|   ÇocuklarI
            BulaşIcI HastalIklardan Korumada İmmünİzasyon Ve Değerİ*  
                  1. Giriş: 
                  İnsanları hastalıklardan
            korumak için alınan önlemlerin, kişinin sağlığı, refahı ve saadeti üzerinde
            yaptığı geniş ölçüdeki uygun etkiler koruyucu hekimliğin hızla gelişmesini ve
            diğer bilimler arasında bağımsız bir disiplin olarak yerini almasını
            sağlamıştır. Bugün tıbbın değişik uzmanlık dallarında çalışan hekimler,
            koruyucu hekimlik çalışmalarına - sınırlı ölçüde de olsa-önem vermek gereğini
            duymaktadırlar. Yalnız bunlar arasında çocuk hekimlerinin koruyucu hekimliğe tedavi
            hekimliği kadar hatta ondan daha fazla önem verdiklerini belirtmek gerekir. Çocuk
            hekimlerinin koruyucu hekimlik alanına giren hizmetleri çocukları bulaşıcı
            hastalıklardan, beslenme hastalıklarından ve ruh hastalıklarından korumak için
            yaptıkları girişimler ve önerdikleri önlemlerdir. Hiç kuşku yok ki bu hizmetler
            arasında en önemlisini - özellikle bizim ülkemizde - bulaşıcı hastalıklardan
            korumak için alınan önlemler oluşturur. Bu önlemlerin bir bölümü çocuk hekiminin
            görev alanının dışında kalır. Kimileri ise- annelere sağlık bilgisi vermek ve
            çeşitli araçlardan yararlanarak çocukları organizma ile mikrop arasındaki uğraşı
            kazanabilecek olanaklarla donatmak gibi - çocuk hekimlerine düşen görevlerdendir. 
                  Bugün organizmayla miktop
            arasındaki uğraşı çocuk lehine çevirebilmek için elimizde başlıca şu üç olanak
            vardır: 
            a-   Aktif immünizasyon 
            b-   Sero - profilaksi 
            c-   Kemo - profilaksi 
                  Bugünkü konferansımızda
            aşılar, aktif immünizasyon ilkeleri, boğmaca, difteri ve tetanoz
            immünizasyonlarından söz edecek, diğer hastalıklara karşı immünizasyondan
            ayrıntılarıyla söz etmeye zamanımız elvermeyeceğinden, bunların sadece önemli
            olan hususlarına işaret edeceğiz. 
                  2. Aşılar: 
                  Aşılar, girdikleri
            organizmada belirli enfeksiyon hastalığına karşı bağışıklık oluşturan
            preparatlardır. Aşı sözcüğü dilimize “vaccine” sözcüğünün karşılığı
            olarak girmiş ve bir süre anatoksinler için kullanılmamıştır. Fakat günümüzde
            “prophylactics” anlamına kullanılması yaygınlaşmış bulunmaktadır. Biz de aşı
            sözcüğünü bu geniş anlamında, yani aktif bağışıklık veren bir preparat olarak
            kullanmayı yeğliyoruz.  
                  Aşılarda genel olarak
            aranan nitelikler zararsız olmaları, olanaklar elverdiğince yan etkilerinin az olması,
            yüksek düzeyde ve uzun süren bir bağışıklık sağlamalarıdır. Bir aşının
            zararsız olması doğal olarak ilk aranacak niteliktir. Bir aşının yöntemine göre
            hazırlanmasından dolayı aşılananların zarar görmesi olasılığı aşıların,
            ülkemizde olduğu gibi, sıkı hükümet denetimi altında ya da hükümet
            laboratuarları tarafından yapıldığı yerlerde beklenemez. Bununla birlikte genellikle
            zararsız bir preparat olan aşılar çok seyrek olarak kimi zararlı etkiler
            yapabilirler. Bu zararlı etkilerden gözlenen en önemlileri, çiçek aşısından sonra
            ansefalit görülmesi, BCG aşısının kimi seyrek komplikasyonları, kızıl
            aşısının toksik reaksiyonları, polio salgını olan yerlerde aşı
            enjeksiyonlarının felç olgularını artırması, difteri proteinine duyarlı kişilerde
            aşıdan ileri gelen şiddetli alerjik reaksiyonlardır. Bu durumların kimi çocuk
            hekimlerini, sağlıklarını korumaktan sorumlu oldukları çocuklara aşı
            uygulamasında tutucu olmaya yöneltmesi olasılığı üzerinde durulması gerekir. Kimi
            aşıların zararlı reaksiyonlara neden olması olasılığının bulunduğu yadsınamaz.
            Bununla birlikte çiçek, difteri, tüberküloz gibi hastalıkların sürekli tehlikesi
            altında bulunan çocukların bu hastalıklara yakalanma olasılığının, aşının
            zararlı reaksiyonlarına oranla çok fazla olduğu bir gerçektir. Bu durum karşısında
            izlenecek yol doğal olarak en az zararlı olanın seçilmesidir.  
                  Örnek olarak çocukları
            BCG ile aşılayıp aşılamama sorununu ele alalım.
              Ülkemizde bakımı kendi sorumluluğuna bırakılan bir çocuğa bir hekim
            BCG aşısı önermeli midir, önermemeli midir? Ülkemizde bir çocuğun tüberkülozdan
            ölme olasılığı - istatistiklere göre - yüz binde 84-150’dir. Buna karşın
            BCG’den oluşabilecek zararlı reaksiyon - ölüm değil - olasılığı yüz binde bir
            bile değildir. O halde, hekimin kendisine sağlığı emanet edilen bu çocuğu
            aşılatmak zorunluluğunda olduğunu kabul etmek gerekir. Tüberkülozun çocuklarda
            büyük bir tehlike olmadığı ülkelerde ise, bir çocuk hekimi BCG önermeyebilir,
            çünkü orada bir çocuğun tüberküloz olma olasılığı aşının zararlı
            reaksiyonundan azdır. 
                  Türkiye’de bir çocuk
            hekiminin BCG aşısı yapmaya karar vermesi ne kadar bilimsel bir hareket ise,
            tüberkülozun çocuklar için tehlike olmaktan çıktığı bir ülkede de BCG aşısı
            yapmamaya karar vermesi aynı derecede bilimsel bir harekettir. Bununla birlikte difteriye
            karşı aşılama söz konusu olunca, onun da aşılatma yönünde karar vermek zorunda
            kalacağını anımsamak gerekir.  
                  Aşıların yerel ve genel
            reaksiyonlarına gelince, kimi aşılar -örneğin tetanoz aşısı - hiç reaksiyon
            vermez. Buna karşın difteri aşısının enjeksiyon yerinde kızartı ve ateş yapması
            alışılmış bir durumdur. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü uzmanları (1) ,
            enjeksiyondan sonraki ilk 48 saat içinde enjeksiyon yerinde 20 mm. çapında kızartı
            görülmesini ve 72 saat içinde de ateşin 38ºC’ ye çıkmasını
            normal reaksiyonun sınırı olarak kabul etmişlerdir. 
                  Yan etkisi olmayan aşı
            hazırlamak, aşı üreten laboratuarların önemle üzerinde durduğu ve araştırma
            yaptığı bir konudur. Bununla birlikte aşının bağışıklık sağlama gücünü
            azaltmadan onu reaksiyon vermez duruma getirmek çok zordur. Örneğin, difteri
            aşısının reaksiyonunu azaltmak için difteri anatoksinleri ayrılmıştır. Buna
            karşın ayırma yapılan preparatların bağışıklama gücü azalmıştır. Ayrılma
            yapılmış difteri anatoksinini şapla çöktürerek ya da alüminyum fosfata adsorbe
            ettirerek onların antijenitesi artırılmıştır. Ama, bir polio salgını zamanında
            felçli polio şeklini provoke edenin özellikle şaplı ve adsorbe aşılar olduğu
            bugün kabul edilmektedir. Aşıların arıtılması için çaba sarfedilmekle birlikte bu
            durum hiçbir zaman çocukların bağışıklanmasını aksatmamalıdır. Bir çok
            durumlarda, hekimlerin kesin güvenceleri çocukların göstereceği en ufak bir
            reaksiyona bile dayanamayan anneleri - büyük bir tehlikenin önlenmesi için - bu
            önemsiz reaksiyonları göze almaya inandırmak için yeterlidir. 
                  Aşıların
            bağışıklayıcı güçlerine gelince, aşı denetleme laboratuarları tarafından
            üretilen aşılar bu bakımdan da birçok ülkelerde hükümetlerin denetimi
            altındadır. Dünya Sağlık Örgütü de bu işle ilgilenen her hükümete standart
            aşı (2) göndermekte ve bağışıklayıcı güç deneyleri bunlarla kıyaslanarak
            yapılmaktadır. Ülkemizde kullanılan aşıların üretildiği Refik Saydam Merkez
            Hıfzısıhha Enstitüsünde de aşı üretimi ve denetimi tüm dünyada geçerli olan
            yöntem ve standartlara göre yapılmaktadır. 
                 
            3.Aktif Bağışıklama İlkeleri:  
            Aşılanan bireylerde
            iyi bir bağışıklama sağlanabilmesi için aşı dozlarının ve enjeksiyon
            şemasının önemi vardır. Bu nedenle aşılar koruyucu olarak kullanıldığı zaman
            aşağıdaki aktif bağışıklama ilkelerini göz önünde bulundurmak gerekir: 
                  a- Bireylere yeter miktarda antijen enjekte
            edilmelidir. Değişik bireyleri bağışık kılmak için gereken antijen miktarı
            birbirlerinden farklıdır. Kimi bireyleri çok küçük dozlarla bağışık kılmak
            olanaklı ise de kimi bireylerde sağlam bir bağışıklık oluşturmak için fazla
            antijene gereksinme vardır. Fazla antijen enjeksiyonunun - çok duyarlı bireylerde
            yaptığı yerel ve genel reaksiyonlar dışında - hiçbir zararlı etkisi
            olmadığından, bağışıklamada her zaman yüksek dozların kullanılması
            önerilmektedir. Çocukların ve özellikle kız çocuklarının kimi aşılarla
            büyüklere oranla güç bağışık kılındıkları gözlenmiştir (3). Bu nedenle
            çocukların bağışık kılınmasında eskiden olduğu gibi küçük dozların
            enjeksiyonundan kaçınılmalıdır. Esasen çocuklarda aşılara karşı genel ve yerel
            reaksiyonlar yetişkinlerden hafif bir gidiş gösterir. 
                  Eskiden enjeksiyonların
            artan dozlarda yapılması önerilmiş ise de insan bağışıklamasında bunun gerekli
            olduğuna dair elde kanıt yoktur. Her enjeksiyon aynı miktar aşıyla yapılarak çok
            iyi bir bağışıklık sağlanır. Bu uygulama pratik yönden de büyük bir kolaylık
            sağlar. Bu nedenle birçok yazar her enjeksiyonu eşit dozlarla önerir (1,4,5). 
                  b- Aşı enjeksiyonu sayısı arttıkça sağlam bir
            bağışıklık oluşması olasılığı artar. Güvenilir bir bağışıklık
            oluşmasında en önemli etmen aşı enjeksiyon sayısının artırılmasıdır. Üç
            kerede enjekte edilecek aşı miktarını ikiye bölerek enjekte etmekle üç kerede
            alındığı kadar yüksek bağışıklık sağlanamaz. Enjeksiyon sayısını üçten
            fazla yapmakta bilimsel bir sakınca yoktur. Ne var ki, hemen herkeste üç enjeksiyonla
            yeter bir bağışıklık sağlandığından üçten fazla enjeksiyon çoğu kez
            gereksizdir. 
                  c- Bağışıklamada enjeksiyonlar arasındaki aranın
            önemi büyüktür. Bu ara aşının cinsine göre değişir. Fakat genellikle
            enjeksiyonlar arasındaki ara çok az olursa iyi bir bağışıklık oluşamaz. Örneğin,
            tifo aşısında bu arayı bir haftadan, anatoksinlerde üç haftadan aşağı indirmek
            iyi bir bağışıklığın oluşmasını güçleştirir. Buna karşın arayı bir iki
            hafta uzatmak bağışıklık düzeyini etkilemez.  
                  d- Aşıların birbiriyle karışması:
            Çocukları değişik enfeksiyon hastalıklarına karşı aşılamak gerektiğinden,
            gereken antijenleri karıştırarak karma aşılar hazırlamak ve bunları kullanmak
            uygulamada büyük kolaylıklar sağlar. Karma aşıları kullanacak olan hekimin
            yanıtlaması gereken iki soru vardır: Karma aşıların yan etkileri daha fazla mıdır?
            Karma aşılar da tek başına uygulanan aşılar kadar etkin midir? Yapılan incelemeler,
            aşıların birbirleriyle karıştırılmasının yan etkileri artırmadığını
            göstermiştir. Örnek olarak, Volk’un (6) beş değişik aşıyı karıştırarak
            hazırladığı karma aşıyı uyguladığı bireylerde hiçbir zararlı etki
            gözlemediği gösterilebilir. 
                  Aşılar birbirleriyle
            karıştırıldığı zaman antijeniteleri azalmaz ve birçok durumlarda değişik
            antijenler birbirleri üzerine sinerjetik etki yaptıklarından etkileri artar. Buna
            örnek olarak Bousfield ve Holt’un (7) deneyleri gösterebilir. Bu deneyde difteri
            aşısına boğmaca aşısı ekleyerek uygulanırsa difteri aşısının kanda
            oluşturduğu antikor düzeyi, difteri aşısının tek başına uygulandığı duruma
            göre en az 11.7 kat artmıştır.   (Tablo:
            1). Bu nedenle bağışıklamada karma aşılar tek aşılara yeğlenmelidir. 
            Tablo: 1- Tasfiye Edilmiş
            Difteri Aşısının Tek Başına ve Boğmaca Aşısıyla Karıştırılarak
            Uygulandığı Zaman Antijenitesi 
              
            
              
                   | 
                Titrelerin geometrik
                ortalaması ünite / cc.  | 
               
              
                Seri Aşı  | 
                Bir
                dozdan 28 gün sonra  | 
                İki
                dozdan 14 gün sonra  | 
               
              
                A Yalnız Difteri  | 
                0.012  | 
                0.242  | 
               
              
                A Difteri - Boğmaca  | 
                0.191  | 
                5.76  | 
               
              
                Oran  | 
                16.0  | 
                24.0  | 
               
              
                B Yalnız Difteri  | 
                0.0036  | 
                0.058  | 
               
              
                B Difteri - Boğmaca  | 
                0.042  | 
                2.85  | 
               
              
                Oran  | 
                11.7  | 
                49.0  | 
               
              
                |   | 
                  | 
                  | 
                  | 
               
             
            Kaynak: 7  
                  4.Difteri, Tetanoz ve Boğmacaya Karşı
            Bağışıklama: 
                  a- Difteri Bağışıklamasının Koruyucu Etkisi: Difteriye
            karşı aşılanan Schick pozitif çocukların hemen tümünün Schick negatif duruma
            geçtiğine ait birçok yayın vardır. Bunlar arasında İngiltere’de Bousfield’in
            elde ettiği sonuçlar (8) örnek olarak gösterilebilir. Bousfield aşıladığı 972
            Schick pozitif çocuktan yalnız dördünde (% 0.4) Schick pozitifliğinin sürdüğünü
            gözlemiştir. Düzenli olarak aşılandıkları halde kimi çocukların difteriye
            yakalanması, bunların antikor oluşturma yeteneklerinin çok zayıf olmasından ileri
            gelir. Brondon ve Fraser aşıdan sonra difteri bağışıklığının sürmesi üzerinde
            yaptıkları bir araştırmada aşıdan bir yıl sonra çocukların % 3’ünün, üç
            yıl sonra %8’inin, beş yıl sonra da % 14’ünün Schick   pozitif duruma döndüklerini göstermiştir.
            Difteri aşısının koruyucu değeri epidemiyolojik olarak da gözlenmiştir. Genel
            olarak aşı uygulanan ülkelerde difteri tamamen ortadan kaldırılmıştır. Buna örnek
            olarak Kopenhag’da 1941 yılında başlayan aşı kampanyası sonucunda (8), on yılda
            difterinin tamamen ortadan kalkması gösterilebilir( Tablo: 2). Dünya Sağlık Örgütü
            uzmanları bir ülkede difterinin ortadan kalkması için duyarlı bireylerin en az %
            70’inin aşılı olması gerektiğini kabul etmektedirler.  
                 
            b- Tetanoz Aşısının Koruyucu Etkisi: Tetanoz salgın yapan bir hastalık
            olmamasına karşın çocukları tetanoza karşı aşılamak çok gereklidir. Çünkü en
            ufak bir yaradan giren tetanoz basili sporları bile tetanoz oluşturmakta ve hastalık
            çok öldürücü olduğu için aşılanmayan çocuklara sık sık serum yapmak zorunluğu
            karşısında kalınmaktadır. 
              
             
             
            Tablo: 2- 1941’de Başlayan
            Aşı Kampanyasından Sonra Kopenhag’da Difteri Olguları 
              
            
              
                   | 
                 | 
                   | 
               
              
                Yıllar  | 
                15 Yaştan Küçük  | 
                15 Yaş yada Büyük   | 
                Ölenler Sayısı  | 
               
              
                1941  | 
                94  | 
                36  | 
                4  | 
               
              
                1942  | 
                26  | 
                20  | 
                1  | 
               
              
                1943  | 
                91  | 
                126  | 
                18  | 
               
              
                1944  | 
                271  | 
                606  | 
                76  | 
               
              
                1945  | 
                233  | 
                649  | 
                77  | 
               
              
                1946  | 
                85  | 
                168  | 
                18  | 
               
              
                1947  | 
                26  | 
                42  | 
                9  | 
               
              
                1948  | 
                16  | 
                13  | 
                5  | 
               
              
                1949  | 
                10  | 
                6  | 
                -  | 
               
              
                1950  | 
                1  | 
                2  | 
                -  | 
               
              
                1951  | 
                -  | 
                -  | 
                -  | 
               
              
                1952  | 
                -  | 
                -  | 
                -  | 
               
             
                   
                  Anafilaksi tehlikesi
            dolayısıyla çocuklara serum uygulamasının da en istenmeyen bir girişim olduğu
            gerçektir. Tetanoz aşısı, aşılar arasında koruyucu etkisi en yüksek olan
            aşıdır. İkinci Dünya Savaşında Amerika ordusu mensupları tetanoza karşı
            aşılanmışlar ve en ağır yaralılara bile serum yapılmamıştır. Bu savaş
            esnasında Amerika ordusunda yaralı sayısı 2.734.819’dur. Bunlardan sadece 12’sinde
            tetanoz görülmüştür (oran yüz binde 0,44’dür). Buna karşın Birinci Dünya
            Savaşında yaralılara serum uygulanmış ve tetanoza yakalananlar oranı yüz binde 13,4
            olarak saptanmıştır(9). İkinci Dünya Savaşında saptanan  12 olgudan sekizinin aşıdan kaçmış yada
            aşıları tamamlanmamış bireyler olduğunu da belirtmek gerekir. Geri kalan 4 aşılı
            erden üçü iyileşmiş ancak biri ölmüştür. Bu bulgular, aşılı bireyler arasında
            savaş yarası alanlarda tetanozdan ölüm olasılığının milyonda birden az olduğunu
            göstermektedir. 
                  Tetanozdan koruma için
            serumda 0,01 üniteden fazla antikor bulunmasının yeterli olduğu kabul edilirse, bir
            santimetre küpünde 15 ünite anatoksin bulunan aşının 3-4 hafta arayla 3 kez birer
            santimetre küp enjeksiyonu yeterli bir bağışıklık sağlar(10). 
                  c- Boğmaca Aşısının Koruyucu Etkisi: Boğmaca
            aşısı hazırlanmasında Kendrick’in çalışmaları bu alanda atılan ilk olumlu
            adımdır. Aynı yazarın boğmaca aşılarının bağışıklayıcı gücünün
            laboratuarlarda fareler üzerinde saptanabileceğini bulması da bu hususta büyük
            gelişmelere olanak sağlamıştır. İngiltere’de tıbbi araştırma konseyinin
            çocuklar üzerinde yaptığı karşılaştırmalı araştırma(11) sadece boğmaca
            aşısının koruyucu etkisi olan bir aşı olduğunu göstermekle kalmamış,   laboratuarda fareler üzerinde alınan
            sonuçlarla insanlar üzerindeki koruyucu etki arasında da bir ilişki olduğunu
            göstermiştir. Boğmaca aşısı oldukça yüksek oranda koruyan bir aşıdır. Yapılan
            araştırmaların ortalama sonuçlarına göre, aşısızlarda enfeksiyon oranı % 88
            olmasına karşın aşılılarda bu oran % 15’dir. (12) 
                  Çocukları difteri, tetanoz
            ve boğmacaya karşı aşılamak için değişik tip aşılar kullanılır. Bunlar
            arasında sıvı aşılar, alüminyum fosfata ya da alüminyum hidroksite adsorbe edilmiş
            aşılar en yaygın olarak kullanılan aşılardır. Bir zamanlar üzerinde çok durulan
            şapla çöktürülmüş aşılar bugün önemini yitirmiş, yerini daha gelişmiş bir
            aşı olan adsorbe aşılara bırakmıştır. İlk bağışıklamada sıvı ya da adsorbe
            aşılardan hangisinin seçilmesinin daha uygun olacağı kesin olarak söylenemez.
            Adsorbe aşılar sıvı aşılara oranla daha az sayıda enjeksiyonla daha yüksek
            bağışıklık sağlarlar. Adsorbe aşıların derin olarak kas içine enjekte edilmesi
            zorunluluğu-özellikle genel aşılamalarda - bir sakıncadır. Aynı zamanda adsorbe
            aşılar, sıvı aşılardan daha fazla yan etkilere neden olurlar. Polio salgınları
            sırasında adsorbe aşıların felçlere neden olması olasılığı da fazladır.
            Revaksinasyonlarda sıvı aşılar yeğlenmelidir. Çünkü, sıvı aşılar revaksinasyon
            sonrası antikor düzeyini adsorbe aşılardan daha yüksek bir düzeye
            çıkarmaktadır.(13) 
                  Çocukların ne zaman
            aşılanması gerektiği de üzerinde durulacak bir sorundur. Boğmaca ölümleri
            özellikle süt çocukları arasında görüldüğünden, boğmacaya karşı aşılamaya
            olanaklar elverdiğince erken ve tercihan üç aylık iken başlanmalıdır. Difteri
            aşısına hastalığın andemik olmadığı bölgelerde 12’nci aydan sonra
            başlanabilirse de, ülkemiz gibi difterinin fazla görüldüğü yerlerde aşıya erken -
            örneğin 3’üncü ayda- başlanmalıdır. Süt çocuklarında aşıyla iyi bir
            bağışıklık sağlanamayacağı ileriye sürülmüştü. Fakat sonradan bunun doğru
            olmadığı, yalnız kimi süt çocuklarında bağışıklığın yavaş oluştuğu
            anlaşılmıştır. Tablo: 3’de Bousfield’in değişik aylardaki çocukların
            aşılanmasında aldığı sonuçlar görülmektedir. Tetanoz aşısı çocuk bahçede
            oynamaya başladığı zaman gereklidir. Bununla birlikte difteri ve boğmaca
            aşılarıyla birlikte yapılmasında hiçbir sakınca yoktur. 
            Tablo: 3- Değişik
            Yaşlardaki Çocukların Difteri Bağışıklamasına Yanıtı 
              
            
              
                Yaş ( ay )   | 
                Olgu Sayısı  | 
                Aşıdan Sonra  Pozitif  | 
                Schick Negatif  | 
               
              
                2  | 
                1  | 
                -  | 
                1  | 
               
              
                3  | 
                15  | 
                -  | 
                15  | 
               
              
                4  | 
                31  | 
                -  | 
                31  | 
               
              
                5  | 
                36  | 
                1  | 
                35  | 
               
              
                6  | 
                43  | 
                1  | 
                42  | 
               
              
                  TOPLAM
  | 
                126  | 
                2  | 
                124  | 
               
             
              
                  Enjekte edilecek aşı
            dozları aşıdaki antijen ünitesine ve enjeksiyon şemasında bağlıdır. Bir ay ara
            ile üç enjeksiyon yapılacaksa iyi bir bağışıklık sağlanması için beher doz
            difteri aşısında en az 5 ünite anatoksin, tetanoz aşısında en az 15 ünite
            anatoksin, boğmaca aşısında da 4 ünite boğmaca antijeni bulunmalıdır. Bu üniteler
            etiket üzerine konmaz, aşı üreten laboratuarlar aşıların birer santimetre küpünde
            bulunacak antijen miktarını bu değerlere göre ayarlayarak dozları santimetre küp
            olarak belirtirler. Daha önce belirttiğimiz gibi dozlar arasındaki aranın önemi
            büyüktür. Difteri, tetanoz ya da boğmacaya karşı aşılamada -karma aşı olsa bile-
            bu sürenin üç haftadan aşağı indirilmesi bilimsel olarak hatadır. Enjeksiyonlar
            arasında 3-6 hafta ve en iyisi bir ay ara bulunması en uygun şekildir. İlk
            revaksinasyon son enjeksiyondan 9-12 ay sonra, daha sonraki revaksinasyonlar da 15
            yaşına kadar 3-5 yılda bir yapılmalıdır. 
                  Çocuklar tetanoz serumu
            enjeksiyonunu gerektirecek şekilde yaralanmışlarsa, eğer daha önce aşılanmış
            iseler bunlara 1 cc. sıvı tetanoz aşısı enjekte edilmelidir. Ayrıca tetanoz serumu
            vermeye gerek yoktur. Difteri aşısından önce, çocukların difteriye duyarlı olup
            olmadığının saptanması için Schick deneyi yapılması eskiden önerilen bir yöntem
            olmakla birlikte bugün uygulanmasından vazgeçilmiştir. Difteriye duyarlı yaşlarda
            bulunan çocukların tümü difteriye karşı aşılanmalıdır. Çünkü, zayıf bir
            bağışıklık nedeniyle Schick negatif olan kimi çocuklarda bir süre sonra Schick
            reaksiyonunun pozitif olduğu ve çocuğun hastalığa yakalandığı gözlenmiştir.  
                  Difteriye, tetanoza ya da
            boğmacaya karşı aşılamada tercih edilecek preparat, adsorbe ya da sıvı,
            difteri-tetanoz-boğmaca karma aşıdır. Çocuk boğmacanın tehlikeli olduğu yaşı
            atlatmış ise difteri - tetanoz - tifo karma aşısı kullanılmalıdır. Çocuğun
            ailesi çocuk yaralandığı zaman çocuğa tetanoz aşısı yapılıp yapılmadığını,
            yapıldı ise ne zaman yapıldığını anımsayacak kadar ilgili değilse aşıdan
            tasarruf amacıyla difteri boğmaca yada difteri - tifo aşıları yeğlenebilir. 
                  5.Diğer Hastalıklara
            Karşı Bağışıklama:  
                  a-Çiçek: Çiçek aşısının
            koruyucu etkisi yüzyılların gözlemlerine dayanmakta ve halk kitleleri arasında
            yapılması gereken bir aşı olarak kabul edilmiş bulunmaktadır. Çiçek aşısı
            uygulamasında başarısızlığın en önemli nedenlerinden birinin gliserinli aşının
            beklemekle gücünü kaybetmesi olduğunu bilmek gerekir. Dünya Sağlık Örgütünün
            yaptırdığı bir araştırmada (14), bu aşının yüzde yüz tutması için beher
            santimetre küpünde en az yüz milyon virüs olması gerektiği, virüs miktarı
            azaldıkça tutma oranının da azaldığı ve virüs sayısı yüz bine düşünce tutma
            oranının yüzde ona düştüğü saptanmıştır. Ülkemizde kullanılan çiçek
            aşıları üzerinde yapılan bir araştırmada (15) aşının buzdolabında 4 ayda
            gücünün yüzde seksenini kaybettiği anlaşılmıştır. Bu nedenle halen birçok
            ülkede-özellikle aşı taşıma olanaklarının mükemmel olmadığı yerlerde- kuru
            çiçek aşısı üretimine gidilmektedir. Bu yöntemin ülkemizde de yayılması iyi
            olacaktır. Çiçek aşısı üretiminde dikkat edilecek bir diğer husus da ölü virüs
            aşısıdır. Bu aşılar, deri hastalığı bulunduğu için canlı çiçek aşısı
            virüsü ile aşılanamayan çocuklara uygulanır. Bu aşının sağladığı
            bağışıklık, klasik aşıya oranla az sürmektedir (16). 
                  b-Tifo: Tifo yetişkinlerden
            çok çocuk hastalığıdır. Yalnız çocuklarda tifo çoğu kez çok hafif  gidiş gösterdiğinden her ateşli ya da barsak
            bozukluğu gösteren hastada hemokültür yapılmazsa olguların çoğu gözden kaçar. Bu
            nedenle kimi yerlerde küçük çocukları tifoya karşı aşılamakta gerektiği kadar
            duyarlı davranılmamaktadır. Çocukların tifoya karşı bağışık kılınmaları
            yetişkinlere göre güçtür. Bu nedenle çocuklarda aşı dozu azaltılmamalı, yaş
            göz önüne alınmadan, 2-3 hafta arayla üç kez birer santimetre küp ( 1 cc.de yarım
            milyar ) aşı enjekte edilmelidir. Tifo aşısı çok uzun süreden beri uygulanan bir
            aşı olmakla birlikte aşı hazırlama tekniği, dozları ve araları hakkında yeterli
            bilgi yoktur. Bu hususta araştırmalar yapılması Dünya Sağlık Örgütü ve serum
            aşı standardizasyon kongrelerine katılanlar tarafından hükümetlere ve ilgililere
            önerilmektedir. Eskiden aşının bir hafta arayla yapılması önerilirdi. Halen üç
            hafta ara verilmesinin daha uygun olacağı kabul edilmektedir.(17) 
                  1954 yılında, Dünya
            Sağlık Örgütü ve Amerikan ordusunun da yardımıyla Yugoslav hükümeti Osijek
            kentinde tifo aşısı üzerinde bir araştırma yaptırmıştır. Tablo: 4’de bu
            araştırmanın sonuçları görülmektedir. Buna göre, ısıyla öldürülmüş ve
            fenolde saklanmış tifo aşısı alkolle öldürülen aşıdan daha fazla koruyucu etkiye
            sahiptir. Bu araştırmada aşı üç hafta arayla uygulanmıştır.  
              
             
             
            Tablo: 4- Yugoslavya’nın
            Osijek Kentinde 1954-1955 Yıllarında Tifo Araştırmasında Bireylerde Tifo Olguları
            Sayısı 
              
            
              
                Uygulanan Aşı  | 
                Aşılanan Sayısı  | 
                Kesin Olgu Sayısı  | 
                Kuşkulu Sayısı  | 
                TOPLAM  | 
               
              
                Alkollü  | 
                12,017  | 
                23  | 
                4  | 
                27  | 
               
              
                Fenollü  | 
                11,503  | 
                9  | 
                3  | 
                12  | 
               
              
                Kontrol Grubu  | 
                11,988  | 
                31  | 
                3  | 
                34  | 
               
              
                TOPLAM  | 
                35,508  | 
                63  | 
                10  | 
                73  | 
               
             
            Kaynak: 18 
                  c-Tüberküloz: BCG aşısı hekimlerce uzun süre
            kuşkuyla karşılanmış ve uygulanması istenmemiş bir aşıdır. İkinci Dünya
            Savaşı’ndan sonra Avrupa’da tüberkülozun sağlığı tehdit edici bir durum
            göstermesi BCG’den yararlanma zorunluluğunu kabul ettirmiş, Dünya Sağlık Örgütü
            ve UNICEF gibi uluslararası kuruluşların önderliğiyle yapılan kampanyalar kısa bir
            sürede BCG üzerindeki kuşkuları ortadan kaldırmış ve bugün BCG aşısı dünyada
            çiçek aşısı kadar uygulanan bir aşı olmuştur. Bugüne kadar UNİCEF’in
            yardımıyla BCG ile aşılananların sayısı 70 milyondan fazladır. Ülkemizde de 7
            milyon kişi aşılanmış ve zararlı bir etkisi görülmemiştir.  
            Çiçek aşısından
            sonra kimi kez ansefalit görüldüğü göz önüne alınırsa, BCG aşısının çiçek
            aşısından bile daha zararsız olduğu ortaya çıkar. BCG’nin etkinliği üzerinde
            pek çok yayın vardır. Bunlar arasında İngiltere tıbbi araştırma konseyinin
            araştırması örnek olarak belirtilebilir. ( 19 ) Bu araştırmada 56,700 kişide
            tüberküloz olgu sayısını BCG’nin % 55 azalttığı saptanmıştır. Yani aşısız
            çocuklarda tüberküloza yakalanma 100 ise, BCG ile aşılananlarda 45'dir. 
                  d-Kuduz: Kuduz aşısı
            hükümetin kurduğu aşı merkezlerinde ve hazırlanmış bir yönetmeliğe uygun olarak
            uygulanır. Kuduz aşısı uygulamasında her hekimi, özellikle çocuk hekimini
            ilgilendiren husus, basit sıyrık ve ısırma durumlarıdır. Yönetmelik gereğince (20)
            her ısırık ve tırmalama olgusu tedaviye alınır. Oysa ki birçok ülkede eğer hayvan
            kuduz belirtileri göstermiyor ve gözlem altında tutuluyorsa bu kişilere aşı
            uygulanmaz. 14 gün gözlem altında tutulan hayvan kuduz belirtileri gösterir  ya da ölürse tedaviye başlanır. Bu husus
            ülkemizde de kabul edilirse gereksiz olarak birçok bireyin aşılanması önlenecektir.
            Kuduz bir hayvan tarafından ağır şekilde yaralananlara kuduz aşısı uygulanmasından
            önce serum uygulanmasının, kuduzun önlenmesinde iler bir adım olduğuna işaret
            edilmelidir. (21, 22, 23, 24) 
                  e-Poliomyelit: Son yıllarda
            üzerinde en çok durulan bir aşı da poliomyelit aşısıdır. 1955 yılında
            Amerika’da Cutter Laboratuarı olayından sonra, aşı üretme tekniğinde gerekli
            düzeltmeler yapılmış ve aşı artık tümüyle zararsız duruma getirilmiştir. Sıkı
            bir hükümet denetimi olan ülkelerde üretilen aşılar güvenle kullanılabilir. Sadece
            üretilmiş aşının denetimi inandırıcı bir yöntem değildir. Aşının üretim
            sürecinde de denetimi gerekir. Ülkemizde polio aşısının uygulanıp uygulanmaması
            üzerinde durulmalıdır. Payzın’ın araştırmalarına göre (25), ülkemizde
            serumları polio bakımından incelenenlerin yüzde dördünde polio antikoru yoktur. Bu
            ülkemiz halkının hemen hepsinin doğal yolla polioya karşı bağışıklık
            kazandığını göstermektedir. Tifo ve polionun bulaşma yolları aynı olduğuna ve
            polio virüsü daha yaygın şekilde bulunduğuna göre tifonun bir halk sağlığı
            sorunu olduğu ülkede polio önemli bir sağlık sorunu olamaz. Bununla birlikte
            ülkemizde de isteyen anneler ve babalar- özellikle sağlığı koruma kurallarına fazla
            özen gösteren aileler - çocuklarını polioya karşı aşılatırlarsa iyi olur.  
                  f-Kızıl: Kızılın önemli
            bir sağlık sorunu olduğu günlerde çocukları kızıla karşı bağışık kılmak
            için aşı hazırlanmıştır. (26) Bununla birlikte kızıl aşısı, koruyucu etkisi  kadar zararlı etkisi olan bir aşıdır. Bugün
            kızılda kemoprofilaksi çok daha olumlu sonuçlar verdiğinden, kızıl aşısı hemen
            tümden bırakılmıştır. 
                  6.Önerilecek Aşılar ve
            Enjeksiyon Şemaları: 
                  Doğumdan itibaren hekimin
            gözetimi altında bulunan çocuklar için aşağıdaki şema önerilir: 
                  Doğumdan sonra ağız
            yoluyla BCG ( açık Tüberküloz olgusu bulunan ailelerde )  
                  2 aylık       : Çiçek Aşısı 
                  3 aylık       : 1 cc. Difteri -
            Tetanoz - Boğmaca Aşısı 
                  4 Aylık       : 1 cc. Difteri -
            Tetanoz - Boğmaca Aşısı 
                  5 Aylık       : 1 cc. Difteri -
            Tetanoz - Boğmaca Aşısı 
                  12 Aylık    : 1 cc. Difteri - Tetanoz - Boğmaca
            Aşısı 
                  1 Yaşında : Tüberkülin testi ve gerekirse intrakütan BCG 
                  2 Yaşında : Tifo aşısı ve her yıl revaksinasyon 
                  3 - 5 yılda bir, difteri -
            tetanoz ve gerekirse boğmaca için revaksinasyon, çiçek aşısı. Tüberkülin testi
            negatif olanlarda yeniden BCG.  
            Yararlanılan
            Kaynaklar 
            1.      WHO
            Technical Report Series, 61, 1953 
            2.      WHO
            Technical Report Series, 127, 1957 
            3.      Murphy,
            W.J., Maley, V.H.: Public Health Reports, 71: 481, 1956 
            4.      Medical
            Research Council Investigation - Brit.Med.J.,1: 1465, 1951 
            5.      Greenberg,
            L.: Bull. WHO, 13: 367, 195 
            6.      Edsall,
            G.: Bull.of New Eng.Med.Center, 9:9,1947 
            7.      Bousfield,G.,Holt,L.B.:
            Medical Officer, 92: 289, 1957 
            8.      WHO
            yayınlanmayan çalışma raporlarından WHO-BS, 371, 1952 
            9.      Long,A.P.:
            Bull.of US Army Med.Dept., 7: 371, 1947 
            10. Fişek, N.H.: Proc.3 rd Inter.
            Meeting on B.S., 1957 
            11. Medical Research Council
            Investigations, Brit.Med.J., 2: 454, 1956 
            12. Martin, R.Du Pan, Zourbas,J.:
            Proc.of 2 nd Inter. Meeting on B.S., 1956 
            13. D’Antona, A.: Proc.of 1 st
            Intereuropean meeting on B.S., 1955 
            14. Cockburn, W.D.et al.: Bull.WHO, 16:
            63, 1957 
            15. Fişek, N.H.: Yayınlanmamış
            deney 
            16. McClean,D.: Proc.of 2 nd Inter.
            Meeting on B.S.Roma, 1956 
            17. Edsall, G.: New England J.of Med.,
            235: 256, 1946 
            18. Yugoslav Tifo Komisyonu: Bull. Of   WHO, 16: 897, 1957 
            19. Medical Research Council
            Investigations - Brit.Med.J., 1 : 413, 1956 
            20. Kuduz Tedavi Talimatı, Sağlık ve
            Sosyal yardım Bakanlığı, Ankara 
            21. Koprowski, H.et al.: A.J.of
            Medicine, 8: 412, 1950 
            22. Baltazard, M., Ghodssi, M.: Bull.
            WHO, 10: 797, 1954 
            23. Berke, Z., Türkay, N.:
            Türk.Tec.Biol. ve Hij.Der., 15: 307, 1955 
            24. Habel, K.: Public Health Reports,
            72:, 667, 1957 
            25. Payzın, S.: Bull. WHO, 15: 339,
            1956 
            26. Dick, G.F.et al.: Scarlet Fever,
            Year Book Publisher, 1958 
            
             
               
              * İkinci Çocuk
              Sağlığı ve Pediatri Seminerinde ( Ankara, Nisan 1958 ) tebliğ edilmiştir. 
               
              |