PROF. DR. NUSRET FİŞEK'İN KİTAPLAŞMAMIŞ YAZILARI - III
Eğitim, Tıp Eğitimi, Uzmanlık, Sürekli Eğitim ve Diğer Konulardaki Yazıları

 

Tıp Eğitimi*

       Bültenimizin yazı kurulu bu sayıda “Tıp Eğitimi”ni konu olarak seçti. Tıp eğitimi, yirminci yüzyılın ikinci yarısında en çok tartışılan bir konudur. Bu konuyu üçe ayırmak gerekir: Tıp Öğrencilerinin eğitimi, asistan eğitimi ve sürekli eğitim.

       Sürekli eğitim, bir başka deyimle hekimlerin meslek hayatı boyunca eğitimleri, ilk kez S.S.C.B.’ de bir Devlet Hizmeti olarak 1930’lu yıllardan başlatıldı. Bu ülkede tüm hekimler Devlet memuru olduğu için sürekli eğitimi planlama ve uygulama güç olmamıştır. Özel hekimliğin yaygın ve temel olduğu Batı ülkelerinde sürekli eğitim 1960’lı yıllarda Tabipler Birliklerinin bir hizmeti olarak ele alınmıştır. Ülkemizde rastgele yapılan bazı kurslar ve yayınlar dışında, sürekli eğitim, sözü edilen bir konudan başka bir şey değildir. Hekimler bu sorunu çözmek için Türk Tabipleri Birliğiyle güç birliği yapmazlarsa, gelecekte bu konuyu da hükümetin ele alması ve özlük işlerini yürüttüğü gibi yürütmesi kaçınılmazdır.

       Asistan eğitimine gelince; bu geleneksel usta-çırak eğitimi olarak süregelmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu eğitime bir boyut daha eklenmiştir: Örgün eğitim boyutu. Asistanlara alanlarıyla ilgili konularda düzenlenen kurslara devam zorunluğu getirilmiştir.

       Tıp eğitiminde büyük sorun tıp öğrencilerinin eğitimi konusudur. Geleneksel tıp eğitim yöntemi olan usta-çırak eğitimi, ülkemizde yerini büyük ölçüde kuramsal öğretime bırakmıştır. Öğrencilere kullanmasını yeterli ölçüde öğretemedikleri, gerekli ve gereksiz bir çok bilgi verilmektedir. Genellikle hocalarıyla yüz yüze gelmeden, çoktan seçmeli yazılı sınavlarda başarı gösteren öğrencilere tıp doktorluğu diploması verilmektedir. Tıp eğitiminden sorumlu olanlar “Bilmek başka, yapmak başka” gerçeğini unutmuş gibidirler. Hasta karşısında hekim, edindiği bilgileri tam ve doğru olarak uygulayamama sıkıntısını çekmektedir. Bu yıpratıcı koşullardan kurtulabilmek için de, bir an önce, bir dalda asistan olup ustasıyla beraber çalışarak öğrenmeyi, eğitimlerine anlam kazandırma yolunu yeğlemektedir.

       Tıp öğrencisi yetiştirmede eğitimin amacı da tartışılan konulardan biridir. “Tıp öğrenci eğitimi ülkenin gereksinmelerine uyabilecek hekim yetiştirecek biçimde planlanmalıdır.” görüşü yanında, “Tıp öğrenci eğitimi, uzmanlık ve araştırıcılık eğitiminin ilk basamağı olmalıdır” görüşü de vardır. Bu görüşe örnek A.B.D.’ de bazı fakültelerde zorunlu dersler yanında, öğrencinin ileride uzmanlaşmak isteği dal ile ilgili seçmeli dersler de verilmektedir. Tıp öğretimini ülkelerin kendi koşullarına uydurmasını savunan da Dünya Sağlık Örgütüdür. Tıp öğrenci eğitimini -çocuk hekimliği, yetişkin hekimliği, koruyucu hekimlik ve ağız hastalıkları hekimliği diye dörde ayırarak- dört ayrı tip fakültede sürdüren ülke de vardır.

       Türkiye’de tıp öğrencilerinin eğitimi bir kargaşadır. Üniversitede devrim yapma düşüncesiyle kurulan YÖK bu alanda karşı bir devrimi başarmıştır. Öğretim üyelerinin sayı ve nitelikçe yetersiz olduğu fakülteler açmış; öğretim üyelerini kurumlarından soğutmuş; öğrencileri bezdirmiş ve fakülteleri, öğretim üyelerinin yeterince eğitemeyecekleri kadar öğrenciyle doldurmuştur. YÖK’ün yeterli eğitim görmemiş ve ülkenin gereksinmesinden fazla hekim yetiştirme politikası Türk Hekimliğinin geleceğini tehlikeye düşürmektedir. Sorumlular bunun farkında değiller her halde. Farkında olsalar bu büyük sorumluluğu YÖK yöneticileriyle paylaşmazlardı.

       Bültenimizin bu sayısında tıp öğrenci eğitimi konusunda üç yazı daha var. Yazılar sorunu daha ayrıntılı olarak ele almaktadır. Ben yazımı bir fıkra ile bağlıyorum:

       “Deveye neren eğri diye sormuşlar. Deve nerem doğru ki demiş.”

 




* T.T.B. Haber Bülteni, Sayı: 8, Şubat 1986

 

BAŞA DÖN.....ANA SAYFA.....SAYFA BAŞI