Hekimlikte Sürekli Eğitim*
1. Sürekli Eğitimin Tanımı:
Sürekli eğitim
(continuing education, éducation permanente), hekimlerin mezuniyet öncesi ve sonrası
eğitimlerini tamamladıktan sonra görgü ve bilgilerini sürekli olarak bir amaca
yönelmiş ve plânlı şekilde arttırmak için kendilerini eğitmeleri ve eğitilmeleri
sürecidir.
Sürekli eğitimi,
mezuniyet sonrası (postgraduate) eğitimden ayırmak gerekir. Mezuniyet sonrası eğitim,
bir uzmanlık belgesi veya akademik bir derece almayı amaçlayan bir eğitimdir. Sürekli
eğitimde böyle bir amaç yoktur. Amaç sadece hekimin bilgi ve yeteneğini arttırması
veya hekime bu amaca ulaşması için yardım edilmesidir. Bu bakımdan tıp eğitiminin
ikinci aşaması olan mezuniyet sonrası eğitim örgün bir eğitim, üçüncü aşaması
olan sürekli eğitim ise yaygın yetişkin eğitimidir. Dünya Sağlık Örgütünün
sürekli eğitim konusunu inceleyen eksperler komitesi, sürekli tıp eğitimi ve
mezuniyet sonrası eğitimi diagramatik olarak Şekil: 1'deki gibi göstermiştir. (1)
Hekimlerin bazı
mesleki yayınları okuması, şu veya bu amaçla düzenlenen bazı kurslara veya
kongrelere katılması -plânsız ve gelişi güzel uygulanan ve tüm hekimlerin
yararlanmadığı bir öğrenme faaliyeti olduğu için- bugün sürekli eğitimden
anladığımız biçimde bir çalışma sayılamaz.
Şekil: 1- Tıp Eğitiminde Üç Aşama
2. Sürekli Eğitimin Amacı:
Sürekli eğitimin
amacı üzerinde kesin görüş sahibi olmak bu hizmetlerin planlama ve yürütülmesi
için gereklidir.
Hekimlerin sürekli
eğitiminde amaç, hiçbir ayrıcalık olmadan her kişi için hasta bakımı,
sağlığın korunması ve geliştirilmesini sağlamak, hekimlik mesleğini yüceltmektir.
Sürekli eğitimin amacını sadece tıp alanındaki yeni gelişmeleri hekimlere duyurmak
sanma yanlış bir anlayıştır. Yukarıda verilen tanım üzerine bir açıklama daha
yapmak gerekirse, çalışmaların hedefi
hekimler olmakla beraber, temel amacın topluma hizmet olduğu belirtilmelidir. Hekimlerin
topluma daha iyi hizmet edebilmeleri için bilgi noksanlıklarını sürekli olarak
tamamlamaları istenmektedir. Bu nedenle toplumun ihtiyaçlarına uymayan sürekli eğitim
amacından sapmış bir çalışma olur. Dünya Sağlık Örgütü Sürekli Eğitim
Eksperler Komitesi raporunda, sürekli eğitimin amacından bahsedilirken "Sürekli
eğitim programlarının amacı sadece yeni
buluşları ve yanlış olduğu saptanan bilgi ve uygulamaları hekimlere aktarmak olamaz.
Toplumun sağlık sorunlarını ve meslek icrasında yapılan hataları sürekli
inceleyerek bunlara çözüm bulma ve hataları düzeltme de sürekli eğitimin amaçları
arasında olmalıdır." denmektedir.
3. Sürekli Eğitimin Gerekliliği:
Tıp fakültesini
bitiren veya uzman olan bir hekim mesleki bilgi ve becerisini geliştirmeye devam etmezse,
bir yandan bildiklerinin bir kısmını unutarak diğer yandan da yenilikleri öğrenmemek
veya yanlış olduğu saptanan görüşleri korumak nedeni ile hızla zamanın gerisinde
kalır. Klus, yenileme ve gelişme gereğini diagramatık olarak şekil: 2 de
görüldüğü gibi simgelemiştir: (2).
Şekil: 2- Hekimlerin Zamanla Artan Eğitim Gereksinmeleri
Sürekli eğitimin
gerekliliğini hekimlerin hepsinin bildiğini söylemek yanlış bir sav değildir.
Hekimlerin tıpta kendilerini ilgilendiren alanlardaki gelişmeleri öğrenmek istekleri
olduğu da bir gerçektir. Çünkü tıpta teşhis ve tedavi yöntemlerinin sık sık
değişmesi, ilaç firmalarının birbiri ile çelişen reklamları arasında doğruyu
bulabilmek ihtiyacı, hastalara daha iyi hizmet etme ve meslek arkadaşları arasında
bilgi ve becerisi ile sivrilme isteği hekimlerde sürekli eğitim ihtiyacını doğurur.
Hekimlerin diğer meslek mensuplarına kıyasla sürekli eğitimde daha başarılı olma
şansı da vardır. Bunun nedenleri hekimlerin iletişim yeteneklerinin üstünlüğü,
sorun çözmeye alışık olmaları, insanların kullanmadıkları bilgiyi unutacaklarını örneklerle öğrenmiş
olmalarıdır. Bu nedenle bir inak (dogma) olarak hekimlerin kendilerini kendi
insiyatifleri ile yenileyecekleri kabul edilegelmiştir. Ancak bugün, gözlemlere
dayanarak anlaşılan, bunun gerçek olmadığı ve çeşitli engeller nedeni ile
hekimlerin kendi bilgi ve görgülerini kendi başlarına yenileyemedikleridir. Bu durum
insan sağlığını olumsuz olarak etkilediğinden zamanımızda hekimlerin sürekli
eğitimi hekimlerin bir sorunu olmaktan çıkmış ve önemli bir kamu sorunu olmuştur.
4. Sürekli Eğitimin Özellikleri:
Bir yetişkin eğitimi
uygulaması olan sürekli eğitim ile örgün eğitim karşılaştırıldığı taktirde
bu iki eğitim ugulamasının yöntem, öğrenen ve öğretenin rolleri bakımından
tamamen farklı olduğu görülür.
a- Güdülenme: Yetişkin eğitimi, öğrenmenin
en önemli koşulu olan güdülenme (motivation) bakımından örgün eğitimden (formal
education) farklıdır. Örgün eğitimde, örneğin tıp fakültesinde mezuniyet öncesi
-hatta mezuniyet sonrası eğitimde- öğrenmenin amacı belli bir programı takip ederek
bir meslek sahibi olmak, bir diploma alarak bir ölçüde mesleki bağımsızlığını
sağlamak ve gelecek için kurduğu hayalleri gerçekleştirmektir. Bunları sağlamak
için öğrenen, meslek hayatında gerekli olup olmadığı ayırımını yapmaksızın
öğretenin söylediklerini, istediklerini öğrenme zorunda olduğunu tartışmasız
kabul etmiştir ve davranışını buna göre ayarlar. Sürekli eğitime gelince, tıp
fakültesini bitiren veya uzman olan bir hekim amacına ulaşmış ve istediği gibi bir
iş düzeni kurmuş ise eğitimini sürdürmesi, bugünkü koşullarda, çoğunlukla
sadece kendi isteğine kalmış bir iştir. Onda öğrenme isteği sadece öğrenme hevesi
ve insancıl düşüncelerdir. Günümüzde toplumlarda bu iki etken ile güdülenenlerin
sayısı, sorunun ülke ölçüsünde çözümlenmesine yetmiyecek kadar sınırlıdır.
Bu nedenle hekimlerin sürekli eğitim için güdülenmesini sağlayacak tedbirler almak
gereklidir. Bu, özellikle tedavi hekimliğinde muayenehane hekimliğinin önemli yer
tuttuğu ülkeler için bir zorunluktur.
Bir çok ülkede
hekimlerin meslek süresince sürekli olarak eğitilmelerini sağlamak için çeşitli
tedbirler düşünülmüş ve uygulanmıştır. Bunlardan biri sürekli eğitimin zorunlu
olmasıdır. Bazı ülkeler bu hususda zorlamadan güdüleyici tedbir almaktadır.
Örneğin; Norveç'de hekimler birliği, koyduğu sürekli eğitim kurallarına uyan
hekimlere, beş yılda bir yenilenme koşulu ile, özel bir ünvan kullanma yetkisi
vermektedir (3). Kanada'da bir hekimin "College of Family Physcians of
Canada"nın üyesi olması veya üyeliğini koruması için sürekli eğitim
programlarına katılarak her yıl belli sayıda eğitim puanı alması gereklidir.
Sürekli eğitim için
düşünülen bir tedbir de, hekimlerin meslek icrasına devam edebilmeleri için belirli
aralıklarla yapılacak sınavlarda başarı göstermesidir. Ancak bu sınavların nasıl
yapılması ve sonucunun nasıl değerlendirilmesi gerektiği saptanamadığından henüz
bu yola başvuran ülke yoktur. Ancak bu yöntemin Batı Almanya'da ebelere
uygulandığını belirtilmekte yarar vardır (3).
Hekimleri sürekli
eğitime güdüleme için baş vurulan yöntemlerden biri de hekime yanıtları ile
birlikte soru kağıtları yollayarak bilgi noksanlığı ve hatalarının farkına
vardırılmasıdır. Güdüleme yöntemleri arasında dinlenme, eğlenme, arkadaşların
bir araya gelme ihtiyacı gibi sosyal gereksinmelerden yararlanma da vardır. Kongreler ve
aylık toplantılar bu uygulamanın örneğidir. Hasta tedavisinde meslek hatalarından
dolayı tazminat davalarının yaygın olduğu ülkelerde, örneğin Amerika Birleşik
Devletleri, yanlış tedavi nedeni ile tazminat ödeme olasılığı da önemli bir
güdüleme etkenidir.
b- Seçicilik: Sürekli eğitimin bir diğer
farklı yönü, yetişkin eğitiminin ikinci önemli özelliği olan öğrenenin
seçiciliğidir. Örgün eğitimde neyin öğrenilmesi gerektiğine karar yetkisi
öğretenindir. Coğu kez öğrenenin söz hakkı dahi yoktur. Sürekli eğitimde,
öğrenen, istemediği şeyleri öğrenmek değil, dinlemez bile. Ancak ilgi duyduğu
konularda eğitime açıktır. Eğitimciler dün ve bugün örgün eğitimde
kazandıkları alışkanlıklarla -ve iyi niyetle- sürekli eğitimle ilgilenmekte ve
gerekli gördükleri konuları öğretmek için program uygulamaktadırlar. Bu programlar,
öğrencinin ilgisini çekmeyen konularda ise, boşuna harcanmış bir çaba olmaktadır.
c- Uygulanabilirlik: Sürekli eğitimin
planlanmasında göz önüne alınması gereken diğer bir husus öğretilenin,
öğrenenin çalışma şartlarında uygulanabilir olmasıdır. Bir tıp merkezi
olanakları ile uygulanabilecek bilgileri küçük bir hastane veya sağlık merkezi
hekimine öğretmekte yarar yoktur. Tıp fakülteleri ve eğitim hastaneleri hekimlerinin
eğitim programı hazırlarken düştükleri hata, programları kendi koşullarına göre
düzenlemektir. Çoğu kez öğrenen bu noktayı öğretenden daha iyi değerlendirdiği
için, sürekli eğitim programlarına ilgi göstermemektedir.
Bu nedenle, eğitim programlarının tıp merkezlerindeki koşullara göre değil, hekimin
kendi çevresindeki koşullara uygun olarak yürütülmesi zorunluğu vardır.
5. Sürekli Eğitimde Karşılaşılan Güçlükler:
Hekimlerin sürekli
eğitimden yararlanmalarında karşılaşılan güçlüklere de değinmek gerekir.
Bunlardan bir kısmı çalışma ortamından, bir kısmı da tıp eğitimindeki
aksaklıklardan ileri gelmektedir.
a- Bilgi açığının saptanması: Sürekli
eğitimi hekimin kendi başına çözümlemesi beklendiği taktirde hekimin
karşılaştığı ve farkına varmadığı en büyük zorluk, neyi bilmediğini ve neyi
yanlış bildiğini bilmemesidir. Neyi öğrenmesi gerektiğini bilmeyen bir kişinin de
kendi kendini eğitmesi beklenemez. Bu nedenle hekime bilgisini değerlendirme fırsatı
verme, sürekli eğitimde çözümlenmesi gereken ilk sorundur.
b- Hekimlerin günlük çalışma koşulları:
Hekimler, çok yoğun günlük hasta bakımı hizmetleri arasında eğitime zaman
ayıramadıklarından yakınırlar. Bu bir ölçüde geçerlidir. Ancak tek neden ve
çözümlenemeyecek bir sorun değildir. Sosyalist ülkeler ve sağlık hizmetlerinin bir
ekibin yürüttüğü kamu hizmeti haline getirildiği kapitalist ülkelerde
(sosyalleştirilmiş veya millileştirilmiş sağlık hizmetleri) bu sorun yoktur. Bu
ülkelerde sürekli eğitimi çözümlemek oldukça kolaydır. Çünkü bunlarda, sürekli
eğitim hizmet programı içine alınarak hizmet içi eğitim (in-service training) ve
görev başı eğitim (on the job training) niteliğine dönüşür. Liberal düzenin
yürürlükte olduğu ülkelerde de hekimlerin grup pratiği düzenine geçmeleri sürekli
eğitimi kolaylaştırır. (3).
c- Tıp eğitimindeki aksaklıklar: Sürekli
eğitimi olumsuz etkileyen bir etken de, hekimlerin tıp fakültelerinde
yetiştirildikleri sürede bilgi kazanmayı ilk planda ele almaya alıştırılmamış
olmalarıdır. Teorik eğitimden sonra kazanılan bilgileri karşılaşılan vakalarda
kullanma yerine vakalar üzerine dayatılan teorik eğitimi yapmak gerekir. Tıp
fakültelerinde yürütülen eğitimi eleştiren DST Eksperler Komitesinin görüşü
şöyle özetlenebilir (1):
"Her ne kadar
öğrenciler bilgi kazanmaya önem vermemek ile suçlansa da çoğunlukla bu duruma sebep
olan eğitenlerdir. Öğrenciler tıp eğitimine başladıkları zaman öğrenime, bilgi
kazanma isteği ile başlarlar. Eğitim programları ve sınavlar kısa bir zamanda
bunları sınıf geçme için çalışmaya alıştırır. Eğitimden sorumlu olanlar
program ve öğretim yöntemlerini öğrencileri bilgi kazanmaya önem verdirecek şekilde
değiştirmelidirler. Bunun için öğrencinin kendi kendini eğitmesine daha çok
ağırlık verilmeli, ders anlatmaya (lecture) ağırlık vermekten vaz geçilmeli,
öğrencilere önemli sorunları bulmak ve kütüphanede çalışarak bunları çözmek
görevi verilmeli, sınavlarda öğrencilerin bildiklerini ne kadar derinliğine
bildikleri değerlendirilmeli, bilmedikleri onlara gösterilerek sınıfı geçtikten
sonra da öğrenmeye devam etmeleri gerektiği kendilerine inandırılmalıdır."
Tıp eğitiminde
karşılaşılan bir diğer aksaklık ta, eğitimin toplumun gereksinmelerini
karşılayacak şekilde yapılmamasıdır. Fakülteler her çeşit hizmetlerini toplumdan
kopmuş olarak planlamakta, yürütmekte, öğretim üyeleri okul ve hastane duvarlarını
aşarak halk ile bütünleşememektedir.
d- Uygun sürekli eğitim ortamı olmaması:
Ülkelerin büyük çoğunluğunda bilgisini yenilemeye istekli ve kararlı bir hekim, bu
isteğini elde etme olanağından yoksundur. Yayınların, kongrelerin, hastanelerdeki
tıbbi toplantıların ve hatta kursların eğitici değeri çok sınırlıdır. Hekimin,
yayın olarak karşısına çıkan sayılamıyacak kadar çok yazı içinde veya bir
toplantıda söylenenlerden kendisine yarayan bir şeyi bulmak için saatlerce
uğraşması ve beklemesi gerekir. Bu kolay bir iş değildir. Kişiyi yorar ve
bıktırır. Bu konuya daha ayrıntılı olarak ileride değinilecektir.
e- Kişisel engeller: Özellikle ülkemizde hekim
olduktan sonra öğrenme şevkini kıran bir nokta da, bilmemenin küçük düşürücü
olduğu kanısıdır. Bir çok öğrenciden "Bilmiyordun niye sormadın?"
sorusuna, "Belki bilmem gereken basit bir şeydi. Sorarsam ayıp olur diye
çekindim." Karşılığını almış olanlarımız herhalde çoktur. Bunda
hocaların bir çoğunun her şeyi bilir gözükmesinin rolü olmalıdır. Ben
öğrenciliğim sırasında hocalarımdan "bilmiyorum" sözünü duyduğumu
hatırlamıyorum. Halkın beklentisi de hekimin her şeyi bildiği merkezindedir. Bir
hastalığın teşhisi ve tedavisi için hekimin bir kitaba bakması, hastanın hekime
olan inancını kaybetmesine yetebilir.
6. Sürekli Eğitim Yöntem, Araç ve Gereçleri:
Sürekli eğitimin
ideal şekli, kişinin hayatı boyunca kendini eğitmesi, bilgi ve becerisini
yenilemesidir. Anglo-Saxon yazarları bu yönteme "Life-long self-directed
education" demektedir. Ancak tıbbın çok hızlı gelişmesi ve değişmesi,
hekimlerin -hiç bir yardım görmeden- bilgilerini kendi olanakları ile yenilemelerini
imkânsız hale getirmektedir. Bu nedenle tıp fakülteleri, hekim dernekleri ve
hükümetler, hekimlere kendilerini eğitmeleri için yardım gereğini duymakta ve
yardım etmektedirler. Bazı hallerde bu kuruluşların hekimlerin eğitilmesi için
duyduğu ilgi, isteyenin eğitim olanaklarından yararlanması sınırını aşmakta,
hekimlerin kendilerini sürekli olarak eğitmek için güdüleme tedbirleri alınmakta
hatta eğitime katılmaya zorlamaktadır.
Sürekli eğitim
çalışmalarını, kişisel eğitim ve grup eğitimi olarak ikiye ayırabiliriz. Bu iki
tip eğitim çalışmalarında kullanılan yöntem, eğitim araç ve gereçleri çok
çeşitlidir. Bunların başlıcaları yayınlar, programlanmış öğretim gereçleri,
görsel-işitsel gereçler, danışma, konferans, vaka takdimi ve dergi klubü gibi
yöntem, araç ve gereçlerdir.
Planlanmış sürekli
eğitim çalışmaları yanında, ilk ve ikinci basamak hasta bakımının (primary care
ve secondary care) kurumlaştığı gelişmiş ülkelerde hastanelerin ilk basamak
hekimine epikriz göndermesi -eğitim amacı ile yapılan bir uygulama olmamakla beraber-
hekimlerin bilmediklerini öğrenmelerinde yararlı bir uygulama olduğu belirtilmelidir.
a- Dergi ve kitaplar: Hekimlerin bilgilerini
yenilemesinde geleneksel kaynak, dergi ve kitaplardır. Son on yıllara kadar her hekimin
kütüphanesi olduğu, çeşitli dergilere abone olduğu ve hekimlerin sürekli olarak bu
kaynaklara başvuracağı varsayılırdı. Ancak bu varsayım gerçekçi değildir.
Çeşitli nedenlerden biri yayınların çokluğudur. Bir diğer neden de, dergilerde
yayınlanan yazıların çoğunun yazarın bilimsel erkini göstermek için yazılmış
olmasıdır. Hekimler çok yüklü günlük çalışmalarından sonra okumak için
ayırabildikleri zamanda, kendilerine fayda sağlamayan bir çok yazı arasında
bunalmakta ve okuma isteklerini yitirmektedirler. Bu gerçeği görenler, hekimlere
yardımcı olmak amacı ile, tıptaki değişme ve gelişmeleri hekimlere duyurmak veya
unutulan bilgileri hatırlatmak için eğitim amaçlı dergi ve kitaplar
yayınlamaktadırlar. Sürekli eğitimde değerli olan kaynak bu biçim yayınlardır. Bu
çeşit yayınların hazırlanmasında karşılaşılan güçlük ise hekimlerin neyi
öğrenmek istediklerini, onlar için neyin önemli olduğunu, dergiyi hazırlayanların
bilmemesidir. Çoğunlukla konular tahmine dayanılarak seçilmekte, seçimde hekimlerin
gereksinmeleri değil, yazarların konuya verdikleri önem rol aynamaktadır. Son
zamanlarda bu sakıncayı da ortadan kaldırmak için yollar aranmaktadır. Bu yollardan
biri, sürekli olarak hekimler arasında bilgi yoklaması yapmak ve isteklerini
sormaktır.
b- Programlanmış öğretim gereçleri:
Zamanımızda geliştirilmiş eğitim tekniklerinden biri, programlanmış eğitim
(programmed Instruction) dir. Aktif eğitim metodlarından biri olan programlanmış
eğitim basılı materyel ile yapıldığı gibi elektronik görsel-işitsel eğitim
araçları ile de yapılmaktadır. Yöntemin esası, öğrenmek isteyen kişiye öğrenmek
istediği konuda soru sormak ve verdiği cevabı, kitap veya broşürün sonuna konan veya
elektronik aygıtın ekranında görünen doğru cevaplarla karşılaştırmasını
sağlamaktır. Bu yöntem -sorular hekimin her gün karşılaştığı sorunlar göz
önüne alınarak hazırlanır, yanıtlar kısa ve açık olarak verilirse- çok ilgi
çekici ve eğitici olmaktadır. Bu yöntem aynı zamanda hekime bilgisini değerlendirme
olanağı vermekte ve hekimi, öğrenmek için güdülemektedir. Bu yöntem, bilgi
noksanının başkaları tarafından bilinmesi olanağı bulunmaması nedeni ile
öğrenmek isteyenin küçük düşme endişesine kapılmasına da yer vermemektedir.
c- Görsel ve işitsel eğitim gereçleri:
İşitsel eğitim araçlarının başında teype alınmış ders ve konferanslar
gelmektedir. Eğitim yöntemlerinin geliştiği ülkelerde kitaplıklarda kitaplardan
başka teype alınmış binlerce ders ve konferans da saklanmakta ve öğrenmek
isteyenlerin yararlanmasına sunulmaktadır. İngiltere'de Royal College of General
Practitioners ders ve konferansları teype alarak isteyen genel pratisyenlerin
yararlanmasına sunan bir merkez kurmuştur. Çok yaygın olarak kullanılan bir görsel
ve işitsel eğitim aracı da sesle senkronize slayt ve film şeritleri (film strips) dir.
Bir konuyu öğrenmek isteyen kişi kütüphanelere veya eğitim merkezlerine konan bu
aygıtlardan yararlanmaktadır. Bu yöntemin daha gelişmiş şekli eğitim amacı ile
hazırlamış kısa metrajlı film veya video-teyplerdir.
Görsel eğitim
araçlarından önemli bir kısmı da hekimin kendi bilgisini sınama amacı ile
hazırlanan kitap, levha, slayt gibi araç ve gereçlerdir. Eğitsel tanı (educational
diagnosis) denen bu yöntem hekimlikle tedaviden önce hastalığın tanınmasına
benzemektedir.
d- Danışman öğreticiler: Sürekli eğitimde en
uygun yöntem bir konuyu öğrenmek isteyenin onu bir bilene sormasıdır. Hekimlere
çeşitli yollarla bu olanağı sağlayan eğitim merkezleri vardır. Bunun en kolay
şekli hekimlerin sorularını mektupla cevaplamaktır. Bu biçim eğitimde mektup yerine
telefondan veya bilgisayardan yararlanan merkezler de vardır.
Danışman öğretici
kullanmanın bir şekli de, bir konuyu öğrenmek isteyen hekime bunu öğretecek kişiyi
bulmak, öğrenecek ile öğreticiyi bir araya getirerek
beraberce çalışmalarını sağlamaktır (4).
e- Mesleki toplantılar: Kongreler, konferanslar,
hastanedeki vaka takdim toplantıları, dergi kulüpleri ve kurslar iyi düzenlendiği
taktirde çok değerli eğitim olanağı sağlayan faaliyetlerdir. Ancak bir yandan
hekimlerin büyük bir kısımının aynı bilgiyi kazanma gereksinmesi duymaması, bir
yandan da kongrelerde tebliğ sunanların, vaka takdim edenlerin ve hatta konferans
verenlerin eğitimden çok bilimsel erklerini gösterme amacında oluşları bu olanaktan
yararlanmayı sınırlamaktadır.
Mesleki
toplantıların yararlı olması için, toplantılar, bu toplantılara katılanların ve
ülkenin gereksinmeleri de göz önüne alınarak planlanmalı ve uygun eğitim, yöntem,
gereç ve araçlar kullanılmalıdır. Bunun yanında köklü tedbirlerden birinin tıp
fakültelerinde, hekimin bilgi kazanma isteğini körleten düzeni değiştirmek olduğu
da unutulmamalıdır. Hekimin öğrenme isteği yoksa toplantılar ne kadar iyi
düzenlense bekleneni sağlayamaz.
7. Yabancı Ülkelerde Sürekli Eğitim:
Sürekli eğitim,
hekimlerin kendilerini meslek yönünden tatmin veya hastalarına daha iyi hizmet etme
isteğine bağlı bir çalışma şeklinden çıkıp ta, kamunun hekimlere yüklediği bir
sorumluluk haline dönüşünce, hekim ve kamu kuruluşları da bu konu ile ilgilenme,
kurallar koyma, bu hizmeti örgütleme ve planlama zorunluluğunu duymaya
başlamışlardır. Bu alanda en ileri giden ülkeler sosyalist ülkelerdir. Bu ülkelerde
sürekli eğitim, sağlık hizmetlerinin ayrılmız bir parçasıdır ve bir hükümet
görevidir. Diğer ülkelerde bu alanda ya hiç bir şey yapılmamakta veya tıp
fakülteleri, dernekler ve hastaneler, merkezi bir planlama olmadan, hekimler arasında
sürekli eğitimi örgütlemeye çalışmaktadırlar.
