Sayın Dekan, Değerlİ Konuklarımız,
Sevgİlİ Öğrencİler*
Bugün fakültemiz
için, fakültemizi bitiren öğrencilerimiz için, aileleri için, toplumumuz için mutlu
bir gündür. Bundan 5 yıl önce, 1961 yılında, kurulan yüksek okullarımız, geçen
yıl ilk mezunlarını vermiş, 1965-1966 yılı haziran döneminde de yüksek
hemşirelik, fizik tedavi ve rehabilitasyon, diyet, tıbbi teknoloji ve biyoloji
dallarında 38 öğrencisini mezun ederek ülke hizmetine sunmuş bulunmaktadır.
Hacettepe Tıp ve
Sağlık Bilimleri Fakültesinin tıbbi teknoloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon, diyet,
yüksek hemşirelik ve biyoloji konularında uzmanlaşmış personel yetiştirmesi,
gerçekten ülkemizin sağlık sorunlarının çözümü yolunda yapılan hizmetlerin en
önemlilerinden biridir. Tarihin ilk çağlarında hekimler, eczacıya bile gerek duymadan
tek başlarına sanatlarını uygulamaktaydılar. Bugün ise sağlığın sürmesi ve
hastanın tedavisi hekimin tek başına yapamayacağı kadar karmaşık bir duruma
gelmiştir. Tıp hizmetlerinde yeterli bir düzeye, gelişmiş ülkeler düzeyine,
erişmek ancak bilgili ve ahenk içinde çalışan büyük bir ekibin yapabileceği
iştir, tıpkı bir orkestrada olduğu gibi. Şefi olmayan, kemanı olmayan, flütü
olmayan, hatta davulu ve çalparası olmayan bir orkestra olur mu ? Olamaz. Tıpkı bunun
gibi hekimi, eczacısı, hemşiresi, laboratuar uzmanı, diyet uzmanı, fizyoterapisti
olmayan bir sağlık hizmeti de olamaz. Bunlardan biri hizmetini yapamazsa, tıpkı ayrı
tempoda çalan bir kemanın orkestrayı bozduğu gibi, hizmet bozulur. O halde sağlık
hizmetlerinin de aynı ruh ve anlayışla ele alınması gerekir.
Hekim sağlık
hizmetleri orkestrasının şefidir. Nasıl orkestra şefinin keman çalması
beklenemezse, hekimden de hemşirenin ya da diyet uzmanının yaptığı işi yapması
beklenemez. Bununla birlikte orkestranın her bireyi bir müzik parçasını şefin
direktifine göre nasıl çalıyorsa, sağlık ekibinde de herkes hekimin yönettiği
şekilde hareket etmek zorundadır. Sonunda başarının onuru ve beğenisi sadece hekime
değil, tüm ekibe ait olması doğal bir durumdur. Tıpkı başarılı bir konser veren
orkestrada olduğu gibi.
Sevgili
öğrencilerimiz, meslek yaşamınızda ve ülke hizmetinde başarı gösterebilmeniz
için ekip birliğini ve uyumu kurmaya zorunluluk vardır. Bunu kurmak için
çalışınız, insanların tek başına çalışarak başarıya ulaşma dönemi
geçmiştir.
Her çağda ve her
dönemde büyük adamlar bilime önem vermişler ve bilim adamlarının gösterdiği yolda
yürümüşlerdir. Rastlantı sonucu büyük yerlere gelen küçük adamlar ise her şeyi
kendi kafalarının içinde sanmışlar, kendilerine güvenmişler ve bilimden yardım
istemeyi küçüklük saymışlardır. Atatürk’ün “ Hayatta en hakiki mürşit
ilimdir. İlim ve fennin gösterdiği yol dışında hareket cehalettir, dalalettir,
ihanettir “ sözünü hiç unutmamanızı dilerim. Bilim nedir? Bilim, hiçbir ön fikre
sahip olmadan yapılan gözlem ve deneylerden alınan sonuçlara göre hükme varma olgusu
ve bu şekilde elde edilen bilgilerin tümüdür.
Sevgili
öğrencilerimiz, size fakültemizde yukarıdaki tanımın ışığı altında kendi
uzmanlık dalınızla ilgili alanlarda bilgi verdik. Aynı zamanda ve bundan daha önemli
olarak bilimsel yöntemin kullanılmasını ve nasıl öğreneceğinizi öğretmeye
çalıştık. Çünkü, ancak bu şekilde size başarılı bir gelecek hazırlayabilirdik.
Bilimin dinamik olduğunu unutmayın. Hiçbir bilim durağan değildir, daima değişir.
Klasik öğretim dönemini bitirdikten sonra, yeni değişme ve gelişmeleri izlemeyen
kişi kısa zamanda, değersiz bilgileri olan biri durumuna düşer. Kaldı ki,
fakültemizde bulunduğunuz dört yıl gibi kısa bir zamanda meslek dalınızda bilinen
ve hatta çalışacağınız iş yerinde bilinmesi gereken her şeyi de öğretmeye vakit
yoktur. Burada yalnız bilimsel yöntem ve gelişmeniz için gerekli temel bilgileri
aldınız. Bundan sonra yaşam okulunda, kendi kendinizin öğretmeni olarak öğrenmek ve
gelişmek zorunda olduğunuzu asla unutmamalısınız.
Ekip çalışmasının
yanı sıra, daima değişen ve gelişen bilgileri sürekli olarak öğrenme zorunluluğu,
ülkenin refah ve saadeti ve kişisel başarınız için insan sevgisine de gereksinmeniz
olduğunu, birbirini seven ve birbirine yardım eden bir toplumda yaşamanız gerektiğini
de anımsatmak isterim. Bunu başarmak için önce sizin sabırla, karşılık beklemeden
birlikte yaşadığınız kişileri sevmeniz ve onlara yardım etmeniz gerekir. Bu
davranışınız eninde sonunda, çevrenizde yaşayanların sizin gibi hareket etmesini
gerçekleştirecektir. Bireyleri birbirini sevmeyen, birbirine yardım etmeyen toplumlar,
insan toplumu olamaz. Bu onura layık değildir. Sevgi ve yardımlaşma arttıkça
insanlığa yaklaşılır ve insanlığa yaraşan başarıya ulaşılır.
Sözlerimi bitirirken
size yaşam yolunun çok sert, yıpratıcı, yıkıcı ve iş başarmanın çok güç
olduğunu da anımsatmak isterim. Bununla birlikte, tüm güçlüklere karşın, uğraş
vermeli ve başarmalısınız. Size Atatürk’ün yaşam uğraşı için verdiği şu
öğüdü tekrarlamak isterim: “ Bir işi başarmak için kimseye iltifat etmeyeceksin,
hiç kimseyi aldatmayacaksın, ülke için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe
yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır. Herkes seni yolundan çevirmeye
çalışacaktır. Fakat sen bunlara dayanacaksın. Önüne sonsuz engeller
yığacaklardır. Kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız ve hiç sayarak,
kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da
başarını alkışlayanlara güleceksin “. Evet, Atatürk’ün gösterdiği yolda
uğraş veriniz ve büyük adam olunuz. Profesör olmak, başbakan olmak, cumhurbaşkanı
olmak büyük adam olmak değildir. Büyük adam olmak, ülkeye borcunu ödemek, insanlara
hizmeti başarmaktır.
Hepinize sağlık ve
insanlığa hizmet yolunda üstün başarılar dilerim. Güle güle sevgili
öğrencilerimiz.
|