PROF. DR. NUSRET FİŞEK'İN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - III
Eğitim, Tıp Eğitimi, Uzmanlık, Sürekli Eğitim ve Diğer Konulardaki Yazıları

 

Mektup*

       Sayın Başkan,

       1980 sonrasında, özellikle üniversitelerimizin YÖK eli ile yönetilmeye başlanmasını izleyen tarihlerde, tıp eğitimi alanında iki olumsuz gelişme gerçekleşti. Bunlar:

       1. Hiçbir geçerli değerlendirmeye, fizibilite çalışmasına dayanmadan yurdun çeşitli yerlerinde yeni tıp fakültelerinin açılması,

       2. DPT'nin konunun ayrıntılarını bilmeyen uzmanlarınca hazırlanan görüşlere dayanarak, tıp fakülteleri öğrenci kontenjanlarının iki mislinden fazla attırılmasıdır.

       Her iki uygulamanın da Türk Tıbbı, halk sağlığı, hekimlik meslek onuru açısından bir cinayetten farksız olduğu Birliğimizce, defalarca, zamanın Cumhurbaşkanı'na,  Başbakan'a, ilgili bakanlara, siz Sayın Milletvekillerine duyurulmuştur. Buna ilişkin olarak yazılı başvurularımızın birer kopyasını ilişikte sunuyorum.

       Sayın Başkan,

       Meclis araştırması önergesi için Hükümet adına konuşan Milli Eğitim bakanı Sayın Avni Akyol'un, Avrupa Topluluğu ülkelerinde ve diğer bazı başka ülkelerde, hekim başına düşen nüfusu esas alarak, Türkiye'nin hekim gereksinimi olduğunu açıklamaya çalıştığını, 16.3.1990 tarih ve 8 sayılı yazınız ekindeki T.B.M.M. tutanaklarından okudum. Bu yukarda sözünü ettiğim, DPT'nın konunun ayrıntılarını bilmeyen uzmanlarının öteden beri ileri sürdükleri birşeydir.

       Bir ülkede hekim ihtiyacını tayinde gözönüne alınacak faktörlerin başında hekim gücü ve halkın hekime başvurma alışkanlığı gelir. Batı ülkelerinde 600 kişiye bir hekim ve kişi başına yılda 5 kez hekime başvurma gözlenen durumdur. Türkiye'de SSK'nın sağlık hizmetlerinden yararlananlarda kişi başına hekime başvurma sayısı 1,5'dir. Bu sayı sigortalıların aileleri için 0.99'dur. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesinin en iyi uygulandığı Etimesgut ve Çubuk bölgelerinde de başvurma sayısı hiç bir zaman bire ulaşmamıştır. Bu durumda Türkiye'de uygun bir istihdam politikası uygulandığı taktirde (600x5)/1.5=2000 kişiye bir hekim yeterlidir. Bu gün ise Türkiye'de yaklaşık 1250 kişiye bir hekim vardır.

       Sayın Başkan,

       Bu koşullarda, hekimin niteliğinden vazgeçerek, sayısını arttırmaya çalışmak, kabul edilebilir bir olgu değildir. Bu konuda ekte sunduğumuz 40.Dünya Sağlık Asamblesi kararı ve Meksika'da toplanan Pan American Health Organization, Dünya Tıp Eğitim Federasyonu ve Meksika Hükümetinin birlikte düzenledikleri konferans sonucunda Dünya Sağlık Teşkilatı dergisinde yayınlanan yazılar konuya ışık tutacak mahiyettedir.

       Birliğimizle DPT arasında bu konuda gerçekleştirilen yazışmalardan birinde DPT Müsteşarlığı (14.Ağustos 1986 tarihli ve 2.61-99-86-4603 sayılı yazı), gene bu yazınız ekinde yeralan araştırmamız sonuçlarını değerlendirirken şöyle demektedir:

       "Yazınız ekinde yeralan anket sonuçlarının Türkiye'nin durumunu yansıttığı doğrudur. Ancak, eğitimdeki yetersizlik, öğrenci kontenjanlarının arttırılmış olmasından değil, ders programlarının ihtiyaca uygun olarak hazırlanmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Mezunların sağlık ocaklarındaki vak'alara göre eğitim almamış olmaları, fakültelerimizin eğitim seviyelerinin yetersiz olmasından değil, tıp fakülteleri ders programlarının mezunların büyük çoğunluğunun ileride ihtisas yapacakları kabülüne göre hazırlanmış olmasındandır."

       Bu paragraftaki mantık hatasını görmezden gelirseniz, Türkiye'de tıp eğitiminin yetersizliğinin "tevil yoluyla kabul" edildiğini görürsünüz. Asıl amacı nitelikli pratisyen hekim yetiştirmek olan tıp fakültelerinin eğitim açığını ancak ihtisaslaşma yolu ile kapatabileceklerini düşünmeleri bir facia değil de nedir?

       Sayın Başkan,

       Zat-ı aliniz de, -çok değerli bir meslek mensubumuz olarak- gayet iyi bilirsiniz ki, hekimlik eğitimi, görerek, duyarak, hissederek yapılması gerekin bir usta-çırak eğitimidir. Koridorlara taşan öğrencilerin, yatak başı eğitiminde (bedside training) hastanın yüzünü dahi görmedikleri ülkemiz tıp fakültelerinden, bırakınız tanı koyabilecek düzeyde bir eğitim alarak, sağlıklı ile hastayı bile ayırtedebilecek hekim yetişmesini beklemek bir "ham hayaldir" . Bu konuda genç hekimlerimizin ve tıp fakültelerini tercih eden çok değerli gençlerimizin hiçbir günahı bulunmadığını, onların bütün iyi niyetleri ile, ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çabaladıklarını biliyorum. Ancak sınıfları kalabalık, öğretim üyesi sayısı olağanüstü sınırlı, ders araç-gereçlerinden yoksun, yatak sayısı yetersiz, vak'a sayısı ve çeşitliliği düşük, potilik gerekçelerle kurulmuş tıp fakültelerinde okumak zorunda kalarak "hekim" ünvanını alan tıp fakülteleri mezunları ile o hekimlerden sağlık hizmeti almak durumunda kalacak olan insanlarımızın içinde bulunduğu dramın sorumlularının ortaya çıkarılması gerekliliğine inanmaktayım.

       DPT'nca İngiliz Price-Waterhouse firmasına hazırlatılan Sağlık Master Planı'nın 299.sayfasında, tıp eğitimine ilişkin Birliğimizin görüşleri kesinlikle doğrulanmaktadır. Tarafsız bir kuruluş olduğu düşünülen profesyonellerin bu saptaması da komisyonunuz için ilginç olacaktır.

       Sayın Başkan,

       Bu reddedilmesi bizce olanaksız dramatik olgunun toplumumuza vereceği zararların bir an önce giderilmesi için Türk Tabipleri Birliği olarak değerli komisyonununa üç somut öneri sunmak istiyoruz :

       1. Tıp Fakültelerine alınacak öğrenci sayısı bu öğretim yılından başlayarak en çok 2500 düzeyine indirilmelidir.

       2. Tıp fakültelerinden yeni mezun olan hekimler iki yıl süre ile, kendilerine konsültanlık yapacak uzman hekimlerin  bulunduğu hastanelerde çalıştırılmalı ve bu hekimler tek başına hekimliğe (solo practice) daha sonra hak kazanabilmelidirler.

       3. Yeterli alt yapısı, öğretim üyesi, araç-gereci bulunmayan fakülteler gene bu ders yılından başlayarak öğrenci almamalıdır. Bu fakülteler, eğer yeterli olanaklara sahiplerse postgraduate eğitime (uzmanlık eğitimine) ve araştırma yapmaya devam edebilirler. Zaman içerisinde öğretim ve eğitim olanaklarının yeterince geliştiği saptanırsa, bu fakültelere de öğrenci alınmasına başlanabilir.

       Sayın Başkan,

       Siz ve Başkanlık ettiğiniz Meclis Araştırma Komisyonu, ülkemiz için yaşamsal değeri büyük bir konunun üzerine kuşku duymuyorum ki büyük bir duyarlılıkla ve basiretle gideceksiniz.

       Çalışmalarınızın halkımızın sağlığına, mesleğimize, değerli gençlerimize yararlı sonuçlar getirmesi dileği ile saygılar sunarım.

Prof.Dr.Nusret Fişek
Türk Tabipleri Birliği
Başkanı



* Nusret Hoca'nın TBMM Tıp Eğitimi Sorunları İnceleme Komisyonu Başkanı Sayın Mustafa Kalemli'ye 30 Mart 1990 tarihinde yazdığı mektup.

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI