Onun İçin Yazdılar

Prof. Dr. İzzettin Önder

Nusret Fişek Hoca'yı Anarken
Bizim Taraftan

(15 Kasım 2005 Cumhuriyet Gazetesi)

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezuniyetinden itibaren yaklaşık yarım yüzyıllık meslek yaşamında, bilimsel alanda yaptığı katkılarla yetinmeyip inandığı ilkeleri toplumsal yaşama geçirme çabalarıyla de insanüstü bir çaba göstermiş olan büyük hoca Prof. Dr. Nusret Fişek 'i tüm dünya tıp camiası unutmayacaktır, hele de ''Yeni Dünya Düzeni'' adı altında sürdürülen yeni sömürge düzeninde hiç unutmamalıdır! 3 Kasım 1990'da aramızdan ayrılmış olan Prof. Dr. Nusret Fişek, ne mutlu ki talebeleri, meslektaşları ve sevenleri tarafından yaşatılmaktadır. Türk Tabipleri Birliği, geçen hafta sonunda tertiplediği ve hocanın adına ihdas edilmiş çeşitli ödüllerin sahiplerine verildiği, ''Türkiye'de Yoksulluk'' konusunda da bir konferansın gerçekleştirildiği etkinlikle Prof. Dr. Nusret Fişek'i yaşatırken, bu büyük hocanın yaşam felsefesini ve insanlığa katkılarını bir kez daha düşünmemize aracılık etti.

Tıp eğitimini Türkiye'de yapmış olan hoca, dış dünyada başta Harvard Üniversitesi'nden doktora derecesi ve Michigan Üniversitesi'nden ödül olmak üzere, uluslararası çeşitli programlarda ve kuruluşlarda kurucu üye, icra komitesi üyeliği ve ''Steering Komitesi Üyeliği'' yapmıştır. Hoca, Türkiye'de de Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri ve aynı üniversitede Toplum Hekimliği Enstitüleri kurulmasında da öncülük etmenin yanında, Türkiye Ulusal Verem Savaş Derneği ve Cüzamla Savaş Araştırmaları Derneği gibi kurumlarda şeref üyeliklerinde bulunmuş, yerli ve yabancı yayın organlarında yüzlerce makale yayımlamıştır.

Basiret; sorunların öngörülmesi olarak tanımlanırsa, bu tanımlama Fişek Hoca'yı anlatır. İşte kanıt; plancı Necat Erder 'in anısı: ''Yıl 1960. Devlet Planlama Teşkilatı kurulmuş. Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın çerçevesini tasarlıyoruz. Nusret Fişek bizi buldu. Türkiye için iki büyük projesi vardı. Nüfus sorunu ve sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi.. sosyalizasyonu. Her iki konuda önce bizi, plancıları eğitti, sonra da tüm Türkiye'yi, politikacıları, uygulayıcıları ve kitleleri. ...Projenin en önemli niteliği, koruyucu, önleyici hekimliğe ve çevre sağlığına önem vermesiydi.''

****

11 Kasım 2005 günü, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Necip Göksel Kalaycı 'yı menfur bir saldırı sonucunda kaybettik. Bu saldırı dolayısıyla Üniversite Konseyleri Derneği İstanbul Üniversitesi Konseyi bir bildiri yayımladı. Olayların temeline inmesi nedeniyle bildirinin ilginç bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

''Toplumumuzda yaşanan ve maalesef, yükselme eğilimi gösteren olayların ana tetikleyicisi, 'Sağlıkta Dönüşüm' adı altında yürütülen ticarileştirme operasyonunun tüm değerlere saldırması ve 'kutsal hizmet' olarak kabul edilen sağlık alanında tarafların saflaşma noktasına getirilmesidir. Böylece sağlık bir hak olmaktan çıkartılmakta, insanların ulaşabildiği sağlık hizmeti, bireylerin gelirlerine göre belirlenmekte; tıp fakülteleri, toplumsal bakıştan yoksun, eşitsiz tabloyu yeniden üretecek, eşitsiz bilgi ve beceride hekimler ve sağlıkçılar yetiştirmeye aday kurumlar haline getirilmektedir.

Tüm bunlar hasta ve hasta yakınlarında, kendilerini en çaresiz hissettikleri anda 'kâr kapısı' olarak görüldükleri düşüncesini oluşturmakta, yaşanan onca acı verici olaylara karşı tazminat davası açmak ise bir seçenek olarak sunulmaktadır.

Diğer yandan, 'malpraktis' yasasının çıkarılmasıyla sağlıkçılar, kusurları olsun ya da olmasın, doğabilecek herhangi bir olumsuz sonucun kendilerine tazminat davası olarak dönebileceği korkusuyla, tedavi sırasında gerekli olduğu durumlarda bile risk almakta tereddüt etmekte, hastaları 'hatalarını kollayan hasımlar' olarak görmeye başlamaktadırlar. Bu durum, sermayenin, 'mesleki sorumluluk sigortası' adı altında hekimlere çözüm olarak sunduğu 'paran kadar hata yapabilme güvencesi' ile daha insanlık dışı bir hal almaktadır.

Bütün bunlara ek olarak, sağlık hakkını savunmak için eylem yapan sağlıkçılar, hükümet yetkilileri tarafından, daha fazla para için iş bırakmakla suçlanmakta, kendi eseri olan bu tablonun sorumluluğu onurlu sağlık emekçilerine yıkılmaya çalışılmaktadır.

Toplumsal yapı insani olmaktan uzaklaştıkça insanların çözümsüzlüğü artmakta; şiddet sorun çözme yolu olarak görülmekte, bu yaklaşım medyanın yarattığı mafyatik kültürle de pekiştirilmektedir.''

Saygıdeğer ve rahmetli Fişek Hoca, doğrusu bilemiyorum; acaba şimdi Sağlık Bakanlığı müsteşarı mı olsaydınız, yoksa bu günleri hiç görmemiş olmanız daha mı iyi?..