Hükümetlerin
hekimlerin sürekli eğitimi ile yakından ilgilenmediği ülkelerde, bu konuda ilgilenen
bazı eğitimci hekimler, sürekli eğitimin tıp fakültelerinin görevi olduğu fikrini
savunmaktadırlar. Bu görüşü savunanlardan biri olan Beaton "Tıp eğitimi 4 yıl
değil 40 yıldır" sloganını hatırlatmakta ve görüşünü, tıp eğitiminin
aralıksız bir süreç (continuum) olduğu, tıp fakültelerinin tıp eğitiminin her
aşaması için diğer kurumlara kıyasla çık geniş olanaklara sahip olduğu hususuna
dayandırmaktadır (5). Bu görevi yüklenen fakülteler vardır. Bu fakültelerde sürekli eğitimi planlayan ve yürüten birimler
(enstitü ve kürsü) vardır.
Sürekli eğitimle
ciddi şekilde ilgilenen derneklerin bazıları milli tabipler birlikleridir (3).
Örneğin: "Norwegian Medical Association", "American Medical
Association". Milli tabipler birlikleri dışında
da aktif olarak sürekli eğitimle ilgilenen dernekler vardır (6,7). Örneğin:
İngiltere'de "Royal College of General Practitioners", Kanada'da "College
of Family Physicians". Bazı ülkelerde de sadece sürekli eğitim için dernekler
kurulmuştur. Örneğin: "Canadian Association on Continuing Medical Education",
İngiltere'de "British Postgraduate Medical Federation", "Council for
Postgradute Medical Education in England an Wales".
Bu yazıda birbirinden
çok farklı iki örgütlenme modeli verilmekle yetinilecektir. Bunlar S.S.C.B. de tıp
ileri eğitim enstitüleri ve A.B.D. de bölgesel tıp programları (Regional Medical
Programs) dır. Bundan sonra da Dünya Sağlık Örgütü Eksperler Komitesinin
zamanımızda tüm ülkelerde hekimlerin sürekli eğitimi konusundaki değerlendirilmesi
sunulacaktır.
a- S.S.C.B. de sürekli eğitim (8,9): Sovyetler
Birliğinde hekimlerin ve diğer sağlık personelinin sürekli eğitimi sağlık
hizmetlerinin en önemlilerinden biri sayılmaktadır. Fakülte profesörleri ve yüksek
düzeydeki yöneticilerden köyde çalışan hekime kadar herkesin sürekli eğitim görme
zorunluğu vardır. Bunu sağlamak için kırsal bölgede çalışan hekimler 3 yılda
bir, şehirlerde çalışanlar 5 yılda bir eğitim merkezlerine gelerek
eğitilmektedirler. Sovyetler Birliğinde 731 000 hekim olduğu göz önüne alınrısa bu
işlemin (operation) büyüklüğü belirlenir. Bu nedenle ülkenin çeşitli yerlerinde
13 tıp ileri eğitim enstitüsü kurulmuştur. Bu enstitüler kendi bölgelerinde her
düzeydeki hekimi sürekli olarak eğitebilmek için planlama, alt eğitim merkezlerini,
eğiticileri, eğitim araç, gereç ve yöntemlerini geliştirmek ile sorumludur.
S.S.C.B. de hekimlere
yapılan sürekli eğitim çalışmaları 6 grupta sınıflanabilir:
(1) İki aşamalı
kurslar: Her akademik yıl başlamadan önce sürekli eğitime gelmek isteyen hekimler
bölgelerindeki enstitüye başvururlar. İstekli sayısı eğitime alınacak hekimden
fazla olduğu için, isteklinin kıdemi, öğrenmek istediği konu ve çalıştığı
yerden alınan bilgiye dayanarak seçim yapılır. Programa kabul edilen hekime konusu ile
ilgili kitap ve yayınlar yollanır. Bundan sonra eğitim mektupla soru-yanıt şeklinde
sürer, 4-6 ay süren bu dönemde hekim ortalama haftada 6-8 saat kendi kendine
çalışmak zorundadır. Bu dönemde başarılı olanlar ikinci aşamaya, enstitülerin
4-6 haftalık kurslarına çağrılırlar.
(2) Enstitülerin çevrede
yaptığı kurslar: Tıp İleri Eğitim Enstitülerinin öğretim üyeleri diğer
şehirlerdeki fakülte ve hastanelere giderek de eğitim yaparlar. Öğretim üyeleri bu
merkezlerde, o merkezin günlük işlerini fakülte ve hastane personeli ile beraber
yürüterler, hastalar için konsultasyon yaparlar, araştırma projelerine yardım
ederler, konferans verirler ve seminerler düzenlerler.
(3) Uzmanlar kursu: Bu kurslar yüksek düzeydeki
uzmanlar ve öğretim üyeleri için tertiplenir, genellikle 4-5 ay sürer.
(4) Kişisel eğitim: Poliklinik hekimlerinin hastanede
bir kaç ay çalışması şeklinde de yürütülen eğitim programları vardır.
(5) Haftalık toplantılar: Eğitim merkezlerine yakın
yerde çalışan hekimlerin sürekli eğitimi için bu merkezlerde her hafta belirli gün
ve saatlerde eğitim yapılır. Bu toplantılarda dergilerde yayınlanan makaleler
tartışılır, vaka takdim edilir ve konferanslar verilir.
(6) Bilgi yayma merkezleri: Bu merkezler hekimlere
sürekli olarak yeni yayınlardan onları ilgilendirecek olanları duyurur. Bundan başka
bu merkezler yabancı dilde yazılan kitap ve makaleleri Rusçaya çevirip yayınlarlar.
Bir Amerikalı hekim
olan ve Amerikalıların Sovyetler Birliğinin sürekli eğitimindeki tecrübesinden
nasıl yararlanabileceğini inceleyen Story -iki ülkede sağlık hizmetlerini sunma
sistemleri arasındaki farktan dolayı- A.B.D. de S.S.C.B. deki gibi bir program
yürütülemeyeceği, ancak S.S.C.B. nin bu alandaki 30-40 yıllık tecrübesinden
yararlanılması gerektiğini bildirmekte ve özellikle A.B.D. de bir "Sürekli
Eğitim Akademisi" kurulması fikrini savunmaktadır (9).
b- A.B.D. bölgesel tıp programları (2): A.B.D. Federal Hükümeti Halk Sağlığı Dairesi
tarafından desteklenen bu yöresel programlarda, her kurumun kendilerince uygun görülen
biçimdeki sürekli eğitim programları düzenlemesi öngörülmüştür. Bu programlar
dışında Amerika Tabipleri Birliği ve diğer bir çok kuruluşun da sürekli eğitim
çalışmaları vardır. A.B.D. sisteminin özelliği, hekimin eğitim görme zorunluluğu
olmaması ve çalışmaların bir merkez tarafından planlanmaması ve denetlenmemesidir.
