Yeni Salgınlara Karşı*
Sağlık
örgütümüz İstanbul’da çıkan kolera salgınını kısa bir zamanda kontrol altına
almıştır. Bu hizmeti başaranları kutlamak gerekir. Ancak hemen belirtilmelidir ki
bulaşıcı hastalıklarla savaşta önemli olan hastalık görülmeden önce
salgınlardan korunmak için tedbir almaktır Ülkemizde bu tedbirler alınmadığı için
kolera salgını çıkmıştır ve halen de gerekli tedbirlerin alınmasına teşebbüs
edilmediği için önümüzdeki aylarda ve yıllarda yeni salgınlar çıkacak,
sağlığımız tehlikeye düşecek, turizm endüstrimiz ile yaş meyve ve sebze
ihracatımız sık sık baltalanacaktır.
Bu yazının amacı
bu tedbirleri alması gereken hükümeti bir kere de kamuoyu önünde uyarmaktır. Böyle
bir uyarı gereklidir. Çünkü koleranın Sağmalcılar ve Esenler’de yaptığı su
salgınının durması ile kamuoyunun bu konudaki ilgi ve endişeleri azalmıştır. Bunun
soncu olarak çalışmalarına bilimsel gerçeklerden çok kişilerin davranış ve
isteklerine göre yön veren hükümetimizin konuya verdiği önem ve ilgi salgından
önceki yetersiz düzeye düşmüştür.
Sorumlu, Sağlık
Bakanlığı Değil...
Önümüzdeki
yıllarda çıkması büyük bir ihtimal içinde olan salgınlar önlenebilecek midir?
sorusundan önce şu soruyu cevaplandırmak gerekir: “Sağmalcılar salgını Sağlık
ve Sosyal Yardım Bakanlığı ve Teşkilatının görevini yapmadığı için mi
çıkmıştır?” Buna kolayca hayır cevabı vermek mümkündür. Çünkü koleranın
salgın yapmasını önlemek için alınması gereken üç önemli tedbir vardır. Bunlar
da Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’nın değil, hükümet ve belediyelerin
görevleri arasına girer. Bu üç önemli tedbir şunlardır:
1.Çevremize kolera
mikrobu saçan bir kimse girdiği zaman onun saçtığı mikropların yayılmasını
imkansız hale getirmek: Bunu sağlamak için, yerleşme yerlerinde fenni su tesisleri
kurmak; bunların bakımını ve fenni şekilde işletilmesini sağlamak; temiz olmayan
suların kullanılmasını önlemek; kanalizasyon ve septik çukurlar gibi fenni tesisler
yaparak dışkıları etrafa bulaşmadan yok etmek; çöpleri ve gübreleri ortadan
kaldırarak karasinek uçkununu durdurmak gerekir. Kısaca çevremizi sağlık yönünden
olumlu hale getirmek dediğimiz bu işler bir hekimlik görevi midir? Bu bir hekimlik
görevi değil, bir mühendislik hizmetidir.
Hemen şunu eklemek
gerekir ki her meslekte olduğu gibi mühendislikte de çeşitli ihtisas dalları vardır.
Çevremizi sağlık yönünden olumlu hale getirmek sağlık mühendislerinin görevidir.
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanları, Hükümet Başkanlarına bu ihtiyacın önemini
anlatamadığından bu meslek Türkiye’de gelişmemiş ve konu bu hususta yetkili
olmayan teknik elemanların elinde kalmıştır. Bu hizmetlerin yürütülmesine gelince;
dünyanın her ülkesinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının görevi
standartların saptanması ve bu hizmetlerin denetimidir. Bu hizmetlerin yürütülmesi
belediyelerin temel görevidir. Ülkemizde belediyelerin tutumu, ne mali imkanları ve ne
de teknik personel durumu bugün için bu işi başaracak düzeyde değildir. O halde
belediyeleri desteklemek ve belediyelerin yapamadığı bu çok önemli kamu hizmetlerini
devralmak hükümetin görevi olmaktadır.
2.Çevremizde hasta
veya mikrop saçan bir kimse bulunup bulunmadığını en kısa zamanda ortaya çıkarmak
ve bu hastalık kaynağına karşı tedbir almak: Bu hususta başarılı olabilmek için
genellikle “gezici hemşirelik teşkilatı” diye adlandırılan bir örgütlenmeyi
uygulamak ve laboratuar hizmetlerini en uzak köyden alınacak numuneleri en kısa zamanda
inceleyerek kesin tanı konabilecek şekilde geliştirmek gerekir. Memleketimizde sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmesi bu ihtiyaçlara cevap verecek bir örgütlenmeyi
öngörmektedir. Eminim ki Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı bu nedenle de sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmesini tek çıkar yol görmektedir. Buna karşılık bu
hizmetin geliştirilemediği, uygulanamadığı yerlerde aksaklıklar görüldüğü de
bir gerçektir.
Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanının istemesine rağmen niye bu böyledir? Çünkü hükümet bu meseleye
öncelik vermemekte, gelişme ve başarı için gerekli şartları yerine getirmemektedir.
Bana öyle gelir ki Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı gazetelere verdiği beyanlarla
durumu kamuoyundan çok Başbakana duyurma çabasındadır.
Ya Temizlik ?
3.Halka kişisel
hijyen eğitimi yapmak: El yıkamak, temiz olduğu bilinmeyen suyu içmemek; kirlenmiş
olması ihtimali olan besin maddelerini yememek; besin maddelerinin temizliğini sağlamak
ve etrafı temiz tutmak ve kirletmemek gibi kişisel hijyen kurallarını uygulayamayan
toplumlarda kolera salgınları çıkması ihtimali daha fazladır. Kişilere bu
kuralları öğretmek ve uygulatmak din adamları dahil bütün aydınların müşterek
görevidir. Sağlık personeli, halkı bu konularda eğitecek olanlara bilimsel
gerçekleri söylemek ve diğer aydınlar gibi bu eğitime katılmakla görevlidirler.
Hemen şunu söylemek gerekir ki, hükümet halk eğitiminin her alanında olduğu gibi
halkın sağlık konularında eğitimiyle de ilgisizdir.
Ciddi Olalım ...
Belirttiğimiz
hususları Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı kamuoyu önünde çeşitli fırsatlarda
beyan etmiştir. Ancak Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı’nın doğruyu bilmesi ve
söylemesi* bizi
gelecekteki salgınlardan koruyabilecek midir? Hayır. Çünkü, yapılması gereken
işlere karar verme ve onları yürütme yetkisi kendisinde değil hükümette,
hükümetin diğer organlarında ve belediyelerdedir. Hükümetin tutumuna gelince; bunun
ümit verici olmadığını söylemek zorundayız. Sayın Başbakan sağlık meselesi
için sadece bir defa odasından çıkmış ve görüşünü kamuoyuna şu sözlerle
duyurmuştur: “ Sağmacılar’da çıkan kolera salgını Allah’ın bir
takdiridir”. Hükümetin tutumunu anlayabilmek için bir diğer hususu da bilmek
gerekir. Günlük gazetelerimizin birinde yayınlandığı gibi 1965 yılında İran’da
kolera salgını çıktığı zaman Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı müsteşarı,
durumu bakanlara ve hatta başbakana duyurmuş ve meselenin ele alınması gerektiğini
belirtmiştir. Başbakanın bu uyarmaya cevabı sadece bir müsteşarın bir Başbakana
yazı yazamayacağı hususunu hatırlatmak olmuştur. Bu durum karşısında bu
hükümetin önümüzdeki aylarda ve yıllarda kolera salgınlarını önleyebileceğini
kabul etmek zordur.
|