PROF. DR. NUSRET FİŞEK'İN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - II
Ana-Çocuk Sağlığı, Nüfus Sorunları ve Aile Planlaması

 

Türkİye’de Nüfus PlanlamasI*

      Osmanlı imparatorluğu zamanında nüfus meselesi, bugün anladığımız anlamda üzerinde  durulan bir konu olmamıştır. Bu dönemde imparatorluk  arazisinin genişletilmesi ya da korunmasına bağlı olarak-özellikle askeri güçle ilgili-fazla nüfus isteği ve aynı zamanda tarihinin derinliklerinden gelen geleneksel bir inançla büyük ve kalabalık aile sahibi olma arzusu vardı. Türkiye'de nüfus sorununu ulusal bir politika olarak ele alan ve üzerinde duran Atatürk’tür. Atatürk, 1920 yılında yaptığı bir konuşmada, “Ulusumuzun sağlığının korunması ve güçlendirilmesi, ölümlerin azaltılması, nüfusun arttırılması ve bu suretle ulus bireylerinin dinç ve çalışma yeteneğiyle yetiştirilmesi gereklidir” demiştir. Şunu hemen belirtmek gerekir ki, her fikir ve söz bulunulan koşullar içinde değerlendirilebilir. Atatürk, nüfus artırma politikasını desteklediği yıllarda Türkiye, Balkan Savaşı, Trablusgarp Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı gibi dört büyük savaştan çıkmış, geniş toprak ve çok sayıda nüfus kaybetmişti;tifüs ve sıtma gibi hastalıklar halkı kasıp kavurmaktaydı. Türkiye hızla kalkınmak zorundaydı. Bu da ancak tarım üretimini arttırmakla olabilirdi. Tarım, değil Türkiye’de, tüm dünyada bugünkü anlamda makineleşmemişti; tarımda kalkınma için insan gücüne gereksinim vardı. Bir diğer nokta da, Türkiye’nin kendisine dost olmayan ülkeler karşısında bağımsızlığını koruması için güçlü bir orduya gereksinim duymasıydı. O yıllarda askeri güç, silah gücü kadar asker sayısına   da dayanıyordu. Bu koşullar altında, yüzölçümü 700.000 kilometre kareyi aşan, doğal kaynakları zengin, on milyon nüfuslu bir ülkede nüfusun hızla artmasını istemek ve bunu sağlayacak önlemlere başvurmak, hiç kuşkusuz doğru bir politikaydı. Bu politika, sağlık hizmetlerini olanaklar elverdiğince geliştirmekle birlikte, düşük ve gebeliği önleyici ilaç ve araçların satılması, kullanılması ve bu konuda eğitim ve propaganda yapılmasının yasaklanması, altı çocuktan fazla çocuklu annelere ödül ve madalya verilmesi gibi konuların yasalarda yer alması şeklinde yürütülmüştür.         

      Bu politikanın sonucu ne olmuştur? 1927-1945 yılları arasında tüm çabalara karşın nüfus artış oranı, yılda ortalama ancak binde 17’ye varmıştır. Bu oran, gelişmiş ülkeler arasında rastlanan en yüksek düzeydir. Türkiye gibi ulusal kaynakları oldukça zengin bir ülke için de normal sayılabilir. Beş yılda bir yapılan nüfus sayımları, nüfus artışının anormal bir eğilim gösterdiği işaretini ilk kez 1950’de verdi; nüfus artış oranı binde 22’ye çıkmıştı. 1955 sayımı sonucu ise, durumun tehlikeli bir hal aldığının kanıtlarını  veriyordu. Üzülerek belirtmek gerekir ki, ülke idaresinden sorumlu olanlar bu önemli  gözlemleri değerlendirememiş ve zamanında gerekli önlemleri almamışlardır. 1955-1960 yılları arasında doğum kontrolünün yasaklanmasının ana sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini belirten hekimlerimizin çabaları yanında, nüfus artışının olası sonuçlarını  ekonomik yönden ele alan bilim adamlarının yazıları, Türkiye’de nüfus politikasının değiştirilmesine yol açan çalışmaların ilkidir.

      Hükümet yönünden  doğum kontrolü ilk kez Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı (SSYB) tarafından 1958 yılında ele alınmıştır(1). Bakanlık, üniversite profesörlerinden ve tanınmış uzmanlardan oluşan bilimsel bir kurula sorunu inceletmiş ve bu kurul, yasalarımızdan doğum kontrolunu yasaklayan hükümlerin kaldırılmasını, bununla birlikte tıbbi zorunluklar dışında kürtaja izin verilmemesini önermiştir. SSYB, bu değişikliklerin yapılması için Adalet Bakanlığı’nın görüşünü istemiş, ama olumlu bir sonuç alamamıştır.

      1960 yılında, 27 Mayıs Devrimi’ni izleyen aylarda Milli Birlik Komitesi, Devlet Planlama Örgütü’nü kurmuştur. SSYB. da, ana ve çocuk sağlığı bakımından büyük bir önemi olan doğum kontrolü sorununun çözümünü ciddiyetle ele almıştır. Bakanlık ve Devlet Planlama Örgütü mensupları arasında, 1960 yılında yüksek düzeyde yapılan ilk toplantıda, aile planlaması konusunun Beş Yıllık Kalkınma Planına alınması için fikir birliğine varılmıştır. Yeni politikanın ve uygulamasının ana hatlarını belirten yasanın Büyük Millet  Meclisi tarafından kabulü kolay olmamış, bu konudaki uğraş beş yıl sürmüştür. Resmi Gazetede 10 Nisan 1965 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 557 sayılı Nüfus Planlaması Yasası, ülkemizde geniş ölçüde uygulamaya geçilmesine olanak sağlamış bulunmaktadır(2). Bununla birlikte, SSYB 1967 yılına kadar kararsız ve enerjik olmayan bir uygulama politikası gütmüştür. Bu nedenledir ki, her yıl doğurganlık çağındaki kadınların yüzde beşine ulaşılması öngörüldüğü halde, 1967 Mayıs ayına kadar bu oran ancak yüzde 2’ye çıkabilmiştir.

      Adalet Partisi hükümeti, 10 Şubat 1967 tarihinde yayınladığı(3) plan stratejisi kararıyla -nüfus planlaması hakkındaki kanun Cumhuriyet Halk Partisi koalisyonları zamanında kabul edildiği için- “Adalet Partisi nüfus planlamasına karşıdır” söylentilerinin asılsız olduğunu göstermiştir. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı,(4) nüfus planlamasının ekonomik, sosyal ve tıbbi bakımdan önemli bir konu olarak ele alınmasını öngörmektedir.

      1.Nüfus Planlaması Kanunu:

      Şimdi de yasanın getirdiği hükümleri kısaca inceleyelim:

      a-Yasanın birinci maddesinde nüfus planlaması tanımlanmakta ve çocuk sahibi olmak ya da olmamak hususunun engellenemeyecek kişisel bir özgürlük olduğu belirtilmektedir. Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu görüşmelerinde, bu hakkın sadece ailelere tanınması konusunda bir fikir belirmiş ve tasarının değiştirilmesi için teklifler yapılmıştır. Özellikle köylerde, Medeni Kanuna göre resmen kaydedilmemiş ailelerin önemli bir sayıda olması, uygulamada hekimlerin evlilik durumunu saptamada olanaksızlıklarla karşılaşacakları ve sonunda, evli olsun ya da olmasın, her bireyin yasa karşısında aynı özgürlük ve haklara sahip olması ilkesi göz önüne alınarak, bu görüş çoğunluğun oyunu alamamıştır.

