Sağlık Hizmetlerinde Dr.Refik Saydam*
Refik Saydam, halkın
sağlığını korumak ve herkese sağlık hizmeti götürmek için uğraş vermenin
"gerçek hekimlik" olduğunu anlayan ve yaşamını bu yola adayan
kahramanımızdır. O, hekimlik mesleğine onur verenlerdendi.
Atatürk büyük
söylevinde, 1919 yılı 19 Mayıs'ında ülkemizin perişan durumunu anlatır. Refik
Saydam'ın Sağlık Bakanı olduğu yıllarda ülkemiz sağlık yönünden aynı ölçüde
perişandı. Refik Saydam, varolmayan bir sağlık ordusuyla ülkenin sağlık
hizmetlerini geliştirmek için görevlendirilmişti. Sıtma, tifüs, trahom, su ve
besinlerle bulaşan hastalıklar ülkemizi kasıp kavuruyordu. Dr.Lutfi Aksu 1925
yılında yayınladığı kitabında durumu şöyle anlatır: "Sıtma 1924 yılında
köylüleri tarlada ve yollarda yerlere serdi. Harmanlar yüzüstü kaldı. Kasaba ve
kentlerde yoksul, zengin tüm halk perişan oldu. Bazı yerlerde okulları hastane gibi
kullanma zorunluğu doğdu". Varolan sağlık insan gücüne gelince, 1927 yılında
Türkiye'de 1.059 hekim (13.000 kişiye bir hekim), 139 hemşire, 347 diplomalı ebe ve
1.036 sağlık memuru vardı. Mali duruma gelince, 1927 yılında hükümetin bütçesi 42
milyon lira, sağlık harcaması 2.9 milyon liraydı (tüm bütçenin yüzde 6.9'u).
Bugünün göreceli olarak çok zenginleşen Türkiye'sinde sağlık bütçesinin genel
bütçenin yüzde 2.5'i olması, Refik Saydam'ın ne kadar güçlü bir bakan olduğunun
kanıtıdır.
Cumhuriyetin
kurulduğu yıllarda halkın sağlık kültüründen yoksunluğu da büyük bir sorundu.
1938 yılında Adana'da sıtma savaş kursuna katılmıştım. Deneyimli sıtma savaş
uzmanlarından Dr.Abdurrahman bey bir konuşmasında "Arkadaşlar, sıtma savaşında
bizim en büyük başarımız, köylüye sıtmanın ilacının kinin olduğunu
öğretmemiz olmuştur" demişti.
Refik Saydam'ın
halkımızın sağlığına yaptığı hizmeti değerlendirecek olanlar, bugünü değil,
bin dokuz yüz yirmili yıllardaki durumu göz önünde tutarak yargıya varmalıdırlar.
O zaman Refik Saydam'ın yaptığının "yoktan var etmek" olduğunu
anlayabilirler. O, sağlık yöneticiliğini yaparak öğrenenlerdendir. Osmanlı
Hükümetinin sağlık örgütünü, Türkiye Cumhuriyetinin il ve ilçe örgütlenmesine
göre yeniden düzenleyerek halk sağlığı hizmetlerini hükümet tabipleri ve sağlık
müdürlükleri eliyle yürütme ilkesini kabul etti. Gözlemleri ona salgınları
önlemenin ve sağlığı korumanın en önemli sağlık hizmeti olduğu gerçeğini
öğretmişti. Bu nedenle sıtma, trahom ve frengiyle savaş için özel bir
örgütlenmeye gitti. Hastane hizmetlerini özel idare ve belediyelerin hizmeti olarak
kabul etti. Yol gösterici olmak için beş Numune Hastanesi kurdu. Evde ve ayakta hasta
tedavisini hastane polikliniklerinde, dispanserlerde, hükümet tabipliklerinde ve özel
muayenehanelerde yapılacak hizmet olarak düşündü.
Kamu görevlisi
hekimlerin çalışma saatları dışında özel muayenehane açmalarını kabul etmek
zorunda kaldı. Laboratuar hizmetlerini geliştirebilmek için Merkez Hıfzısıhha
Enstitüsü'nü ve hekimleri halk sağlığı ve sağlık yönetimi konusunda eğitmek
için Hıfzısıhha Okulunu kurdu. Ana ve Çocuk sağlığı hizmetlerini geliştirmek
için Doğum ve Çocuk Bakımevleri kurmayı planladı. Ancak Bakanlığı süresinde bu
hizmette önemli gelişme olmadı. Türkiye'de lepra olmadığı görüşündeydi. Bu
nedenle yirmili yıllarda Deri hastalıkları profesörü olan Dr.Reşat Bey'le arasının
açıldığı söylenir.
