nedenle doğum
oranlarının çok düşük olduğunu, hükümetlerin büyük projeler yürütmek zorunda
kalmadıklarını yukarda belirtmiştim. Bununla birlikte bu ülkeler de doğum
kontroluyla işsizlik, çocuk suçları (Juvenil delinquency) gibi durumları azaltmak
için ilgilenmeye başlamışlardır.
Türkiye'nin askeri ve
siyasi gücünü nüfus sayısına bağlayan kimi aydınlar, komşularımızda doğum
kontrolü yapılmakta mıdır? sorusunu sormaktadırlar. Hepsinde gebeliği önleyici
ilaç ve araçlar serbesttir. Doğum oranı Suriye'de binde 24, Irak'ta 20, İran'da 44,
Rusya'da 22, Bulgaristan'da 16 ve Yunanistan'da 18'dir. Doğum oranının en yüksek
olduğu ülke Gine'dir. Bu ülkede doğum oranı binde 62'dir. Bu oranı doğum kontrolu
uygulanmamasının üst düzeyi olarak kabul edersek, Yunanistan'da ailelerin yüzde 81'i
ve İran'da yüzde 27'si doğum kontrolü yapmaktadırlar denilebilir.
Ülkemize gelince,
Türkiye'nin geleneksel nüfus politikası, nüfusunu hızla artırmaktı. 1950'yi izleyen
yıllarda sıtmanın ortadan kalkması, antibiyotiklerin tedavi alanına girmesi, halkın
vereme karşı aşılanması ve sağlık kuruluşlarının gelişmesi gibi nedenlere
bağlı olarak ölümler azalmış ve doğum oranı aynı kaldığından nüfusumuz, Türk
tarihinde görülmemiş oranda artmaya başlamıştır. Bunun ekonomiye ve ana-çocuk
sağlığına zararlı etkiler yaptığını göz önüne alan hükümetler, nüfus
politikasını değiştirmeyi öngörmüşler ve Büyük Millet Meclisi, Beş Yıllık
Kalkınma Planında bu hususu kabul ederek Türkiye'de "isteyenin istediği zaman
istediği sayıda çocuk sahibi olması" politikasını onaylamıştır.
* Sağlık dergisi,
XXXVIII: Sayı 11-12, Kasım-Aralık 1964
|