Türkiye'de Hekimliğin Müstakbel
(Gelecekteki) İnkişafı (Gelişmesi)*
Üzerinden 25 yıl
geçmesine karşın Fakültede öğrenci iken hekimlik hakkında ne düşündüğümü,
eğitim esnasında aldığım izlenimlerden ne kanılar edindiğimi gayet açık olarak
hatırlıyorum. Anladığıma göre, hekimlik sadece hasta insanın şifaya kavuşması ve
onun ıstıraplarının dindirilmesi ile meşgul olan bir ilimdi.
Bilmiyorum, acaba size
bugün dahi aynı fikri mi aşılıyorum... Yirmi beş yıla yakın meslek hayatımda
kazandığım deneyim, bana tedavi hekimliğinin, tıbbın sadece sınırlı bir cephesi
olduğunu gösterdi. Herbiri başlı başına tedavi hekimliği kadar geniş birer bilgi
dalı olan, temel tıp bilimleri ve hasta tedavisinden çok daha şümullü olan halk
için sağlık hizmetleri de Tıp Fakültesini bitiren genç hekimin önünde açılan
geniş ufuklardır.
Tıp Fakültelerini
sizden önce bitirenlerin hangi yolu seçtiklerini beraberce araştıralım. Bunlar
hayatlarını tıp bilimlerine mi, halk için sağlık hizmetlerine mi, yoksa tedavi
hekimliğine mi bağladılar? Hiç duraksamadan diyebiliriz ki hemen hepsi tedavi
hekimliğini seçtiler. Ancak pek azı kendilerini temel tıp bilimlerine ve halk
sağlığı hizmetlerine vakfettiler. Ne için? Bunun temel nedeni hükümetlerin
hekimleri istihdam politikasındaki büyük hatasıdır. Hükümetler, hekime bütçe
tasarrufu düşüncesiyle -Refik Saydam'ın memleketimizdeki sıtma, frengi ve trahom
mücadelelerini kurduğu devre hariç- daima hakkı olan ücretten az maaş vermiş, buna
karşın kendisine dışarıda serbest tababet icra ederek kazancını uygun bir düzeye
çıkarmak hakkını tanımıştır. Sağlık hizmetlerinin sadece tedavi hekimliğine
yönelik olduğu dönemlerde bunun büyük bir zararı olmamıştır. Fakat modern anlamda
sağlık hizmetleri birbiri içine girmiş üç halkadan, yani temel tıp bilimleri, halk
sağlığı ve tedavi hekimliğinden, oluşur. Bu üç bölüme aynı önemi veremiyen
memleketlerde hekimliğin ileri bir düzeye eriştiğinden söz edilemez. Bugünün
progresif hekimi mesleğinin esas amacının hastaları tedavi değil, insanların
sağlığını koruma ve onların hayatını uzatma olduğunu kabul etmektedir. Hasta
tedavisi ise sağlığı korumak için sarfettiği çabalara karşın başarısızlığa
uğradığı hallerde insanlara yapacağı son kutsal görevdir. Progresif hekim bütün
bu hizmetleri tek başına çalıştığı taktirde mükemmel olarak yapamıyacağını,
sağlığı koruma, teşhis ve tedavinin bir ekip meselesi olduğunu da algılamaktadır.
Birbirlerini izleyen hükümetlerin yanlış ücret politikası bu ekibin oluşumuna
olanak vermediği için yıllardır bütün çabalara karşın memleketimizin sağlık
düzeyi batı memleketleri standardına ulaşamamıştır. Hekimler hakları olan ücreti
alamadıkları için laboratuvar hizmetlerinde, yani temel tıp bilimlerinde
çalışamamışlar ve bunun sonucu olarak bu hizmetler de gerektiği şekilde
gelişememiştir. Bu nedenle geniş ölçüde değerli bilimsel araştırmalar
yapılmaması bir yana, tedavi hekimliği de batı memleketlerinde bilinen ve
faydalanılan birçok imkanlardan yoksun kalmıştır. Aynı şekilde halk sağlığı
yani koruyucu hekimlik hizmetlerine de yeter sayıda ve kalifiye hekim katılmamıştır.
Bunun sonucu olarak da koruyucu hekimlik hizmetleri istendiği şekilde gelişememiştir.
Bu da sağlık hizmetlerinin daha pahalıya malolmasına yol açmış ve zaten sınırlı
olan bütçemizle halka yapabileceğimizden de daha az hizmet eder bir duruma
düşmüşüzdür. Yanlış ücret politikasının en büyük ıstırabını çekenler ise
ne bu politikayı takip edenler ve ne de büyük şehirlerde yaşayanlardır. Bunun
ıstırabını ekonomik olarak inkişaf edememiş bölgelerin halkı, sağlık hizmetine
kavuşamamakla çekmektedir.
Memleketimizi her
sahada çağdaş memleketler düzeyine çıkarmak isteyen Atatürk çocuklarının
sağlık sahasında yeni tıp felsefesinin memleketimizde de benimsenmesini sağlayacak
koşulları hazırlaması zamanı gelmiş bulunuyordu. Bir Türk olarak, bir hekim olarak
iftihar ve sevinç ile söyleyebiliriz ki Milli Birlik Komitesi 5 Ocak 1961 de kabul
ettiği Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun ile tıp sahasında
beklenen devrimin temelini atmış ve biz hekimlere memlekete hizmet yolunda yeni ufuklar
açmıştır. Bu kanunun koyduğu birçok temel ilkeler arasında en önemli olanı
hekimin hükümet hizmetinde adil bir ücretle istihdam edilmesi ve bu suretle serbest kazanç temini için gayret
sarfetmesini ve memleket için gerekli olan enerjisini ve zamanını ziyan etmesini
önlemesidir. Ancak bu adil ücret sistemi iledir ki tedavi hekiminin, laboratuvarcının
ve halk sağlığı uzmanının eşit koşullarda, elele vererek ekipler halinde
çalışması mümkün olacak ve bu sayede bu kutsal topraklar üzerinde daha sağlıklı,
daha verimli ve daha mes'ut bir nesil yaşayacaktır.
Her devrimde olduğu
gibi, bu devrimi de içerden ve dışardan baltalamak isteyenler, kavrayamayanlar
olacaktır. Buna rağmen, daima devrimcilerin başarılı olduğu Atatürk Türkiyesinde
bu devrim de millete malolacaktır.
Siz de 25 yıl sonra
benim bugün yaptığım gibi geçmiş yıllarınıza bakacak olursanız, göğsünüz
öğünçle kabaracak ve "Biz bu topraklarda yaşayanlara ağabeylerimizden çok daha
iyi hizmet ediyoruz" diyeceksiniz.
|