Nusret Fişek Hocamız ve Eğitilmiş Akıl
Sosyoloji bilimi tüm toplumlarda "insan-insan ilişkileri ile insan-doğa ilişkilerinin" temel olduğunu vurgular. Sözkonusu ilişkileri çağdaş düzeye ulaştırmak için gerek insanın mayasında gerekse doğanın yapısında fırsat ve olanaklar vardır. Ne var ki aynı ilişkiler zaman zaman ya da kesikli olmak üzere çağın gerisine de çekilebilir. Bütün bunlar aklın eseridir. Bu denli önemli olan aklı nasıl eğiteceğiniz, onu hangi ideoloji ile yönlendireceğiniz sorunu insanlık tarihi boyunca tüm sosyal sistemlerin temel uğraşısı olmuştur.
Benzer tartışma yoğun biçimde ülkemizde de 2.Cumhuriyet biçiminde yapılıyor. Bu görüşü savunanlar ülkemizde Cumhuriyet'le birlikte bir ilerleme olduğunu kabul etmekte. Öte yandan Atatürk döneminde oluşan otoriter yönetim tarzının bu dönemi izleyen yıllarda demokrasiye giden yolu tıkadığını iddia etmekte. Giderek devletin bireyi yok sayan ve ezen bir şekilde sosyal sistemin yapılandığını savlamakta. Sonuçta bugünkü devletin farklı kimlikleri, inançları, hukuku içine sindiren yeni bir sosyal yapıya gereksiniminin olduğunu açık ve örtük biçimde gündemde tutmaktalar.
Ülkemizde böylesi görüşlere verilecek yanıtın temelinde Hocamız Dr.N.H.Fişek'in 1950'li yılların son döneminde başlattığı çalışmalar var. Bu çalışmaların bulguları ile ülkemizde nüfus politikasında önemli değişiklikler sağlanmıştır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında haklı nedenlere dayanan nüfus politikası yerine, 1960'lı yıllarda ülke koşullarına özgü, toplam üretimi ve refah artışını destekleyecek bir nüfus politikası gündeme getirilmiştir. Dikkatinizi çekeceğimiz nokta, ilk politika oluşturulurken başbakan olan İ.İnönü'nün, politika değiştirilirken 1960'lı yıllarda yine başbakan olmasıdır. Dönemin bürokratları (SSYB ve DPT) ülkenin sorunlarına eğitilmiş akıl ile eğilerek böylesi bir yaklaşımın gerekli olduğunu siyasal iktidara kabul ettirebilmişlerdir. Bunu yaparken Cumhuriyet'i numaralandırmak gibi bir amaçları yoktu. Amaçları Cumhuriyet'in başta belirlenen ideolojisi çerçevesinde yeni insanı yaratmaktı.
Böylece insanımızı sağlıklı, sağlam, dünya ufku açık bir biçimde yetiştirecek sağlık ve eğitim hizmetlerinin götürülmesi konusunda devleti, bireye karşı sorumlu tutan yasalar oluşturulmuştur. Bildiğiniz gibi bu yasaların uygulanması için gerekli parasal kaynakları ayırmayanlar 1965'li yıllarda yönetime gelen ülkemizdeki liberallerin öncüleridir. Dahası bu görüştekiler yönetimde bulundukları süre içinde sağlık ve eğitim hizmetlerinde hem kamu hizmet açığı yaratarak hem de bu hizmetlerin niteliğinde büyük değişiklikler yaratarak, her iki hizmetin piyasadan sağlanması için büyük çaba göstermişlerdir.
Benim nüfus politikası konusundaki temel hipotezim şöyle: Yetkin devlet adamları, gelecekteki kuşakları yetiştirmek için onların başta sağlık, eğitim, istihdam v.b. hizmetlerine büyük kaynak aktarırlar. Sığ görüşlü devlet adamları ise, gelecek kuşakların kendisini aşmaması için bu kaynakları kısar. Böylece toplumda kendilerini sürekli yönetimde tutacak düşüncedeki kuşakları yetiştirir.
Kanımca Dr.Fişek Hocamız ilk grupta yeralanlardandı. 1960'lı yıllarda kamunun yürüttüğü sağlık politikasının eksiklerini giderme, bunları daha çağdaş konuma getirme için bir dizi nüfus ve sağlık araştırmalarını başlatan önderdi. Ülkemizde nüfus artışı yüzde üçe yaklaştığı bir dönemde bilim adamları bu gidiş üzerine düşünmezken, o bu konudaki araştırmaların bulgularına göre politika uygulanması için çalışıyordu.
Bu çalışmaları nedeni ile ülkemizde merkez sağdakiler ve liberaller tarafından şiddetle eleştiriliyordu. Üzüldüğüm nokta bu eleştiriye "Sözde Atatürkçü"lerin katılması ve eleştiri boyutunu "Amerika" ile ilişkilendirmeleridir.
Bildiğiniz gibi Dr.Fişek Hocamız bürokrasiden ayrılarak akademik yaşama geçti. Sağlık politikası konusundaki fikirlerini sizlerle paylaştı. Nüfus ve sosyal bilim konusundaki fikirlerini bizlerle tartıştı. Bunların uçmaması için onları yazılı metinler haline getirdi. Hepimizin aydınlanmasında, ufkumuzun gelişmesinde bu metinlerin ne derecede önemli olduğunu vurgulamama gerek yok sanırım. Ancak 12 Eylül döneminde bu metinlerden seçilen parçalar yine "Sözde Atatürkçü"ler tarafından bu kez "komünizm propagandası" yapmakla suçlandı. Sıkıyönetim komutanlığının yazılı emri ile soruşturma geçirdi.
"Meyvalı ağaç taşlanırmış" özdeyişimiz kanımca ona çok uygun düşüyor. Dr.Fişek Hocamız eğitilmiş aklın çalışmalarını, bulgularını öne çıkarmak, Türk toplumunun sağlığı, sağlamlığı ve bunun kesiksiz sürmesi için sürekli çalışmış, "kalpaksız kuvva-i milliyeci"lerdendir. Yaşamında Kemalist ideolojiden sapmamış fakat talihsiz iki uçtaki suçlamaları ağır biçimde hissetmiştir. Bunlardan bireysel olarak çok üzüldüğü kanısındayız. Bildiğim nokta üzüntülerini en yakınlarına bile yansıtmadan, olaya denk düşen Nasrettin Hoca fıkraları ile olayı geçiştirmeye çalışması ve kendine özgü gülmesidir.
Bütün bu süreçlerde farklı yaş kuşaklarında olan bizlere Cumhuriyet'in aydınlık yolunda yürümemiz için sürekli öncülük etmiştir. Bizlere düşen görev, bu temel ideoloji çerçevesinde gümüz sorunlarına çözüm bulmak ve bunları hayata geçirmektir. Ancak böylesi bir uğraşı sonucu Nazım Ustanın söylediği:
"Beklenen günler, güzel günlerimiz ellerimizdedir.
Haklı günler, büyük günler
Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan,
Ekmek, gül ve hürriyet günleri"
niçocuklarımıza verebilirse kendimizi mutlu sayabiliriz.