Kasım 1992
Hocam Nusret H.Fişek
Hocam hakkında yazı yazmak benim için sadece yerine getirilmesi gereken bir görev değil, bir gönül borcudur. 1958-1966 yılları arasında öğrencisi ve çalışma arkadaşı olarak aynı kurumda birlikte bulundum. 1967 yılından itibaren ayrı kentlerde yaşadığımız ve ayrı kurumlarda çalıştığımız halde, her fırsatta mektuplaşarak ya da ziyaretinde bulunarak, sevgi ve saygıya dayanan ilişkimi sürdürdüm.
Bendeki mektuplarından, yayınlanmış yazılarından ve henüz tazeliğini yitirmemiş izlenimlerinden yararlanarak, hocam hakkında bir kitap yazabilirim. Ama birkaç sayfayla sınırlı bir yazı hazırlamak kolay değil. Çünkü, 3 Kasım 1990 gününden bu yana hakkında yapılan yayınlarda, hocamın bilimsel ve kişisel nitelikleri, insanların daha sağlıklı yaşama kavuşması için verdiği uğraşları, çeşitli yönleriyle ele alındı. Bu hususların birisi ya da birkaçını biraz daha ayrıntılı olarak belirtebilirim. Ne var kı, böyle bir yazı bilinenleri yinelemekten öte bir değer taşımayacağı gibi, ilgi çekici de olmaz. Sonunda hocamla ilgili bir kaç anımı ve zaman zaman bana verdiği öğütleri belirten bir yazı yazmayı uygun buldum.
Sosyalleştirilmiş sağlık hizmetlerinin uygulamaya konulmasının üçüncü yılında taşıt aracı sıkıntısı önemli bir sorun olmaya başlamıştı. O günlerde "Nüfus Planlaması Hakkında Kanun" çıkmış, Uluslararası Gelişme Yardımı (AID) kuruluşu bu hususta yapılabilecek yardımı saptamak üzere, Amerika Birleşik Devletleri'nden Leona Baumgartner adlı bir uzman hekimi ülkemize göndermişti. O günler Sağlık Bakanlığı müsteşarı olan hocam, birgün beni çağırtarak, "Bir kaç güne kadar Dr. Baumgartner ile sosyalleştirme bölgesine gideceğim. Senin de gelmeni istiyorum. bu gezide yeri geldikçe her ikimiz de ona sağlık ocaklarının çalışmalarını anlatalım ve eğer yeterince taşıt aracı sağlanırsa, sağlık ocaklarının çok etkin bir nüfus planlaması uygulaması yapabileceğini belirtelim" dedi. Van ili sınırları içinde yapılan gezide bize hak vermiş görünen Dr. Baumgartner, en azından iki yüz jeep sağlayabileceğini belirttikten sonra şu öneride bulundu :
- Eğer ülkenizin gereksinimi olan aşıları bizden alırsanız, size gerektiği kadar taşıt aracı verebiliriz.
Bu sözlere hocamın yanıtı şu oldu :
- Bu mümkün değil. Çünkü, yasalarımıza göre halkı aşılamak devletin görevidir ve bu iş ücretsiz yapılır. Yasalar değişmedikçe halka "aşını eczaneden al" diyemeyiz. Hükümet aşıları yurt dışından getirtmeye kalksa bile buna bütçe imkanları elvermez. Bu nedenle biz aşıyı ülkemizde üretmeye çalışıyoruz. Diğer yandan, aşı ithali başlarsa, aşı üretim tesislerimizi geliştiremeyeceğimiz gibi sürekli dışa bağımlı kalırız.
Ertesi yıl, iki yüz araç yerine ancak 30-40 kadar araç bağışı yapıldı. Bu azalmada hocamın, ülke yararına düşünerek verdiği yanıtın herhalde etkisi oldu. Son yıllarda, aşıların hemen tümünün yurt dışından sağlanır olması ve Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün aşı hazırlama etkinliğinin yokolma derecesine getirilmesinde kimi dış baskıların ne derecede rol oynadığını ve aymaz yöneticilerin herhangi bir oyuna getirilip getirilmediğini düşünmekten kendimi alamıyorum.
*
Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'da sağlık hizmetleri sosyalleştirilen illere ek olarak, 1966 yılında 5 ilin daha bu hizmet kapsamına alınmasının düşünüldüğü günlerde idi. Uygulamada bir yığın aksaklıklar ortaya çıkmış ve sosyalleştirme aleyhine eleştiriler yoğunlaşmıştı. Bir gün hocamı ziyaret ederek, "ortaya çıkan aksaklıkları düzeltmeden hizmeti yaygınlaştırmak sakıncalı olur. Kanımca bu yıl hizmet alanını genişletmeyip aksaklıkların giderilmesiyle uğraşılmılıdır" dedim. Hocam o eleştiriye açık davranışıyla, "aksaklıklar olduğunu ben de biliyorum. Ancak, çıkarı zedelenen milletvekilinden öğretim üyesine; aşiret reisinden köy muhtarına kadar pek çok kişi bu hizmeti engellemek için yoğun çaba harcıyorlar. Eğer en kısa sürede bu hizmeti daha yaygınlaştırmaz ve geri dönülemeyecek duruma getirmezsek bu kişiler amaçlarına kolayca ulaşabilir. Aksaklıklarına rağmen bu durumuyla bile halkın sağlık gereksinimini karşılayabildiğine göre, hizmet ne kadar geniş bir nüfusu kapsarsa, vazgeçilmesi durumunda tepki gösterecek kişi sayısı da o kadar artar. Sonuçta politikacılar oy kaybetmemek için hizmeti sürdürmek ve hatta aksaklıkları düzeltmek zorunda kalırlar" dedi.
*
Kimi kez uğradığım haksızlıklara dayanamadığım olur ve yurt dışına gitmeyi ya da emekliliği düşündüğümü bildirirdim. Böyle bir mektubun onu üzmüş ve
- Kemal Tahir'in "Yorgun Savaşçı" kitabını okuduysan bile bir kez daha oku. O roman bizlerin romanıdır. Yarınlar bizimdir. Dayanan kazanır. Ben emekli oluncaya kadar dayandım. Sen de dayan. Çocukların, "yıldı ve bıraktı" demesinler.
*
Sağlık alanında ender yetişen, yeri kolay kolay doldurulamayacak olan bir büyük önderdi o. Anısı önünde saygıyla eğilirken, tüm hekimlere ve sağlık personeline onu anlamak için yazdıklarını ve hakkında yazılanları dikkatlice okumalarını öneririrm.