Refik Saydam sağlık
hizmetlerinde atılım yapabilmenin yalnız örgüt kurmakla değil, hizmet üretecek
kişileri yetiştirmek ve çalıştırmakla olabileceğini değerlendirecek kadar
deneyimli bir devlet adamıydı. Hekim açığını kapamak için 1932 yılında Yatılı
Tıp Öğrenci Yurtlarını açtı. 1930-1946 yılları arası tıp fakültesinde okuyan
sivil öğrencilerin çok büyük bir bölümü bu yurtlarda kalarak eğitimlerini
tamamladılar. Ben de onlardan biriyim. Ben tıp öğrencisi iken, Refik Saydam Sağlık
Bakanı idi. Refik Saydam Başbakan iken ben
Sağlık Bakanlığında çalışmaya başladım. Bu bana, kendisiyle birlikte
çalışanlardan Refik Saydam'la ilgili çok şeyler duymamı sağlamıştı.
Refik Saydam Bakan
iken, hükümetin hekimlere uyguladığı ücret politikasından günümüzün devlet
adamları ders almalıdır. Koruyucu hekimlik hizmetlerinin ancak tam süre çalışan
hekimler eliyle yürütülebileceğini kabul eden Refik Saydam, sıtma, trahom ve frengi
savaşında çalışan hekimlere o zamanın maaş ödeme esaslarına göre çok yüksek
ücret ödeme ilkesini hükümete kabul ettirmişti. Bir Vali 60-70 lira aylık alırken,
sıtma savaş hekimlerinin aylığı 100 liradan başlardı. Trahom savaş örgütünü
kuran Dr.Nuri Fehmi Ayberk, bir gün bana kendi öyküsünü anlatmıştı. Nuri Fehmi
Bey, İstanbul'un tanınmış göz hastalıkları uzmanlarındandı. Refik Saydam, Nuri
Fehmi Bey'i Ankara'ya çağırmış, "Nuri, Ayıntap'a (Gaziantep) gidecek ve trahom savaşını yürüteceksin" demiş.
Nuri Bey'in kararsızlığını görünce "Sana 750 lira aylık vereceğim"
demiş. O zamanlar Milletvekillerinin maaşı 250 lira imiş. Sağlık müdürleri ve
müfettişler, Refik Saydam'ın en
çok
onurlandırdığı hekimlerdi. Bir hastane uzmanının erişeceği en yüksek maaş
derecesi 7 iken, sağlık müdürü kadroları 6'ıncı dereceden başlardı. Bakanlıkta
dört kişi, müsteşar, teftiş kurulu başkanı, Hıfzısıhha Enstitüsü müdürü ve Hıfzısıhha Okulu müdürü 2'nci derece
kadrodaydı. Refik Saydam'ın bu maaş politikasını iyi değerlendirebilmek için
kendisinin kişisel yaşamında cimri denecek kadar çok tutumlu olduğunu bilmek gerekir.
Refik Saydam'ın
hemşire politikası gözden geçirilirken,hemşire ve ebelerin yetiştirilmesine önem
vermediğini belirtmek isterim. 1219 sayılı yasayla diplomasız ebelerin doğuma yardım
edemeyeceklerinin kurala bağlanmasına karşın, Bakanlığı sırasında ebe
yetiştirilmesi düşünülmemiştir. Meslek yaşamının ilk yirmi yılını orduda
geçirdiği ve kadın personelle hiç çalışmadığı için bu konuya önem vermemiş
olabilir.
Refik Saydam'ın
örgütlenme, hekim yetiştirme, salgın hastalıklarla savaş yanında sağlık
mevzuatımızın yapıcısı olarak ta saygıyla anılması gerekir. 1219 sayılı Tababet
ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Yasa, 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha
Yasası, 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Yasası ve daha birçok
önemli yasalar onun Büyük Millet Meclisinde savunduğu ve kabul ettirdiği yasalardır.
Bu yasalar günümüze kadar önemli değişikliklere uğramamıştır.
Yazımı, Refik
Saydam'ın ölümünden birkaç gün önce İstanbul'da bu Devletin Başbakanı olarak
söylediği şu sözleri yineleyerek bitirmek istiyorum: "Bu memlekette her şeyi
A'dan Z'ye kadar değiştirmek gerek". Belki de bu yargısı yaşamına mal oldu.
Sayın Saydam, ruhun şad olsun. 1942'den beri çok şey değişti ama, Z'ye varmak için
çok uğraşmak gerek.
|