Tıp Eğitimi*
Bültenimizin yazı
kurulu bu sayıda “Tıp Eğitimi”ni konu olarak seçti. Tıp eğitimi, yirminci
yüzyılın ikinci yarısında en çok tartışılan bir konudur. Bu konuyu üçe ayırmak
gerekir: Tıp Öğrencilerinin eğitimi, asistan eğitimi ve sürekli eğitim.
Sürekli eğitim, bir
başka deyimle hekimlerin meslek hayatı boyunca eğitimleri, ilk kez S.S.C.B.’ de bir
Devlet Hizmeti olarak 1930’lu yıllardan başlatıldı. Bu ülkede tüm hekimler Devlet
memuru olduğu için sürekli eğitimi planlama ve uygulama güç olmamıştır. Özel
hekimliğin yaygın ve temel olduğu Batı ülkelerinde sürekli eğitim 1960’lı
yıllarda Tabipler Birliklerinin bir hizmeti olarak ele alınmıştır. Ülkemizde
rastgele yapılan bazı kurslar ve yayınlar dışında, sürekli eğitim, sözü edilen
bir konudan başka bir şey değildir. Hekimler bu sorunu çözmek için Türk Tabipleri
Birliğiyle güç birliği yapmazlarsa, gelecekte bu konuyu da hükümetin ele alması ve
özlük işlerini yürüttüğü gibi yürütmesi kaçınılmazdır.
Asistan eğitimine
gelince; bu geleneksel usta-çırak eğitimi olarak süregelmektedir. Gelişmiş
ülkelerde bu eğitime bir boyut daha eklenmiştir: Örgün eğitim boyutu. Asistanlara
alanlarıyla ilgili konularda düzenlenen kurslara devam zorunluğu getirilmiştir.
Tıp eğitiminde
büyük sorun tıp öğrencilerinin eğitimi konusudur. Geleneksel tıp eğitim yöntemi
olan usta-çırak eğitimi, ülkemizde yerini büyük ölçüde kuramsal öğretime
bırakmıştır. Öğrencilere kullanmasını yeterli ölçüde öğretemedikleri, gerekli
ve gereksiz bir çok bilgi verilmektedir. Genellikle hocalarıyla yüz yüze gelmeden,
çoktan seçmeli yazılı sınavlarda başarı gösteren öğrencilere tıp doktorluğu
diploması verilmektedir. Tıp eğitiminden sorumlu olanlar “Bilmek başka, yapmak
başka” gerçeğini unutmuş gibidirler. Hasta karşısında hekim, edindiği bilgileri
tam ve doğru olarak uygulayamama sıkıntısını çekmektedir. Bu yıpratıcı
koşullardan kurtulabilmek için de, bir an önce, bir dalda asistan olup ustasıyla
beraber çalışarak öğrenmeyi, eğitimlerine anlam kazandırma yolunu yeğlemektedir.
Tıp öğrencisi
yetiştirmede eğitimin amacı da tartışılan konulardan biridir. “Tıp öğrenci
eğitimi ülkenin gereksinmelerine uyabilecek hekim yetiştirecek biçimde
planlanmalıdır.” görüşü yanında, “Tıp öğrenci eğitimi, uzmanlık ve
araştırıcılık eğitiminin ilk basamağı olmalıdır” görüşü de vardır. Bu
görüşe örnek A.B.D.’ de bazı fakültelerde zorunlu dersler yanında, öğrencinin
ileride uzmanlaşmak isteği dal ile ilgili seçmeli dersler de verilmektedir. Tıp
öğretimini ülkelerin kendi koşullarına uydurmasını savunan da Dünya Sağlık
Örgütüdür. Tıp öğrenci eğitimini -çocuk hekimliği, yetişkin hekimliği,
koruyucu hekimlik ve ağız hastalıkları hekimliği diye dörde ayırarak- dört ayrı
tip fakültede sürdüren ülke de vardır.
Türkiye’de tıp
öğrencilerinin eğitimi bir kargaşadır. Üniversitede devrim yapma düşüncesiyle
kurulan YÖK bu alanda karşı bir devrimi başarmıştır. Öğretim üyelerinin sayı ve
nitelikçe yetersiz olduğu fakülteler açmış; öğretim üyelerini kurumlarından
soğutmuş; öğrencileri bezdirmiş ve fakülteleri, öğretim üyelerinin yeterince
eğitemeyecekleri kadar öğrenciyle doldurmuştur. YÖK’ün yeterli eğitim görmemiş
ve ülkenin gereksinmesinden fazla hekim yetiştirme politikası Türk Hekimliğinin
geleceğini tehlikeye düşürmektedir. Sorumlular bunun farkında değiller her halde.
Farkında olsalar bu büyük sorumluluğu YÖK yöneticileriyle paylaşmazlardı.
Bültenimizin bu
sayısında tıp öğrenci eğitimi konusunda üç yazı daha var. Yazılar sorunu daha
ayrıntılı olarak ele almaktadır. Ben yazımı bir fıkra ile bağlıyorum:
“Deveye neren eğri
diye sormuşlar. Deve nerem doğru ki demiş.”
|