PROF. DR. NUSRET FİŞEK'İN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - II
Ana-Çocuk Sağlığı, Nüfus Sorunları ve Aile Planlaması

 

Köylerde SağlIk Hizmetlerİ*

      Köylerde sağlık hizmeti örgütümüzün gözden geçirilmesi için önce sorunların bilinmesi ve ortaya konması gerekir. Ülkemizde bu konuda bilimsel araştırmalar yapılmamıştır. Bir verem savaşı sorunu ortaya çıkar ve sizi ilgilendirir. Bundan sonra da kanserler sizi ilgilendirir, gerçekten büyük sorunmuş dersiniz. Hatta psikiyatristler bile size bir saat konferans verirler, sonunda bu da büyük sorunmuş demek zorunda kalırsınız.

      Eğer bir masanın çevresinde bu konularla ilgili olanları toplayıp tartışacak olursanız, hangisinin konuşma gücü daha iyi ise davayı o kazanır ve onun sorunu önemli sanılır. Aslında bir soruna böyle yanaşmak doğru bir yöntem değildir. Tanınmış bilim adamı Lord Shelley’in bir sözü vardır. Bilimde aksiyon haline gelen bu söz, “Olayları sayılarla belirtemiyorsanız, gözlemleriniz değersizdir.” şeklinde söylenir. Dolayısıyla, bir sorunun ne olduğunu bilebilmek için, o sorunu sayılarla dile getirmek gerekir.

      Sağlık sorunlarımız hakkında ne yazık ki elimizde çok az sayı  vardır. Size bunlardan birkaçını vereyim. Günümüzde halk sağlığı yönetimi önemli bir uzmanlık dalı olmuştur. Halk sağlığı yönetimi bir bilimdir, bir san’attır. Öğrenilmesi gereken yöntemleri vardır. Bir halk sağlığı yöneticisi, bir toplumun sorunlarını ele alacağı zaman başvuracağı ölçütlerden biri o ülkedeki en önemli on ölüm nedenidir. İstatistik Genel Müdürlüğü, il ve ilçelere ait 8 milyon nüfusu kapsayan istatistikleri dört yıldır toplamaktadır. Bu istatistikler incelenirse, en fazla ölümlerin kalp hastalıklarına bağlı olduğu görülür. Ne var ki, sayının yüksek olmasında, hekimlerin çoğunun ölüm nedenini “kalp yetmezliği” olarak bildirmesinin rolü büyüktür.

      İkinci sırada -ki ilk nedene çok yakın bir sayıdır- pnömoni ölümleri gelir. Bu ölümlerin %90’ı dört yaşından küçük çocuklarda görülür. Üçüncü neden, bebeklerin enfeksiyon hastalıklarıdır. Yani tümüyle çocuk ölümleridir. Dördüncü neden, enterit, gastrit ve kolittir. Bunun da %90’ı dört yaşından küçüklerde görülmektedir. Ondan sonra gelen neden ihtiyarlıktır. Aslında bu bir tanı değildir. İstatistiklerde böyle geçiyor, gerçekte tanı konulamamış ölümleri belirtir. Bunları izleyen nedenler sırasıyla verem, kanser ve tümörlerdir. Dört yaşından küçük çocuk ölümleri sadece şu son üç nedenlere bağlı ölümlerin toplamından fazladır. Demek ki masa başında tartıştığımız zaman hizmet olarak çocuk sağlığına öncelik vermek zorunda olduğumuza dair elimizde sayılara dayanan bilgiler vardır.

      Bir neden daha!.. Bu da kentlerdeki ölüm hızıdır. İstatistik Genel Müdürlüğünün, il ve ilçe merkezlerindeki ölümler adlı yayını Türkiye’de ölüm hızının binde 13.9 olduğunu belirtir. Hıfzısıhha Okulu Yozgat köylerinde bir inceleme yapmıştır. Yaklaşık on bine yakın bir nüfusu kapsayan bu incelemede köylerde ölüm hızı binde 22’dir. Bu ölenlerin %72’si çocuk ve %28’i yetişkindir. Kentlerde ise ölümlerin %43’ü beş yaşından küçük çocuklara aittir. Çocuk dediğim zaman beş yaşından küçükleri kastettiğimi belirtmek isterim. Yukarıdaki sayılar da gösteriyor ki köylerde sağlık sorunu gerçekten önemlidir.

      Hıfzısıhha Okulunun bir köy inceleme projesi vardır. Biraz sonra köyde sağlık örgütlenmesinden söz ederken tekrar belirteceğim. Bu projeye göre, aşağı yukarı her köyü hekim gezer. Haftada bir kez ayaklarına hekim gider ve ücretsiz olarak hasta muayene eder. Muayeneye gelenlerin %25’i beş yaşından küçük; %24’ü 5-14 yaşındaki çocuklardır. Yani yarısı çocuktur. Ana-çocuk sağlığı hizmetleri yönünden ele alırsanız, muayene edilenlerin üçte biri (%29.2) yedi yaşından küçük çocuklardır. Demek oluyor ki köylük bölgede ve kentlerde hekime gelenlerin aşağı yukarı yarısı çocuktur. Dolayısıyla bir hekim iki şey öğreniyorsa birinin kesinlikle çocuğa ait olması ve zamanını buna göre değerlendirmesi gerekir. Devlet iki şey yapıyorsa, birinin çocuklara yönelik olarak yapılması zorunluğu vardır. Bu söylediklerim, parlak ya da acı sözlerin sonucu değil, sayıların dile getirdikleridir.

      Biraz önce söylediğim gibi halk sağlığı yönetimi bir san’at ve bilimdir. Bu hususta tartışmalar yapılmış ve birçok yöntemler saptanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (D.S.Ö.) aynı şekilde hareket ederek Sağlık Planlaması üzerinde ne şekilde hareket edilmesi gerektiğine dair genel yöntemler saptamıştır ve bu örgütün uzmanlarınca tüm ülkeler ve özellikle gelişmekte olan ülkeler için önerdiği sağlık hizmetlerinde, nasıl bir örgüt kurulmalıdır? Ve hangi soruna öncelik verilmelidir? Sorularını yanıtlarken şu beş ilkenin göz önüne alınmasının önemine değinilmiştir:

      1.Koruyucu hizmetlere öncelik verilmelidir.

      2.Çalışan ve üretim çağındaki nüfusa yönelik hizmetlere önem verilmelidir. Örneğin, tüberküloz gibi. Çünkü, Hıfzısıhha Okulunun saptamasına göre tüberkülozluların %80’i 14 yaşından büyüklerdir. Hatta 19 yaşın üzerindedir. Yani üretici çağda olanların hastalığıdır. Ülke ekonomisi yönünden tüberküloz bu nedenle önem taşır.

      3.Hastalıklara en çok yakalanan nüfus gruplarına yönelik hizmetler öncelikle ele alınmalıdır. Hastalığa en çok yakalananlar çocuklar ve konumuz dışında olduğu için değinmediğim analardır. Yani ana -çocuk sağlığı sorunudur.

      4.Nüfusun çoğunluğuna yönelik hizmetlere öncelik verilmelidir.

      5.Halkın beslenme düzeyini yükseltecek çalışmaları amaçlayan hizmetlere önem verilmelidir.

      Şimdilik bilimin saptadığı bu beş ilke göz önüne alınırsa, köylerde sağlık hizmetleri ve sağlık örgütü kurulmasının neden gerektiği daha iyi anlaşılmış olacaktır. Türkiye’de ilk öncelik köylerde sağlık hizmetlerini ele almaktır. Niçin köylerimizde ve hatta kentlerimizde ölüm hızları bu kadar yüksektir? Ben bunlardan önemli saydığım altı nedeni belirteceğim. Siz birçok neden daha ekleyebilirsiniz. Çünkü ben halk sağlığı yöneticisiyim, siz çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanısınız.

      Birinci neden, halk çocuğa nasıl bakılacağını bilmiyor. Çocuk bakımı iyi değil. Bunu sizlere açıklamayacağım. Bunun acı sonuçlarını deneyimlerinizle her gün görüyorsunuz.

      İkinci neden, çevre sağlığı koşullarının iyi olmamasıdır. Çocuk, özellikle bebek, çevresinin etkileri altındadır. Sağlık koşulları bozuk evlerde yaşar, lağımlar açıktır. İçilecek su temiz değildir. Karasinekler her yerde bolca bulunur, oradan kalkar buraya konarlar. Dolayısıyla böyle bir çevrede yaşayan çocuğun, tüm özen göstermemize ve çabalarımıza karşın ölmemesi bir rastlantı eseridir. O halde, şimdiye kadar savsaklanan bu sorunun çocuk sağlığı düşünülürken kesinkes ele alınması gerekir. Çünkü, çocuk ölümlerini olumsuz yönde etkileyen en önemli etmenlerden biridir.

      Üçüncü neden, çocukların iyi beslenmemesidir. Ülkemizde beslenme standardının çok düşük oluşu bir gerçektir. Özellikle gizli bir protein yetmezliği söz konusudur. Sizlerin benden çok daha iyi bileceğiniz gibi, iyi ve dengeli olmayan bir beslenmenin varolduğu çocuklarda en basit nedenler çocuğu kaybetmemize yol açabilir.

      Dördüncü neden, özellikle köylerde ailelerin çocuk sayısının fazla olmasıdır. Evde besin olanakları sınırlıdır. Bunu iki çocuğa vereceğiniz yerde dört çocuğa verirseniz bu aile başka türlü beslenir. Türkiye’de bugün gerçekten hem ekonomik hem de tıbbi yönden bir nüfus sorunu vardır. Son yıllarda iyice açığa çıkan bu sorunun çözümünü halk beklemektedir. Köye giden bir kadına ya da ebeye  köy kadınlarının en sık sorduğu soru, “Siz kentlilerin neden bu kadar az çocuğu oluyor da bizim düzinelerle oluyor? Biz bunları besleyemiyoruz.” Şeklindedir.

      Devlet Planlama Örgütü (D.P.Ö.) nün yaptığı incelemelerde ülkede ekonomik kalkınma hızı %7 olsa bile, bu nüfus artışı ile yaşam standardının yükselmesine olanak yoktur. Dolayısıyla, ülkemizin kalkınması, halkımızın daha iyi beslenmesi ve daha iyi yaşayabilmesi için, ekonomik kalkınmamızla nüfusumuzu ayarlamak zorundayız. Aksi halde, ülkemiz sosyal felaketlere sürüklenecek, besleyemeyeceğimiz ve iş bulamayacağımız yığınlarla insan karşımıza çıkacaktır. Bu bir sorundur ve konunun ekonomik yönüdür. Ama tıbbi yönü -ana sağlığını bir yana bırakın- çocuk üzerinde bedensel yönden yeterli besin alamamasına ve iyi bir bakıma kavuşamamasına neden olmak gibi olumsuz etkilerini gösterecektir. Ekonomik durumu iyi olan ailelerin ya çocuğu yoktur ya da 1-2 tane vardır. Oysaki çocuğunu yeterince besleyemeyecek olanların 8-10 çocuğu vardır. Acaba durumu iyi olanları mı çocuk sahibi olmaya özendirmeliyiz, yoksa çocuğunu besleyemeyen, okutamayan aileleri mi az doğurmaya özendirmeliyiz? Bu önemli bir planlama noktasıdır. Aynı zamanda çocuğun ruhsal durumu üzerinde de etkiler görülür. Bir annenin iki çocuğu varsa, onlara göstereceği sevgi ile 8 çocuğu olan annenin çocuklarına göstereceği sevgi arasında fark vardır. Bunun sosyal yönden de önemi vardır. Çok çocuğu olanlar bunları besleyemez ve sokağa atabilir. Ülkemizde korunmaya gereksinimi olan çocuk sayısının hızla artışında, ailelerin besleyemeyeceği kadar çocuk sahibi olmasının rolü vardır. Kanımca, çocuk sağlığının en önemli sorunlarından biri ailelerin bakamayacakları kadar çok sayıda çocuk sahibi olmasıdır. Yani çocuk sağlığı üzerinde zararlı etkileri vardır.

      Beşinci neden, çocukların aşılarının düzenli yapılmayışıdır. Bu genel bir sorundur. Bu tıbbi sorun üzerinde fazla açıklama yapmak gereksizdir.

      Altıncı neden, hasta çocukların tıbbi bakımdan yoksun olmasıdır. Bu özellikle köylük bölgeler için önemli bir sorundur.

      Çocuklarda hastalık ve ölümlerin fazla oluşunun nedenlerini bu şekilde özetledikten sonra, köylerde kurulacak sağlık hizmeti örgütü için aklıma gelen önlemleri şöyle sıralayabilirim:

      1.Tüm sağlık sorunları gibi çocuk sağlığı sorunlarını da çözebilmek için, önce bir bölgede bu hizmetleri geliştirmek ve bu bölgeye iyi bir şekilde sahip olmamız gerekir. O bölgede sağlıkla ilgili verileri doğru olarak toplayabilmeliyiz. Bunun için de çocukların evlerine kadar giderek onları izlemek zorundayız. Hangi çocuk hasta oldu? nerede boğmaca çıktı? Bunu bilmemiz gerekir. Bilirsiniz, bir yerde kızamık çıkar, ancak ölümler görüldükten sonra haber gelir. Ne var ki bu haberin artık kimseye yararı yoktur. Köyde boğmaca salgını çıkar ve çocuklar ölmeye başladığı zaman haber gelir ve artık kurtaramazsınız. Dolayısıyla, köyde sağlık hizmeti çocuk sağlığını çözümleyecek dediğimiz zaman ilk önce köyde, bölgede doğru haberleri zamanında toplayacak örgüte sahip olmanız ve buna göre değerlendirmeniz gerekir.

      2.Çevrenin sağlık koşullarını düzeltmeye mecbursunuz. Sağlıklı olmayan evlerde, suyu pis, helaları berbat bir çevrede çocuğu sağlıklı tutmak için ne kadar çaba harcasanız, batı ülkelerindeki kadar başarıya ulaşmanız olanağı yoktur. Doğal  olarak bir dereceye kadar başarılı olabilirsiniz. Bugün köylerde binde 165 olan bebek oranı binde 120’ye, binde 100’e, 80’e indirilebilir, fakat batı ülkelerindeki binde 17 düzeyine indirmeniz olanaksızdır. Dolayısıyla, çocuk sağlığı için önce çevre sağlığı koşullarını düzeltmeniz gerek.

      3.Sağlık eğitimi yapmak zorundasınız. Anneye hasta çocuğunu hekime götürmesini öğretmeniz gerek. Anneyi, hekimin söylediğini, hemşirenin dediklerini yapmaya inandırmanız gerek! Ama bunları yaptırabilmeniz gerek! Siz burada anlatırsınız, eve gider ve yine kaynanasının dediğini yapar. Bu koşulların tümünü düşünerek halk eğitimi yapmak gerek! Gerekirse kaynanayı eğitmeniz bile söz konusudur. Dolayısıyla çocuk sağlığında başarı için sağlık eğitimi ön koşuldur. Bunu yapmadığınız sürece hiçbirinin önemi yoktur. Siz istediğiniz kadar ilaç yazın!.. Onlar “işte hekime gösterdik!..” derler. İlacı da yaptırmazlar. Bu sık görülmeyen bir olay değildir. Ama eğitilmiş bir kitle, sağlığın ve hekimin değerini bilen bir kitle yaratabilirseniz, o zaman sizin işiniz çok kolay olur. Anne hasta çocuğunu size ilk anda getirebilir. O zaman basit bir perhizle ishali düzeltebilirsiniz. Fakat eğitilmemiş bir kütlede çocuk toksikoza girdiği zaman hekime getirirler. Onu da Hazreti Allah’tan başka kurtaracak kimse olmayabilir.

      4.Bulaşıcı hastalıklarla savaşın başarıyla yürütülmesi gerekir. Sıtmanın ortalığı kasıp kavurduğu yerde ana-çocuk sağlığından söz edilemez. Sıtma savaşından söz edilir. Tifonun, barsak enfeksiyonlarının, tüberkülozun alıp yürüdüğü bir yerde sadece ana-çocuk sağlığı hizmetinden söz edilemez. Bunların tümü çocuğun sağlığını etkileyen hastalıklardır. Dolayısıyla, çocuk sağlığını bu ülkede düzeltelim dediğimiz zaman, başta çocuk sağlığını, çocuk hekimlerini ve çocuk sağlığıyla ilgilenenleri uzaktan ilgilendiren konuları başaralım. Bulaşıcı hastalıklarla savaşı düşünmeden çocuk sağlığından söz edilemez.

      5.Doğum sayısını denetlemek gerekir. Doğum sayısını denetlemediğiniz takdirde, ailenin ve toplumun olanakları çocuk için yeter derecede yoğunlaştırılamaz. Bugün Yozgat’ta yaptığımız incelemelere göre, bu çevrede binde 71 doğum var. Bu korkunç bir sayıdır. Dünyada olmayan şey. Bu konuda her iki incelememiz birbirini tutuyor. Yani, 1959 yılında yapılan incelemede binde 68 çıkmıştı. Bu dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir durumdur. Ne var ki, bir yandan da sürekli ölüyorlar. Varsayalım ki doğumları denetlemiyorsunuz. Besinleri sağladınız, ya da sağlayamadınız. Çocuk ölümlerini Türkiye’de azaltamazsanız, sosyal felaketimizi sadece hızlandırmış olursunuz. Bir de doğumları denetlemeden çocuk ölümlerini azaltırsanız, o zaman artış hızımız yüzde 3’ten 5’e fırlar. Yüzde 5 nüfus artış hızıyla bu ülke refaha değil, felakete sürüklenir. Dolayısıyla sağlık yönetimi deyip geçilmemeli, her hususun gayet ince düşünülmesi ve önlemlerin zamanında alınması zorunluğu vardır. Doğum sayısını denetlemeden Türkiye’de başarılı bir çocuk sağlığı uygulaması yapılamaz.

      6.Toplumun kalkınması gereklidir. Ekonomik yönden yeterli olmayan, kendi işini kendisinin görmesini bilmeyen, çevresiyle ilgilenmeyen bir toplumda çocuk sağlığı hizmetlerini kalkındıramazsınız. Toplum kalkınmasının ne olduğunu köylülere öğretmek gerek. Türkiye’nin 40.000 köyüne hükümet su getiremez. Bunların helalarını yaptıramaz. Bunların ev koşullarını düzeltemez. Her şeyi hükümetten beklerseniz ancak 500 ya da 1.000 köye bu hizmetleri getirebilirsiniz. Bu tempo ile tüm köyleri düzeltmek yüzyıllar sürer. O halde bu sorunların çözümü için toplum kalkınmasını köylüye, halka öğretmek ve uygulatmak zorunluğu vardır. Köylerde çalışan arkadaşlar, köylünün kendisine iyi niyetle yapılan ve akla yakın olduğuna inandığı önlemleri almakta tembellik göstermediğini, gücünün yettiği kadar çaba harcadığını bilirler. Dolayısıyla, ülkede çocuk sağlığını düzelteceğiz diyenlerin toplumu hangi yönden kalkındırmak gerektiği hakkında bilgi sahibi olmaları zorunluğu vardır.

      7.Çocukların periyodik muayenelerinin yapılması gerekir. Bunu benim size söylememe gerek yok. Siz bunun önemini benden daha iyi bilirsiniz.

      8.Hasta çocuklara tıbbi bakım sağlanması gerekir. Bunu da siz benden daha iyi bilirsiniz. Onun için bunun üzerinde de durmak istemiyorum.

      Şimdi, bu girişten sonra köylerde sağlık örgütü nasıl yapılmalıdır ve köylerde çocuk sağlığı sorunu nasıl çözümlenmelidir? Bu konuya gelelim: Çocuk sağlığı hizmeti dendiği zaman, şimdiye kadar bu sorunu ele alanlar kentte ve köyde aşağı yukarı sadece çocuğun periyodik muayeneleri ve tıbbi bakımı üzerinde durmuşlardır. Hatta, işe tıbbi bakımla başlamışlar, geliştirmek isteyenler periyodik muayeneye atlamışlar, biraz daha geliştirmek isteyenler de annenin ve ailenin eğitimine geçmişlerdir. Hiçbir sorun önlem alınmadan kökünden çözümlenemez. Türkiye’de köylerde çocuk sağlığı ve hizmetlerinin çözümü söz konusu olduğu zaman, önlemlerin tüm nedenlere birden yönelik olması gerekir. Köyde sağlık olaylarını bilmek, çevre sağlığı üzerinde çalışmak, sağlık eğitimi yapmak, bulaşıcı hastalıklarla savaşmak, doğum sayısını denetlemeye çalışmak, toplum kalkınmasına yardım etmek ve bütün bunları kapsayan bir hizmet oluşturmak gerek. İşte köylerde kurulacak çocuk sağlığı örgütünün bağımsız bir örgüt olmaması ve köylerdeki tüm sağlık hizmetlerinin bir örgüt içinde toplanmasının nedeni buradan gelir. D.S.Ö.’ nün köylerde sağlık hizmetiyle ilgili olarak topladığı uzmanlar komitesi de aynı karara varmıştır. Hazırladıkları “Köylük bölgelerde entegre edilmiş sağlık programının yöntemi” adlı rapor bu hususları belirtmektedir. Dolayısıyla çocuk sağlığını düşünenler, eğer sadece periyodik muayeneleri, hasta çocukların bakımını ve biraz da eğitimi düşünülürse kısır kalırlar. Köy için ya da köylük bölge için tüm hizmetleri içerisine alan bir örgüt kurmak kesinlikle zorunludur. Bundan sonra biraz önce söylediğim gibi bu hizmeti yönetenin, “Ben hangi hizmete önem vereceğim?” diye düşündüğü zaman eldeki güvenilir istatistiklere dayanarak “Bu bölgenin özelliği nedir?” sorusunu sorması gerekir.

      D.S.Ö.’ nün uzmanlar komitesinin yukarda adı geçen raporunda, gelişmekte olan ülkeler için hizmet şöyle sıralanmıştır: “Ana-çocuk sağlığı hizmetini yöneten hekim ve hemşire, ben burada tüm sağlık hizmetlerini yapacağım, ama benim üzerinde duracağım en önemli ve birinci sorun çocuk sağlığı sorunudur diyecek ve ondan sonra, bulaşıcı hastalıklarla tüberkülozla yapacağı savaşın, çevre sağlığı koşullarını düzeltmek için harcayacağı çabaların ve tüm bunların sonucunun çocuk sağlığını iyileştirmeye yardımcı olacağını bilecektir.”

      Köylerde bu felsefe ve anlayışla çalışacak bir örgütün nasıl kurulması gerektiği hakkındaki görüşmeler, tartışmalar ve uğraşlar -ki en azından bir, bir buçuk yıllık geçmişi vardır- sonunda birçoklarınızın da bildiği gibi bir sağlık ocağı ve bir sağlık evi konusu ortaya çıkmıştır. Sağlık evi, bir tür ana-çocuk sağlığı istasyonudur. Türkçe olması için “ev” denmiştir. Sağlık ocağı da, şimdiki sağlık merkezi ile sağlık istasyonu arası bir hizmet birimidir. Bu ocağın hizmet edeceği nüfus ortalama 5.000-10.000 arasındadır. Ebenin hizmet sunacağı nüfus göz önüne alınarak her sağlık ocağının beş sağlık evine ayrılması öngörülmüştür ki aşağı yukarı bir sağlık evine 1.500 nüfus düşmektedir. Her sağlık evinde bir köy ebesi bulunacaktır. Sağlık ocağında ise bir hekim, bir ebe-hemşire ve bir sağlık memurundan oluşan bir ekip düşünülmüştür. Böyle bir örgüt kurulunca motorlu araçla çalışması sağlanacak ve bugünkü köy ebelerinin eğitimlerinin ve sorumluluklarının yeni hizmete uygun şekilde değiştirilmesi gerçekleştirilecektir.

      Bugünkü modern örgütte köy ebeleri bir halk sağlığı hemşiresi yardımcısı gibi çalışacaktır. Bu şekilde bir ebeye Orta Anadolu’da aşağı yukarı 4 köy düşmektedir. Ebe haftanın her günü evleri dolaşıp ev ziyaretleri yapacak, sağlıkla ilgili bilgiler toplayacak, gebeleri bularak gerekirse hekime gitmelerini sağlayacaktır. Aynı zamanda yoksul çocukları bularak gerekirse hekime haber verecektir. Bulduğu gebeleri izleyecek ve yapabilecekse doğumlarını yaptıracaktır. Doğumu kendisi yaptıramayacaksa hekim ve hemşireyle birlikte gebeleri görecek ve gerekirse gebeyi doğumevine göndereceklerdir. Ev ziyaretlerinde çocuk bakımı, çocuğun nasıl yıkanacağı, mamanın nasıl yapılacağı ve çocuğun nasıl beslenmesi gerektiğini sürekli olarak öğretmeye çalışacaktır. Bundan sonra da bulaşıcı hastalık çıktığı zaman bölgede elinden gelen görevleri olanaklar elverdiğince yapması düşünülmüştür. Fakat hekimin elinde diğer personel bulunduğu için, bu hususta ebeye fazla bir sorumluluk bırakılmayacaktır.

      Kısaca, düşünülen köy ebesinin böyle bir formasyonda olması beklenmektedir. Sağlık ocağı bölgesindeki ebelerin görevlerini denetlemek ebe-hemşirenin görevidir. Çocuk bakımını bilip bilmediğini, gebe muayenesinde hatası olup olmadığını saptamaya uğraşmak ve ebenin baktığı gebeyi hiç olmazsa bir kez muayene etmek ve hekimin görmesini sağlamak ebe-hemşirenin görevidir. Ebenin eğitim düzeyi topluma eğitim yapmasına uygun olmadığı için, ebe-hemşire köy kadınlarına ana-çocuk sağlığı konusunda eğitim yapacaktır. Bir kelime ile, ebe-hemşire belki işi yapan değil, fakat işi yapanın yardımcısı ve destekleyicisi olacaktır.

      Sağlık memuru, yeni deyimiyle sağlık teknisyeni, köylerde çevre sağlığını denetlemek, sağlık eğitimi yapmak ve bulunduğu bölgede ebenin ne şekilde hizmet yaptığını her zaman inceleyip hemşireye ve hekime hatta gerekirse bölge şeflerine gözlemlerini bildirmekle görevlidir.

      Köyde sağlık örgütü planı olarak düşünülen işte budur.



* I. Ana-Çocuk Sağlığı Semineri, S.S.Y.B., İstanbul 1983 

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI