Kasım 1992
Prof.Dr.Nusret Fişek'i Yeterince Anlayabildik mi ?
Tüm yaşamını Türk insanının sağlık hizmetlerinden en iyi şekilde yararlanması için gerekli sistemleri, hem akademik hem de sosyoekonomik düzeyde bulmaya adamış ve hatta bulmuş, büyük sağlık emekçisi hocamız Nusret Fişek'ten öğrendiklerimiz ve daha da öğreneceklerimiz saymakla bitmez. Bir faniden öğreneceğimiz ne olabilir diye bir sual akla gelebilir. Pek çok şey olabilir. Fizik ve kimya yasalarını asırlar önce bulan bilim adamlarından öğrendiklerimiz ve öğreneceklerimiz tükenmiyor. Günümüzdeki bilim ve teknolojideki gelişmeler bu yasalardan kaynaklanmaktadır. Nusret hocanın büyüklüğü işte burada yatmaktadır. Çünkü o tüm yaşamı boyunca Türkiye'deki sağlık sisteminin nasıl bir örgütlenme ile en iyi şekli alabileceğini keşfetmiş ve uygulama alanına sokmuştur. Halen yürürlükte olan 224 no'lu yasa tüm yozlaştırılma girişimlerine rağmen khala yürürlüktedir ve günümüzde bazı sağlık otoritelerinin bu yasanın temel ilkelerinden yararlanmaya çalıştıkları da kimsenin gözünden kaçmamaktadır. İşte önemli olan nokta da budur. İnanmak isterim ki, son günlerde yüksek düzeyde politikacıların dillerinden düşürmedikleri "sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi" saplantıları gelecekte ülkemizin önemli bir problemi olmasın. Bu bakımdan Nusret hocanın yazdıklarını okumaları ve hocayı çok iyi anlamaları en içten dileğimizdir.
Her cümlesinde büyük bir gerçeğin yattığı konuşmaları, idare ettiği toplantıları, konferans ve sohbetleri ile bizlere bilmediğimiz pek çok şeyi inanılması güç bir ustalıkla iletirdi. Konuları enine boyuna tartışma onun öden vermediği bir uygulamasıydı. Başlangıçta bana göre tartışılmadan ve üzerinde fazla durulmadan sonuca varılması gereken konuları inadına uzatır ve tartışma ortamına sokardı. Bu tartışma ortamından sonra konu hakkında görüşlerimin değiştiğine ait pek çok anılarım vardır. Bir toplantıda Japonya'da bir süre bulunmuş bir öğrencisine ait anısını anlatmıştı. Öğrenci yurda döndükten sonra hoca, "Japonlar hakkında izlenimin nedir?" diye sormuş. Öğrencisi şu cevabı vermiş : "3-5 kişi bir araya geliyor uzun süre vır vır konuşuyor ve sonra kayboluyorlar. Bir süre sonra bir eser ortaya çıkıyor". Bu iki cümleye hiç bir ilave ve yorum yapmadan bize aktardığı anısını bitirmişti. Hocamız bu anısını anlatırken, sık sık tekrarladığı, "Tek saz devri geçti. Şimdi orkestra çağıdır" özlü sözünün günümüzde ne denli geçerli olduğunu bizlere bir defa daha hatırlatmıştı.
Nusret hoca bilimsel gelişmeleri kendi uğraşı alanlarında çok yakinen izlerdi. Bilimin süzgecinden geçmemiş, dayanağı olmayan hiç bir şeyi kabullenmez ve uygulamazdı. 1948 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi ile tescil edilmiş herkesin mümkün olan en yüksek düzeyde sağlık hizmetlerinden yararlanması onun, bir bakıma yaşam felsefesi olmuş ve ülkemizde kendi insanımızın da sorunsuz ve sıkıntısız olarak eşit sağlık hizmeti alabilmesi için gerekli yolları göstermiş ve son nefesini verinceye kadar bu onurlu savaşını sürdürmüştür. Günün birinde eğer insanlarımız sağlık hizmetlerini satın almada sıkıntıya düşmez, hakça ve eşit olarak bu hizmetlerden yararlanma mutluluğuna erişebilirlerse, kuşkusuz bu ancak Nusret hocanın gümüzüden yarım asır önce düşündükleri ve yapmayı planladıkları ve hatta yaptıklarının daha efektif olarak uygulanması ile mümkün olabilecektir. Yoksa özelleştirme, güzelleştirme lafları ile olabileceği hayaline kime kapılmasın.
Ben Nusret hocayı fizikbilimlerinin Faraday'ına benzetirim. Bugün bilim ve teknolojideki gelişmelerin hepsinin temelinde bu büyük insanın bulduğu fizik yasalarının katkısı vardır. Türkiye'de ülke koşullarına en uygun sağlık sistemi ve örgütlenmesi ve bunun sonucu olarak insanımızın sorunsuz, sıkıntısız, hakça ve eşit olarak sağlık hizmetlerini satınalabilecek düzeye gelmesinde tek çare olarak, konusunun Faraday'ı olan Nusret Fişek'e başvurmaktan başka bir çare düşünemiyorum.