Onun İçin Yazdılar

Prof. Dr. Ayşe Akın

"Halk Sağlığında Gündem" Bülteni'nden

Kasım,2011

NUSRET HOCAM;

Tam tamına 18 yıl birlikte çalışmak onurunu yaşadığım, gerçek anlamda “büyük insan”, hepimizin sevgili ve sayın hocası Prof. Dr. Nusret Fişek’i yazmak hem kolay hem de çok zor benim için.... Kolay tarafı, çok uzun süre birlikte çalıştım, yazabileceğim çok anım var.... Zor tarafı ise böylesine “büyük” bir insanı özellikle de onu tanımayanlara anlatmak, yansıtmak görevini hakkıyla yapabilmek... İşte zor olan kısmı bu... Bu nedenle Hoca ile çalışmış onu tanıyan pek çok kişinin yapacağı katkı belki onun “Halk Sağlığında”, “Türkiye’de” , “Dünyada” ne izler bıraktığını biraz olsun anlatabilecektir.

Hocamla ilgili yazacaklarımı biraz kronolojik sıraya göre yazmaya çalışacağım ama çoğu da aklıma geliş sırasına göre olacak; Nusret Hoca inandığını gerçekleştiren inanmadığının karşısında hiç ama hiç eğilmeden duran ,doğruyu savunan karşıdaki kim olursa olsun taviz vermeyen son derece “demokrat” bir kişi idi. Kişilik yapısındaki bu özellikleri bize de öğretti, ya da biz ondan öğrendik.... Bize savunduklarımızda güçlü durmayı, itiraz etmeyi “bu itiraz kendisine karşı bile olsa” hoş karşılardı hatta desteklerdi, bunun anlamı o zamanki biz gençlere “hocaya biat” değil de “kişilikli olmayı” öğretti.

Nusret Hoca bitmez tükenmez enerjisi ile bilinçli olarak yaptığı çalışmalarla, Türkiye’deki pek çok “ilki” gerçekleştirdi. Nusret Hocanın yaptıklarını /gerçekleştirdiklerini böyle bir yazı kapsamına sığdırmak olası değil ancak bazı örnekler verecek olursam;

Kendisini 1960-1965 yılları arasında SSYB Müsteşarı olarak görüyoruz.

1961 yılında, Alma Ata’dan tam 17 yıl önce başlatılan “Temel Sağlık Hizmetleri” yaklaşımını içeren 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi yasasının hazırlanması, kabul edilmesi ve ilk uygulamalarındaki emeği.

Daha 1960’larda anne ölümleri ile ilgili “kırsal alanda” yaptığı epidemiyolojik araştırma anne ölümlerine Türkiye’de dikkati çeken ilk çalışmadır. SB Müsteşarı iken, Population Council ile işbirliği yaparak “1963 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması” halen 5 yıl ara ile ülke örneklemi üzerinde yapılan araştırmaların da ilkidir, esasen Hoca daha sonraki 1968 ve 1973 yıllarındaki Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmalarını müdürü olduğu, HÜ. Nüfus Etütleri Enstitüsünde yaptırarak konunun Türkiye’de gelenekselleşmesini de sağlamıştır.

Türkiye’de gerçek bir devrim yasası olan ve kadın-çocuk sağlığına son derece fazla katkı sağlayan “557 sayılı İlk Nüfus Planlama yasası” N. Fişek’in eseridir. Yasanın fikri alt yapısının hazırlaması, gereken araştırmaların yapılması, bütün savunuculuk faaliyetlerinde hep Hocanın liderliğini görüyoruz. Nihayet bizzat kendisinin kaleme aldığı ve hassas bir konu olduğu için Bakanın bile konunun TBMM’de savunulmasını kendisine bıraktığı bu yasanın 10 Nisan 1965’de kabul edildiği kendisinden bizzat dinlediklerimiz arasındadır. Sağlık Bakanlığındaki görevinden sonra, Hacettepe Üniversitesi’nde kurulmuş olan Toplum Hekimliği Enstitüsü’nün müdürlüğüne geçmiştir.

Hacettepe Üniversitesi’nde “Nüfus Etütleri Enstitüsü” nün kurucu müdürüdür. Bu görevini beş yıl sürdürmüştür. 1965 yılında Etimesgut Sağlık Eğitim ve Araştırma Bölgesi’nin, 1975 yılında ise Çubuk Sağlık Eğitim ve Araştırma Bölgesi’nin kurulmasını sağlamıştır.

Onun başında olduğu, 15 yıllık dönemde H.Ü.Toplum Hekimliği Enstitüsü, uluslararası bir saygınlık kazanmış ve ülkemizin bu alandaki öncüsü konumuna ulaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile birlikte gerçekleştirilen, benim de içinde olduğum “Hekimler ve Hekim dışı sağlık personelinin aile planlaması eğitimleriRahim İçi Araç Uygulayabilmeleri” ile ilgili bir projeyle, Enstitü’nün içinde bu gün hala varlığını sürdüren “Hacettepe Üniversitesi Dünya Sağlık Örgütü Aile Planlamasında Hizmet Araştırma ve Araştırıcı Yetiştirme Merkezi” oluşturulmuştur.

Nusret Hoca’nın, Refik Saydam Merkez Hıfzısıhha Enstitüsü Aşı Kontrol Laboratuarı şefliği, Avrupa Biyolojik Standardizasyon Birliği Eksper Komitesi Üyeliği, Dünya Sağlık Örgütü Danışmanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Öğretim Üyeliği, Refik Saydam Hıfzısıhha Okulu Müdürlüğü, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Mezuniyet Sonrası Eğitimi Fakültesi Dekanlığı, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü Kurucu Müdürlüğü, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanlığı, International Editorial Advisory Committee of the Population Information Program of the George Washington University Medical Center Üyeliği, Dünya Nüfus Araştırmasının değerlendirilmesi, WHO/HRP Hizmet Araştırmaları Steering Komitesi Üyeliği, Dünya Sağlık Örgütü İcra Komitesi Üyeliği görevlerinde bulunduğunu biliyoruz.

Nüfusbilim (demografi) alanındaki çalışmaları nedeniyle Michigan Üniversitesi 150. yıl ödülünü, sağlığın sosyalleştirilmesi alanındaki çalışmaları nedeniyle ise İngiliz Kraliyet Akademisi üyeliğini (FRCP) alan Prof.Dr. Nusret H.Fişek, Cüzzam Savaş ve Araştırma Derneği Şeref Diploması, Hacettepe Üniversitesi Akademik Hizmet Belgesi, Türk Tabipleri Birliği Hizmet ve Onur Belgesi ve Türkiye Ulusal Verem Savaş Derneği Şeref Rozeti sahibidir.

Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun ile Türk Nüfus Planlaması Kanunu’nun hazırlanması, sağlık hizmetlerinin daha sonra Dünya Sağlık Örgütü tarafından da benimsenen çağdaş ilkelere göre düzenlenmesindeki önemli hizmetleri, tıp eğitiminin topluma dönük eğitim biçimine dönüştürülmesindeki hizmetleri, Mikrobiyoloji, Halk Sağlığı ve Nüfus Sorunları alanlarındaki derin bilgisiyle sayısız uzman yetiştirmesi ve çok sayıda bilimsel eser vermesi nedeniyle “Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) 1993 HİZMET ÖDÜLÜ verilmiştir.

Prof.Dr.Nusret H.Fişek, “American Medical Association”, “Harvard Chapter of the Society of Sigma ”, “The New York Academy of Sciences”, “The National Geographic Society”, “The Incorporated Liverpool School of Tropical Medicine”, “The American Public Health Association”, “The Faculty of Community Medicine of the Royal College of Physicians”, İnsan Hakları Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Hekimler Derneği (NÜSED) ve Ankara Jinekoloji Cemiyeti üyeliği yapmıştır. Prof.Dr.Nusret H.Fişek 1983-1990 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği Başkanlığı yapmıştır.

Türkiye’ye kazandırdığı nitelikli insan gücü “yurtsever, uygar, Atatürkçü ve daha aklınıza ne iyi özellik gelirse”. Bu grubun sayısını kimsenin bilmesi olası değil çünkü Nusret Hocadan kim ne öğrendi ise onlar da hep aynı konuları, bilgileri, ilkeleri başkalarına öğrettiler. Yani Nusret hocanın öğretileri , onun öğrencileri aracılığı ile çoğalarak Türkiye’ye maloldu.... Hoca, uluslararası ilişkilere de çok önem verirdi. Esasen Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kendisine çok değer verir ve saygı gösterirdi. Hala ismi özellikle WHO – Cenevre Merkezinde saygı ile anılmakta. Türkiye’de WHO Cenevre ile işbirliği Merkezini Çubuk ve HÜ. Halk Sağlığı AD Merkezli kurması da onun eserdir. Bizler sadece onun eserlerini emanetlerini yaşatmaya, iyi bakmaya çalıştık.

Nusret Hocanın önderliğinde başlatılan benim de araştırma sorumlusu olduğum bir dizi “hizmet araştırması”, 1983’de kabul edilen 2827 sayılı Nüfus Planlaması Yasasına temel oluşturmuştur. Bu çalışmalar yapılmasa idi yasada yer alan en az 3 maddenin yer alması ya çok güç ya da mümkün olmayacaktı. Çünkü bu bilimsel araştırma sonuçları o zamanki karar vericileri “ikna etmede” temel alınmıştır.

Tarihi önemi olan ve bizlerin 5 yılını alan bu çalışmadan Kısaca söz edilecek olursa; 70’li yılların sonu, aile planlaması (AP) konusu Türkiye’de önemli idi ve mevcut yasaya rağmen ciddi boyutlarda karşılanamayan hizmet açığı vardı, burada da en büyük sorun, AP uygulamalarını hekimin yapması bekleniyordu ancak kırsal alanda hekim değil daha çok ebehemşireler vardı onların da uygulama yetkileri yoktu. Diğer taraftan isteyerek düşükler sosyal endikasyonla yasa dışı olduğu halde yılda 300 bin isteyerek düşük oluyordu. Bütün bunlara halk sağlığı, kadın sağlığı yönünden çözüm getirilmesi lazımdı, 1978 de Nusret Hocamızın öncülüğünde merkezi Çubuk olmak üzere Aile Planlamasında, DSÖişbirliği merkezini kurduk ve benim yönetimimde ilk çok merkezli araştırmaları başlattık.Bu kapsamda yürüttüğümüz ve yaklaşık 5 yılımızı alan araştırma başlıkları: Ebe-Hemşireler hekim kadar başarılı Rahim İçi Araç uygulayabilirler mi, hangi yöntemle eğitilmelidirler? Hekimlere AP eğitim yöntemi geliştirilmesi, hekimler “menstruel regülasyon-MR” yöntemi ile başarılı olarak gebeliği sonlandırabilirler mi? İsteyerek düşükler Türkiye’de yasallaşmalı mı? gibi soruların bilimsel yanıtları, DSÖİşbirliği Merkezinin yürüttüğü bir dizi araştırma ile arandı ve yanıtları verildi.Bu araştırmalar kapsamında: Ebe Hemşirelere RİA eğitimi için yöntem geliştirildi, hekimler kadar başarılı uygulayabildikleri bir yıllık saha çalışması ile gösterildi, eğitimli ebe-hemşirelerin, kendi çalışma yörelerinde başarılı uygulama yapabildikleri 201 ebe-hemşirenin 2 yıl sahada uygulamaları izlenerek demonstre edildi. 35 pratisyen hekime, Manuel Karman Vakum Aspirasyon yöntemi öğretildi ve başarılı olarak uygulayabildikleri demonstre edildi, ayrıca “yasadışı isteyerek yapılan düşüklerin sağlık sistemine daha fazla yük getirdiği, çok ülkeli bir çalışmada kanıtlandı. Bütün bu çalışmalar DSÖ-Cenvre merkezi HRP bölümü işbirliği ile ve Nusret Hocamızın önderliği ile yapıldı, eğer Hoca, mekanizmayı bilerek SB Bilimsel Komisyonundan gerekli izinleri alarak bu çalışmaları başlatmamış olsaydı bunların hiçbiri yapılamazdı.

Tabii hepimiz için en güzel ve onur verici tarafı bütün bu çalışma sonuçları, o zamanki sağduyu sahibi olan Sağlık Bakanlığı yetkililerince de çok yerinde desteklenip savunulduğu için, 24 Mayıs 1983 de kabul edilen 2827 sayılı Nüfus Planlaması Kanununun içinde bütün bu maddelerin yer alması idi.

“Anne ve Çocuk Sağlığında Risk Yaklaşımı” kavramını, Türkiye’ye kazandırandır. Bu konuda WHO ile yapılan çalışma ile izleme kartları geliştirilerek Türkiye’de genel kullanıma mal edilmiştir. Bu gün Türkiye’de gebeliği sonlandırmada yaygın olarak kullanılan, en atravmatik yöntem olan “MVAKarman Aspirasyon kitlerini” ilk kez DSÖ aracılığı ile 500 adet Hoca getirtmişti. Daha sonra bizler bu yöntemin Sağlık Bakanlığının isteği ile diğer hekimlere eğitimlerini yapmıştık. Eğitim ve Araştırma Bölgelerinin kurulması ve gerek öğrenci gerek asistanların “Toplum Hekimliği Eğitimlerinin” uygulamalı olarak, kendimizin yönettiği gerçek saha koşullarında sağlanması yine onun başlattığı çalışmalardır ve bu pek çok Üniversitemizde benzer şekilde uygulanmış, bu bölgelerde yetişen hekimler, ebeler, hemşireler, sağlık memurları, diyetisyenler Türkiyemizin her köşesinde topluma hizmet etmişlerdir.

Öncülüğünü yaptığı bütün bu çalışmaların Türkiye’deki etki ve katkısı çok büyük olmuştur... Bunu anlamak için sadece Türkiye’nin 1963 den sonraki sağlık göstergelerine bakmak yeterli olur çünkü o göstergelerdeki iyileşmeleri sağlayan çalışmalarda hep Prof.Dr. Nusret Fşek’in izleri görülecektir. Sanırım Türkiye’de “Halk sağlığında iz bırakanların” da yüzde 99.9 unda Prof.Dr. Nusret Fişek’in izleri mevcuttur. Ruhu şad olsun.

Biraz da bütün meslek yaşamımda rehberim olan Nusret Hocamın bireysel anılarımdaki yerinden söz etmeliyim;

Yıl 1966 Erzurum – Çat sağlık Ocağı hekimiyim, Çatta’ki zorunlu hizmetimin ikinci Yılı ve İstanbul Tıp Fakültesini bitirirken ki kararım; Türkiye’nin pratisyen hekime daha çok ihtiyacı var dolayısı ile ben ihtisas yapmayacağım ve Ankara’nın da doğusunda hekimlik yapacağım idi. Başlangıçta kendime verdiğim sözümü de tutacak gibi hizmete başladım. 1965 yılında sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerine geçen Erzurum’da ben, Çat hükümet tabibinden görevi devralmıştım. Gençlik enerji ve idealizmi ile elimden gelenin en iyisini ekibimle birlikte yaparken aniden bir haber geldi, Ankara’ya “Toplum Hekimliği İhtisasına” çağrılıyorsunuz diye, benim bir talebim yoktu... Sonra anladık ki Nusret Hoca, H.Ü. Toplum Hekimliği Bölümünün başkanı olmuştu ve ilk asistanlarını, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden illerin belirlediği, sahada başarılı hizmet vermiş ocak hekimlerinden seçmeye karar vermişti.İşte bu karar doğrultusunda biz 7 kişi (hatırladıklarım; Doğan Benli, Kazım Toprak, Hüsamettin Ayar, Osman Zeki Kaya, Ahmet Tuncer, Bekir Sıtkı Günay ve ben) H.Ü. Toplum Hekimliği Bölümünün ilk asistanları olarak Hacettepe’ye ihtisas yapüzere belirlenmişti ve davet edilmiştik.

Ne var ki o zamanki SSYB sözleşmelerimizi iptal ettiği halde ortada bir belirsizlik vardı, işte o ara Nusret Hoca, bizim Erzurum Merkezdeki aylık toplantılardan birinde konferans vermek üzere gelmişti, bana dediler ki Ankara’daki ihtisas konusunu bilen Nusret Beydir ona sor. Hiç unutmuyorum, konferanstan sonra yanına gittim ve “efendim ben Ayşe Akınım” dedim ve durumumuzun ne olacağını sordum. Ben ufak tefek o aksine uzun boylu heybetli, saçları o zaman da beyazdı, şöyle yukarı doğru baktığımı hatırlıyorum ilk sözü “O sen misin” oldu, belli ki il müdürlüklerinin kendisine bildirdiği isimleri tek tek biliyordu. “Vallahi kızım benim bildiğim kadarı ile o konuda bütün prosedürler tamamlandı, sizler Bakanlıktan haber bekleyin” dedi... İşte benim Nusret Hoca ile ilk karşılaşmam. Kendisi 6 yıl SB müsteşarı olduğu için, belli ki sahada çalışmış olanların toplum hekimliği ihtisası için daha uygun olacağını düşünerek bu uygulamayı yapmış.

Derken Ankara’ya Hacettepe’ye bu 7 kişi “toplum hekimliği” ihtisasına başladık. Bizim grup Hacettepe’de göreve başladığında bize, ilk hoş geldiniz yemeğini veren Sn. İhsan Doğramacı oldu. Daha sonra hep düşünmüşümdür, sınıf arkadaşı, biri birinin kıymetini çok iyi bildikleri dönemleri olmuş, biri Rektör diğeri Rektör yardımcısı... Ama daha sonra rüzgar ters esmeye başlayınca güçleri ülke için biri birine eklenmek yerine aksi oldu, bunu yapmadılar ya da yapamadılar... Oysa yapılabilseydi bu, tıp eğitiminin de, halk sağlığının da Türkiye’nin de kazancı olurdu... Türkiye’mizde ne yazık ki benzer yanlışlıklar hep yapıla geldi, yapılmaya da devam ediliyor... Ancak bunun nedenleri bu yazının amacını aşacağı için geçiyorum.

Özetle, hiç ihtisas yapmayacak olan ben! böylece çift ihtisasa adım atmış oldum... İhtisaslarımı, Nusret Fişek ve Hüsnü Kişnişçi gibi 2 büyük hocamın bölüm başkanlığındaki ortamda yapmak benim için en büyük şans olmuştur. Her iki hocam da benim yaşamımda en fazla etkilendiğim, önderim olan büyüklerimdi. Bizlere 2. İhtisas hakkı verildiği zaman ben seçimimi Kadın-Doğum olarak yaptım ve o sabah Hüsnü beyin bölümüne gidiyordum ki, HÜ’de D katında asansörün önünde tesadüfen Hocaya rastladım, “Hayrola” dedi, efendim bu gün Kadın-Doğuma başlıyorum deyince hemen benimle geldi, Hüsnü Beyin kapısına dek götürdü ve “Hüsnü al eti senin kemiği benim” dedi... Nusret Hocamın bendeki yeri meslek hayatımda bu güne kadar tanıdığım, çalıştığım herkesten daha farklı olmuştur. Çünkü kendisi “farklı” idi... O nerede ise bizim her şeyimizdi, daha sonra bana sağladığı olanaklarla,kadın sağlığının halk sağlığı bağlantısını gösteren, konu ile ilgili ek ileri eğitim almamı ve konumda gerçek anlamda derinleşmemin önünü açan büyüğümdü.

Her iki ihtisasım da bitmişti, 15 gün ara ile önce Nusret Hoca’dan sonra Hüsnü Bey’den Bölümlerinde kalma teklifi aldım. Üniversite de kalmak idealim değildi, ben daha çok halka bire bir hizmet vermeye kendimi programlamıştım ama ilki Nusret Hoca’dan gelen akademik kariyerde kalma teklifi de hiç fena bir fikir değildi, teşekkür edip kabul ettim. İki hafta sonra Hüsnü Bey benzer bir teklifte bulununca, dedim efendim bana Nusret Hoca’da bu soruyu sordu ve ben kendilerine “Evet” dedim. Nusret Hoca’ya herkes saygı duyardı, Hüsnü Bey, “Öyle mi Nusret Bey hepimizin hocası, şimdi ayıp olur, sen o kadroda kal yine hep birlikte çalışırız” dedi. Ben böylece Toplum Hekimliğinin kadrosunda yoluma devam ettim ama, Hüsnü Beyin döneminde HÜ KadınDoğum Bölümü ile işbirliğim hep sürdü, bütün meslek hayatımda da özellikli olarak Kadın Sağlığı ile ilgilendim.

Toplum Hekimliği ihtisas imtihanındayım, Jüri üyelerim, N.Fişek (danışmanımdı), Cahit Başkök,Orhan Köksal, Sevinç Oral, İsmail Topuzoğlu...Çok sorular soruldu, ben de olabildiğince yanıtladım... Yani iyi geçti. Hoca sıkıldı, imtihan kendi odasındaydı ayağa kalktı bize arkası dönük bir kitap arıyordu sanırım, Sevinç Bey, “Orhan Bey siz bir soru daha sorun, Ayşe’ye beslenme sorulmadı” deyince Hoca döndü “Hadi ya... Ona beslenme filan sormayın, bilse zaten kendi beslenirdi” dedi o yıllarda ben zayıftım! Böylece Orhan Hocanın zor sorusundan da kurtulmuş oldum. Uzmanlıklarımı aldıktan sonra, daha önce 2 yıl ocak hekimliği de yapmış olduğum, Etimesgut Bölgesinde Grup Başkanımız Doğan Bey’e yardımcı olmaya çalıştım. Tam bu dönemde Nusret Hoca beni çağırdı ve “Senin İngilizcen nasıl, bir burs buldum bununla seni İngiltere’ye sosyal obstetride eğitime yollamak istiyorum” dedi. Dilimin olmadığını öğrenince de hemen öğrenebilir misin? dedi. Dedim hocam o dil nasıldır bilmem ama öğrenemem. Peki gider öğrenir misin deyince, nasıl yaptım bilmem ama “Olur” dedim ve cahil cesurdur hesabı, hiçbir kelime İngilizce bilmeden, çünkü Erenköy Kız Lisesi mezunu idim ve Fransızca öğrenmiştim, valizimi elime aldım ve İngiltere yollarına düştüm. Folkeston-Kent’te yine Hocanın önerdiği bir dil okuluna gittim.

Biri 3 ay ikincisi 1.5 ay olan 2 dil kursunu bitirdikten sonra bursumun başlaması için British Council’ın Londrada yapacağı imtahanı geçmem gerekiyordu. Çok stres duydum ve Hocaya mektup yazdım, ben imtihana gireceğim ya, geçemez isem??? her mektuba anında yanıt vermek gibi Hocamızın çok güzel bir huyu vardı, hemen yanıtladı “eğer geçemez isen üzülme, hayatta başarısız olunabileceğini de öğrenmek lazım, eğer paran varsa bir kurs daha al, ben sana Üniversiteden izin alırım”. Bu yanıt beni biraz rahatlattı yani başaramazsam Hoca çok da yadırgamayacaktı. 12 Eylül 1972 ben Londra’ da yağmurlu ve şemsiyeyi uçuran bir günde British Councilın sınavını geçtim ve ertesi günü bursum başladı, B.C. beni, 2 ay süren sırf doktorlar için düzenlenen Londra daki bir dil kursuna kendileri paramı ödeyerek yolladı ve o arada bana hem kadındoğum hem de toplum hekimliğini bir arada yapabileceğim bir üniversite aramaya başladılar.

Bundan sonra “Southampton Üniversitesinde 2 yıl sürecek çalışmalarım başladı. Çok programlı olarak, hem community medicine hem de obgyn departmanlarında çalışıyordum. Ingilterede ilk gidişte 2.5 yılım geçti. Zoru başarmıştım, dili usulüne uygun öğrenmiş ve o dili kullanarak bir üniversite hastanesinde hekimlik yapmış, kendimi kabul ettirmiştim, daha da önemlisi kendi ülkemin eğitiminin çok yeterli olduğunu, bu “gelişmiş” ülkeden hiç de aşağı kalmadığını görmüş ve göstermiştim.Bu süre içindeki en güzel anım, gideli tam 1 yıl olmuştu ki Nusret Hocadan bir telefon geldi, Londrada imiş, ertesi gün gelip beni görmek istiyordu, çok heyecanlandım, ertesi sabah tren istasyonunda karşıladım, oradaki hocam Prof. John Dennis kendisini ağırlamak istediği için ona gidiyorduk, taksiye bindik, hocanın ilk sorusu “dilin nasıl?” oldu. Vallahi, okuduğumu ve konuşulanları anlamamda bir sorun yok, ama hala akıcı konuşamıyorum hocam” deyince “üzme canını , zaten senin Türkçen’de akıcı değildir!” dedi bu gün bile hala düşünürüm bu bir teselli miydi?, iltifat mıydı? Neydi? Ama ben bu cümle ile rahatlamıştım.

İngiltere dönüşü, ömrümde başka bir sayfa açıldı ve bölümün, Etimesgut’tan sonra “Çubuk Eğitim ve Araştırma Bölgesini” açıyor olduğunu öğrendim. Hoca dedi ki “Bak kızım, bölümde odan hazır burada olursun, istersen Doğan Beyle Etimesgut’ta çalışabilirsin, ama biz senin Çubuk Hastanesine başhekim olmanı ve oranın kadın doğumunu yürütmeni istiyoruz, tamamen serbestsin kendin seçimini yap”. Hiç düşünmedim ve “Hocam ben masada oturamam, Doğan Beyin zaten ekibi var, ben en iyisi bu Çubuk neresi bilmiyorum ama oraya gideyim dedim” İşte o gidiş... 15 yıl sürecekti... Sabah akşam aynı şevk ve heyecanla gidilip gelinen 40 kilometre... O dönemde arkamızda Hocamızın desteği ve içeride de öylesine güzel bir ekip olmasa idi o Çubuk o kadar güzel gelişemez, yerleşemez, Türkiye’ye binlerce ebe-hemşire , hekim yetiştiremezdi...

Çubuk, Etimesgut’tan sonra kurulduğu için Hoca oranın da gereği gibi gelişmesine özel önem verdi. Zaten Nevzat Eren gibi çok değerli bir ağabeyimizi Grup başkanı yapmasından da oraya verdiği önem anlaşılıyordu. Gerek toplantılarımıza, gerekse intern danışmanlığına sık gelirdi... Dönüşte de benim en büyük lüksüm, Çubuk servisinde yanına oturmak, Hacettepe’de indiğimizde de kendisini arabamla evine bırakmamdı. O kısa sürelerde bile hep bir şeyler öğretir, doğru mesajlar verirdi... Bir gün bana gayet yumuşak kelimeleri de seçerek “Sen biraz sertsin, bak böyle yapmasan da... vs.” diyordu. Ben her zamanki halimle “Hocam, ne münasebet ben hiç sert değilim, sizde mi böyle diyorsunuz?” deyince “Bana bak sen aslında sert değil despotsun, elinde bir sopan yok” deyince artık bana gülmekten başka yapacak kalmadı...

Bir gün beni çağırdı ve dediki Belçika –Liej’de bir “Abortus toplantısı” var, oraya ben davetliyim ama gidemeyeceğim, benim yerime sen gider misin? Hocam sizin yerinize değil ama ben olarak giderim dedim. O toplantı benim İngiltere sonrası ilk uluslararası toplantımdı, gidince anladım ki gerçekten çok önemli imiş, Christopher Tietze bile vardı... Toplantı dönüşü Hoca bana dedi ki “Bana bak kızım benim görevim sizi uluslararası platforma takdim etmek, gerisini getirmek sizlerin becerisine kalmış...”Tabii ben hocanın bu uyarısına da iyi sahip çıktım ve izleyen yıllarda defalarca bu tür toplantılara davet edildim, tabii izini de Hoca’dan alıyordum. Bir gün Çubuk dönüşü servisde yanında oturuyorum, dedim ki hocam “Tayland’da bir toplantı var, izin verirseniz gitmek istiyorum, acaba bir isteğiniz de olur muydu?” döndü “Eeeh sen de artık çok oluyorsun” deyince “Hocam siz bana ne demiştiniz? Siz bizi uluslararası platforma takdim ettiniz, biz de gereğini yapıyoruz” Güldü tabii... Yine Çubuk yeni açılmış, bütün enerjimizi veriyoruz Hoca çağırdı, senin doçentliğin gelmedi mi? dedi... Bizim jenerasyon “ünvanı” en son düşündüğümüz için, farkında bile değildim... “Gelmiştir herhalde” dedim.... Hemen bir araştırma yaparak imtihana girmemi istedi. Ben de gereğini yaptım tabii. Bireysel düzeyde daha o kadar çok yazılacaklar var ki ... 18 yıl ... Bilfiil böylesine büyük bir hoca ile çalışma ayrıcalığına sahip olmak bana hem onur hem gurur vermiştir.

Onun sevgi, saygı ve hoşgörüsü o kadar engindi ki... Bizler de kendi eğittiğimiz öğrencilerimizde, asistanlarımızda, Hocamızdan gördüğümüz saygı ve sevgiyi, hoşgörüyü uygulamaya, vermeye çalıştık, bilimsellikteki ölçümüz hep kendisi oldu... Hep şöyle düşünmüşümdür... İyi ki yolum böylesine “Büyük bir insanla” kesişti, iyi ki meslek yaşamında pek herkese nasip olmayan bir fırsatım oldu...

Saygı ve özlemle anıyorum...