      b-Çeşitli ülkelerde nüfus planlaması için değişik yöntemler kullanılmaktadır. Bu amaçla kürtaja, kısırlaştırma ameliyatlarına izin veren hükümler vardır. Ülkemizde, tıbbi zorunluklar dışında kürtaj ve kısırlaştırma (sterilizasyon, kastrasyon) yapılması yasak edilmiştir. Bu şekilde bizde nüfus planlaması için sadece gebeliği önleme önlemlerinden yararlanılabilinir.

      c-Yasa, ülkemiz için nüfus planlamasını ekonomik, tıbbi ve sosyal bir zorunluk olarak kabul etmekte ve bu zorunlukların duyurulmasını öngörmektedir. Bu hususlar, Millet Meclisi ve Senatoda tartışma konusu olmuş ve kimi milletvekilleriyle senatörler nüfus planlamasının ekonomik bir zorunluk olduğunu kabul etmemişler ve bu hükmü değiştirmek istemişlerdir. İktisatçılar, nüfus planlamasının gerekli olduğunda birleşmektedirler. Millet Meclisi ve Senatonun çoğunluğu da bu görüşü benimsemiş ve düzeltme önerileri kabul edilmemiştir.

      d-Kabul edilen yasaya göre, nüfus planlamasında kullanılacak ilaç ve araçların niteliği ve uygulanmasıyla ilgili konular, aralarında üniversite öğretim üyelerinin de bulunduğu bir bilimsel komisyonun görüşü alınarak SSYB tarafından saptanacaktır. Bu esaslara aykırı hareket edenler hakkında, yasada ağır ceza hükümleri vardır.

      e-Yasa, yoksul olanlara parasız ya da maliyetinden ucuz fiyatla gebeliği önleyici ilaç ve araçların verilmesini öngörmüştür. Aslında bunlar pahalı ilaç ve araçlar değildir. Bu nedenle, bu yetkinin geniş ölçüde uygulanması gerekmeyecektir.

      f-Yasada, tıbbi zorunluluk durumunda kürtaj ve kısırlaştırma ameliyatlarının ne şekilde yapılacağı da hükme bağlanmıştır. Bu suretle Nüfus Planlaması Yasası, kürtaj ve kısırlaştırma gibi suçlarla uğraşmak için olanaklar sağlamaktadır.

      g-Yasanın esas maddeleri, yayınlanması tarihinde, uygulamaya ait olanlar ise üç ay sonra yürürlüğe girmektedir. Bunun nedeni de hükümete hazırlık için zaman sağlamaktır.

      Bugün kimi aydınlar tarafından gereği hâlâ tartışılan bu yasa, yeni anayasamızın kabulünden sonra yasama organının kabul ettiği en önemli yasalardan biridir. Halkımız nüfus planlamasına gereksinim duymaktadır(5). Kendisine, kentte ve köyde bu isteğini gerçekleştirmek olanakları verilirse, bunun, ana ve çocuk sağlığı üzerine olumlu etkileri birkaç yılda görülecektir. 8-10 yıl içinde alınacak sonuçlarsa, ailede refahın artması, sosyal yatırımla ekonomik yatırım oranının, ekonomik yatırım lehine gelişmesi olanaklarının sağlanması gibi temel başarılar olacaktır.

      2.Nüfus Planlaması Uygulama Programı:

      S.S.Y.B. 1965 yılı sonlarında IUD (rahim içi araç) uygulamasına ve ağızdan alınan kontraseptiflerin reçeteyle satılmasına izin vermiştir. O zamandan beri 215 aile planlaması kliniği açılmış, 3 mobil (gezici) köy ekibi kurulmuş, 425 doğum ve kadın hastalıkları uzmanıyla pratisyen hekim aile planlaması kurslarına devam etmiştir. IUD takılan kadın sayısı 50.000’i geçmiştir. Ağızdan kontraseptif kullanan kadın sayısının da 60.000 dolaylarında olduğu tahmin edilmektedir(6). İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planına göre her yıl, doğurganlık çağındaki kadınların yüzde 5’inin aile planlaması yapan kadınlar arasına katılması sağlanacaktır. Böylece 1972 yılına kadar iki milyon kadın, yani doğurganlık çağındaki evli kadınların yarısının doğum kontrolü yapması sağlanmış olacaktır. Bu durum, nüfus artış oranının binde 24.5’ten binde 20’ye düşmesini sağlayacaktır. Bu oran yine de Avrupa ülkelerinin, Sovyetler Birliği’nin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin artış oranından yüksektir. Nüfus artış oranını azaltmak için her yıl bütçeye nüfus başına 50 kuruş eklenmesi, köysel bölgeler için gezici ekipler kurulması, halk eğitimine önem verilmesi, radyo ve gazete gibi haber araçlarından yararlanılması, okullarda ve orduda eğitim programları yürütülmesi, İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planının öngördüğü önlemleridir.

      3.Karşılaşılan Güçlükler:

      Hemen her ülkede nüfus planlaması çalışmalarına başlanırken zorluklarla karşılaşılmıştır(7,8,9,10). Bu güçlüklerden en önemlisi, halkın gebeliği önleyici yöntemleri bilmemesi, küçük aile normunu kabul etmemeleri ya da bunu kabul etseler bile doğum kontrolü için çaba harcayacak kadar motive olmadıklarından dolayı kendilerini kaderlerine terk etmeleridir. Bu nedenle, nüfus planlaması programını başarıyla yürütebilmek için halk eğitimine büyük ölçüde önem vermek gerekir. Ülkemizde de, nüfus planlaması uygulamalarının beklenen hızla yayılamamasının nedeni halk eğitimcisi -özellikle nüfus planlaması konusunda deneyim kazanmış eğitimci- eksikliği, programı yürütmekle sorumlu hekimlerin büyük çoğunluğunun halk eğitimine gereken önemi vermemeleridir. Planda, halk eğitimine önem verilmesi, Hacettepe Bilim Merkezi Tesisi’nin nüfus planlaması konusunda eğitim sorunlarını inceleme ve çözümlemesine yardım amacıyla Hacettepe Nüfus Etütleri Enstitüsü’nü kurması(11,12) bu konudaki olumlu çabalardır.

      Hekimlerin nüfus planlaması karşısında tutumları da üzerinde önemle durulan bir konudur. Guttmacher(13), hekim davranışıyla ilgili bir konferansında, hekim davranışını etkileyen etmenleri şöyle sıralamıştır:

      a- Sağlam bir kişiye zarar verme endişesi,

      b- Kimi çevrelerde tepkiye neden olarak hasta kaybetme endişesi,

      c- Allah’ın işine karışma korkusu,

      d-  Politik endişeler.

      Buna, hekimlerin tıp fakültesinde sosyal sorumluluklar yüklenecek şekilde yetiştirilmemiş olduklarını da eklemek gerekir. Hekimlerin çoğu, görevlerinin hastane ya da muayenehanelerinde başladığı ve burada bittiğini sanırlar. Ülkemizde nüfus planlaması çalışmalarının başarılması için hekimlerin desteğini kazanmak üzere çaba harcamak ve tüm tıp fakültelerinde toplum hekimliği felsefesine uygun bir program uygulamak, gerekli önlemlerdir.

      Programın başarıyla yürütülebilmesi için köye kadar yayılan bir sağlık örgütünün kurulması gereklidir. Sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin hızla geliştirilmesinin İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planında da kabul edilmiş olması, gelecek yıllarda nüfus planlamasının köysel bölgelerde başarıyla uygulanacağı umudunu vermektedir. Çünkü, köysel bölgelerde mobil ekiplerle uygulama geçici bir önlemdir ve yeteri kadar başarılı olamaz.

      Nüfus planlaması uygulamasında karşılaşılan bir güçlük de, gelişmemiş ülkelerde genellikle bir program yürütülmesi gibi yönetsel sorunların sağduyu ile yürütülebilecek kadar basit olduğunun sanılması, yönetimde bilimsel yöntemlerin kullanılmamasıdır. Ülkemizde 1964 yılında halk davranışlarının incelenmesi(5), ölüm-doğum oranlarının izlenmesi için demografik bir etüd yapılmakta olması(14,15), nüfus planlamasında başarı umudunu artıran etmenlerdendir.

      4.Sonuç:

      Sanayileşme, kentleşme, okur-yazarlığın artması ve evlenme yaşının gecikmesi gibi etmenler, doğal olarak doğurganlığı azaltır. Türkiye’de hızlı bir sanayileşme ve kentleşme yanında, okuma-yazma oranı yükseldiğine ve evlenme yaşı geciktiğine göre, böyle bir zeminde başarıyla yürütülecek bir nüfus planlaması programı sonucu olarak Türkiye “Nüfus Patlaması” tehlikesinden kurtulacak ve ekonomik gelişmeyle nüfus artışını dengeleyebilecektir. Çalışmalarımız başarıya ulaşırsa, dünyada Japonya dışında, nüfus planlaması kampanyasını başarıyla yürütmüş ilk “gelişmekte olan ülke” olacağız. Japonya 1952-1961 yılları arasında doğum oranını binde 23.5’ten 16.8’e düşürmüştür.

Yararlanılan Kaynaklar

1-   Üner, R., Fişek, N.H.: Türkiye’de Doğum Kontrolünun Uygulanması Üzerinde İncelemeler, S.S.Y.B.Yayın No. 264, 1961

2-   Nüfus Planlaması Hakkında Kanun No.557, Resmi Gazete, 10 Nisan 1960

3-   İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Hedefleri ve Stratejisi, Resmi Gazete, 10 Şubat 1967

4-   İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Tasarısı, T.C. Başbakanlık Devlet Planlama Örgütü, 1967

5-   Berelson, B.: Türkiye’de Nüfus Araştırmaları, Ekonomik ve Sosyal Etütler Konferans Heyeti, Nüfus Semineri, 27-28 Nisan 1964

6-   Metiner, T.: Nüfus Planlama Çalışmaları, Ankara Jinekoloji Derneği Beşinci Uluslararası Obstetrik ve Jinekoloji Semineri, 8-10 Haziran 1967

7-   Fişek, N.H.: Problems starting a program, in: Family Planning and Population Programs. The University of Chicago Press, 1966

8-   Fişek, N.H.: Responsibilities of the State in Family planning, Sex and Human Relations, Excerpta Medica Foundation, 1963

9-   Fişek, N.H.: Nüfus planlamasında hükümetlerin sorumluluğu, Sağlık Dergisi, Kasım 1964

10- Fişek, N.H.: Türkiye’de nüfus meselelerinin ele alınış tarzı ve planlar. Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti, Nüfus Semineri, 27-28 Nisan 1964

11- Fişek, N.H.:  A new institute of Hacettepe Science Center: Hacettepe İnstitute of  Population Studies, Turkish J. Ped. 8:237, 1966

12- Nüfus Haberleri Bülteni No.1. Nüfus Etüdleri Enstitüsü, Ankara, 1967

13- Guttmacher, A.E.: The responsibility of the public health and medical profession. Conference of IPPF. Chile, April 9-15, 1967

14- Fişek, N.H., Heperkan, Y., Rumford, J: Turkish Demographic Survey (yayınlanmamış çalışma dokümanı) Hıfzısıhha Okulu, Ankara, 1965

15- Türkiye Nüfus Araştırma Bülteni, Sayı:1, Hıfzısıhha Okulu, Ankara, Mayıs 1967



* Tıpta Yenilikler, Eczacıbaşı İlaç Fabrikası Yayını, 1967

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI