ÇocuklarI
BulaşIcI HastalIklardan Korumada İmmünİzasyon Ve Değerİ*
1. Giriş:
İnsanları hastalıklardan
korumak için alınan önlemlerin, kişinin sağlığı, refahı ve saadeti üzerinde
yaptığı geniş ölçüdeki uygun etkiler koruyucu hekimliğin hızla gelişmesini ve
diğer bilimler arasında bağımsız bir disiplin olarak yerini almasını
sağlamıştır. Bugün tıbbın değişik uzmanlık dallarında çalışan hekimler,
koruyucu hekimlik çalışmalarına - sınırlı ölçüde de olsa-önem vermek gereğini
duymaktadırlar. Yalnız bunlar arasında çocuk hekimlerinin koruyucu hekimliğe tedavi
hekimliği kadar hatta ondan daha fazla önem verdiklerini belirtmek gerekir. Çocuk
hekimlerinin koruyucu hekimlik alanına giren hizmetleri çocukları bulaşıcı
hastalıklardan, beslenme hastalıklarından ve ruh hastalıklarından korumak için
yaptıkları girişimler ve önerdikleri önlemlerdir. Hiç kuşku yok ki bu hizmetler
arasında en önemlisini - özellikle bizim ülkemizde - bulaşıcı hastalıklardan
korumak için alınan önlemler oluşturur. Bu önlemlerin bir bölümü çocuk hekiminin
görev alanının dışında kalır. Kimileri ise- annelere sağlık bilgisi vermek ve
çeşitli araçlardan yararlanarak çocukları organizma ile mikrop arasındaki uğraşı
kazanabilecek olanaklarla donatmak gibi - çocuk hekimlerine düşen görevlerdendir.
Bugün organizmayla miktop
arasındaki uğraşı çocuk lehine çevirebilmek için elimizde başlıca şu üç olanak
vardır:
a- Aktif immünizasyon
b- Sero - profilaksi
c- Kemo - profilaksi
Bugünkü konferansımızda
aşılar, aktif immünizasyon ilkeleri, boğmaca, difteri ve tetanoz
immünizasyonlarından söz edecek, diğer hastalıklara karşı immünizasyondan
ayrıntılarıyla söz etmeye zamanımız elvermeyeceğinden, bunların sadece önemli
olan hususlarına işaret edeceğiz.
2. Aşılar:
Aşılar, girdikleri
organizmada belirli enfeksiyon hastalığına karşı bağışıklık oluşturan
preparatlardır. Aşı sözcüğü dilimize “vaccine” sözcüğünün karşılığı
olarak girmiş ve bir süre anatoksinler için kullanılmamıştır. Fakat günümüzde
“prophylactics” anlamına kullanılması yaygınlaşmış bulunmaktadır. Biz de aşı
sözcüğünü bu geniş anlamında, yani aktif bağışıklık veren bir preparat olarak
kullanmayı yeğliyoruz.
Aşılarda genel olarak
aranan nitelikler zararsız olmaları, olanaklar elverdiğince yan etkilerinin az olması,
yüksek düzeyde ve uzun süren bir bağışıklık sağlamalarıdır. Bir aşının
zararsız olması doğal olarak ilk aranacak niteliktir. Bir aşının yöntemine göre
hazırlanmasından dolayı aşılananların zarar görmesi olasılığı aşıların,
ülkemizde olduğu gibi, sıkı hükümet denetimi altında ya da hükümet
laboratuarları tarafından yapıldığı yerlerde beklenemez. Bununla birlikte genellikle
zararsız bir preparat olan aşılar çok seyrek olarak kimi zararlı etkiler
yapabilirler. Bu zararlı etkilerden gözlenen en önemlileri, çiçek aşısından sonra
ansefalit görülmesi, BCG aşısının kimi seyrek komplikasyonları, kızıl
aşısının toksik reaksiyonları, polio salgını olan yerlerde aşı
enjeksiyonlarının felç olgularını artırması, difteri proteinine duyarlı kişilerde
aşıdan ileri gelen şiddetli alerjik reaksiyonlardır. Bu durumların kimi çocuk
hekimlerini, sağlıklarını korumaktan sorumlu oldukları çocuklara aşı
uygulamasında tutucu olmaya yöneltmesi olasılığı üzerinde durulması gerekir. Kimi
aşıların zararlı reaksiyonlara neden olması olasılığının bulunduğu yadsınamaz.
Bununla birlikte çiçek, difteri, tüberküloz gibi hastalıkların sürekli tehlikesi
altında bulunan çocukların bu hastalıklara yakalanma olasılığının, aşının
zararlı reaksiyonlarına oranla çok fazla olduğu bir gerçektir. Bu durum karşısında
izlenecek yol doğal olarak en az zararlı olanın seçilmesidir.
Örnek olarak çocukları
BCG ile aşılayıp aşılamama sorununu ele alalım.
Ülkemizde bakımı kendi sorumluluğuna bırakılan bir çocuğa bir hekim
BCG aşısı önermeli midir, önermemeli midir? Ülkemizde bir çocuğun tüberkülozdan
ölme olasılığı - istatistiklere göre - yüz binde 84-150’dir. Buna karşın
BCG’den oluşabilecek zararlı reaksiyon - ölüm değil - olasılığı yüz binde bir
bile değildir. O halde, hekimin kendisine sağlığı emanet edilen bu çocuğu
aşılatmak zorunluluğunda olduğunu kabul etmek gerekir. Tüberkülozun çocuklarda
büyük bir tehlike olmadığı ülkelerde ise, bir çocuk hekimi BCG önermeyebilir,
çünkü orada bir çocuğun tüberküloz olma olasılığı aşının zararlı
reaksiyonundan azdır.
Türkiye’de bir çocuk
hekiminin BCG aşısı yapmaya karar vermesi ne kadar bilimsel bir hareket ise,
tüberkülozun çocuklar için tehlike olmaktan çıktığı bir ülkede de BCG aşısı
yapmamaya karar vermesi aynı derecede bilimsel bir harekettir. Bununla birlikte difteriye
karşı aşılama söz konusu olunca, onun da aşılatma yönünde karar vermek zorunda
kalacağını anımsamak gerekir.
Aşıların yerel ve genel
reaksiyonlarına gelince, kimi aşılar -örneğin tetanoz aşısı - hiç reaksiyon
vermez. Buna karşın difteri aşısının enjeksiyon yerinde kızartı ve ateş yapması
alışılmış bir durumdur. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü uzmanları (1) ,
enjeksiyondan sonraki ilk 48 saat içinde enjeksiyon yerinde 20 mm. çapında kızartı
görülmesini ve 72 saat içinde de ateşin 38ºC’ ye çıkmasını
normal reaksiyonun sınırı olarak kabul etmişlerdir.
Yan etkisi olmayan aşı
hazırlamak, aşı üreten laboratuarların önemle üzerinde durduğu ve araştırma
yaptığı bir konudur. Bununla birlikte aşının bağışıklık sağlama gücünü
azaltmadan onu reaksiyon vermez duruma getirmek çok zordur. Örneğin, difteri
aşısının reaksiyonunu azaltmak için difteri anatoksinleri ayrılmıştır. Buna
karşın ayırma yapılan preparatların bağışıklama gücü azalmıştır. Ayrılma
yapılmış difteri anatoksinini şapla çöktürerek ya da alüminyum fosfata adsorbe
ettirerek onların antijenitesi artırılmıştır. Ama, bir polio salgını zamanında
felçli polio şeklini provoke edenin özellikle şaplı ve adsorbe aşılar olduğu
bugün kabul edilmektedir. Aşıların arıtılması için çaba sarfedilmekle birlikte bu
durum hiçbir zaman çocukların bağışıklanmasını aksatmamalıdır. Bir çok
durumlarda, hekimlerin kesin güvenceleri çocukların göstereceği en ufak bir
reaksiyona bile dayanamayan anneleri - büyük bir tehlikenin önlenmesi için - bu
önemsiz reaksiyonları göze almaya inandırmak için yeterlidir.
Aşıların
bağışıklayıcı güçlerine gelince, aşı denetleme laboratuarları tarafından
üretilen aşılar bu bakımdan da birçok ülkelerde hükümetlerin denetimi
altındadır. Dünya Sağlık Örgütü de bu işle ilgilenen her hükümete standart
aşı (2) göndermekte ve bağışıklayıcı güç deneyleri bunlarla kıyaslanarak
yapılmaktadır. Ülkemizde kullanılan aşıların üretildiği Refik Saydam Merkez
Hıfzısıhha Enstitüsünde de aşı üretimi ve denetimi tüm dünyada geçerli olan
yöntem ve standartlara göre yapılmaktadır.
3.Aktif Bağışıklama İlkeleri:
Aşılanan bireylerde
iyi bir bağışıklama sağlanabilmesi için aşı dozlarının ve enjeksiyon
şemasının önemi vardır. Bu nedenle aşılar koruyucu olarak kullanıldığı zaman
aşağıdaki aktif bağışıklama ilkelerini göz önünde bulundurmak gerekir:
a- Bireylere yeter miktarda antijen enjekte
edilmelidir. Değişik bireyleri bağışık kılmak için gereken antijen miktarı
birbirlerinden farklıdır. Kimi bireyleri çok küçük dozlarla bağışık kılmak
olanaklı ise de kimi bireylerde sağlam bir bağışıklık oluşturmak için fazla
antijene gereksinme vardır. Fazla antijen enjeksiyonunun - çok duyarlı bireylerde
yaptığı yerel ve genel reaksiyonlar dışında - hiçbir zararlı etkisi
olmadığından, bağışıklamada her zaman yüksek dozların kullanılması
önerilmektedir. Çocukların ve özellikle kız çocuklarının kimi aşılarla
büyüklere oranla güç bağışık kılındıkları gözlenmiştir (3). Bu nedenle
çocukların bağışık kılınmasında eskiden olduğu gibi küçük dozların
enjeksiyonundan kaçınılmalıdır. Esasen çocuklarda aşılara karşı genel ve yerel
reaksiyonlar yetişkinlerden hafif bir gidiş gösterir.
Eskiden enjeksiyonların
artan dozlarda yapılması önerilmiş ise de insan bağışıklamasında bunun gerekli
olduğuna dair elde kanıt yoktur. Her enjeksiyon aynı miktar aşıyla yapılarak çok
iyi bir bağışıklık sağlanır. Bu uygulama pratik yönden de büyük bir kolaylık
sağlar. Bu nedenle birçok yazar her enjeksiyonu eşit dozlarla önerir (1,4,5).
b- Aşı enjeksiyonu sayısı arttıkça sağlam bir
bağışıklık oluşması olasılığı artar. Güvenilir bir bağışıklık
oluşmasında en önemli etmen aşı enjeksiyon sayısının artırılmasıdır. Üç
kerede enjekte edilecek aşı miktarını ikiye bölerek enjekte etmekle üç kerede
alındığı kadar yüksek bağışıklık sağlanamaz. Enjeksiyon sayısını üçten
fazla yapmakta bilimsel bir sakınca yoktur. Ne var ki, hemen herkeste üç enjeksiyonla
yeter bir bağışıklık sağlandığından üçten fazla enjeksiyon çoğu kez
gereksizdir.
c- Bağışıklamada enjeksiyonlar arasındaki aranın
önemi büyüktür. Bu ara aşının cinsine göre değişir. Fakat genellikle
enjeksiyonlar arasındaki ara çok az olursa iyi bir bağışıklık oluşamaz. Örneğin,
tifo aşısında bu arayı bir haftadan, anatoksinlerde üç haftadan aşağı indirmek
iyi bir bağışıklığın oluşmasını güçleştirir. Buna karşın arayı bir iki
hafta uzatmak bağışıklık düzeyini etkilemez.
d- Aşıların birbiriyle karışması:
Çocukları değişik enfeksiyon hastalıklarına karşı aşılamak gerektiğinden,
gereken antijenleri karıştırarak karma aşılar hazırlamak ve bunları kullanmak
uygulamada büyük kolaylıklar sağlar. Karma aşıları kullanacak olan hekimin
yanıtlaması gereken iki soru vardır: Karma aşıların yan etkileri daha fazla mıdır?
Karma aşılar da tek başına uygulanan aşılar kadar etkin midir? Yapılan incelemeler,
aşıların birbirleriyle karıştırılmasının yan etkileri artırmadığını
göstermiştir. Örnek olarak, Volk’un (6) beş değişik aşıyı karıştırarak
hazırladığı karma aşıyı uyguladığı bireylerde hiçbir zararlı etki
gözlemediği gösterilebilir.
Aşılar birbirleriyle
karıştırıldığı zaman antijeniteleri azalmaz ve birçok durumlarda değişik
antijenler birbirleri üzerine sinerjetik etki yaptıklarından etkileri artar. Buna
örnek olarak Bousfield ve Holt’un (7) deneyleri gösterebilir. Bu deneyde difteri
aşısına boğmaca aşısı ekleyerek uygulanırsa difteri aşısının kanda
oluşturduğu antikor düzeyi, difteri aşısının tek başına uygulandığı duruma
göre en az 11.7 kat artmıştır. (Tablo:
1). Bu nedenle bağışıklamada karma aşılar tek aşılara yeğlenmelidir.
Tablo: 1- Tasfiye Edilmiş
Difteri Aşısının Tek Başına ve Boğmaca Aşısıyla Karıştırılarak
Uygulandığı Zaman Antijenitesi
|
Titrelerin geometrik
ortalaması ünite / cc. |
Seri Aşı |
Bir
dozdan 28 gün sonra |
İki
dozdan 14 gün sonra |
A Yalnız Difteri |
0.012 |
0.242 |
A Difteri - Boğmaca |
0.191 |
5.76 |
Oran |
16.0 |
24.0 |
B Yalnız Difteri |
0.0036 |
0.058 |
B Difteri - Boğmaca |
0.042 |
2.85 |
Oran |
11.7 |
49.0 |
|
|
|
|
Kaynak: 7
4.Difteri, Tetanoz ve Boğmacaya Karşı
Bağışıklama:
a- Difteri Bağışıklamasının Koruyucu Etkisi: Difteriye
karşı aşılanan Schick pozitif çocukların hemen tümünün Schick negatif duruma
geçtiğine ait birçok yayın vardır. Bunlar arasında İngiltere’de Bousfield’in
elde ettiği sonuçlar (8) örnek olarak gösterilebilir. Bousfield aşıladığı 972
Schick pozitif çocuktan yalnız dördünde (% 0.4) Schick pozitifliğinin sürdüğünü
gözlemiştir. Düzenli olarak aşılandıkları halde kimi çocukların difteriye
yakalanması, bunların antikor oluşturma yeteneklerinin çok zayıf olmasından ileri
gelir. Brondon ve Fraser aşıdan sonra difteri bağışıklığının sürmesi üzerinde
yaptıkları bir araştırmada aşıdan bir yıl sonra çocukların % 3’ünün, üç
yıl sonra %8’inin, beş yıl sonra da % 14’ünün Schick pozitif duruma döndüklerini göstermiştir.
Difteri aşısının koruyucu değeri epidemiyolojik olarak da gözlenmiştir. Genel
olarak aşı uygulanan ülkelerde difteri tamamen ortadan kaldırılmıştır. Buna örnek
olarak Kopenhag’da 1941 yılında başlayan aşı kampanyası sonucunda (8), on yılda
difterinin tamamen ortadan kalkması gösterilebilir( Tablo: 2). Dünya Sağlık Örgütü
uzmanları bir ülkede difterinin ortadan kalkması için duyarlı bireylerin en az %
70’inin aşılı olması gerektiğini kabul etmektedirler.
b- Tetanoz Aşısının Koruyucu Etkisi: Tetanoz salgın yapan bir hastalık
olmamasına karşın çocukları tetanoza karşı aşılamak çok gereklidir. Çünkü en
ufak bir yaradan giren tetanoz basili sporları bile tetanoz oluşturmakta ve hastalık
çok öldürücü olduğu için aşılanmayan çocuklara sık sık serum yapmak zorunluğu
karşısında kalınmaktadır.
Tablo: 2- 1941’de Başlayan
Aşı Kampanyasından Sonra Kopenhag’da Difteri Olguları
|
|
|
Yıllar |
15 Yaştan Küçük |
15 Yaş yada Büyük |
Ölenler Sayısı |
1941 |
94 |
36 |
4 |
1942 |
26 |
20 |
1 |
1943 |
91 |
126 |
18 |
1944 |
271 |
606 |
76 |
1945 |
233 |
649 |
77 |
1946 |
85 |
168 |
18 |
1947 |
26 |
42 |
9 |
1948 |
16 |
13 |
5 |
1949 |
10 |
6 |
- |
1950 |
1 |
2 |
- |
1951 |
- |
- |
- |
1952 |
- |
- |
- |
Anafilaksi tehlikesi
dolayısıyla çocuklara serum uygulamasının da en istenmeyen bir girişim olduğu
gerçektir. Tetanoz aşısı, aşılar arasında koruyucu etkisi en yüksek olan
aşıdır. İkinci Dünya Savaşında Amerika ordusu mensupları tetanoza karşı
aşılanmışlar ve en ağır yaralılara bile serum yapılmamıştır. Bu savaş
esnasında Amerika ordusunda yaralı sayısı 2.734.819’dur. Bunlardan sadece 12’sinde
tetanoz görülmüştür (oran yüz binde 0,44’dür). Buna karşın Birinci Dünya
Savaşında yaralılara serum uygulanmış ve tetanoza yakalananlar oranı yüz binde 13,4
olarak saptanmıştır(9). İkinci Dünya Savaşında saptanan 12 olgudan sekizinin aşıdan kaçmış yada
aşıları tamamlanmamış bireyler olduğunu da belirtmek gerekir. Geri kalan 4 aşılı
erden üçü iyileşmiş ancak biri ölmüştür. Bu bulgular, aşılı bireyler arasında
savaş yarası alanlarda tetanozdan ölüm olasılığının milyonda birden az olduğunu
göstermektedir.
Tetanozdan koruma için
serumda 0,01 üniteden fazla antikor bulunmasının yeterli olduğu kabul edilirse, bir
santimetre küpünde 15 ünite anatoksin bulunan aşının 3-4 hafta arayla 3 kez birer
santimetre küp enjeksiyonu yeterli bir bağışıklık sağlar(10).
c- Boğmaca Aşısının Koruyucu Etkisi: Boğmaca
aşısı hazırlanmasında Kendrick’in çalışmaları bu alanda atılan ilk olumlu
adımdır. Aynı yazarın boğmaca aşılarının bağışıklayıcı gücünün
laboratuarlarda fareler üzerinde saptanabileceğini bulması da bu hususta büyük
gelişmelere olanak sağlamıştır. İngiltere’de tıbbi araştırma konseyinin
çocuklar üzerinde yaptığı karşılaştırmalı araştırma(11) sadece boğmaca
aşısının koruyucu etkisi olan bir aşı olduğunu göstermekle kalmamış, laboratuarda fareler üzerinde alınan
sonuçlarla insanlar üzerindeki koruyucu etki arasında da bir ilişki olduğunu
göstermiştir. Boğmaca aşısı oldukça yüksek oranda koruyan bir aşıdır. Yapılan
araştırmaların ortalama sonuçlarına göre, aşısızlarda enfeksiyon oranı % 88
olmasına karşın aşılılarda bu oran % 15’dir. (12)
Çocukları difteri, tetanoz
ve boğmacaya karşı aşılamak için değişik tip aşılar kullanılır. Bunlar
arasında sıvı aşılar, alüminyum fosfata ya da alüminyum hidroksite adsorbe edilmiş
aşılar en yaygın olarak kullanılan aşılardır. Bir zamanlar üzerinde çok durulan
şapla çöktürülmüş aşılar bugün önemini yitirmiş, yerini daha gelişmiş bir
aşı olan adsorbe aşılara bırakmıştır. İlk bağışıklamada sıvı ya da adsorbe
aşılardan hangisinin seçilmesinin daha uygun olacağı kesin olarak söylenemez.
Adsorbe aşılar sıvı aşılara oranla daha az sayıda enjeksiyonla daha yüksek
bağışıklık sağlarlar. Adsorbe aşıların derin olarak kas içine enjekte edilmesi
zorunluluğu-özellikle genel aşılamalarda - bir sakıncadır. Aynı zamanda adsorbe
aşılar, sıvı aşılardan daha fazla yan etkilere neden olurlar. Polio salgınları
sırasında adsorbe aşıların felçlere neden olması olasılığı da fazladır.
Revaksinasyonlarda sıvı aşılar yeğlenmelidir. Çünkü, sıvı aşılar revaksinasyon
sonrası antikor düzeyini adsorbe aşılardan daha yüksek bir düzeye
çıkarmaktadır.(13)
Çocukların ne zaman
aşılanması gerektiği de üzerinde durulacak bir sorundur. Boğmaca ölümleri
özellikle süt çocukları arasında görüldüğünden, boğmacaya karşı aşılamaya
olanaklar elverdiğince erken ve tercihan üç aylık iken başlanmalıdır. Difteri
aşısına hastalığın andemik olmadığı bölgelerde 12’nci aydan sonra
başlanabilirse de, ülkemiz gibi difterinin fazla görüldüğü yerlerde aşıya erken -
örneğin 3’üncü ayda- başlanmalıdır. Süt çocuklarında aşıyla iyi bir
bağışıklık sağlanamayacağı ileriye sürülmüştü. Fakat sonradan bunun doğru
olmadığı, yalnız kimi süt çocuklarında bağışıklığın yavaş oluştuğu
anlaşılmıştır. Tablo: 3’de Bousfield’in değişik aylardaki çocukların
aşılanmasında aldığı sonuçlar görülmektedir. Tetanoz aşısı çocuk bahçede
oynamaya başladığı zaman gereklidir. Bununla birlikte difteri ve boğmaca
aşılarıyla birlikte yapılmasında hiçbir sakınca yoktur.
Tablo: 3- Değişik
Yaşlardaki Çocukların Difteri Bağışıklamasına Yanıtı
Yaş ( ay ) |
Olgu Sayısı |
Aşıdan Sonra Pozitif |
Schick Negatif |
2 |
1 |
- |
1 |
3 |
15 |
- |
15 |
4 |
31 |
- |
31 |
5 |
36 |
1 |
35 |
6 |
43 |
1 |
42 |
TOPLAM |
126 |
2 |
124 |
Enjekte edilecek aşı
dozları aşıdaki antijen ünitesine ve enjeksiyon şemasında bağlıdır. Bir ay ara
ile üç enjeksiyon yapılacaksa iyi bir bağışıklık sağlanması için beher doz
difteri aşısında en az 5 ünite anatoksin, tetanoz aşısında en az 15 ünite
anatoksin, boğmaca aşısında da 4 ünite boğmaca antijeni bulunmalıdır. Bu üniteler
etiket üzerine konmaz, aşı üreten laboratuarlar aşıların birer santimetre küpünde
bulunacak antijen miktarını bu değerlere göre ayarlayarak dozları santimetre küp
olarak belirtirler. Daha önce belirttiğimiz gibi dozlar arasındaki aranın önemi
büyüktür. Difteri, tetanoz ya da boğmacaya karşı aşılamada -karma aşı olsa bile-
bu sürenin üç haftadan aşağı indirilmesi bilimsel olarak hatadır. Enjeksiyonlar
arasında 3-6 hafta ve en iyisi bir ay ara bulunması en uygun şekildir. İlk
revaksinasyon son enjeksiyondan 9-12 ay sonra, daha sonraki revaksinasyonlar da 15
yaşına kadar 3-5 yılda bir yapılmalıdır.
Çocuklar tetanoz serumu
enjeksiyonunu gerektirecek şekilde yaralanmışlarsa, eğer daha önce aşılanmış
iseler bunlara 1 cc. sıvı tetanoz aşısı enjekte edilmelidir. Ayrıca tetanoz serumu
vermeye gerek yoktur. Difteri aşısından önce, çocukların difteriye duyarlı olup
olmadığının saptanması için Schick deneyi yapılması eskiden önerilen bir yöntem
olmakla birlikte bugün uygulanmasından vazgeçilmiştir. Difteriye duyarlı yaşlarda
bulunan çocukların tümü difteriye karşı aşılanmalıdır. Çünkü, zayıf bir
bağışıklık nedeniyle Schick negatif olan kimi çocuklarda bir süre sonra Schick
reaksiyonunun pozitif olduğu ve çocuğun hastalığa yakalandığı gözlenmiştir.
Difteriye, tetanoza ya da
boğmacaya karşı aşılamada tercih edilecek preparat, adsorbe ya da sıvı,
difteri-tetanoz-boğmaca karma aşıdır. Çocuk boğmacanın tehlikeli olduğu yaşı
atlatmış ise difteri - tetanoz - tifo karma aşısı kullanılmalıdır. Çocuğun
ailesi çocuk yaralandığı zaman çocuğa tetanoz aşısı yapılıp yapılmadığını,
yapıldı ise ne zaman yapıldığını anımsayacak kadar ilgili değilse aşıdan
tasarruf amacıyla difteri boğmaca yada difteri - tifo aşıları yeğlenebilir.
5.Diğer Hastalıklara
Karşı Bağışıklama:
a-Çiçek: Çiçek aşısının
koruyucu etkisi yüzyılların gözlemlerine dayanmakta ve halk kitleleri arasında
yapılması gereken bir aşı olarak kabul edilmiş bulunmaktadır. Çiçek aşısı
uygulamasında başarısızlığın en önemli nedenlerinden birinin gliserinli aşının
beklemekle gücünü kaybetmesi olduğunu bilmek gerekir. Dünya Sağlık Örgütünün
yaptırdığı bir araştırmada (14), bu aşının yüzde yüz tutması için beher
santimetre küpünde en az yüz milyon virüs olması gerektiği, virüs miktarı
azaldıkça tutma oranının da azaldığı ve virüs sayısı yüz bine düşünce tutma
oranının yüzde ona düştüğü saptanmıştır. Ülkemizde kullanılan çiçek
aşıları üzerinde yapılan bir araştırmada (15) aşının buzdolabında 4 ayda
gücünün yüzde seksenini kaybettiği anlaşılmıştır. Bu nedenle halen birçok
ülkede-özellikle aşı taşıma olanaklarının mükemmel olmadığı yerlerde- kuru
çiçek aşısı üretimine gidilmektedir. Bu yöntemin ülkemizde de yayılması iyi
olacaktır. Çiçek aşısı üretiminde dikkat edilecek bir diğer husus da ölü virüs
aşısıdır. Bu aşılar, deri hastalığı bulunduğu için canlı çiçek aşısı
virüsü ile aşılanamayan çocuklara uygulanır. Bu aşının sağladığı
bağışıklık, klasik aşıya oranla az sürmektedir (16).
b-Tifo: Tifo yetişkinlerden
çok çocuk hastalığıdır. Yalnız çocuklarda tifo çoğu kez çok hafif gidiş gösterdiğinden her ateşli ya da barsak
bozukluğu gösteren hastada hemokültür yapılmazsa olguların çoğu gözden kaçar. Bu
nedenle kimi yerlerde küçük çocukları tifoya karşı aşılamakta gerektiği kadar
duyarlı davranılmamaktadır. Çocukların tifoya karşı bağışık kılınmaları
yetişkinlere göre güçtür. Bu nedenle çocuklarda aşı dozu azaltılmamalı, yaş
göz önüne alınmadan, 2-3 hafta arayla üç kez birer santimetre küp ( 1 cc.de yarım
milyar ) aşı enjekte edilmelidir. Tifo aşısı çok uzun süreden beri uygulanan bir
aşı olmakla birlikte aşı hazırlama tekniği, dozları ve araları hakkında yeterli
bilgi yoktur. Bu hususta araştırmalar yapılması Dünya Sağlık Örgütü ve serum
aşı standardizasyon kongrelerine katılanlar tarafından hükümetlere ve ilgililere
önerilmektedir. Eskiden aşının bir hafta arayla yapılması önerilirdi. Halen üç
hafta ara verilmesinin daha uygun olacağı kabul edilmektedir.(17)
1954 yılında, Dünya
Sağlık Örgütü ve Amerikan ordusunun da yardımıyla Yugoslav hükümeti Osijek
kentinde tifo aşısı üzerinde bir araştırma yaptırmıştır. Tablo: 4’de bu
araştırmanın sonuçları görülmektedir. Buna göre, ısıyla öldürülmüş ve
fenolde saklanmış tifo aşısı alkolle öldürülen aşıdan daha fazla koruyucu etkiye
sahiptir. Bu araştırmada aşı üç hafta arayla uygulanmıştır.
Tablo: 4- Yugoslavya’nın
Osijek Kentinde 1954-1955 Yıllarında Tifo Araştırmasında Bireylerde Tifo Olguları
Sayısı
Uygulanan Aşı |
Aşılanan Sayısı |
Kesin Olgu Sayısı |
Kuşkulu Sayısı |
TOPLAM |
Alkollü |
12,017 |
23 |
4 |
27 |
Fenollü |
11,503 |
9 |
3 |
12 |
Kontrol Grubu |
11,988 |
31 |
3 |
34 |
TOPLAM |
35,508 |
63 |
10 |
73 |
Kaynak: 18
c-Tüberküloz: BCG aşısı hekimlerce uzun süre
kuşkuyla karşılanmış ve uygulanması istenmemiş bir aşıdır. İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra Avrupa’da tüberkülozun sağlığı tehdit edici bir durum
göstermesi BCG’den yararlanma zorunluluğunu kabul ettirmiş, Dünya Sağlık Örgütü
ve UNICEF gibi uluslararası kuruluşların önderliğiyle yapılan kampanyalar kısa bir
sürede BCG üzerindeki kuşkuları ortadan kaldırmış ve bugün BCG aşısı dünyada
çiçek aşısı kadar uygulanan bir aşı olmuştur. Bugüne kadar UNİCEF’in
yardımıyla BCG ile aşılananların sayısı 70 milyondan fazladır. Ülkemizde de 7
milyon kişi aşılanmış ve zararlı bir etkisi görülmemiştir.
Çiçek aşısından
sonra kimi kez ansefalit görüldüğü göz önüne alınırsa, BCG aşısının çiçek
aşısından bile daha zararsız olduğu ortaya çıkar. BCG’nin etkinliği üzerinde
pek çok yayın vardır. Bunlar arasında İngiltere tıbbi araştırma konseyinin
araştırması örnek olarak belirtilebilir. ( 19 ) Bu araştırmada 56,700 kişide
tüberküloz olgu sayısını BCG’nin % 55 azalttığı saptanmıştır. Yani aşısız
çocuklarda tüberküloza yakalanma 100 ise, BCG ile aşılananlarda 45'dir.
d-Kuduz: Kuduz aşısı
hükümetin kurduğu aşı merkezlerinde ve hazırlanmış bir yönetmeliğe uygun olarak
uygulanır. Kuduz aşısı uygulamasında her hekimi, özellikle çocuk hekimini
ilgilendiren husus, basit sıyrık ve ısırma durumlarıdır. Yönetmelik gereğince (20)
her ısırık ve tırmalama olgusu tedaviye alınır. Oysa ki birçok ülkede eğer hayvan
kuduz belirtileri göstermiyor ve gözlem altında tutuluyorsa bu kişilere aşı
uygulanmaz. 14 gün gözlem altında tutulan hayvan kuduz belirtileri gösterir ya da ölürse tedaviye başlanır. Bu husus
ülkemizde de kabul edilirse gereksiz olarak birçok bireyin aşılanması önlenecektir.
Kuduz bir hayvan tarafından ağır şekilde yaralananlara kuduz aşısı uygulanmasından
önce serum uygulanmasının, kuduzun önlenmesinde iler bir adım olduğuna işaret
edilmelidir. (21, 22, 23, 24)
e-Poliomyelit: Son yıllarda
üzerinde en çok durulan bir aşı da poliomyelit aşısıdır. 1955 yılında
Amerika’da Cutter Laboratuarı olayından sonra, aşı üretme tekniğinde gerekli
düzeltmeler yapılmış ve aşı artık tümüyle zararsız duruma getirilmiştir. Sıkı
bir hükümet denetimi olan ülkelerde üretilen aşılar güvenle kullanılabilir. Sadece
üretilmiş aşının denetimi inandırıcı bir yöntem değildir. Aşının üretim
sürecinde de denetimi gerekir. Ülkemizde polio aşısının uygulanıp uygulanmaması
üzerinde durulmalıdır. Payzın’ın araştırmalarına göre (25), ülkemizde
serumları polio bakımından incelenenlerin yüzde dördünde polio antikoru yoktur. Bu
ülkemiz halkının hemen hepsinin doğal yolla polioya karşı bağışıklık
kazandığını göstermektedir. Tifo ve polionun bulaşma yolları aynı olduğuna ve
polio virüsü daha yaygın şekilde bulunduğuna göre tifonun bir halk sağlığı
sorunu olduğu ülkede polio önemli bir sağlık sorunu olamaz. Bununla birlikte
ülkemizde de isteyen anneler ve babalar- özellikle sağlığı koruma kurallarına fazla
özen gösteren aileler - çocuklarını polioya karşı aşılatırlarsa iyi olur.
f-Kızıl: Kızılın önemli
bir sağlık sorunu olduğu günlerde çocukları kızıla karşı bağışık kılmak
için aşı hazırlanmıştır. (26) Bununla birlikte kızıl aşısı, koruyucu etkisi kadar zararlı etkisi olan bir aşıdır. Bugün
kızılda kemoprofilaksi çok daha olumlu sonuçlar verdiğinden, kızıl aşısı hemen
tümden bırakılmıştır.
6.Önerilecek Aşılar ve
Enjeksiyon Şemaları:
Doğumdan itibaren hekimin
gözetimi altında bulunan çocuklar için aşağıdaki şema önerilir:
Doğumdan sonra ağız
yoluyla BCG ( açık Tüberküloz olgusu bulunan ailelerde )
2 aylık : Çiçek Aşısı
3 aylık : 1 cc. Difteri -
Tetanoz - Boğmaca Aşısı
4 Aylık : 1 cc. Difteri -
Tetanoz - Boğmaca Aşısı
5 Aylık : 1 cc. Difteri -
Tetanoz - Boğmaca Aşısı
12 Aylık : 1 cc. Difteri - Tetanoz - Boğmaca
Aşısı
1 Yaşında : Tüberkülin testi ve gerekirse intrakütan BCG
2 Yaşında : Tifo aşısı ve her yıl revaksinasyon
3 - 5 yılda bir, difteri -
tetanoz ve gerekirse boğmaca için revaksinasyon, çiçek aşısı. Tüberkülin testi
negatif olanlarda yeniden BCG.
Yararlanılan
Kaynaklar
1. WHO
Technical Report Series, 61, 1953
2. WHO
Technical Report Series, 127, 1957
3. Murphy,
W.J., Maley, V.H.: Public Health Reports, 71: 481, 1956
4. Medical
Research Council Investigation - Brit.Med.J.,1: 1465, 1951
5. Greenberg,
L.: Bull. WHO, 13: 367, 195
6. Edsall,
G.: Bull.of New Eng.Med.Center, 9:9,1947
7. Bousfield,G.,Holt,L.B.:
Medical Officer, 92: 289, 1957
8. WHO
yayınlanmayan çalışma raporlarından WHO-BS, 371, 1952
9. Long,A.P.:
Bull.of US Army Med.Dept., 7: 371, 1947
10. Fişek, N.H.: Proc.3 rd Inter.
Meeting on B.S., 1957
11. Medical Research Council
Investigations, Brit.Med.J., 2: 454, 1956
12. Martin, R.Du Pan, Zourbas,J.:
Proc.of 2 nd Inter. Meeting on B.S., 1956
13. D’Antona, A.: Proc.of 1 st
Intereuropean meeting on B.S., 1955
14. Cockburn, W.D.et al.: Bull.WHO, 16:
63, 1957
15. Fişek, N.H.: Yayınlanmamış
deney
16. McClean,D.: Proc.of 2 nd Inter.
Meeting on B.S.Roma, 1956
17. Edsall, G.: New England J.of Med.,
235: 256, 1946
18. Yugoslav Tifo Komisyonu: Bull. Of WHO, 16: 897, 1957
19. Medical Research Council
Investigations - Brit.Med.J., 1 : 413, 1956
20. Kuduz Tedavi Talimatı, Sağlık ve
Sosyal yardım Bakanlığı, Ankara
21. Koprowski, H.et al.: A.J.of
Medicine, 8: 412, 1950
22. Baltazard, M., Ghodssi, M.: Bull.
WHO, 10: 797, 1954
23. Berke, Z., Türkay, N.:
Türk.Tec.Biol. ve Hij.Der., 15: 307, 1955
24. Habel, K.: Public Health Reports,
72:, 667, 1957
25. Payzın, S.: Bull. WHO, 15: 339,
1956
26. Dick, G.F.et al.: Scarlet Fever,
Year Book Publisher, 1958
* İkinci Çocuk
Sağlığı ve Pediatri Seminerinde ( Ankara, Nisan 1958 ) tebliğ edilmiştir.
|