Köylerde
SağlIk Hizmetlerİ*
Köylerde sağlık hizmeti
örgütümüzün gözden geçirilmesi için önce sorunların bilinmesi ve ortaya konması
gerekir. Ülkemizde bu konuda bilimsel araştırmalar yapılmamıştır. Bir verem
savaşı sorunu ortaya çıkar ve sizi ilgilendirir. Bundan sonra da kanserler sizi
ilgilendirir, gerçekten büyük sorunmuş dersiniz. Hatta psikiyatristler bile size bir
saat konferans verirler, sonunda bu da büyük sorunmuş demek zorunda kalırsınız.
Eğer bir masanın
çevresinde bu konularla ilgili olanları toplayıp tartışacak olursanız, hangisinin
konuşma gücü daha iyi ise davayı o kazanır ve onun sorunu önemli sanılır. Aslında
bir soruna böyle yanaşmak doğru bir yöntem değildir. Tanınmış bilim adamı Lord
Shelley’in bir sözü vardır. Bilimde aksiyon haline gelen bu söz, “Olayları
sayılarla belirtemiyorsanız, gözlemleriniz değersizdir.” şeklinde söylenir.
Dolayısıyla, bir sorunun ne olduğunu bilebilmek için, o sorunu sayılarla dile
getirmek gerekir.
Sağlık sorunlarımız
hakkında ne yazık ki elimizde çok az sayı vardır.
Size bunlardan birkaçını vereyim. Günümüzde halk sağlığı yönetimi önemli bir
uzmanlık dalı olmuştur. Halk sağlığı yönetimi bir bilimdir, bir san’attır.
Öğrenilmesi gereken yöntemleri vardır. Bir halk sağlığı yöneticisi, bir toplumun
sorunlarını ele alacağı zaman başvuracağı ölçütlerden biri o ülkedeki en
önemli on ölüm nedenidir. İstatistik Genel Müdürlüğü, il ve ilçelere ait 8
milyon nüfusu kapsayan istatistikleri dört yıldır toplamaktadır. Bu istatistikler
incelenirse, en fazla ölümlerin kalp hastalıklarına bağlı olduğu görülür. Ne var
ki, sayının yüksek olmasında, hekimlerin çoğunun ölüm nedenini “kalp
yetmezliği” olarak bildirmesinin rolü büyüktür.
İkinci sırada -ki ilk
nedene çok yakın bir sayıdır- pnömoni ölümleri gelir. Bu ölümlerin %90’ı dört
yaşından küçük çocuklarda görülür. Üçüncü neden, bebeklerin enfeksiyon
hastalıklarıdır. Yani tümüyle çocuk ölümleridir. Dördüncü neden, enterit,
gastrit ve kolittir. Bunun da %90’ı dört yaşından küçüklerde görülmektedir.
Ondan sonra gelen neden ihtiyarlıktır. Aslında bu bir tanı değildir. İstatistiklerde
böyle geçiyor, gerçekte tanı konulamamış ölümleri belirtir. Bunları izleyen
nedenler sırasıyla verem, kanser ve tümörlerdir. Dört yaşından küçük çocuk
ölümleri sadece şu son üç nedenlere bağlı ölümlerin toplamından fazladır. Demek
ki masa başında tartıştığımız zaman hizmet olarak çocuk sağlığına öncelik
vermek zorunda olduğumuza dair elimizde sayılara dayanan bilgiler vardır.
Bir neden daha!.. Bu da
kentlerdeki ölüm hızıdır. İstatistik Genel Müdürlüğünün, il ve ilçe
merkezlerindeki ölümler adlı yayını Türkiye’de ölüm hızının binde 13.9
olduğunu belirtir. Hıfzısıhha Okulu Yozgat köylerinde bir inceleme yapmıştır.
Yaklaşık on bine yakın bir nüfusu kapsayan bu incelemede köylerde ölüm hızı binde
22’dir. Bu ölenlerin %72’si çocuk ve %28’i yetişkindir. Kentlerde ise ölümlerin
%43’ü beş yaşından küçük çocuklara aittir. Çocuk dediğim zaman beş yaşından
küçükleri kastettiğimi belirtmek isterim. Yukarıdaki sayılar da gösteriyor ki
köylerde sağlık sorunu gerçekten önemlidir.
Hıfzısıhha Okulunun bir
köy inceleme projesi vardır. Biraz sonra köyde sağlık örgütlenmesinden söz ederken
tekrar belirteceğim. Bu projeye göre, aşağı yukarı her köyü hekim gezer. Haftada
bir kez ayaklarına hekim gider ve ücretsiz olarak hasta muayene eder. Muayeneye
gelenlerin %25’i beş yaşından küçük; %24’ü 5-14 yaşındaki çocuklardır. Yani
yarısı çocuktur. Ana-çocuk sağlığı hizmetleri yönünden ele alırsanız, muayene
edilenlerin üçte biri (%29.2) yedi yaşından küçük çocuklardır. Demek oluyor ki
köylük bölgede ve kentlerde hekime gelenlerin aşağı yukarı yarısı çocuktur.
Dolayısıyla bir hekim iki şey öğreniyorsa birinin kesinlikle çocuğa ait olması ve
zamanını buna göre değerlendirmesi gerekir. Devlet iki şey yapıyorsa, birinin
çocuklara yönelik olarak yapılması zorunluğu vardır. Bu söylediklerim, parlak ya da
acı sözlerin sonucu değil, sayıların dile getirdikleridir.
Biraz önce söylediğim
gibi halk sağlığı yönetimi bir san’at ve bilimdir. Bu hususta tartışmalar
yapılmış ve birçok yöntemler saptanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (D.S.Ö.)
aynı şekilde hareket ederek Sağlık Planlaması üzerinde ne şekilde hareket edilmesi
gerektiğine dair genel yöntemler saptamıştır ve bu örgütün uzmanlarınca tüm
ülkeler ve özellikle gelişmekte olan ülkeler için önerdiği sağlık hizmetlerinde,
nasıl bir örgüt kurulmalıdır? Ve hangi soruna öncelik verilmelidir? Sorularını
yanıtlarken şu beş ilkenin göz önüne alınmasının önemine değinilmiştir:
1.Koruyucu hizmetlere
öncelik verilmelidir.
2.Çalışan ve üretim
çağındaki nüfusa yönelik hizmetlere önem verilmelidir. Örneğin, tüberküloz gibi.
Çünkü, Hıfzısıhha Okulunun saptamasına göre tüberkülozluların %80’i 14
yaşından büyüklerdir. Hatta 19 yaşın üzerindedir. Yani üretici çağda olanların
hastalığıdır. Ülke ekonomisi yönünden tüberküloz bu nedenle önem taşır.
3.Hastalıklara en çok
yakalanan nüfus gruplarına yönelik hizmetler öncelikle ele alınmalıdır. Hastalığa
en çok yakalananlar çocuklar ve konumuz dışında olduğu için değinmediğim
analardır. Yani ana -çocuk sağlığı sorunudur.
4.Nüfusun çoğunluğuna
yönelik hizmetlere öncelik verilmelidir.
5.Halkın beslenme düzeyini
yükseltecek çalışmaları amaçlayan hizmetlere önem verilmelidir.
Şimdilik bilimin
saptadığı bu beş ilke göz önüne alınırsa, köylerde sağlık hizmetleri ve
sağlık örgütü kurulmasının neden gerektiği daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Türkiye’de ilk öncelik köylerde sağlık hizmetlerini ele almaktır. Niçin
köylerimizde ve hatta kentlerimizde ölüm hızları bu kadar yüksektir? Ben bunlardan
önemli saydığım altı nedeni belirteceğim. Siz birçok neden daha ekleyebilirsiniz.
Çünkü ben halk sağlığı yöneticisiyim, siz çocuk sağlığı ve hastalıkları
uzmanısınız.
Birinci neden, halk çocuğa
nasıl bakılacağını bilmiyor. Çocuk bakımı iyi değil. Bunu sizlere
açıklamayacağım. Bunun acı sonuçlarını deneyimlerinizle her gün görüyorsunuz.
İkinci neden, çevre
sağlığı koşullarının iyi olmamasıdır. Çocuk, özellikle bebek, çevresinin
etkileri altındadır. Sağlık koşulları bozuk evlerde yaşar, lağımlar açıktır.
İçilecek su temiz değildir. Karasinekler her yerde bolca bulunur, oradan kalkar buraya
konarlar. Dolayısıyla böyle bir çevrede yaşayan çocuğun, tüm özen göstermemize
ve çabalarımıza karşın ölmemesi bir rastlantı eseridir. O halde, şimdiye kadar
savsaklanan bu sorunun çocuk sağlığı düşünülürken kesinkes ele alınması
gerekir. Çünkü, çocuk ölümlerini olumsuz yönde etkileyen en önemli etmenlerden
biridir.
Üçüncü neden,
çocukların iyi beslenmemesidir. Ülkemizde beslenme standardının çok düşük oluşu
bir gerçektir. Özellikle gizli bir protein yetmezliği söz konusudur. Sizlerin benden
çok daha iyi bileceğiniz gibi, iyi ve dengeli olmayan bir beslenmenin varolduğu
çocuklarda en basit nedenler çocuğu kaybetmemize yol açabilir.
Dördüncü neden,
özellikle köylerde ailelerin çocuk sayısının fazla olmasıdır. Evde besin
olanakları sınırlıdır. Bunu iki çocuğa vereceğiniz yerde dört çocuğa verirseniz
bu aile başka türlü beslenir. Türkiye’de bugün gerçekten hem ekonomik hem de
tıbbi yönden bir nüfus sorunu vardır. Son yıllarda iyice açığa çıkan bu sorunun
çözümünü halk beklemektedir. Köye giden bir kadına ya da ebeye köy kadınlarının en sık sorduğu soru,
“Siz kentlilerin neden bu kadar az çocuğu oluyor da bizim düzinelerle oluyor? Biz
bunları besleyemiyoruz.” Şeklindedir.
Devlet Planlama Örgütü
(D.P.Ö.) nün yaptığı incelemelerde ülkede ekonomik kalkınma hızı %7 olsa bile, bu
nüfus artışı ile yaşam standardının yükselmesine olanak yoktur. Dolayısıyla,
ülkemizin kalkınması, halkımızın daha iyi beslenmesi ve daha iyi yaşayabilmesi
için, ekonomik kalkınmamızla nüfusumuzu ayarlamak zorundayız. Aksi halde, ülkemiz
sosyal felaketlere sürüklenecek, besleyemeyeceğimiz ve iş bulamayacağımız
yığınlarla insan karşımıza çıkacaktır. Bu bir sorundur ve konunun ekonomik
yönüdür. Ama tıbbi yönü -ana sağlığını bir yana bırakın- çocuk üzerinde
bedensel yönden yeterli besin alamamasına ve iyi bir bakıma kavuşamamasına neden
olmak gibi olumsuz etkilerini gösterecektir. Ekonomik durumu iyi olan ailelerin ya
çocuğu yoktur ya da 1-2 tane vardır. Oysaki çocuğunu yeterince besleyemeyecek
olanların 8-10 çocuğu vardır. Acaba durumu iyi olanları mı çocuk sahibi olmaya
özendirmeliyiz, yoksa çocuğunu besleyemeyen, okutamayan aileleri mi az doğurmaya
özendirmeliyiz? Bu önemli bir planlama noktasıdır. Aynı zamanda çocuğun ruhsal
durumu üzerinde de etkiler görülür. Bir annenin iki çocuğu varsa, onlara
göstereceği sevgi ile 8 çocuğu olan annenin çocuklarına göstereceği sevgi
arasında fark vardır. Bunun sosyal yönden de önemi vardır. Çok çocuğu olanlar
bunları besleyemez ve sokağa atabilir. Ülkemizde korunmaya gereksinimi olan çocuk
sayısının hızla artışında, ailelerin besleyemeyeceği kadar çocuk sahibi
olmasının rolü vardır. Kanımca, çocuk sağlığının en önemli sorunlarından biri
ailelerin bakamayacakları kadar çok sayıda çocuk sahibi olmasıdır. Yani çocuk
sağlığı üzerinde zararlı etkileri vardır.
Beşinci neden, çocukların
aşılarının düzenli yapılmayışıdır. Bu genel bir sorundur. Bu tıbbi sorun
üzerinde fazla açıklama yapmak gereksizdir.
Altıncı neden, hasta
çocukların tıbbi bakımdan yoksun olmasıdır. Bu özellikle köylük bölgeler için
önemli bir sorundur.
Çocuklarda hastalık ve
ölümlerin fazla oluşunun nedenlerini bu şekilde özetledikten sonra, köylerde
kurulacak sağlık hizmeti örgütü için aklıma gelen önlemleri şöyle
sıralayabilirim:
1.Tüm sağlık sorunları
gibi çocuk sağlığı sorunlarını da çözebilmek için, önce bir bölgede bu
hizmetleri geliştirmek ve bu bölgeye iyi bir şekilde sahip olmamız gerekir. O bölgede
sağlıkla ilgili verileri doğru olarak toplayabilmeliyiz. Bunun için de çocukların
evlerine kadar giderek onları izlemek zorundayız. Hangi çocuk hasta oldu? nerede
boğmaca çıktı? Bunu bilmemiz gerekir. Bilirsiniz, bir yerde kızamık çıkar, ancak
ölümler görüldükten sonra haber gelir. Ne var ki bu haberin artık kimseye yararı
yoktur. Köyde boğmaca salgını çıkar ve çocuklar ölmeye başladığı zaman haber
gelir ve artık kurtaramazsınız. Dolayısıyla, köyde sağlık hizmeti çocuk
sağlığını çözümleyecek dediğimiz zaman ilk önce köyde, bölgede doğru
haberleri zamanında toplayacak örgüte sahip olmanız ve buna göre değerlendirmeniz
gerekir.
2.Çevrenin sağlık
koşullarını düzeltmeye mecbursunuz. Sağlıklı olmayan evlerde, suyu pis, helaları
berbat bir çevrede çocuğu sağlıklı tutmak için ne kadar çaba harcasanız, batı
ülkelerindeki kadar başarıya ulaşmanız olanağı yoktur. Doğal olarak bir dereceye kadar başarılı
olabilirsiniz. Bugün köylerde binde 165 olan bebek oranı binde 120’ye, binde 100’e,
80’e indirilebilir, fakat batı ülkelerindeki binde 17 düzeyine indirmeniz
olanaksızdır. Dolayısıyla, çocuk sağlığı için önce çevre sağlığı
koşullarını düzeltmeniz gerek.
3.Sağlık eğitimi yapmak
zorundasınız. Anneye hasta çocuğunu hekime götürmesini öğretmeniz gerek. Anneyi,
hekimin söylediğini, hemşirenin dediklerini yapmaya inandırmanız gerek! Ama bunları
yaptırabilmeniz gerek! Siz burada anlatırsınız, eve gider ve yine kaynanasının
dediğini yapar. Bu koşulların tümünü düşünerek halk eğitimi yapmak gerek!
Gerekirse kaynanayı eğitmeniz bile söz konusudur. Dolayısıyla çocuk sağlığında
başarı için sağlık eğitimi ön koşuldur. Bunu yapmadığınız sürece hiçbirinin
önemi yoktur. Siz istediğiniz kadar ilaç yazın!.. Onlar “işte hekime
gösterdik!..” derler. İlacı da yaptırmazlar. Bu sık görülmeyen bir olay
değildir. Ama eğitilmiş bir kitle, sağlığın ve hekimin değerini bilen bir kitle
yaratabilirseniz, o zaman sizin işiniz çok kolay olur. Anne hasta çocuğunu size ilk
anda getirebilir. O zaman basit bir perhizle ishali düzeltebilirsiniz. Fakat
eğitilmemiş bir kütlede çocuk toksikoza girdiği zaman hekime getirirler. Onu da
Hazreti Allah’tan başka kurtaracak kimse olmayabilir.
4.Bulaşıcı hastalıklarla
savaşın başarıyla yürütülmesi gerekir. Sıtmanın ortalığı kasıp kavurduğu
yerde ana-çocuk sağlığından söz edilemez. Sıtma savaşından söz edilir. Tifonun,
barsak enfeksiyonlarının, tüberkülozun alıp yürüdüğü bir yerde sadece ana-çocuk
sağlığı hizmetinden söz edilemez. Bunların tümü çocuğun sağlığını etkileyen
hastalıklardır. Dolayısıyla, çocuk sağlığını bu ülkede düzeltelim dediğimiz
zaman, başta çocuk sağlığını, çocuk hekimlerini ve çocuk sağlığıyla
ilgilenenleri uzaktan ilgilendiren konuları başaralım. Bulaşıcı hastalıklarla
savaşı düşünmeden çocuk sağlığından söz edilemez.
5.Doğum sayısını
denetlemek gerekir. Doğum sayısını denetlemediğiniz takdirde, ailenin ve toplumun
olanakları çocuk için yeter derecede yoğunlaştırılamaz. Bugün Yozgat’ta
yaptığımız incelemelere göre, bu çevrede binde 71 doğum var. Bu korkunç bir
sayıdır. Dünyada olmayan şey. Bu konuda her iki incelememiz birbirini tutuyor. Yani,
1959 yılında yapılan incelemede binde 68 çıkmıştı. Bu dünyanın hiçbir yerinde
görülmemiş bir durumdur. Ne var ki, bir yandan da sürekli ölüyorlar. Varsayalım ki
doğumları denetlemiyorsunuz. Besinleri sağladınız, ya da sağlayamadınız. Çocuk
ölümlerini Türkiye’de azaltamazsanız, sosyal felaketimizi sadece hızlandırmış
olursunuz. Bir de doğumları denetlemeden çocuk ölümlerini azaltırsanız, o zaman
artış hızımız yüzde 3’ten 5’e fırlar. Yüzde 5 nüfus artış hızıyla bu
ülke refaha değil, felakete sürüklenir. Dolayısıyla sağlık yönetimi deyip
geçilmemeli, her hususun gayet ince düşünülmesi ve önlemlerin zamanında alınması
zorunluğu vardır. Doğum sayısını denetlemeden Türkiye’de başarılı bir çocuk
sağlığı uygulaması yapılamaz.
6.Toplumun kalkınması
gereklidir. Ekonomik yönden yeterli olmayan, kendi işini kendisinin görmesini bilmeyen,
çevresiyle ilgilenmeyen bir toplumda çocuk sağlığı hizmetlerini
kalkındıramazsınız. Toplum kalkınmasının ne olduğunu köylülere öğretmek gerek.
Türkiye’nin 40.000 köyüne hükümet su getiremez. Bunların helalarını yaptıramaz.
Bunların ev koşullarını düzeltemez. Her şeyi hükümetten beklerseniz ancak 500 ya
da 1.000 köye bu hizmetleri getirebilirsiniz. Bu tempo ile tüm köyleri düzeltmek
yüzyıllar sürer. O halde bu sorunların çözümü için toplum kalkınmasını
köylüye, halka öğretmek ve uygulatmak zorunluğu vardır. Köylerde çalışan
arkadaşlar, köylünün kendisine iyi niyetle yapılan ve akla yakın olduğuna
inandığı önlemleri almakta tembellik göstermediğini, gücünün yettiği kadar çaba
harcadığını bilirler. Dolayısıyla, ülkede çocuk sağlığını düzelteceğiz
diyenlerin toplumu hangi yönden kalkındırmak gerektiği hakkında bilgi sahibi
olmaları zorunluğu vardır.
7.Çocukların periyodik
muayenelerinin yapılması gerekir. Bunu benim size söylememe gerek yok. Siz bunun
önemini benden daha iyi bilirsiniz.
8.Hasta çocuklara tıbbi
bakım sağlanması gerekir. Bunu da siz benden daha iyi bilirsiniz. Onun için bunun
üzerinde de durmak istemiyorum.
Şimdi, bu girişten sonra
köylerde sağlık örgütü nasıl yapılmalıdır ve köylerde çocuk sağlığı sorunu
nasıl çözümlenmelidir? Bu konuya gelelim: Çocuk sağlığı hizmeti dendiği zaman,
şimdiye kadar bu sorunu ele alanlar kentte ve köyde aşağı yukarı sadece çocuğun
periyodik muayeneleri ve tıbbi bakımı üzerinde durmuşlardır. Hatta, işe tıbbi
bakımla başlamışlar, geliştirmek isteyenler periyodik muayeneye atlamışlar, biraz
daha geliştirmek isteyenler de annenin ve ailenin eğitimine geçmişlerdir. Hiçbir
sorun önlem alınmadan kökünden çözümlenemez. Türkiye’de köylerde çocuk
sağlığı ve hizmetlerinin çözümü söz konusu olduğu zaman, önlemlerin tüm
nedenlere birden yönelik olması gerekir. Köyde sağlık olaylarını bilmek, çevre
sağlığı üzerinde çalışmak, sağlık eğitimi yapmak, bulaşıcı hastalıklarla
savaşmak, doğum sayısını denetlemeye çalışmak, toplum kalkınmasına yardım etmek
ve bütün bunları kapsayan bir hizmet oluşturmak gerek. İşte köylerde kurulacak
çocuk sağlığı örgütünün bağımsız bir örgüt olmaması ve köylerdeki tüm
sağlık hizmetlerinin bir örgüt içinde toplanmasının nedeni buradan gelir.
D.S.Ö.’ nün köylerde sağlık hizmetiyle ilgili olarak topladığı uzmanlar komitesi
de aynı karara varmıştır. Hazırladıkları “Köylük bölgelerde entegre edilmiş
sağlık programının yöntemi” adlı rapor bu hususları belirtmektedir. Dolayısıyla
çocuk sağlığını düşünenler, eğer sadece periyodik muayeneleri, hasta
çocukların bakımını ve biraz da eğitimi düşünülürse kısır kalırlar. Köy
için ya da köylük bölge için tüm hizmetleri içerisine alan bir örgüt kurmak
kesinlikle zorunludur. Bundan sonra biraz önce söylediğim gibi bu hizmeti yönetenin,
“Ben hangi hizmete önem vereceğim?” diye düşündüğü zaman eldeki güvenilir
istatistiklere dayanarak “Bu bölgenin özelliği nedir?” sorusunu sorması gerekir.
D.S.Ö.’ nün uzmanlar
komitesinin yukarda adı geçen raporunda, gelişmekte olan ülkeler için hizmet şöyle
sıralanmıştır: “Ana-çocuk sağlığı hizmetini yöneten hekim ve hemşire, ben
burada tüm sağlık hizmetlerini yapacağım, ama benim üzerinde duracağım en önemli
ve birinci sorun çocuk sağlığı sorunudur diyecek ve ondan sonra, bulaşıcı
hastalıklarla tüberkülozla yapacağı savaşın, çevre sağlığı koşullarını
düzeltmek için harcayacağı çabaların ve tüm bunların sonucunun çocuk
sağlığını iyileştirmeye yardımcı olacağını bilecektir.”
Köylerde bu felsefe ve
anlayışla çalışacak bir örgütün nasıl kurulması gerektiği hakkındaki
görüşmeler, tartışmalar ve uğraşlar -ki en azından bir, bir buçuk yıllık
geçmişi vardır- sonunda birçoklarınızın da bildiği gibi bir sağlık ocağı ve
bir sağlık evi konusu ortaya çıkmıştır. Sağlık evi, bir tür ana-çocuk
sağlığı istasyonudur. Türkçe olması için “ev” denmiştir. Sağlık ocağı da,
şimdiki sağlık merkezi ile sağlık istasyonu arası bir hizmet birimidir. Bu ocağın
hizmet edeceği nüfus ortalama 5.000-10.000 arasındadır. Ebenin hizmet sunacağı
nüfus göz önüne alınarak her sağlık ocağının beş sağlık evine ayrılması
öngörülmüştür ki aşağı yukarı bir sağlık evine 1.500 nüfus düşmektedir. Her
sağlık evinde bir köy ebesi bulunacaktır. Sağlık ocağında ise bir hekim, bir
ebe-hemşire ve bir sağlık memurundan oluşan bir ekip düşünülmüştür. Böyle bir
örgüt kurulunca motorlu araçla çalışması sağlanacak ve bugünkü köy ebelerinin
eğitimlerinin ve sorumluluklarının yeni hizmete uygun şekilde değiştirilmesi
gerçekleştirilecektir.
Bugünkü modern örgütte
köy ebeleri bir halk sağlığı hemşiresi yardımcısı gibi çalışacaktır. Bu
şekilde bir ebeye Orta Anadolu’da aşağı yukarı 4 köy düşmektedir. Ebe haftanın
her günü evleri dolaşıp ev ziyaretleri yapacak, sağlıkla ilgili bilgiler toplayacak,
gebeleri bularak gerekirse hekime gitmelerini sağlayacaktır. Aynı zamanda yoksul
çocukları bularak gerekirse hekime haber verecektir. Bulduğu gebeleri izleyecek ve
yapabilecekse doğumlarını yaptıracaktır. Doğumu kendisi yaptıramayacaksa hekim ve
hemşireyle birlikte gebeleri görecek ve gerekirse gebeyi doğumevine göndereceklerdir.
Ev ziyaretlerinde çocuk bakımı, çocuğun nasıl yıkanacağı, mamanın nasıl
yapılacağı ve çocuğun nasıl beslenmesi gerektiğini sürekli olarak öğretmeye
çalışacaktır. Bundan sonra da bulaşıcı hastalık çıktığı zaman bölgede
elinden gelen görevleri olanaklar elverdiğince yapması düşünülmüştür. Fakat
hekimin elinde diğer personel bulunduğu için, bu hususta ebeye fazla bir sorumluluk
bırakılmayacaktır.
Kısaca, düşünülen köy
ebesinin böyle bir formasyonda olması beklenmektedir. Sağlık ocağı bölgesindeki
ebelerin görevlerini denetlemek ebe-hemşirenin görevidir. Çocuk bakımını bilip
bilmediğini, gebe muayenesinde hatası olup olmadığını saptamaya uğraşmak ve ebenin
baktığı gebeyi hiç olmazsa bir kez muayene etmek ve hekimin görmesini sağlamak
ebe-hemşirenin görevidir. Ebenin eğitim düzeyi topluma eğitim yapmasına uygun
olmadığı için, ebe-hemşire köy kadınlarına ana-çocuk sağlığı konusunda
eğitim yapacaktır. Bir kelime ile, ebe-hemşire belki işi yapan değil, fakat işi
yapanın yardımcısı ve destekleyicisi olacaktır.
Sağlık memuru, yeni
deyimiyle sağlık teknisyeni, köylerde çevre sağlığını denetlemek, sağlık
eğitimi yapmak ve bulunduğu bölgede ebenin ne şekilde hizmet yaptığını her zaman
inceleyip hemşireye ve hekime hatta gerekirse bölge şeflerine gözlemlerini bildirmekle
görevlidir.
Köyde sağlık örgütü
planı olarak düşünülen işte budur.
* I. Ana-Çocuk
Sağlığı Semineri, S.S.Y.B., İstanbul 1983
|