Prof. Dr. Cevat Geray

Onun İçin Yazdılar

Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi ve Toplum Kalkınması

Geçen yıl Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı TONGUÇ'u anma toplantısında O'nun köylerin eğitim yoluyla kalkındırılmasına ilişkin düşünce ve çalışmalarını açıklarken, daha sonra girişilmiş olan sağlık hizmetlerinin toplumsallaştırılması hareketinin bu açıdan önemine değinmiştim. Ayrıca, hem Enstitülerin ürünleri tam olarak alınmadan kapatılmış olmasının, hem de sağlığın toplumsallaştırılması çalışmalarının sonradan savsaklanarak bir yana itilmesinin Türkiye için ne denli bir talihsizlik olduğuna değinmiştim. Böylece, öncü eğitimci TONGUÇ'u anma toplantısında öncü toplum hekimi FİŞEK'i de anmış olduk. Bu bana, aşağıdaki satırları yazarak tarihe bir belge bırakmak açısından zevkli bir görev yükledi.

Gerçekte, nedense anı yazmayı pek sevemedim. Bu yüzden de bundan kaçınmış olduğumun ayırdındayım. Fakat toplumumuzun ender yetiştirdiği örnek kişilerden biri olan Nusret FİŞEK için birşeyler yazmayı çok istediğim için bu konudaki bilgi ve görüşlerimi genç kuşakların O'nu tanımalarına yardımcı olacağı inancıyla, yine O'nun damgasını taşıyan bir olguya değinmeyi yeğliyorum.

1960'lı yılların başında Prof.Dr.Nusret FİŞEK'in öncülüğünde çıkarılan Sağlık Hizmetlerinin Toplumsallaştırılmasına ilişkin yasa ile başlatılan bir hareket, aynı dönemde birinci beş yıllık kalkınma planı uyarınca girişilen toplum kalkınması deneme çalışmaları çerçevesinde sürdürülebilseydi bugün kırsal kesimin toplumdaki görsel önemi, özellikle sağlık hizmetlerinin düzeyi kuşkusuz bambaşka olurdu.

Toplum kalkınması kırsal alandaki sorunların çözümü için köylünün girişkenliği ele alması, yerel önderliğin öne geçmesi, yöredeki güç ve kaynakları harekete geçirmesi, bu amaçla örgütlenmesi, kamunun da desteğini sağlayarak ele aldığı işleri gerçekleştirmesi, çalışmaları değerlendirmesi, yeni yeni konulara el atması amaçlanıyordu. Bugünkü katılımcı demokrasinin özünde de bu yatmıyor mu? Köylü adına başkalarının karar alması yerine köylünün kendini ilgilendiren konularda kendisinin karar vermesi isteniyordu. zora dayanmayan, tepeden inmeci olmayan bir yaklaşımla, köylünün gönüllü işbirliği, güç birliği yaparak kendi sorunlarını çözmesi söz konusu olduğundan demokratik bir katılım bekleniyordu. Köyün içinden çıkan yerel önderlerin ortaya atılması, çalışmalara öncülük etmesi toplum kalkınması yönetiminin önemli bir niteliğini oluşturuyordu. Bütün bunlar, toplum kalkınması yöntemini Köy Enstitüsü hareketine yaklaştırmaktaydı. Yirmi yıllık aradan sonra Türkiye'nin bu ve öbür deneyimlerinden yararlanarak kırsal alanda beklendik yönde, toplumsal ve ekonomik değişmeler yaratmak amaçlanıyordu. Kırsal alandaki kamu görevlileri bu konuya yatkın değillerdi. Bu nedenledir ki,toplum kalkınması deneme alanlarında her düzeydeki kamu görevlileri için bu konuda eğitim izlenceleri düzenleniyor, genellikle ilgili il ve ilçelerde uygulamalar yapılıyordu.

Sağlık hizmetlerinin toplumsallaştırılmasına ilişkin yasa budanmamış ve yozlaştırılmamış ilk biçimiyle, toplumun katılımı ve kalkınması, hizmetin bireyin ayağına götürülmesi, hizmetin belli önceliklere göre yoğun bir iletişim ve bilgi akışı içinde, takım çalışması yapılarak tek elden yürütülmesi gibi çağdaş kamu yönetimi ve politikaları öngörüyordu.

Sağlık hizmetlerinin toplumsallaştırılması çalışmalarını tanımak fırsatını ilk kez 1963 yılında Muş'ta bu amaçla düzenlenmiş olan bir toplum kalkınması seminerinde bulmuştum. Muş'taki çalışmalar, sağlık ocağı ve evleri yapılarının bitirilmesi ve atanan görevlilerin bu yerlerde işe başlamasıyla belli bir uygulama aşamasına gelmişti.

Sağlık ocağı ve evlerinin yalnızca halka sağlık hizmeti sunmakla yetinmesi düşünülmemişti. Bu ocak ve evler aynı zamanda kırsal kalkınma odakları işlevini de görmesi bekleniyordu. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Milli Eğitim ve Tarım Bakanlıkları birlikte üçlü bir önanlaşma (protokol) yapmıştı. Sağlık hizmetinin sunulacağı köylerde, aynı alan içinde, sağlık yapıları yanında aynı zamanda okul ve kurslar, tarım ve veteriner çalışmaları için yapılar, görevliler için kamu konutları (lojmanlar) yapılması, köye yönelik hizmetlerin buradan yürütülmesi, bu önanlaşmanın en önemli öğesini oluşturuyordu. Böylece, kırsal gelişmenin üç sacayağını oluşturan eğitim, sağlık ve tarım hizmetleri aynı odaktan çevre halkına sunulacaktı. Bu, aynı zamanda, sözkonusu temel hizmetlerden sorumlu görevlilerin eşgüdüm içinde birlikte çalışmaları, yardımlaşmaları, ortak izlenceler yapıp uygulamaları, bu yoldan köylerin kalkınmasına katkıda bulunmaları için gerekli ortamı sunacaktı. Görevlilerin birarada komşu olarak yaşamaları, bireysel ilişkiler geliştirmeleri ve böylece etkin biçimde, eşgüdüm içinde çalışmanın havasının yaratılmasını da sağlayacaktı. Ayrıca köylünün karşılaştığı sorunların öbür kuruluşları ilgilendiren boyutlarının hemen ele alınması, çözüm getirilmesi olanağını da yaratacaktı.

Sonradan toplum hekimliği konusunda öğretim üyeliğine geçen o günkü Muş İli Sağlık Müdürü, sağlık görevlilerinin toplum kalkınmasına yapabilecekleri katkıları şöyle özetliyordu :

Kuşkusuz, toplum kalkınmasına ilişkin çalışmalarda sağlık görevlilerinin çok etkin bir konumları vardı. Çünkü, sağlık görevlileri yalnızca önüne gelen hastanın sağlığını bozan bedensel, ruhsal etmenlerle ilgilenmekten öte, hastanın içinde yaşadığı toplumsal, ekonomik, kültürel koşulları da incelemek, yüzyüze ilişkiler kurduklarından onlarda güven duygusu yaratarak onları toplum kalkınmasına yöneltmek, öbür kamu görevlilerinin sorunlara eğilmelerini sağlamak gibi bir işlev yüklenmeleri olanaklıydı.

İl Sağlık Müdürü'nün bu görüşünü doğrulayan olguları, aynı yıllarda Edirne'de Sıtma ile Savaş Örgütü'nün halkın sağlığı ve toplum kalkınması konularında nasıl katkılar sağlayabileceğini gözlemlemek olanağını bulmuştum. Sıtmayla savaşta büyük başarı sağlanınca, Edirne Sıtma Savaş Örgütü'ndeki doktorların, ilin öbür sağlık kurumlarındaki meslektaşlarının da katılımıyla köylerde ana ve çocuk sağlığı ocakları, sağlık evleri kurarak, hergün köylere dağıldıklarını, sağlık hizmeti sunduklarını, bunu yaparken de kültürel, ekonomik ve toplumsal sorunların çözümü için uğraş verdiklerini bugünkü gibi anımsamaktayım. Sağlık hizmetlerinin toplumsallaştırılması çalışmaları henüz ülkenin batısına Edirne'ye ulaşmamışken bile aynı görüşü benimseyenler böylesi bir çalışmaya gönüllü olarak katılmışlar, toplum kalkınması çalışmalarına güç katmışlardı.

Türkiye'de hükümetlerin, hatta bakanların değişmesi girişilen başarılı ve köklü çalışmaların sekteye uğramasına yol açmaktadır. Köy Enstitüleri, Toplum Kalkınması hareketlerinde olduğu gibi Sağlık Hizmetlerinin Toplumsallaştırılması çalışmaları da nesnel bir değerlendirme yapılmadan önce savsaklanmış, askıya alınmış ve sonunda bir yana itilmiştir. Oysa, toplumsallaştırma süreklilik kazanmış, kurumsallaşmış olsaydı, aynı zamanda kırsal alandaki değişme ve gelişmenin de itici gücünü oluşturabilecekti.

Nusret FİŞEK öğretmeni bu duygularla saygıyla anıyorum.