Bu yaklaşımın beklenen sonuçları hekimlerin önemli bir kısmının sürekli
eğitimden yararlanamaması, eğitime toplumun gereksinmesinden çok hekimin kişisel
beklentilerinin yön vermesi ve kaynakların verimli bir şekilde kullanılmamasıdır.
Buna karşın A.B.D. deki yaklaşımın teknik bakımdan üstün yönleri vardır.
Hekimler yararlanmadıkları taktirde eğitime katılmayacakları için sürekli eğitimi
yürütenler, eğitimi tatmin edici biçimde yürütme zorundadırlar ve eğitime
katılanlar büyük ölçüde öğrenmek için güdülenmiş kişilerdir.
A.B.D. de teşhis ve
tedavi hatasından dolayı hastaların hekim aleyhine tazminat davası açmaları ve
davayı kazanabilme olasılığının diğer ülkelere kıyasla çok fazla olması
nedeniyle, hekim isteğine bağlı sürekli eğitim sisteminin başarı şansının A.B.D.
de diğer ülkelerden fazla olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Hekimler aleyhine
tazminat davası açılması adeti olmayan ülkelerde, Amerika'daki yaklaşım sürekli
eğitim için doğru çözüm olamaz.
A.B.D. deki sürekli
eğitim çalışmalarına örnek olarak bir fakülte ve bir hastanenin yürüttüğü
programlar gösterilebilir. Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi, sürekli eğitim
isteyen her hekime bir danışman öğretici (preceptor) seçmektedir. Danışman
öğretici isteyen hekime ne öğrenmek istediği, bütün günü dolduran bir program
isteyip istemediği, biografisi sorulmakta ve buna uygun olarak kendisine bir danışman
öğretici seçilmektedir. Hekim kılavuz öğretmenin çalıştığı kuruma geliyor ve
istediklerini öğreninceye kadar onunla çalışıyor. Hekim bu eğitim için para
ödemiyor. Eğer çalıştığı yer geldiği kuruma uzak ise kendisine yol parası
veriliyor. Kılavuz öğretmene veya onun çalıştığı kuruma, eğitim gören hekim ve
eğitim süresi başına bir ücret ödeniyor. İki yıllık çalışmaları
değerlendiren Davitson, 2 yılda 93 hekime eğitim yapıldığını, katılanların
yüzde 92 sinin memnun kaldığını, ve bin kadar hekimin bu eğitime katılmak
istediğini bildirmektedir (4).
Aynı program
çerçevesinde yürütülen bir diğer proje Minnesota (A.B.D.) da Hibbing Hastanesinin
yürüttüğü projedir (10). Hibbing-Chisholm bölgesinde çalışan hekimlerin sürekli
eğitim için Hibbing Hastanesinin kitaplığında bir eğitim kaynakları merkezi
kurulmuştur. Bu merkezde sadece kitap ve dergiler değil teype alınmış ders ve
konferanslar, eğitici slayt ve filmler, programlanmış öğretim araçları ve hekimin
kendi bilgisini sınayarak, bilmediklerini veya yanlış bildiklerini bulduracak test
kitapları vardır. Bu merkez kurulduktan sonra, bölgede eğitime katılmak isteyen
hekimler saptanmıştır. Hekimler her ay bir gün hastanede yapılacak mesleki ve sosyal
toplantılara çağrılmaktadır. Eğitim programları bölgenin sağlık sorunları ve
hekimlerin istekleri göz önüne alınarak hastane eğitim program komitesi tarafından
hazırlanmakta ve bu programlar hastanenin eğitim direktörü tarafından
uygulanmaktadır. Günlük program aşağıdaki şekilde düzenlenmektedir.
Sabah: Hastanedeki
ilginç vakaları görme ve (veya) eğitim kaynakları merkezinde çalışma ve (veya)
davetli konferansçı ile konsultasyon.*
12.00 - 12.30 Yemek
12.30 - 14.00
Konferans
14.00 - 17.30 Vaka
takdimi, dergi kulübü veya serbest çalışma
17.30 - 19.00 Kokteyl
ve yemek
19.00 - Sosyal
faaliyetler
Sürekli eğitimde
diğer projelerden çok farklı bir yaklaşım da, bölgenin önemli sağlık
sorunlarını araştırma ve çözümleme için (örneğin, beslenme sorunu, kanser savaş
sorunu v.b.) hekimlerden araştırma ve geliştirme ekibine katılmalarını istemektir
(10). Bu yaklaşım hekimleri öğrenmeye teşvik etmek için çok etkili bir yöntem
sayılmaktadır.
c- Çeşitli ülkelerde yapılan sürekli eğitimin
değerlendirilmesi: Yukarıda bahsedilen sürekli eğitim çalışmaları, yapılan
çalışmalar arasından seçilen bir kaç örnektir. Zamanımızda özellikle gelişmiş
ülkelerin çoğunda hekimlerin sürekli eğitimini sağlamak ve bunu kurumlaştırmak
için çaba harcanmaktadır. Ancak bu umut verici çalışmalara rağmen hekimlerin
sürekli eğitimi henüz emekleme dönemindedir. Dünya Sağlık Örgütünün 1970
yılında dünya ölçüsünde yaptığı bir anket 132 ülkeye yollanmıştır. Bu
ülkelerden 61'i ankete karşılık vermiştir. Bu anketi değerlendiren Dünya Sağlık
Örgütü Sürekli Eğitim Eksperler Komitesi şu yargıya varmıştır: "Yanıtlar
öyle gösteriyor ki, hekimlere sürekli eğitim yapıldığını bildiren ülkelerin
çoğunda yapılan ne süreklidir ne de eğitimdir." Hazırlanan raporda belirtilen
diğer sonuçlar şunlardır (1):
(1) Hemen hemen hiç bir ülkede sürekli eğitim için
merkezi bir planlama yoktur. Yapılan çalışmalar birbirinden habersiz kuruluşların
yaptığı kurslar veya yayınlardır. Sürekli eğitim sadece zaman zaman verilen
tekamül kursları ve bilimsel yayınlar değildir.
(2) Sürekli eğitim amacı ile yapılan çalışmalar
nadiren o ülkenin veya bölgenin gereksinmelerini karşılamayı öngörmektedir. Çoğu
zaman yöneticilerin araştırma yapmadan, kendileri ilgi duydukları için seçtikleri
konularda eğitim yapılmaktadır.
(3) Konferans ve ders
vermenin çok etkisiz bir eğitim yöntemi olduğu bugün kesinlikle saptandığı halde,
sürekli eğitimde halen en çok baş vurulan yöntem budur.
(4) Sürekli eğitimin başarılı olabilmesi için
eğitime katılanın eğitim sonunda birşey kazanması gerekir. Sadece "bilgi
kazandırma" yeterli teşvik unsuru olamaz. Uygulanan programların çoğunda yeterli
teşvik unsuru yoktur.
(5) Programların hemen
hiç birinde yapılan eğitimden ne sonuç alındığı araştırılmamaktadır.
Değerlendirme yapılmadan amaca ulaşılıp ulaşılmadığı bilinmez ve daha etkili
program yapma olanağı bulunmaz.
8. Türkiye'de Hekimlerin Sürekli Eğitimi:
Türkiye'de hekimlerin
sürekli eğitimi için, bugünkü anlamda, planlı ve yaygın bir çalışma
yapıldığını söylemek olanaksızdır. Bununla beraber hiç bir şey yapılmıyor
denemez. Ülkemizde, değeri sınırlı da olsa en önemli kaynak yayınlanan kitap ve
dergilerdir. Yayınların etkisinin sınırlı olmasının çeşitli nedenleri vardır.
Bunlardan en önemlisi hekimlerin tıp fakültelerinde kitap ve makale okuyarak noksan
bilgilerini tamamlamayı öğrenmemiş olmalarıdır. Diğer bir husus da yayınlanan
makalelerin hekimleri eğitmek amacı ile yazılmamış ve seçilmemiş olmalarıdır.
Kitaplara gelince; bu sorunu, değil sürekli eğitim için, tıp eğitimi düzeyinde bile
çözememişizdir.
Zaman zaman toplanan
kongreler, düzenlenen seminer ve kursların da bu alanda etkili olduğu söylenemez.
Kongrelerde katılanlar ve özellikle toplantı salonuna gelenler sayısının azlığı,
bu toplantıların hekime yarar sağlamadığının veya hekimin öğrenme isteğinin
olmadığının kanıtıdır. Kurslar eğitim amacı ile düzenlenmesine rağmen çoğu
zaman konferans ve ders gibi yetişkinlerin ilgisini çekmeyen yöntemlerin kullanılması
ve kursa katılanların öğrenme isteklerinin olmaması bunların da değerini
azaltmaktadır.
Ülkemizde hekimlerin
sürekli eğitiminde en aktif olan sektör ilâç sanayiidir. İlaç üreten firmalar
bütün hekimlere erişecek şekilde bir eğitim programı yürütmektedirler. Öyle
görünüyor ki, bu firmaların yayınları ve bir bakıma eğitici sayılacak
reprezantanları da olmasa bir kısım hekimlerimiz tıptaki gelişmelerden habersiz
kalacaklardır. Ancak bu çabalar, halka tedavi hekimliği ve koruyucu hekimlik hizmetini
daha iyi götürme amacı ile değil, ürettikleri ilaçların daha fazla satılmasını
sağlamak için yapılmaktadır. Bu nedenle yanıltıcı olması olanağı vardır.
Ülkemizde hekimlerin
ve diğer sağlık personelinin sürekli eğitimi için atılan bir önemli adım,
sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi programında sağlık hizmeti ile sürekli
eğitimin bir arada örgütlenmesidir. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi
programında bir yandan sağlık ocağı hekimlerinin en az ayda bir kez hastanelerde
-koruyucu hekimlik ve tedavi hekimliği konularında eğitim amacı ile- toplanmaları,
diğer yandan hastane uzmanlarının belirli zamanlarda sağlık ocaklarını ziyaret
ederek hizmetin yürütülmesi ve seçilen hastaların teşhis ve tedavisi konusunda ocak
hekimleri ile konsultasyon yapmaları öngörülmüştür. Ne yazık ki bu da
sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin uygulanmayan ileri atılımlarından biridir.
Sürekli eğitim ile hastane hekimlerinin ilgilenmemesi de başarısızlığın
nedenlerinden biridir. 1963-1965 yılları arasında sağlık hizmetlerinin
sosyalleştirildiği illerde yaptığım gözlemlere göre bu ilgisizliğin ilk nedeni,
uzmanların hastanede hasta muayenesinden başka eğitim görevi yapmaya alışmamış
olmalarıdır. Belki bundan daha önemlisi ocak hekimleri ile bu çeşit mesleki ilişkiyi
sürdürebilecek güçte olmamaları ve ocak hekimleri karşısında mahçup olma
endişesi duymalarıdır.
Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesinin Etimesgut eğitim bölgesinde, sosyalleştirilmiş
sağlık hizmetleri programının ön gördüğü şekilde, sürekli eğitim programı 10
yıldır yürütülmektedir. Yapılan değerlendirmeler ocak hekimlerinin bilgi ve
becerilerinin hizmet süresince devamlı olarak arttığını göstermiştir.
9. Sonuç ve Öneriler:
a- Halkımızın, hekimlerin bilgi açığı ve
bunun kendi sağlığı konusundaki önemini kavramamış olması veya en azından tedbir
alınabileceğinden habersiz olması nedeni ile Türkiye'de hekimlik, özel bir çaba
harcanmadan, kolaylıkla uygulanabilir bir meslek olmuştur. Ancak bu böyle sürüp
gitmez. Halk bilinçleştikçe hükümetler onları tatmin etme zorunluğunu duyarlar.
Hekimler kendi girişimleri ile bu sorunu çözmezlerse, hükümetler önce teşvik edici
tedbirler alırlar. Bu tedbirler yetersiz kalırsa zorlayıcı tedbirlere başvururlar. Bu
nedenle biz hekimlerin, ülkemizde sürekli eğitimi kurumlaştırmakta geç kalmamamız
gerekir. Unutmamak gerekir ki bu hizmetin planlanması ve planların uygulanması için,
yönetici ve eğitici yetiştirme, araç ve gereçleri geliştirme gibi gerekli şartları
sağlama, çok uzun yıllar ister.
b- Sürekli eğitimin başarılabilmesi için,
tıp fakültelerinde eğitimin kendi kendine öğrenmeyi öğretecek şekle getirilmesi
önemli tedbirlerden biridir. Ancak dünyada bugün bu şekilde tıp eğitimi görmeyen
milyonlarca hekim vardır. Bu nedenle bunları sürekli eğitime alıştırmak için ne
yapmak gerektiği sağlık hizmeti düzeyini arttırmak isteyenleri düşündüren bir
sorundur. Dünya Sağlık Örgütü Sürekli Eğitim Eksperler Komitesi hekimlerin
sürekli eğitimini geliştirmek için aşağıdaki tedbirleri önermektedirler (1).
(1) Milli bir merkez
kurma,
(2) Milli bir plan
hazırlama,
(3) Personel
yetiştirme,
(4) Araç ve gereç
geliştirme. Özellikle kendi kendine bilgi açığı saptama (self-evaluation) ve kendi
kendini eğitme (self-instruction) araç ve gereçleri,
(5) Kılavuz
projeler uygulama,
(6) Hizmetin etkinliğini sürekli olarak
değerlendirme.
c- Hekimlerin sürekli eğitimi bir kamu sorunu
olduğuna göre, eğitim merkezleri kurulması, eğitim araç ve gereçlerinin
hazırlanıp dağıtılması, ve hatta kurs ve seminerlere katılan hekimlerin
yolluklarının ödenmesi bir hükümet sorumluluğu olmalıdır. Dünya Sağlık
Örgütü Sürekli Eğitim Eksperler Komitesi, tıp eğitimine harcanan paranın yüzde
10'u kadar bir ödeneğin sürekli eğitime ayrılmasını önermekte ve hükümetlerin
mali desteği yanında sağlık sigortalarının, sendikaların, işverenlerin, meslek
kuruluşlarının, özel derneklerin ve eğitimden yararlanan hekimlerin katkıda
bulunabileceklerini düşünmektedirler. Ülkemiz şartlarında ise mali desteğin devlet
bütçesinden karşılanmasından başka yol yoktur.
d- Tüm ülkelerde, Türkiye ve benzeri
ülkelerde, tıp fakülteleri sürekli eğitim sorununun çözümlenmesinde önder
olmalıdırlar. Tıp fakültelerinin katkıları aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
(1) Sürekli eğitim, çoğu kez hekimden çok
hastasına ve hizmet ettiği topluma yarar. Bu nedenle tıp fakültelerinde öğrenciler,
toplumun sağlık sorunlarını çözebilme yeteneğini kazanacak şekilde
yetiştirilmelidirler.
(2) Tıp eğitiminde pasif öğretim yönteminden
vazgeçilerek aktif eğitim yöntemi geliştirilmelidir. Neyi bilmediğinin farkına
varabilen (self-evaluation), öğrenme isteği olan, kendi kendini eğitebilen
(self-education) hekimler yetiştirilmelidir.
(3) Öğrencilere 2-3 yıl
teorik eğitim verdikten sonra hasta başı eğitime geçme yerine eğitime hasta takdimi
ve bu hastanın teşhis ve tedavisi için teorik bilgi kazandırma yaklaşımı yeğ
tutulmalıdır.
(4) Tıp fakültesinde öğretim üyelerinin çağdaş
eğitim teknolojisini öğrenmeleri ve uygulamaları sağlanmalıdır. İyi bir cerrah,
iyi bir hekim ve iyi bir araştırıcı olmak başka bir iş, iyi bir öğretici olmak
başka bir iştir.
(5) Tıp fakültesi öğretim üyeleri, hekimlerin ve
tıp öğrencilerinin kendi kendilerini eğitmeleri için araç ve gereç
(self-instruction meterial) geliştirme çalışmalarına katılmalıdırlar.
(6) Türkiye'de
fakülteler, yabancı dilde yazılan temel kitapların dilimize çevrilip basılması,
yenilikleri hekimlere duyurmak için eğitim amacı ile yazılan yazıları basan dergiler
çıkarılması ve hekimlerin soracakları soruları yanıtlayan merkezler kurulması
hususunda öncülük yapmalıdırlar. Eğitimi yapar görünmek değil, hekime, halka
yararlı olacak yenilikleri öğretmek esastır. Sürekli eğitimde hekimin eğitimi kabul
etmesi, hekime bilgi açığını kendisinin bulacağı bir program geliştirmek,
öğrenmeyi zevk alınan bir iş haline getirmek, hoşlanılmayan eğitim yöntemi ve
sınav yerine çağdaş eğitim yöntemlerinden yararlanmak, hekimin bilgisi ile
övünmesi fırsatını yaratmak ve eğitimi hekimin koşulları ile uyumlu biçimde
yürütmekle sağlanabilir.
e- Sürekli eğitim çalışmalarının
planlanmasında bunun bir yetişkin eğitimi olduğu, beklenen amaca ulaşabilmek için
hekimleri güdüleme, hekime istediği bilgi ve beceriyi öğrenme fırsatı verme ve
uygulayabileceği şeyleri öğretme gereği daima hatırda tutulmalıdır. Bu nedenle
eğitim programı geliştirmede eğitileceklerin görüşü alınmalı, hatta programları
eğitilecekler arasından seçilenler geliştirmelidirler.
f- Bu yazıyı İsveçli bir eğitimci olan
Tengstam'ın sözleri ile bitirmek istiyorum. Tengstam'ın görüşü gelişmiş veya az
gelişmiş bütün dünya ülkeleri gibi Türkiye için de geçerlidir (11):
"Hekim ve diğer
sağlık mensuplarının çalışmalarını toplumun değişen gereksinmelerine ve tıp
alanındaki hızlı gelişmeye uydurabilmek için en etkili ve önemli araç tıp
eğitiminin üçüncü aşaması olan sürekli eğitimdir. Sürekli eğitimi, sürekli bir
şekilde uygulamanın zamanı gelmiş ve geçmektedir."
Kaynaklar
1. Continuing medical
education for physicians: Report of WHO Expert Committee, WHO Tech. Rep.Ser. No.534
(1973).
2. Fostering the
growing need to learn: Monograph bibliography on continuing education and health manpower.
Division of United State Public Health Services, Rockville, Md. (1974).
3. Aujaleux, E.,
Backet, D., Fişek, N.H., and Grand J.H.: Future Organization of Medical Practice in
Europe. Council of Europe, Strasbourg. (1973)
4. Davitson, P.C. et
al. : Postgraduate Receptorship. Journal of Am.Med.Ass. 215 (117. 1799-1971).
5. Beaton, G.R. :
Continuing medical education and medical school in south Africa. British Journal of Med.
Ed. 8. 145-150 , (1974).
6. Directory of
postgraduate medical centers 1975/76. Council for Postgraduate Medical Education in
England and Wales (7 Marylebone Road, London N.W. 1).
7. Mc Quilty, G.D.H. :
Role of Canadian family medicine teacher in continuing education British J. Med. Ed. 9,
291, 293, (1975)
8. Postgraduate
Education for Medical Personnel in the USSR. WHO Public Health Papers No:39, Geneva
(1970).
9. Storey, P.B. :
Continuing Medical Education in the Soviet Union The New England Journal of Med. 285,
437-442, (1971)
10. Continuing
education (yayınlanmamış döküman). Dünya Sağlık Teşkilatı HMD, Cenevre (16
Aralık 1975).
Tengstam. A. : L'organisation des services le sante et de
L'enseignement medical en Suéde. CERİ, Organization de Cooperation et de development
economique, Paris, (1975).
|